Sayfalar

27 Temmuz 2010 Salı

İso İlk 500 Listesinde 14 Kayserili Firma Yer Aldı

İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından her yıl hazırlanan "Türkiye'nin İlk 500 Büyük Sanayi Kuruluşu" araştırma sonuçları açıklandı. Açıklanan sonuçlara göre İSO ilk 500 listesinde 14 Kayserili firma yer aldı.

12 Eylül Referandum Anketinde oylar kilitlendi gibi: evet % 35 Hayır 65

12 Eylül Referandum Anketinde oylar kilitlendi gibi: evet % 35 Hayır 65
Siz de oyunuzu kullanmadıysanız ana sayfanın sağ altında yer alan anketi tıklayınız.
Oyunuzu kullanın ki iradeniz ortaya çıksın.

Gözyaşsız Ağlamalar? / Dursun BERKOK

O zamanlarda (12 Eylül’e çeyrek kala) bırakınız sokak başlarında nöbet tutmak, sokağa çıkmak bile yürek işiydi… Ama her sokağın başında ya bir ülkücü, ya da bir solcu nöbet tutarlardı.
Toplum, kendisi için birbirlerine savaş açmış solcularla, ülkücülerin kavgasında bir tarafta yer almanın mecburiyet haline geldiğini fark ediyordu. Toplumun bir kısmı ülkücülerin peşinde ve yanındaydı. Bir kısmı da solcuların!
Bir de bigâneler, eyyamcılar, bitaraflar vardı. Biz onlara ‘ecmain!’ derdik. Solcular, devrimciler, komünistler onlara ‘takunyalı’, ‘yobaz!’ derlerdi… Onlar hiçbir nöbet yerinde olmazlardı…
Hiçbir yerde, hiçbir kavganın içinde yer almazlardı. Pısırıktılar. Ürkektiler. Korkaktılar. Bulundukları yerde kim, hangi görüş güçlüyse, ona ‘biat!’ ederlerdi. Bukalemunlara taş çıkartacak seviyede bulundukları ortama uyarlardı. Bazen saydamlaşırlardı. Varlıklarıyla yoklukları arasında bir fark kalmazdı. Biatlerinin sahte olduğu anlaşılır, fark edilirse, kaçarlar, ‘ricat!’ ederlerdi. Üzerlerine gelen bela olursa, hesap görmeyi ülkücülere bırakırlar, bazen de ülkücüler aleyhine ‘rücu!’ ederlerdi.



Havadaki kavga kokusunu en önce onlar alırlardı. Tüyerlerdi. ‘toz!’ olurlardı. Buharlaşırlardı. Ortalık ‘sütliman’ olduğunda gizlendikleri yerlerden başlarını çıkartırlardı.



Doğruya doğru diyemezlerdi. “Allah doğrunun yardımcısı olsun.”, duası haklılıklarını kabul ettirmeye çalışan muhataplara cevap olarak verilen etkin ‘yuvarlaklıktı’. Hiçbir zaman hiçbir yerde köşeli olamamışlardı. Net değillerdi. Ölçüleri hileliydi, her zaman güçlünün ağır basmasını sağlamayı başarırlardı…



Onların, her ‘eksiklik!’, ‘mutilik!’ ve ‘ram olma!’ hali için bir mazeretleri vardı. Osmanlının öncü güçlerinin adını kullanırlardı ama hiçbir akında yer almazlardı.



Onlar, hiçbir zaman, namluyu hiç kimseye doğrultmadılar. Zaten namlunun gördüğü yerlerde esamileri hiç okunmadı. Oralarda hiç olmadılar.



Pusuda ihtilalin şartlarının olgunlaşmasını bekleyen cuntacılar, kardeşkanının dökülmesini ellerini ovuşturarak izliyorlardı. “Müdahaleye karar vermeden bir yıl boyunca düşündük” (Kenan Evren), diyorlardı. Yangına benzin döküyorlardı. Düşünerek bekleme sürecinde, 2812 fidan toprağa düşüyordu. Yiğitlerin anaları kan ağlıyorlardı. 12 Eylül öncesi aylık 1986 olay ortalamasına ulaşılmıştı! Cunta ihtilali başlatacak rakama ulaşıldığına kani olunca ihtilali yaptılar. 11 Eylülde ‘kan gövdeyi götürürken’, 12 Eylül sabahı terör bıçakla kesilmiş gibi durmuştu! 12 Eylül öncesi anarşi ve teröre göz yuman cunta, 12 Eylül sonrası, “12 Eylül 1980 tarihinde TSK’nın yönetime el koyması ile birlikte yurdumuzu giderek iç savaşa sürükleyen anarşi ve terörle kararlı, cesur ve amansız bir savaşım başlatılmıştır.”, diyordu. Yani Cunta, terörle, anarşiyle mücadeleyi 12 Eylül sonrası başlatıyordu!



12 Eylül cuntası geldiği günden, gittiği güne kadar millete kan kusturdu.



12 Eylül öncesi olaylara failler bulunma dönemi çok trajikomik bir hal almıştı. Evren’e göre idamlarda denklik olmalıydı, “bir solcu asılacaksa bir de sağcı (ülkücü) asılmalıydı.”, Rahmetli Pehlivanoğlu bu geri zekâlı denkleştirme sonucu, mahkemede suçsuz bulunduğu halde asılarak şehit edilmişti. Kısacası asılmak için suç işlemek, suçun işlendiği zamanda suç mahallinde bulunup bulunmamak önemli değildi. Ülkücü veya solcu olması yeterliydi. Her yerde yavşak yalancı şahitler ordusu cuntanın emirlerine amadeydi! Cuntanın engizisyon işkencelerinden geçip de; “Atatürk’ü de ben öldürmüştüm.” demeyen kalmamıştı zaten!



Onlar ise ne mahkemelerde, ne de işkence haneler haline gelen Yusufiyelerde hiç yoktular. Darağaçlarını uzaktan bile görmediler. Kayıplardaydılar.



Tavşandan korkaktılar ama tilkiden de kurnazlardı. ‘Gök ekin’ gibi biçilmiş ülkücülerden, ezilmiş, tepelenmiş devrimcilerden boşalan alanlarda boy göstermeye başladılar. Hiçlikten nevzuhur bir güruh, bomboş meydanda yer tutuyorlardı, iş bitiriyorlardı. Siyasette de!



O zor zamanlarda kendileri hiç ölü zayiatı vermedikleri için, şimdi; ülkücülerin şehitlerine ve devrimcilerin darağacındaki kayıplarına gözyaşı akıtmadan, ağlıyor(muş) gibi yapıyorlar. ‘Konuşma sanatında!’ zirvelerde olanlar, ‘rol kesme’ işinde de varlar, ‘ağlama’da 3. sınıf aktörler seviyesine ulaşabilmek için ter döküyorlar! Ama gerçekten ağladıklarına inandıramıyorlar. Başaramıyorlar. Kandıramıyorlar.



Bütün uğraşları, referandumda ‘evet’ dedirtebilmek için. Bir takım sakarinler içine zerk ettikleri adaleti de etki alanlarına alma ‘hapı’nı millete yutturabilmek, seçimlerden sonra çıkartılacakları yüce divanın kararlarında ‘temiz çıkabilmek!’ için. Yine nefisleri için çırpınıyorlar…



Ne asılarak, vurularak şehit edilen ülkücüler, ne de o kaosta hayatını kaybeden, 12 Eylül mahkemelerinin astığı solcular devrimciler, komünistler, ‘sözde’ intikamlarının, o hiçlerin kalıntılarınca alınmasını istemezlerdi. Eminim bu (ağlama) istismarı hepsinin kemiklerini sızlatıyordur. Seslerini duyurabilseler, böyle bir hesaplaşmayı anayasa referandumuna ‘evet’ için alet edenlere bin defa ‘hayır’ derlerdi.



Ülkücüler de, solcular da 12 Eylül’le kendileri hesaplaşacaklardır. Şehadetlerin, ölümlerin hesabını, meclisten anayasayı değiştirerek görme günleri uzak değildir. Şurada bir yıldan daha az bir zaman kaldı seçime! Cuntadan, kalıntılarından sorulacak hesabı, onların mağdur ve mazlumlarının takipçileri kendileri ödettirirler. En azından, işkencecilerin, idam cellâtlığının erbabı cuntacıların yaşayanlarının yüzlerine, terki dünya edenlerin de mezarlarına tükürme hakkını o şehitlerin şehit ailelerine verirler. Herhalde!



Referandumda seslendirilecek bir ‘hayır’, bin belayı defedecektir. Hayır, hayırlara vesile olacaktır.

Fitre miktarı belirlendi

Din İşleri Yüksek Kurulu, fitre miktarını belirledi.
Din İşleri Yüksek Kurulu, fitre miktarını asgari 7 lira olarak belirledi. Kurul, ancak herkesin kendi hayat standartlarına göre asgari günlük gıda harcamalarına denk düşecek bir meblağ vermesini tavsiye etti.

Yüksek Kurul'un bu yılki fıtır sadakası (fitre) miktarının saptandığı kararında, fitrenin Ramazan bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü oldukları mali bir ibadet olduğuna işaret edildi.

Fitre ile her Müslümanın, ihtiyacı olan yoksullara az da olsa bir şeyler verebilmenin ve yardımlaşmanın sevincini yaşadığı vurgulanan kararda, fitrenin zekattan farklı olarak, daha geniş bir mükellef kitlesi tarafından yerine getirildiği ifade edildi.

Fitrenin Müslüman toplumların neredeyse tamamına yakın bir kesimi tarafından veriliyor olmasını da dikkate alan Kurul, hem fitrenin asgari miktarını belirleyen hadisleri hem de ülkenin sosyo-ekonomik şartlarını ve bir kişinin günlük asgari gıda ihtiyacını göz önünde bulundurarak fitre miktarının 7 TL olarak belirledi.

Kararda, bu miktarın, ''asgari miktar'' olduğu, fitrede verilecek meblağ konusunda bir üst sınırın olmadığı vurgulanarak, herkesin kendi hayat standartlarına göre asgari günlük gıda harcamalarına denk düşecek bir meblağı vermesi tavsiye edildi.

Fitrenin, gıda gibi ayni olarak veya para şeklinde nakdi olarak ödenebileceği kaydedildi.

AA

60 kadroya 2700 başvuru

Muş'ta 60 araştırma görevlisi kadrosu için 2 bin 748 kişinin başvuru yaptığı bildirildi.
Muş Alparslan Üniversitesine alınacak 60 araştırma görevlisi kadrosu için 2 bin 748 kişinin başvuru yaptığı bildirildi.

Rektör Prof. Dr. Nihat İnanç, senato salonunda düzenlediği basın toplantısında, başvuru dosyalarının, kurulan komisyon tarafından sıkı biçimde incelediğini söyledi.

41 yeni üniversiteye tahsis edilen Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamındaki kontenjanlardan 60'ının üniversitelerine ayrıldığını belirten İnanç, ''Değişik fakültelerde, değişik birimlerde ilana çıktık. Son derece memnuniyet verici bir tablo ile karşılaştık. 60 kişilik kadroya, Türkiye'nin hemen hemen her yerinden 2 bin 748 başvuru oldu. Bu başvuruları değerlendiriyoruz'' dedi.

Ön değerlendirme sonuçlarının 28 Temmuzda web sitesinden ilan edileceğini söyleyen İnanç, 2 bin 748 olan başvuru sayısının 240'a düşürüleceğini ve her kadro için 4 kişinin yazılı sınava çağrılacağını belirtti.

AA

'Etnik mikrop soktu'

Yazılı bir açıklama yapan MHP Lideri Bahçeli, İnegöl ve Hatay olayları açılıma bağladı.
MHP lideri Devlet Bahçeli İnegöl'de yaşanan olayları hükümetin açılım politikasına bağladı, "Başbakan'ın PKK açılımı ile toplumsal bünyeye soktuğu etnik mikrobun kontrolsüz tırmanışa geçtiği ortaya çıkmıştır" dedi.

Bahçeli yazılı açıklama yaptı, "Başbakan ve hükümetinin yaktıkları etnik fitne ateşinin Türkiye için doğuracağı çok vahim sonuçları hala göremiyor olmaları ibret vericidir" dedi.

MHP lideri, İnegöl'de yaşananların etnik gerginlik ve tahriklerin süratle bir çatışma ortamına dönüşebileceğini gösterdiğini vurguladı.

İçişleri Bakanı'nın olayları referandum sürecine bağlamasını "aymazlık ve sorumsuzluk" ifadeleri ile eleştirdi.

Bahçeli, ülkücü camianın kardeş kavgasının tarafı haline getirilemeyeceğini de vurguladı. Ama bir de uyarıda bulundu.

MHP lideri, "Her vesile ile milliyetçi hareketi karalamak ve suçlamak için pusuda bekleyen hükümet yetkilileri ve PKK uzantıları hadlerini bilmeli, çizmeyi aşmamalı ve Türkiye'yi bölmeye çalışmanın cezasız kalmayacağını bilmelidir" dedi.

İHA

Paşa yakalamaca...

Paşanın görevi, kaçanları yakalamaktı...
Ama “kaçacak” diyerek paşayı yakaladılar...
Ya kaçanlar?..
PKK’lı teröristler sınır kapısında davulzurna ile karşılandıkları gibi, geçen hafta aynı kapıdan hayır dualarla ve törenle dağa uğurlandılar...
Çünkü terörle mücadele eden paşayla ilgili “Kaçma ihtimali var” kararı vardı... Ama PKK teröristleri ile ilgili “Kaçma ihtimali var” kararı yoktu...
Böylece; terörle vuruşan paşa hapishaneye kapatılırken, terörist elini kolunu sallayarak selametle dağa döndü...

Şimdi biz kerizler de gazetelerde televizyonlarda-evlerde-kahvehanelerde çene yorup soracağız:
Terör nasıl önlenir?..

Bence sorun şu:
İrticayı tehdit görüp mücadele edilmesine inananlar ile terörle mücadele edenlerin aynı olması...
İrtica ve terör...
Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre birisi iktidarda...
Öbürü dağda...
İrtica cumhuriyet tarihi boyunca, terör son otuz yılda ilk iki tehdit görüldüğü için, paşa her ikisine de kızıyor...
(Nitekim paşanın tutuklanmasına neden olan Balyoz’un asıl adı; İrtica ile Mücadele Eylem Planı’dır.)
Tam dağdakileri kovalarken, iktidardakilerine yakalanıyor paşa...
Ve “paşa yakalamaca” sürüyor...

“Terör nasıl önlenir?” sorusunun yanıtına gelince...
Kolay...
Her şey bu kadar apaçık ortadayken, halkımız göbeğini kaşıya kaşıya AKP’ye
her zaman oy verir, olur bitir...
Bu kadar...

'Erdoğan ile Büyükanıt işbirliği yaptı'

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuk olduğu haber kanalı NTV’de Murat Akgün’in sorularını cevapladı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan ile eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ı işbirliği yapmakla suçladı. Kılıçdaroğlu, ''E-muhtıra AKP'nin tekrar iktidara gelmesi için konulmuştur'' dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuk olduğu haber kanalı NTV’de Murat Akgün’in sorularını cevapladı.

İşte Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları:

AKP ÜLKEYİ YÖNETME YETENEĞİNİ KAYBETTİ

Hepimiz teröre ve ayrımcılığa karşı ortak bir politika geliştirmeliyiz.

Hükümet ne yaparsa yapsın birlik ve beraberliğimizden taviz vermemeliyiz. Teröre ayrışmaya ödün vermemeliyiz.

Ne yaptığının farkında olmayan iktidara da topluca son vermeliyiz.

Ayrışma sürecini tetikleyen unsurlara bakmak lazım. Toplumu itidale çağırmak lazım.

İnegöl ve Hatay’daki olaylar hepimizi üzdü.

Bu olayları ortaya çıkan unsurlar iyi belirlenmeden çözüm üretmezsiniz.

AKP’nin yanlışı da bunu. Çözüm üretemiyor. Çünkü ülkeyi yönetme yeteneğini kaybetti.

AKP sorunlarım çözen değil sorun üreten bir parti konumuna gelmiştir.

ERDOĞAN-BAŞBUĞ GÖRÜŞMESİ

Bu görüşme sıradan olağan bir görüşme değil.

Aslında olay siyasal davanın ortaya çıkardığı bir tablodur. Başbakan ben bu davanın savcısıyım dedi ve bu savayı siyasallaştırdı.

Çağdaş hukuk adına kimsenin kabul etmeyeceği sonuçlar çıkıyor ortaya.

Yargıyı siyasallaştırırsanız sizi de aşan durumlarla karşılaşırsınız. Bir başbakan ben bu davanın savcısıyım dediğinde orada hak, hukuk, adaletten söz edilemez.

Sayın başbakan’ın durumuna düşmek istemem. Sayın Başbakan bir mahkemenin kararından sonra “yargı güvenini kaybetti” dedi. Ben bütün yargı siyasallaşmıştır demiyorum.

Kurumsal baskıyı yargının üzerine herhalde muhalefet yapmıyor. Kim yapıyor o kurumsal baskıyı?

Siz ısrarla diyorsunuz ki “Bu davaya bu yargıç bakacak”, bu, “bu yargıç benim adamım” demektir.

Bu dava tümüyle siyasaldır. Bu davada olup da neden yargılandığını bilmeyenler vardır.

EMEKLİ GENERALLER DARBE YAPAMAZ

AKP hükümetiyle birlikte orduyu yok etmek için özel çaba harcanıyor. Belli tv kanalları var. Belli uzman(!) gazeteciler var her şeye maydanoz olan.

Benim bildiğim, emekli generaller darbe yapamaz. Bir dönem teşebbüs etmişlerse yargılarsınız. Ama siz yaşamları boyunca bir araya gelmemiş kişileri bir araya getirirseniz o işin içinde çıkamazsınız.

Bu olaylar bizim belleğimize kazındı. Ve bu olaylar AKP hükümetiyle birlikte sorgulanacak.

ORDU YENİDEN DİZAYN EDİLMEK İSTENİYOR

Benim gördüğüm, ordu belli kişilerce yeniden dizayn edilmek isteniyor. Bu yöntem hükümetin dışında yapıyormuş gibi bir hava yaratılarak yapılmak isteniyor.

Siyasal davalarda bu tür olaylar olur. Ben bu sürecin gelecekte saygın onurlu bir miras olarak ortaya çıkacağına inanıyorum.

ERDOĞANLA BÜYÜKANIT İŞBİRLİĞİ YAPTI

Geçmişte darbe yapılıyor diye insanları içeri aldınız. Bir komutan çıkıp e muhtırayı koyuyor, ''Bunu ben yazdım'' diyor. Bu yasalar göre suç. Siz bu komutanla kanka oluyor, gizli görüşüyorsunuz. Ne devletin arşivlerinde ne de başka bir yerde görüşmeye dair tutanaklar yok.

Ben muhtıra yazacağım, başbakanla dost olacağım emekli olduktan sonra son derece pahalı bir otomobil bana verilecek ve ödüllendirileceğim.

O, e-muhtıra AKP’nin tekrar iktidara gelmesi için konulmuştur. Sayın Erdoğan’la Sayın Büyükanıt iş birliği yapmıştır.

Ben 27 Nisan gecesi hiçbir yerde olabilirdim siz neredeydiniz. Neden savcıları harekete geçirmediniz. İşinize gelince savcıları harekete geçiriyorsunuz.

Dolmabahçe’de ne konuştular.Yapılan görüşmeler devletin arşivinde yoksa çıkar işbirliği vardır. O işbirliğini açıklasınlar.

15. MADDENİN DEĞİŞMESİYLE EVREN YARGILANMAZ

Darbelerle hesaplaşacağız diyorlar. Ama halkı kandırıyorlar. Geçici 15. maddenin değişmesiyle Kenan Evren yargılanmaz.

Kendi tabanlarını kandırıyorlar. Onlara teklif ettik dedik ki, “Getirin size destek olacağız.”

Bunlar bölme ve sorun yaratma üzerine politika üretiyorlar.

35. MADDE TARTIŞMASI

Darbeler arkasına sığınan mağdur rolü oynayan AKP’ye diyoruz ki siz hangi maddeden rahatsızsanız gelin değiştirelim.

Önemli olan demokrasi kültürünü yerleştirmek. Sayın Başbakan çıktı 'siz teklif getirin' dedi. Siz yasa getirirken bize mi soruyordunuz.

Hukukçu arkadaşlar çalışıyor önümüzdeki günlerde teklifi getireceğiz.

Sayın Bahçeli sağduyulu saygın bir politikası. Zamansız bulması gibi endişesini anlıyorum ama AKP’nin mağdur politikasından toplumu kurtarmamız lazım.

AKP iktidar ama kendini muhalefette hissediyor. Terör konusunda da bu.

Askere ne istediyse verdik terör durmuyor diyorlar. Kardeşim sen iktidar değil misin. Başbakan değil misin.

Teröre karşı ortak politika geliştirelim dedik. Hiç oralı olmadı. Sayın Başbakan neden korkuyor barajı indirmekten.

Lafa gelince mangalda kül bırakmıyor. Milli irade diye hani nerede milli irade.

VATANA İHANET POLEMİĞİ: BAŞBAKAN ÜLKEYİ PAZARLIYOR

Başbakan’a çok teşekkür ederim. Dubai’deki anlaşmayı Dışişleri Bakanlığı'ndan istedim.

Bana gelen bilgi bu anlaşma gizlidir size veremeyiz. Ben şimdi o anlaşmayı mahkemeye getireceğim.

Bir ekonomik anlaşmanın içine siyasi koşul koymak vatana ihanettir.

Ben susmayacağım. O anlaşmayı Başbakan’ın yakasına iliştireceğim.

Bu sadece bizim ülkemizde değil. Dünyanın her yerinde aynı sonucu doğurur. Sayın Başbakan bu anlaşmadan dolayı Yüce Divan’a gidecek.

Daha önce de dedim, sayın Başbakan ülkeyi pazarlıyor. Bir başbakan ülkesini pazarlamaz ülkesinin tanıtır.

Hamsi uluslararası arenada

Hamsi, Trabzon'da yapılacak olan 11. Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları'nın maskotu oldu.
'Karadeniz Oyunları'nda maskot olarak kullanılan hamsi, 2011 yılında Trabzon'da yapılacak 11. Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları'nın (EYOF) da maskotu oldu.

Avı sonbaharda başlayan ve Karadenizli balıkçı için önemli bir ekonomik değer olan hamsi, son yıllarda farklı alanlarda ismini duyurmaya başladı. Tatlıdan pizzaya, dönerden köfteye kadar gıda sektörünün farklı alanlarında kullanılan hamsi, özellikle spor alanında da ismini ön plana çıkarmayı başardı.

Trabzon'da kurulan ''Hamsigücü'' spor kulübüne isim veren hamsi, 2007 yılında 12 Karadeniz ülkesinin katılımıyla Trabzon, Giresun ve Rize'de ilki yapılan 1. Karadeniz Oyunları'nda maskot olarak kullanılmış, oyunları izlemeye gelen yerli ve yabancı taraftarların büyük ilgisini çekmişti.

Hamsi, bu ilk uluslararası deneyiminin ardından şimdi de Trabzon'da 2011 yılında 49 ülkenin katılımıyla düzenlenecek 11. Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları'nın maskotu olarak daha geniş bir uluslararası arenada boy gösterecek.

Trabzon'da kurulan ''Hamsigücü'' spor kulübüne isim veren hamsi, 2007 yılında 12 Karadeniz ülkesinin katılımıyla Trabzon, Giresun ve Rize'de ilki yapılan 1. Karadeniz Oyunları'nda maskot olarak kullanılmış, oyunları izlemeye gelen yerli ve yabancı taraftarların büyük ilgisini çekmişti.

Hamsi, bu ilk uluslararası deneyiminin ardından şimdi de Trabzon'da 2011 yılında 49 ülkenin katılımıyla düzenlenecek 11. Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları'nın maskotu olarak daha geniş bir uluslararası arenada boy gösterecek.

Katılan ülkelerin yanı sıra tanıtım organizasyonları ve canlı yayınlarla tüm dünya ülkelerinde sporseverlere kendini gösterecek olan hamsi, hem Trabzon'un hem Karadeniz'in hem de Türkiye'nin adını dünyaya bu alanda da duyuracak.
EYOF Koordinatör Yardımcısı Hayri Güner, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Trabzon'un, var oluşundan bu yana hamsi ile özdeşleşen bir kent olduğunu belirterek, ''Ne Trabzon'dan hamsiyi ne de hamsiden Trabzon'u ayırmamız mümkün değil'' dedi.

Güner, bu birliktelikten hareketle ve 2007 yılındaki Karadeniz Oyunları'nda kullanılması ve beğenilmesi nedeniyle 2011 EYOF için de hamsinin maskot olarak kullanılacağını ifade ederek, ''Açılan logo ve maskot yarışmasına toplam 684 katılım olmuştu. 300 maskotun yüzde 70'inde hamsi vardı. Yapılan değerlendirme sonucunda hamsi maskot olarak belirlendi'' diye konuştu.

EYOF

İlki 1991 yılında Belçika'nın Brüksel kentinde organize edilen European Youth Olympic Festival (EYOF), 23-30 Temmuz 2011 tarihlerinde 11'inci organizasyon olarak Trabzon'da yapılacak.

EYOF 2011'e katılacak ülkeler şunlar: ''Arnavutluk, Andorra, Ermenistan, Avusturya, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Belçika, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Makedonya Cumhuriyeti, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Almanya, İngiltere, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, İrlanda Cumhuriyeti, İsrail, İtalya, Letonya, Lihteştayn, Litvanya, Lüksemburg, Malta, Moldova, Monaco, Karadağ, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, San Marino, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye, Ukrayna.''

AA

Bu da "Kürt Sorununa İslami Çözüm"

Kürt Sorununa İslami Çözüm Forumu'nda karar: ‘Andımız'ın kaldırılması, ‘Ne Mutlu Türk'üm diyene' yazıları silinsin.
Özgür Der'in düzenlediği forumun sonuç bildirgesinde Müslümanlar olarak ümmet bilincinin reddedilmesi ve laik sistemin dayatıldığı iddia edilirken, “Bizler Müslümanlar olarak Kürt sorununa yol açan zihinlerin, adaletsizliklerin öncelikle İslami kimlik, İslami hukuk ve ümmet bilincinin reddedilmesinin, tehdit ve düşman ilan edilip, dışlanması sonucunda Türk ulus kimliğinin ve laik sistemin dayatılması olduğuna ve mevcut laik Kemalist sistemle topyekun hesaplaşmadan, hiçbir sorunun kalıcı manada çözülebilmesinin mümkün olmadığına inanıyoruz. Mevcut sistem içinde dahi görece daha özgürlükçü bir vasatın tesis edilebilmesi ve Kürt halkına yönelik zulmü azaltmak üzere aşağıdaki önerilerde bulunuyoruz” denildi. Forum sonunda

Kürt sorunun çözümü konusundaki öneriler şöyle sıralandı:

1- TSK, yürüttüğü operasyonları durdurmalıdır. PKK, eylemsizlik kararı almalıdır. Bununla birlikte PKK’nin silahı bırakması için gerekli şartlar sağlanmalı, ayrım gözetilmeden tüm siyasi tutuklular serbest bırakılmalıdır.

2- Cumhuriyet dönemi boyunca Kürtler'e yapılan tüm zulüm ve haksızlıklar için resmi düzeyde özür dilenmelidir.

3- Şüphesiz ki tüm diller, Allah’ın ayetlerindendirler. Bu nedenle Kürtçe üzerinde devam etmekte olan resmi, gayrı resmi tüm yasaklar, sınırlandırmalar kaldırılmalıdır. Anadilde eğitim başta olmak üzere Kürtçe, her alanda koşulsuz biçimde serbest bırakılmalıdır.

4- İlköğretim öğrencilerine okutulan ‘Andımız’ kaldırılmalıdır. Muhtelif yerlerde yazılan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ gibi yazılar silinmelidir.

5- Başta vatandaşlık tanımı olmak üzere, anayasa ve sistemin bütün resmi literatürüne hakim olan Türklük esaslı dışlayıcı ve ayrımcı söylem terk edilmelidir.

6- İsimleri değiştirilen yerleşim yerlerinin eski adları tümden iade edilmelidir.

7- Bölgede çok yönlü sorunlara yol açan koruculuk sistemi derhal lağvedilmelidir.

8- Binlerce kayıp ve faili meçhulün akıbeti açıklanmalı, soruşturmalar ciddiyetle yürütülmeli ve sorumlular bulunup cezalandırılmalıdır. Köy yakma v.b olayların hesabı sorulmalıdır. Ergenekon yapılanmasının bölgede yaptığı hukuksuzluklar derinlemesine soruşturulmalıdır.

9- Yapılan operasyonlarda, seçilmiş Kürt siyasetçilerinin soyut suçlamalarla tutuklanmaları, halkın siyasi tercihine ipotek koymak anlamına gelmektedir. Kürt siyasetçilerin maruz kaldığı bu hukuksuzluğa son verilmeli ve tutuklular bir an önce serbest bırakılmalıdır.

10- Tüm siyasi mahkumların cezaevi şartları iyileştirilmeli, bu bağlamda Öcalan’ın cezaevi şartları da düzeltilmeli ve normal bir cezaevine nakli sağlanmalıdır. PKK da, Öcalan’ın yaşam koşullarını şiddete başvurmak için bahane kılmaktan vazgeçmelidir.

11- AK Parti Hükümeti BDP’yi görmezden gelen tavrından vazgeçmeli, BDP ile diyaloğa geçmelidir. BDP ise çözüme yönelik çaba sarf eden sivil siyasetin elini güçlendirici adımlar atmalıdır.

12- Bir bütünlük arz etmesi nedeniyle; Irak, İran, Suriye ve Türkiye’deki tüm Kürtlerin sorunlarının çözümü için çaba gösterilmelidir.

13- Başta Şeyh Said olmak üzere Kürdistan’da kıyam hareketlerine katılan önderlerin ve Saidi Nursinin mezarları tespit edilmeli, Şeyh Said kıyamının Diyarbakır ve Elazığ arşivlerinin açılması gerekir.

14- JİTEM'i hatırlatan özel ordu fikrinden kesinlikle vazgeçilmelidir.

Ankara'da gizli görüşme

Gizli görüşmenin ortaya çıkması Ankara kulislerinde heyecan yarattı.
Ankara'da geçtiğimiz Pazar gerçekleşen gizli bir görüşmenin ortaya çıkması kulislerde heyecan yarattı

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ önceki gece saat 23.00’da Başbakanlık Konutu’na giderek Başbakan Erdoğan’la bir görüşme yaptı. Vatan gazetesinin haberine göre gece yarısına kadar süren görüşmede Bağbuğ’un Başbakan’a 77’si muvazzaf 102 komutan hakkında çıkarılan yakalama kararından duyduğu rahatsızlığı aktardığı iddia edildi.

Başbuğ’un bu kararın Yüksek Askeri Şura’ya etkilerini de Erdoğan’a ilettiği öne sürüldü. Erdoğan’ın Başbuğ’la görüştüğü saatlerde Hatay’da bir programı olan Adalet Bakanı Sadullah Ergin de programını yarıda keserek apar topar Ankara’ya döndü. Erdoğan’ın Başbuğ’dan sonra Ergin’le görüştüğü iddia edildi.

Başbuğ’la Erdoğan en son 15 Temmuz‘da haftalık olağan görüşmede bir araya gelmiş, görüşme 2 saat 15 dakika sürmüştü.

KARŞILAŞTIĞIMIZ EN CİDDİ OLAY

Başbuğ, 22 Şubat’taki Balyoz operasyonunu nedeniyle çıkacağı Mısır gezisini ertelemiş ve 23 Şubat’ta 14 orgeneral ve oramiralle bir toplantı yapmıştı. Toplantıdan sonra yapılan açıklamada iki emekli kuvvet komutanı, iki orgeneral ile çok sayıda muvazzaf ve emekli subayın gözaltına alınmasına atıf yapılarak “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında ortaya çıkan ciddi durumu değerlendirmek üzere Genelkurmay Karargahı’nda TSK’da görevli bütün orgeneral ve oramirallerin katılımı ile bir toplantı icra edilmiştir” denilmişti.

Bu toplantı sonrası Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Genelkurmay karargahı’na giderek Orgeneral Başbuğ ile bir toplantı yapmıştı. Orgeneral Başbuğ, 14 Mart’ta da bir röportajda Balyoz operasyonunu “Karşılaştığımız en ciddi olay” olarak nitelemişti.

"Başbakan Manukyan gibi ağlıyor"

DP Genel Başkanı Cindoruk, 'ağlama polemiği'ne dahil oldu, Başbakan'ı çok sert sözlerle eleştirdi.
Anayasa Referandumu tartışmasıyla siyaset meydanı ısınırken, Demokrat Parti Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk Habertürk'e konuştu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Referandum öncesi panik halde olduğunu ve ne yapacağını bilemediğini öne süren Hüsamettin Cindoruk, Başbakan'ı geçmişte gördüğü Melodram Kumpanyası tiyatro oyuncusu Manukyan'a benzetti. Cindoruk, Başbakan Erdoğan için "Ağlamasını çok beğendim. Birinci sınıf melodram artisi gibi ağlıyor. Melodram Kumpanyası'ndaki Manukyan da böyle ağlardı. Önce tıkanır, sonra boşalırdı. Çünkü numaradan yapıyordu" dedi.
BAŞBAKANLAR AĞLAMAZ
Darbe döneminde asılan gençlerin ailelerine yazdığı mektup nedeniyle ağlayan Başbakan Erdoğan'a "Abartmasın" diye seslenen Cindoruk, darbeden Başbakan Erdoğan'ın hiçbir zarar görmediğini söyledi. Cindoruk şöyle konuştu: "Bir siyasetçi ağlarsa panik haldedir. İktidar kudreti temsil ediyor. Hiçbir kudret ağlayarak ortaya konmaz.

İnsanların ağlamasına karşı değilim. Ama Başbakanların ağlamasına kesinlikle karşıyım. Üstelik 30 sene evvelki herkesin bildiği ama onun bilmediği, herkesin yaşadığı ama onun yaşamadığı olayları anlatması yanlış. Maziye bakarak gelecek kurulmaz. Maziden faydalanır insanlar. Sistemi ağlama duvarına getirirseniz olmaz. Başbakan diyor ki '27 Mayıstan biz de zarar gördük'. 27 Mayıs'ta doğmamıştın bile. Ya da doğduysan 4-5 yaşındaydın. O zararı görenler bizleriz. Darbeden zarar gören partinin başıyım. Başbakanlarımız, bakanlarımız asıldı. 4 ay Sayın Demirel ile birlikte Zincirbozan'da kaldım. 2.5 ay sıkıyönetim hapishanesinde kaldım,1 aya yakın ev hapsinde kaldım. Benim yanımda bu arkadaş yoktu. Bunlardan hiçbirini görmedim. Deniz Baykal vardı Zincirbozan'da. O yüzden abartmasınlar. Darbeler onlara hiçbir zarar vermedi. Aksine o darbelerden siyasi parti kurdular".

REFERANDUM TEHLİKELİ HALE GELDİ
Hükümetin terörle mücadeleye gücünün yetmediğini, terörün istediği her yerde eylem koyabildiğini kaydeden Cindoruk, hükümetin terör konusundaki gevşekliğinin referandumu çok tehlikeli hale getirdiğini söyledi.12 Eylül'de yapılacak olan referandumu tehlikeli ve yanlış bir karar olarak nitelendiren Cindoruk,

"Bu referandum kadar tehlikeli, yanlış bir siyasi karar Türkiye'de bugüne kadar yaşanmadı. Bu ortamda siyasi referandum yapmaya kalkışmak Türkiye'nin geleceğiyle oynamaktır. Türkiyenin rejimiyle oynamaktır, Türkiyenin siyasi disipliniyle oynamaktır. Açıkçası söylemekten çekiniyorum Türkiye'nin istikrarıyla oynamaktır. Öte yandan hak ve özgürlüklerin referandumla alınıp verilmesi de tehlikeli bir iş. Halk bunun ayrımına varamaz. Olabilir, bir hak ve özgürlüğü defedebilir. Nitekim 87 referandumu böyle bir tehlike atlatmıştır. O nedenle hak ve özgürlüklerin referanduma sokulması anayasa biliminde ayıptır" dedi.

EN YÜKSEK "HAYIR" EGE'DEN ÇIKACAK
"Hayırda hayrı gör" diyerek vatandaşlardan referandumda "Hayır" oy isteyen Cindoruk, en yüksek hayır oylarının ise, Ege Bölgesi'nden çıkacağını söyledi. Son günlerde Ege sahillerini dolaştığını belirten Cindoruk "Ege de en yüksek hayır oyu çıkacak. Bunu biliyorum"dedi.

Referandumdan ülke genelinde hayır çıkması halinde AK Parti'nin çökeceğini de ifade eden Cindoruk "Referandumda hayır oyu çıktığında AK Parti çöker. Çok iddialı onlar da. Başbakan dolaşıyor, kalabalıkları toplamaya çalışıyor. Çok sert konuşmalar ortaya koyuyor. Zaman zaman da ağlıyor. Buna mukabil de terör de mayın patlatmaya, can almaya şehitlerimizi çıkarmaya devam ediyor. Terör hükümetle mücadelesinde, hükümetin terörle mücadelesi yok. Üzülerek gördüğümüz odur. İstanbul'dan Hakkari'ye kadar yaygın terörle karşı karşıyayız. Bu aslında hükümete meydan okumadır. Terörizm hükümete meydan okuyor. Üzüldüğüm de budur" dedi.

İZMİR'DE GEREKENİ YAPACAĞIZ
DP İzmir İl Başkanı Fatih Dalan'ın GİK Üyesi Erkut Şenbaş ile yaşadığı sorun nedeniyle istifa aşamasına gelmesi üzerine patlak veren Dalan-Şenbaş çekişmesinde sorunun çözüleceğini de belirten Cindoruk "Tekrar barış içinde siyaset yapmalarını sağlayacağız, gerekeni konuşacağız" dedi.

Cindoruk "GİK Üyesi arkadaşlarımız Türkiye genelinde siyaset yaparlar. Elbette bulundukları illerde de söz söyleme hakları var. Onların basına yansımasını yanlış bulurum. Kendi iç mücadelemiz iç anlaşmazlıklarımız olabilir. Onları kongreler sürecinde çözeriz, gerekirse Genel Merkez çözer. Arkadaşlarımızın zaman içinde sağduyu davranışlarını gördüm. Gerekli tedbirleri parti alacaktır. Tekrar kendi aralarında barış içinde siyaset yapmalarını sağlayacağız.

Üstelik bu kadar önemli referandum arefesinde kendi içimizde enerjimizi tüketmek fevkalede yanlıştır. Gereken yapılacaktır. Gerekeni konuşacağız" dedi. Dalan ve Şenbaş'ı biraraya getirip getirmeyecekleri yönündeki soruya ise Cindoruk, "Onlar bir araya gelir. Fazla zorlamak yanlış olur. Parti kendi meselesini kendi içinde çözer. İstifa sözcükleri de hararetle o günün kızgınlığıyla söylenmiştir. İnsanlar sakinleşince daha özümsenecek çözümler bulurlar. Herşeye genel başaknın karışması siyasette güçsüzlük örneğidir. Organlar kendi aralarında meselelerini tartışılırlar, çözerler" diye konuştu.

KOMUTANLARIN TUTUKLANMASI SİYASİ
Balyoz davasının kabul edilmesinin ardından Yüksek askeri Şura öncesi 102 komutanı tutuklama kararını hukuki değil siyasi bulduğunu da söyleyen Cindoruk, yargının askeri şuraya müdahale ettiğini ileri sürdü. Tutuklamadan 6 ay sonraya duruşma tarihi verilmesinin ancak darbe dönemlerinde ve olağanüstü mahkemelerde yaşanabileceğini kaydeden Cindoruk,k ararı veren hakimlere de "itidal" tavsiye etti. Cindoruk şöyle konuştu:

"Yargı askeri şuraya müdahale etti. Yargının kararı askeri şuradan sonra olsaydı bu kelimeyi kullanmazdım. Ama çok kısa bir süreç ortada. 10. ağır ceza mahkemesinin kararını hukuki değil siyasi buluyorum. Siyasi tarihimizde hukuk tarihimizde böyle bir olay yoktur. Bu karar yanlıştır. Yargının bu kararı vatandaşı kırmıştır, kızdırmıştır. Bu karar askeri de incitmiştir.

Askeri şuraya karşı alınmış bir karar bir, müdahale gibi algılanmıştır. Bunun sonuçlarında silahlı kuvvetlerin davranışı tutumu da üzülerek beklemek gerektiğini söylüyorum. Böyle bir kararı silahlı kuvvetler görmezlikten gelmez. Öte yandan hiçbir adil mahkeme tutukladığı insanların yargılanmasını 6 ay sonraya bırakmadı. Bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, özgür vicdanlara anlatamazsınız. Böyle bir uygulamayı ancak darbe dönemlerinde olağanüstü mahkemelerde görebilirsiniz. Hakim arkadaşları da tanımıyorum ama kendilerine itidal tavsiye ederim."

Savaş alanına döndü

4 polisin şehit olmasından sonra gerginlik had safaya ulaştı.
Hatay'ın Dörtyol ilçesinde 4 polisin şehit edilmesinin ardından ilçede yaşanan gerginlik had safaya ulaştı. Askerlerin yüzlerce kez havaya ateş açarak ve biber gazı kullanarak dağıttığı kalabalık ilçede BDP ilçe binasını ve bazı Doğu kökenli esnafın işyerlerini ateşe verdi.

Dörtyol İlçesine bağlı Payas Beldesi Özerli Mahallesi TOKİ konutları önünde devriye görevi yapan, içinde resmi polis memurlarının bulunduğu polis otosuna teröristler tarafından uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. Saldırıda, 3 polis memuru olay yerinde, yaralı olarak Adana'ya sevk edilen bir polis memuru ise hastanede şehit düştü.
KALABALIK BDP İLÇE BİNASINI ATEŞE VERDİ
Polislerin şehit edilmesini protesto eden vatandaşlar, BDP Dörtyol ilçe binasını yaktı. Kapıları kırarak binaya giren vatandaşlar, parti bayrağını indirip Türk bayrağı astı. Vatandaşlar, daha sonra ilçe teşkilatının bulunduğu katı ateşe verdi.

Doğulu vatandaşların yaşadığı ev ve işyerlerine de saldıran vatandaşlar, eski halin bulunduğu yerdeki Bizim Taksi durağını da yaktı. Çevik kuvvet polisi öfkeli Dörtyol halkını sakinleştirmeye çalışırken, MHP Hatay İl Başkanı Şefik Çirkin, ilçeye gelerek olayları protesto eden ülkücülerle toplantı yaptı.

Olaylar nedeniyle çevre ilçelerden polis ve jandarma birlikleri takviye olarak ilçeye geldi. Geçtiğimiz hafta Hakkari Çukurcada şehit edilen Ayhan Say'ı gözyaşları arasında toprağa veren Dörtyollular, 4 polis memurunun şehit edilmesiyle çılgına döndü. ''Şehitler ölmez vatan bölünmez'' sloganlarının caddelerde yankılandığı olaylarda binlerce kişi sokakla döküldü.

Provakotörlerin de araya girmesiyle iyice gerginleşen grup, emniyet binasında gözaltında tutulan 3 kişinin kendilerine verilmesini istedi. Polis ve askerlerin havaya uyarı ateşi açtığı olaylar sonrasında dağılan kalabalık, bu kez şehir merkezinde Doğu kökenli esnafn işyerlerinin camlarını kırıp ateşe verdi, ardından da BDP ilçe binasına Türk bayrağı astıktan sonra ateşe vererek yaktı.

Yangının polis panzeriyle söndürüldüğü olaylara çok sayıda çevik kuvvet polisi müdahale etti. MHP İl Başkanı Şefik Çirkin ve MHP li Dörtyol Belediye Başkanı aynı zamanda şehit oğlu olan Fadıl Keskinin gayretleri sonrası grup sakinleştirilerek dağıtıldı. İlçede gergin bekleyiş devam ediyor.

GÖRGÜ TANIĞI HAİN SALDIRIYI ANLATTI

Olayı gören Metin Doğaç isimli genç, teröristlerin araçtan inip ellerinde kaleşnikoflarla polis otosu içerisindeki polislere yakın mesafeden defalarca ateş açtıklarını söyledi. Bir kurşununda kendi araçlarına isabet ettiğini aktaran Doğaç, teröristleri kendi aracıyla takip ettiğini ve bu sırada cep telefonuyla 155'i arayarak polislere sürekli olarak bilgi verdiğini aktardı.

İHA

BDP'ye Erzurum'da taş

Gölbaşı'nda bir grup BDP konvoyuna tepki gösterdi.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP milletvekilleri ile birlikte Erzurum'a gitti. Gölbaşı semtinde bir grup BDP konvoyuna tepki gösterdi.

Erzurum Havalimanı'na gelen Demirtaş'ı, burada partililer karşıladı.

Havalimanından konvoy eşliğinde, çevre yolu üzerinden Gölbaşı semtine gelen Demirtaş'ın da içinde bulunduğu konvoya, bir grup taş atarak tepki gösterdi.

Geniş güvenlik önlemlerinin alındığı olayda, konvoya tepki gösteren gruba polis anında müdahale etti.

Mahallebaşı semtine gelen Demirtaş ve beraberindekiler, daha sonra Yıldızkent semtinde bir partilinin evine geçti.

Bu arada konvoyu görüntülemeye çalışan AA kameramanın da sırtına taş atıldı.

AA

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...