Sayfalar

2 Şubat 2010 Salı

Halil Bilek: "Sabıkalı servis şöforumuz yok"

Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek, Kayseri’de bulunan öğrenci servis şoförlerinin uygun şartları taşımadıkları sürece servisçilik yapamadıklarını söyledi. Bilek, servis sürücüleri arasında kesinlikle sabıkalı şoför bulunmadığını kaydetti.
Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek bir basın toplantısı düzenleyerek son günlerde gündemde olan öğrenci servisçilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Bilek Kayseri’de sabıkası olan birine uygunluk belgesi verilmediğini belirten Bilek, sabıkalı kişilerin uygunluk belgesi alamadıklarını söyledi.

Bilek, “Geçtiğimiz günlerde basında yer alan çocuklarımız kimlere emanet, sabıkalı servisçiler başlığı taşıyan servis şoförleri ile ilgili haberlerden rahatsız olduk. Kayseri kamuoyu bilmelidir ki olaylar İstanbul’da gerçekleşmiştir. Gerek İl Emniyet Müdürlüğü, gerek Büyükşehir Belediyesi gerekse de Milli Eğitim Müdürlüğü olarak bizim servisçilerimiz sürekli denetlenmektir. Büyükşehir Belediyesi tarafından her yıl araçlarımıza uygunluk belgesi verilirken sürücülerimizden sabıka kaydı mutlaka alınır. Sabıkası olan kişilere de uygunluk belgesi verilmemektedir” dedi.

Halil Bilek: "Sabıkalı servis şöforumuz yok"

Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek, Kayseri’de bulunan öğrenci servis şoförlerinin uygun şartları taşımadıkları sürece servisçilik yapamadıklarını söyledi. Bilek, servis sürücüleri arasında kesinlikle sabıkalı şoför bulunmadığını kaydetti.
Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek bir basın toplantısı düzenleyerek son günlerde gündemde olan öğrenci servisçilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Bilek Kayseri’de sabıkası olan birine uygunluk belgesi verilmediğini belirten Bilek, sabıkalı kişilerin uygunluk belgesi alamadıklarını söyledi.

Bilek, “Geçtiğimiz günlerde basında yer alan çocuklarımız kimlere emanet, sabıkalı servisçiler başlığı taşıyan servis şoförleri ile ilgili haberlerden rahatsız olduk. Kayseri kamuoyu bilmelidir ki olaylar İstanbul’da gerçekleşmiştir. Gerek İl Emniyet Müdürlüğü, gerek Büyükşehir Belediyesi gerekse de Milli Eğitim Müdürlüğü olarak bizim servisçilerimiz sürekli denetlenmektir. Büyükşehir Belediyesi tarafından her yıl araçlarımıza uygunluk belgesi verilirken sürücülerimizden sabıka kaydı mutlaka alınır. Sabıkası olan kişilere de uygunluk belgesi verilmemektedir” dedi.

Halil Bilek: "Sabıkalı servis şöforumuz yok"

Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek, Kayseri’de bulunan öğrenci servis şoförlerinin uygun şartları taşımadıkları sürece servisçilik yapamadıklarını söyledi. Bilek, servis sürücüleri arasında kesinlikle sabıkalı şoför bulunmadığını kaydetti.
Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek bir basın toplantısı düzenleyerek son günlerde gündemde olan öğrenci servisçilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Bilek Kayseri’de sabıkası olan birine uygunluk belgesi verilmediğini belirten Bilek, sabıkalı kişilerin uygunluk belgesi alamadıklarını söyledi.

Bilek, “Geçtiğimiz günlerde basında yer alan çocuklarımız kimlere emanet, sabıkalı servisçiler başlığı taşıyan servis şoförleri ile ilgili haberlerden rahatsız olduk. Kayseri kamuoyu bilmelidir ki olaylar İstanbul’da gerçekleşmiştir. Gerek İl Emniyet Müdürlüğü, gerek Büyükşehir Belediyesi gerekse de Milli Eğitim Müdürlüğü olarak bizim servisçilerimiz sürekli denetlenmektir. Büyükşehir Belediyesi tarafından her yıl araçlarımıza uygunluk belgesi verilirken sürücülerimizden sabıka kaydı mutlaka alınır. Sabıkası olan kişilere de uygunluk belgesi verilmemektedir” dedi.

Halil Bilek: "Sabıkalı servis şöforumuz yok"

Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek, Kayseri’de bulunan öğrenci servis şoförlerinin uygun şartları taşımadıkları sürece servisçilik yapamadıklarını söyledi. Bilek, servis sürücüleri arasında kesinlikle sabıkalı şoför bulunmadığını kaydetti.
Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek bir basın toplantısı düzenleyerek son günlerde gündemde olan öğrenci servisçilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Bilek Kayseri’de sabıkası olan birine uygunluk belgesi verilmediğini belirten Bilek, sabıkalı kişilerin uygunluk belgesi alamadıklarını söyledi.

Bilek, “Geçtiğimiz günlerde basında yer alan çocuklarımız kimlere emanet, sabıkalı servisçiler başlığı taşıyan servis şoförleri ile ilgili haberlerden rahatsız olduk. Kayseri kamuoyu bilmelidir ki olaylar İstanbul’da gerçekleşmiştir. Gerek İl Emniyet Müdürlüğü, gerek Büyükşehir Belediyesi gerekse de Milli Eğitim Müdürlüğü olarak bizim servisçilerimiz sürekli denetlenmektir. Büyükşehir Belediyesi tarafından her yıl araçlarımıza uygunluk belgesi verilirken sürücülerimizden sabıka kaydı mutlaka alınır. Sabıkası olan kişilere de uygunluk belgesi verilmemektedir” dedi.

Halil Bilek: "Sabıkalı servis şöforumuz yok"

Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek, Kayseri’de bulunan öğrenci servis şoförlerinin uygun şartları taşımadıkları sürece servisçilik yapamadıklarını söyledi. Bilek, servis sürücüleri arasında kesinlikle sabıkalı şoför bulunmadığını kaydetti.
Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek bir basın toplantısı düzenleyerek son günlerde gündemde olan öğrenci servisçilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Bilek Kayseri’de sabıkası olan birine uygunluk belgesi verilmediğini belirten Bilek, sabıkalı kişilerin uygunluk belgesi alamadıklarını söyledi.

Bilek, “Geçtiğimiz günlerde basında yer alan çocuklarımız kimlere emanet, sabıkalı servisçiler başlığı taşıyan servis şoförleri ile ilgili haberlerden rahatsız olduk. Kayseri kamuoyu bilmelidir ki olaylar İstanbul’da gerçekleşmiştir. Gerek İl Emniyet Müdürlüğü, gerek Büyükşehir Belediyesi gerekse de Milli Eğitim Müdürlüğü olarak bizim servisçilerimiz sürekli denetlenmektir. Büyükşehir Belediyesi tarafından her yıl araçlarımıza uygunluk belgesi verilirken sürücülerimizden sabıka kaydı mutlaka alınır. Sabıkası olan kişilere de uygunluk belgesi verilmemektedir” dedi.

Halil Bilek: "Sabıkalı servis şöforumuz yok"

Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek, Kayseri’de bulunan öğrenci servis şoförlerinin uygun şartları taşımadıkları sürece servisçilik yapamadıklarını söyledi. Bilek, servis sürücüleri arasında kesinlikle sabıkalı şoför bulunmadığını kaydetti.
Öğrenci Servisleri Koruma Derneği Başkanı Halil Bilek bir basın toplantısı düzenleyerek son günlerde gündemde olan öğrenci servisçilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Bilek Kayseri’de sabıkası olan birine uygunluk belgesi verilmediğini belirten Bilek, sabıkalı kişilerin uygunluk belgesi alamadıklarını söyledi.

Bilek, “Geçtiğimiz günlerde basında yer alan çocuklarımız kimlere emanet, sabıkalı servisçiler başlığı taşıyan servis şoförleri ile ilgili haberlerden rahatsız olduk. Kayseri kamuoyu bilmelidir ki olaylar İstanbul’da gerçekleşmiştir. Gerek İl Emniyet Müdürlüğü, gerek Büyükşehir Belediyesi gerekse de Milli Eğitim Müdürlüğü olarak bizim servisçilerimiz sürekli denetlenmektir. Büyükşehir Belediyesi tarafından her yıl araçlarımıza uygunluk belgesi verilirken sürücülerimizden sabıka kaydı mutlaka alınır. Sabıkası olan kişilere de uygunluk belgesi verilmemektedir” dedi.

3 Şubatta eylem var. İşçi-Memur el ele..Tekel işçisine desteğe

Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve KESK yöneticileri, Türk-İş Genel Merkezi nde bir araya gelerek, daha önce aldıkları eylem kararını gözden geçirdi.

Daha önce Tekel işçileriyle dayanışma amacıyla 3 Şubat Çarşamba günü yapılacağı belirtilen üretimden gelen gücü kullanma eyleminin, gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra 4 Şubatta uygulanması kararı alındı.
Eylemin 08.00 ile 17.00 saatleri arasında gerçekleştirileceği belirtildi.

3 Şubatta eylem var. İşçi-Memur el ele..Tekel işçisine desteğe

Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve KESK yöneticileri, Türk-İş Genel Merkezi nde bir araya gelerek, daha önce aldıkları eylem kararını gözden geçirdi.

Daha önce Tekel işçileriyle dayanışma amacıyla 3 Şubat Çarşamba günü yapılacağı belirtilen üretimden gelen gücü kullanma eyleminin, gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra 4 Şubatta uygulanması kararı alındı.
Eylemin 08.00 ile 17.00 saatleri arasında gerçekleştirileceği belirtildi.

3 Şubatta eylem var. İşçi-Memur el ele..Tekel işçisine desteğe

Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve KESK yöneticileri, Türk-İş Genel Merkezi nde bir araya gelerek, daha önce aldıkları eylem kararını gözden geçirdi.

Daha önce Tekel işçileriyle dayanışma amacıyla 3 Şubat Çarşamba günü yapılacağı belirtilen üretimden gelen gücü kullanma eyleminin, gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra 4 Şubatta uygulanması kararı alındı.
Eylemin 08.00 ile 17.00 saatleri arasında gerçekleştirileceği belirtildi.

TABİPLER ODASI BAŞKANI KARAMEHMET YILDIZ: “Hükümet oy için hekimleri kullanıyor”

Semra Acar'ın röportajı:
Tam gün çalışma yasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hekimlik mesleği özveri ile yapılan bir meslektir. Özverili olmayınca bu mesleği icra edebilmek bir hayli zordur. Bizde mesleğimizi onurlu ve özverili bir şekilde icra etmek istiyoruz. Şimdi bizim arkadaşlarımız arasında bunu suistimal edenler veya etik dışı bir takım uygulamaları olanlar yok değil fakat bunlar her meslekte var. Biz bu şekildeki etik ihlallerinin, hukuk ihlallerinin araştırılması incelenmesi ve bu arada da bunların, netice olarak gerektiriyorsa cezalandırılmasından yanayız. Ancak şuanda hükümetimizin uyguladığı şey şu; bütün hekimler sanki hukuk dışı, etik dışı icra içindeymiş gibi bizleri topyekün suçlayarak ve bütün hekimleri bir şaibe altında bırakacak bir uygulama içinde olmak. Biz temel felsefe olarak hiç bir zaman tam güne karşı olmadık, taraftarıyız bunun; ancak şuanda hükümetin çıkarmış olduğu bu yasa eksik bir yasadır. Tam günden hekimlerin anladığı şey ile hükümetin yapmak istediği şeyler apayrı şeyler. Tam günden bizim anladığımız şey şudur. Hekime özel hastane yada özel muayenehanesinde çalışmak ile kamu hastanesinde çalışmak arasında bir tercih hakkı vermektir. Bu hak aynı zamanda şu anlama geliyor. Hekim hem özelde hem kamu hastanesindeyken özel muayenehanesinde kamunun imkanlarını kullanmamalıdır.
Bu yapılıyor ama...
Hayır hiçte bildiğiniz gibi değil. Şuanda muayenehanesi olan hekim oranı ilimizde %12’dir ve bu %12 özel muayanehanesinde hizmet veren hekimin hepsinin de etik olmadığını iddia edemeyiz ancak oy kaygısı ile siyasi iktidar bunu sanki bütün hekimler bu şekildeymiş gibi lanse ediyor. Benim bu sene meslekte 20. yılım. Hiç bir şekilde bu tür bir ilişki içinde olmadım ve benim gibi hekimlerin % 90’ı belkide hiç bir şekilde bunun içinde olmadılar. Ha bunu suistimal edenler var. Aslında bu part tıme çalışma işi hem hekimlerin işine geldi hemde hükümetlerin işine geldi. Mesela size bir şeyide ifade etmek isterim. Üniversitedeki öğretim üyesi özel muayenehane açtığında üniversiteden aldığı ücret Bin 100 TL’dir. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor. Hükümetler bu imkanı size sunuyor özel muayenehane açabilirsiniz, özel ameliyat da yapabilirsiniz; ama size ben bu durumda sadece Bin 100 TL öderim diyor ve bununla hekimi başka mecralarda gelir kaynağı bulmaya itiyor. Tabii bunun karşılığında da Bin 100 TL’ye çalıştırmış oluyor.
O zaman siz hekimlerin hem kurumda çalışmalı hemde muayenehanesi olmadı diye mi düşünüyorsunuz?
Hayır hiç bir zaman öyle düşünmüyorum. İfade etmek istediğim şey şu; tam anlamıyla ben hekimin ya özel sağlık kuruluşunu yada devlet kuruluşunu tercih etmesinden yanayım.
Hükümetin yapmaya çalıştığı bu değil mi?
Hayır bu değil. Hükümetin yapmaya çalıştığı şey şudur. Hekimler ile vatandaşı yüzyüze getirmektir ve vatandaşa da bu açıdan oy kazanabilmek amacıyla tatlı görünmek çabası içindedir. Bakınız şimdi 30 yıl hizmeti olan bir uzman hekim devlet hastanesinden emekli olduğunda Bin 300 TL alır. Eş değer meslek olan birinci sınıf hakim emekli olduğunda otuz yıl hizmet vererek 3 Bin 600 TL alır. Nedeni şudur. Otuz yıldır ordu, adalet mekanizması ve emniyet mensuplarına bu şekilde bir çok mesleğe iyileştirmeler adı altında bir takım haklar verilmiştir. Bu hakların içinde hiç bir zaman hekimler olmamıştır. Niye? hekimler nasıl olsa kazanıyorlar muayenehaneleri var, özel ameliyat falan yapıyorlar. Siz kanun olarak bunun önünü açmışsınız ve hekimlere diyorsunuz ki siz oradan idare edin; ama biz bunlara iyileştirmeler yapacağız. Bizde diyoruz ki! tamam hekim özel yada kamuyu tercih etsin ancak bizi eşdeğer kabul edebileceğimiz mesleklerlede eşitleyin.
Emekliliğe yansıyacak bir ücret istiyorsunuz?
Emekliliğimize esas olan ücretlerimizi artırın. Çünkü şu var. Sizin emekliliğinize esas ücretiniz eğer Bin 600 lira olursa ve emekli olduğunuzda siz Bin 300 lira olursanız hekim hayat standardını emekli olduğunda devam ettiremez; ama bir hakim, bir emniyet mensubu, bir ordu mensubu hayat standardında hiç bir değişiklik yaşamaz. Bu kanunda bizim emekliliği esas olan maaşlarımızda hiç bir artış yok. Ancak bununla birlikte bizim bütün gelirlerimiz hekimin ürettiği hizmete endeksli. Bunun iki sakıncası var. Hizmet üretemediğinizde ne olacak. Siz diyelim ki rahatsızlandınız hastalandınız veya sizin birinci derece yakınınız hastalandı, siz beş ay altı ay hizmet üretemediğiniz o zaman sizin alacağınız ücret ancak Bin 600 lirada kalıyor. Aynı durumda olan bir eşdeğerimizde olan meslekte bu şekilde olmuyor.
Doktorların hayat standartları hayli yüksektir; ama siz Bin 300, Bin 600 liralardan bahsediyorsunuz. Yani bu yasa sizin hayat standardınızı düşürüyor mu?
Kamuyu tercih eden bir hekim hiçte Bakan’ın bahsettiği gibi 14 -17 milyarlar alamayacak.
Hükümet ücretlerin artıralacağını söylemişti...
Hayır hiç alakası yok. Bizim itiraz ettiğimizde asıl budur. Bu kanun bizim gelirlerimizde bir artışa neden olmuyor aksine bir eksilmeye neden oluyor. Sayın Bakan’ın telaffuz ettiği rakamları bir hekimin kazanabilmesi için haftanın her günü, günün 21 saati hizmet vermesi gerekir. Bir insan için bu mümkün müdür? Değildir; ama diyor ki! kanunun önü açık üretin. Günde üç saat uyu, hiç tatil olmasın, hafta sonu evine gitme günde 21 saat hizmet üret parayı alırsın kardeşim diyor. Bunu alabilecek dallarda daha başka dallar. Şimdi elbette bu şekilde bir takım afaki rakamlar telaffuz edilince hükümetin halka anlatma kabiliyeti ile bizim kabiliyetimiz arasında çok fark var. Bütün herkes onlar bir şey söylediğinde ağızına bakıyor; ama biz hiç bir şey diyemiyoruz. Biz deyince de bir şey oluyor. Bir şey daha ifade etmek isterim. Türk Tabipler Birliği 19 Ocak’ta işi bırakalım dedi. Biz Kayseri Tabip Odası olarak buna iştirak etmedik. Çünkü işi bırakmak ile bu işin bir neticeye ulaşacağına inanmadık. Bakanlık bu konuyu vatandaşa kadar değişik şekilde taktim etti ki yani “Bunlar utanmaz” demeye getirdi artık. Biz bu durumu halka izah etmeden, ifade etmeden bu şekilde bir eylemimiz olsaydı biz vatandaş ile karşı karşıya gelirdik ve aynı zamanda bu bizim aleyhimize, bize bunu reva görenlerin lehine bir durum olurdu.
Belki Kayseri’de olmadı ama çoğu yerde hekimler iş bıraktı. Sağlık gibi insan hayatını ilgilendiren bir konuda haklarınıza ararken başkalarını mağdur etmek doğru mu?
Bunu doğru bulmuyorum, mümkün değil. Şimdi sizde hatırlayacaksınız bundan bir kaç gün önce bir siyasi partinin il başkanı bu konuda bizleri eleştirme cüretinde bulundu. Aynı zamanda Sağlık Emekçileri Sendikası bu konuda bizi çok eleştiriyor. Biz bunu hiç bir şekilde doğru bulmuyoruz. Bizim ifade ettiğimiz şey şudur. Tabip Odası temsil ettiği meslek grubunun onuruna yakışır bir biçimde hakkını arar. Hiç birimiz pankartlarımızı elimize alıpta Cumhuriyet meydanında yürüyerek eylem yapacak ve bu yolla hak arayacak insanlar olmadık.
Galiba sizler derdinizi tam anlamı ile dile getiremediğiniz, vatandaş bile sizi haklı görmüyor...
Hekimlik mesleği hakikaten çok ilginç bir meslektir. Her hekim herkese şunu ifade eder. Aman sakın doktor olmayın der; ama ben eminim her hekim üniversite sınavına girdiğinde yine aynı fakülteyi tercih eder, aynı sıkıntılar içerisine girer ve hekimlik yapar. Bizim yaptığımız işten aldığımız haz bunun ekonomik değeri ile hiç ölçülemez. Tabii bunu bütün hekimler bu şekilde düşümeyebilir onun için kişilik olarak ifade ediyorum hiç para almasamda ben bu mesleği yapardım herhalde. Çünkü annesinin kucağında mosmor hayatı bitmek üzere olan bir bebeği yeniden annesinin kucağına vermiş olmanın hazzını hiç bir şeyden alamazsınız. Hekimliğin kutsal ve onurlu bir meslek olduğunu düşünüyoruz ve onurlu bir şekilde icra edelmesi içinde siyasi iradenin bir takım önlemler almasını istiyoruz; ama siyasi irade sağlık üzeriden hekimlik üzerinden siyasetini gerçekleştirdiğinde çok verimli bir mecra onlar için, bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz. Şimdi biz herşeyi eleştiriyoruz. Şuanda mesela ilimizde bir yıldır aile hekimliği uygulanıyor. İnsanlar önce aile hekimine gidecek, aile hekimi onların her probleminden bilgi sahibi olacak, orada halledemediği işler için ikinci basamağa gidecek, orada halledemediğinde ise üçüncü basamak hastanelere gidecek ama şuanda hem hükümetimiz aile hekimliği için yıllırdır süren bir efor harcıyor, ülkede aile hekimliğini oturtmaya çalışıyor. Ondan sonra da bir bakıyorsunuz bütün ilanlarında “İstediğim hastaneye gidiyorum, Allah razı olsun bunlardan” gibi bir takım ilanlar var. Bu iki uygulama birbiri ile taban tabana zıt uygulamalar. Şimdi siz bunu halkınıza anlatamıyorsunuz; ama netice olarak ne oluyor şuanda halkımız gittiği bir sağlık kuruluşundan problemini halletmiş olarak ayrılamıyor ne yazık ki. Ondan dolayı son beş yılda hekime başvuru % 300 arttı. Yani üç kat. 2002 öncesinde başvuru oranları ile şuandaki oranlar arasında üç kat bir artış var. İnsanlar üç kat daha çok hastalanıyorlar ki bu imkansız böyle bir şey olsaydı bu konuda bir araştırma başlatılırdı. Böyle bir şey yok. Bundan sadece şu çıkıyor. Vatandaşın kurumlarda bu sorunları halledemeden ayrılıyor olmasıdır. İkinci bir defa başka bir sağlık kuruluşuna gitmek durumunda kalıyor.
Yani hükümet sağlık reformunda başarılı olamadı mı?
Bence alt yapısı hazır olmayan, ön araştırması iyi olmayan bir şekilde bir çok işi aynı anda yaptıkları için şuanda hükümetin uygulamaya çalıştığı sağlıkta dönüşüm programı ülkemizdeki bu hizmetleri arapsaçına döndürmüş durumda. Hiç bir kişi bu konu ile ilgili olan hiçbir kişi hükümetin bu uygulamalarından memnun değil. Hatta bazen ikili konuşmalarımızda Bakan beyin çok yakın çalışmala arkadaşları dahi bazen buna inanmadıklarını ifade ediyorlar bize. Fakat Bakanımız bu yolda çok kararlı olduğunu ve herşeyin çok iyi olduğunu düşünüyor. Bence bu konudaki en büyük hata siz bir ülkede ki sağlık sistemini kökten değiştirmek istiyorsunuz, fakat bunu hekimleri karşınıza alarak yapıyorsunuz. Bu işi Anadolu’da, ülkenin en ücra köşesinde yürütecek olan insanlar hekimlerdir. Bu iş hekimlerle birlikte yürür, önce sizin hekimleri inandırmanız lazım. Bakan Bey’e bir iki yıl önce şunu ifade etmiştim. “Ben Anadolu’nun ortasında bir hekim olarak, sizin sağlıkta dönüşüm programınızın heyecanına ortak olmak istiyorum” Hiç bir şekilde biz bu heyecanı ortak olamadığımız gibi Hükümet her zaman hekimlik aleyhtarı, hekime tü kaka denilen ve hekimler karşısına alan bir yaklaşımiçinde oldu. Bundan dolayıda bu konuda başarı elde edemiyoruz. Şimdi hükümetin bizi çok mutlu eden bir takım uygulamaları olmuştur. Mesela bunlardan bir tanesi devlet hastaneleri ile SSK hastanelerinin birleştirilmesi. Biz bundan ilk etapta şunu anladık. Demek ki sağlık hizmetinin en kötü olarak verildiği SSK’daki hizmetler artık yok, bunlar daha da iyileşecek; ama şuanda ne oldu biliyormusunuz. Ne yazık ki üniversite hastaneleri, devlet hastaneleri, SSK hastaneleri gibi veriyorlar bu hizmeti. Nedir buradaki espiri. Bizi en asgaride dengeledi; ama bizim beklediğimiz şey bu hizmetlerin iyileştirilmesiydi. Aynı zamanda ilaç fiyatlarının kontrol altına alınmasıydı. Bu bizi çok mutlu eden bir uygulamaydı. Şuanda netice olarak ne oldu peki. Bakın bir örnek vereyim. Dramamıne diye bir ilaç vardır, ekonomik değeri 1 liradır. Reçetesiz bu ilaç verilmez, hasta bu ilacı almak istiyorsa reçete yazdırmak zorundadır. Vatandaş bu reçeteyi üniversite hastanesinde yazdırdığında 10 lira maaşından kesiliyor. Ondan sonra vatandaş eczaneye gidiyor oradan ilacı aldığında 3 lira eczaneye ödüyor, 1 lirada ilaca ödüyor toplam 14 lira ediyor. Bu ilacı eczaneden direk alsa 1 liraya alacakken ne yazık ki 14 liraya ödemek zorunda kalıyor. Bunların hepsini vatandaşa anlatmakta hem bizler hemde eczacılar başarısız kalıyoruz. Neden çünkü eczacıya hekime karşıymış gibi davranmak belkide siyasi iradeye hiç hayal edemedikleri derecede oy kazandırıyor.
Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’da bir hekim, sizlerin dilinden en iyi onun anlaması gerekmez mi?
Bakan Bey’in iyi niyetli olduğundan eminim. Burada sadece bir, iyi niyet ile ortaya çıkılmış olan işlerin anektodlardan hareket ederek bir takım kanunlar çıkarmak yoluyla düzeltilmeye çalışılması. Bu her yerde var. Amerika’yı bir daha keşfetmemizin bir anlamı yok; ama Bakan Bey bunu bu şekilde değilde. Örneğin aile hekimliğinin ülkemizdeki 4 yılı bitti, 5. yılın içindeyiz hiç bir şey belli değil. Her ilde uygulama daha değişik ve siz bakanlıktanda bu konuda bunun cevabını alamıyorsunuz. Bakan Bey biliyor bu iş bu şekilde olmaz, bu ekip işi.
Aslında büyük reformlarda bazı aksaklıkların olması normal değil mi?
Elbetteki aksaklıklar olabilir; ama bunlar birbiriyle tezat içinde olmamalı.Verdiğim az önceki örnek gibi. Bütün enerjinizi eforunuzu hatta ekonominizi aile hekimliğine göre ayarlıyorsunuz fakat bilbordlara aynı zamanda ilanlar veriyor ve istediğim hastaneye giderim diyorsunuz. Sanırım Tarhan Erdem’in tahminlerine göre mevcut hükümetin sadece bu olayın yani istediğim hastaneye gidiyorum diyebilmenin getirisi % 6.5. Bugün % 6.5 oy ile her parti Türkiye’de + % 6.5 oy ile iktidar olabilir. Belki siyasileri çokta suçlamamak lazım, çünkü onlar için son derece güzel bir mecra, verimli yani. Çünkü bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz oylar size akıyor; ama tabii hekimler her zaman için itiliyor kakılıyor, burada bir hayli sıkıntılı bir durum ortaya çıkıyor.
Kayseri’de mantar gibi büyüyen sağlık merkezlerini düşünürsek sağlık merkezlerinin bir ticarethaneye dönüştüğünü söyleyebilirmiyiz...
Elbette düşünüyoruz. Denetim mekanizmasının oturmadığı herşey böyle boylu olur. Eğer siz özel hastaneleri Sosyal Güvenlik Kurumu çatışı altındaki vatandaşlara açıyorsanız mutlaka ödemeyi yapan kurumunda özelleştirilmesi gerekiyor. Yani bunun özel sağlık sigortası ile beraber okutması gerekiyor. Şimdi denetleme mekanizması olmaksınız siz özel hastaneyi kamuya açtınız. Denetleyemediğiniz bir şeyde normal bir işleyiş bekleyebilir misiniz. Şimdi hala bir denetleme yok ama tabii bir takım önlemler alınmaya çalışıyor. Bu önlemlerin hepside özel hastanelerde verilen hizmet kalitesini düşürüyor. Siz özel hastaneleri açıyorsanız bunları sıkı bir denetime almak ve halkınıza da kaliteli, nitelikli bir sağlık hizmeti sunmalarını temin etmek mecburiyetindesiniz. Ne yazık ki biz sizin hizmetiniz ne kadar kaliteli diyen bir anlayışa hiç bir zaman sahip olamadık. Hep kaç hasta. Önemli olan vatandaşın hizmete ulaşması, hizmetin kalitesi olduğu kadar. Bu ülkede bu sistem bu şekilde olmamalı.
Sesinizi nasıl duyurmayı yada vatandaşa nasıl anlatmayı düşünüyorsunuz?
Şu var, hekimler mesleklerini kamu kurumlarında icra etmek istiyorlar. Bir çok meslekdaşım ile görüştüm tam güne karşıyız diyemiyoruz çünkü bunu istiyoruz biz; ama bu hali ile eksikleri var. Bunuda sivil toplum örgütlerinin, tabip odalarımızın, meslek kuruluşlarımızın, uzmanlık derneklerinin, üniversite hekimlerinin fikirlerini alarak ancak bunlar yapılabilir. Fakat ne yazık ki dayatma şeklinde bu ortaya çıktı. Biz hiç bir zaman işi bırakıyoruz parka gidip pankartlarımızı elimize alıp oturacağız gibi bir iddiamız yok. Ancak biz vatandaşa bunu birebir anlatmak gerekirse basın yoluyla ve ilanlarla anlatmak veya şuanda Tabip Odası’nın bu kanun ile ilgili önce Danıştay’a sonra Anayasa Mahkemesi’ne gitme durumu var. Hukuki mecrada haklarımızı arayacağız, ancak eğer bir hak elde edemezsek, nitelikli hizmet alamayan insanlar ne yazık ki ileride bundan bir kaç yıl sonra Sosyal Kurum ile anlaşması olmayan hastanelerde ne yazık ki bu parayı kendilerini ödeyerek muayene olacaklar. Hekimlik toplumda saygın ve onurlu bir meslekti, siz bu mesleği sıradan bir devlet memurluğu haline getirirseniz, bu işler özveri olmadan, hekim yaptığı işten bir keyf bir zevk almadan nitelikli olarak verilebilme imkanı yok. Bu benim kişisel bir endişem. Allah ömür verirse ve bu uygulamalar bu şekilde devam edecek olursa hepimiz görürüz bunu ve bu bir ülke için hiç iyi bir şey değildir. Devletin güvenlik şemsiyesi altında insanların çözmeleri gerekiyor.
ac.semra@mynet.com

TABİPLER ODASI BAŞKANI KARAMEHMET YILDIZ: “Hükümet oy için hekimleri kullanıyor”

Semra Acar'ın röportajı:
Tam gün çalışma yasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hekimlik mesleği özveri ile yapılan bir meslektir. Özverili olmayınca bu mesleği icra edebilmek bir hayli zordur. Bizde mesleğimizi onurlu ve özverili bir şekilde icra etmek istiyoruz. Şimdi bizim arkadaşlarımız arasında bunu suistimal edenler veya etik dışı bir takım uygulamaları olanlar yok değil fakat bunlar her meslekte var. Biz bu şekildeki etik ihlallerinin, hukuk ihlallerinin araştırılması incelenmesi ve bu arada da bunların, netice olarak gerektiriyorsa cezalandırılmasından yanayız. Ancak şuanda hükümetimizin uyguladığı şey şu; bütün hekimler sanki hukuk dışı, etik dışı icra içindeymiş gibi bizleri topyekün suçlayarak ve bütün hekimleri bir şaibe altında bırakacak bir uygulama içinde olmak. Biz temel felsefe olarak hiç bir zaman tam güne karşı olmadık, taraftarıyız bunun; ancak şuanda hükümetin çıkarmış olduğu bu yasa eksik bir yasadır. Tam günden hekimlerin anladığı şey ile hükümetin yapmak istediği şeyler apayrı şeyler. Tam günden bizim anladığımız şey şudur. Hekime özel hastane yada özel muayenehanesinde çalışmak ile kamu hastanesinde çalışmak arasında bir tercih hakkı vermektir. Bu hak aynı zamanda şu anlama geliyor. Hekim hem özelde hem kamu hastanesindeyken özel muayenehanesinde kamunun imkanlarını kullanmamalıdır.
Bu yapılıyor ama...
Hayır hiçte bildiğiniz gibi değil. Şuanda muayenehanesi olan hekim oranı ilimizde %12’dir ve bu %12 özel muayanehanesinde hizmet veren hekimin hepsinin de etik olmadığını iddia edemeyiz ancak oy kaygısı ile siyasi iktidar bunu sanki bütün hekimler bu şekildeymiş gibi lanse ediyor. Benim bu sene meslekte 20. yılım. Hiç bir şekilde bu tür bir ilişki içinde olmadım ve benim gibi hekimlerin % 90’ı belkide hiç bir şekilde bunun içinde olmadılar. Ha bunu suistimal edenler var. Aslında bu part tıme çalışma işi hem hekimlerin işine geldi hemde hükümetlerin işine geldi. Mesela size bir şeyide ifade etmek isterim. Üniversitedeki öğretim üyesi özel muayenehane açtığında üniversiteden aldığı ücret Bin 100 TL’dir. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor. Hükümetler bu imkanı size sunuyor özel muayenehane açabilirsiniz, özel ameliyat da yapabilirsiniz; ama size ben bu durumda sadece Bin 100 TL öderim diyor ve bununla hekimi başka mecralarda gelir kaynağı bulmaya itiyor. Tabii bunun karşılığında da Bin 100 TL’ye çalıştırmış oluyor.
O zaman siz hekimlerin hem kurumda çalışmalı hemde muayenehanesi olmadı diye mi düşünüyorsunuz?
Hayır hiç bir zaman öyle düşünmüyorum. İfade etmek istediğim şey şu; tam anlamıyla ben hekimin ya özel sağlık kuruluşunu yada devlet kuruluşunu tercih etmesinden yanayım.
Hükümetin yapmaya çalıştığı bu değil mi?
Hayır bu değil. Hükümetin yapmaya çalıştığı şey şudur. Hekimler ile vatandaşı yüzyüze getirmektir ve vatandaşa da bu açıdan oy kazanabilmek amacıyla tatlı görünmek çabası içindedir. Bakınız şimdi 30 yıl hizmeti olan bir uzman hekim devlet hastanesinden emekli olduğunda Bin 300 TL alır. Eş değer meslek olan birinci sınıf hakim emekli olduğunda otuz yıl hizmet vererek 3 Bin 600 TL alır. Nedeni şudur. Otuz yıldır ordu, adalet mekanizması ve emniyet mensuplarına bu şekilde bir çok mesleğe iyileştirmeler adı altında bir takım haklar verilmiştir. Bu hakların içinde hiç bir zaman hekimler olmamıştır. Niye? hekimler nasıl olsa kazanıyorlar muayenehaneleri var, özel ameliyat falan yapıyorlar. Siz kanun olarak bunun önünü açmışsınız ve hekimlere diyorsunuz ki siz oradan idare edin; ama biz bunlara iyileştirmeler yapacağız. Bizde diyoruz ki! tamam hekim özel yada kamuyu tercih etsin ancak bizi eşdeğer kabul edebileceğimiz mesleklerlede eşitleyin.
Emekliliğe yansıyacak bir ücret istiyorsunuz?
Emekliliğimize esas olan ücretlerimizi artırın. Çünkü şu var. Sizin emekliliğinize esas ücretiniz eğer Bin 600 lira olursa ve emekli olduğunuzda siz Bin 300 lira olursanız hekim hayat standardını emekli olduğunda devam ettiremez; ama bir hakim, bir emniyet mensubu, bir ordu mensubu hayat standardında hiç bir değişiklik yaşamaz. Bu kanunda bizim emekliliği esas olan maaşlarımızda hiç bir artış yok. Ancak bununla birlikte bizim bütün gelirlerimiz hekimin ürettiği hizmete endeksli. Bunun iki sakıncası var. Hizmet üretemediğinizde ne olacak. Siz diyelim ki rahatsızlandınız hastalandınız veya sizin birinci derece yakınınız hastalandı, siz beş ay altı ay hizmet üretemediğiniz o zaman sizin alacağınız ücret ancak Bin 600 lirada kalıyor. Aynı durumda olan bir eşdeğerimizde olan meslekte bu şekilde olmuyor.
Doktorların hayat standartları hayli yüksektir; ama siz Bin 300, Bin 600 liralardan bahsediyorsunuz. Yani bu yasa sizin hayat standardınızı düşürüyor mu?
Kamuyu tercih eden bir hekim hiçte Bakan’ın bahsettiği gibi 14 -17 milyarlar alamayacak.
Hükümet ücretlerin artıralacağını söylemişti...
Hayır hiç alakası yok. Bizim itiraz ettiğimizde asıl budur. Bu kanun bizim gelirlerimizde bir artışa neden olmuyor aksine bir eksilmeye neden oluyor. Sayın Bakan’ın telaffuz ettiği rakamları bir hekimin kazanabilmesi için haftanın her günü, günün 21 saati hizmet vermesi gerekir. Bir insan için bu mümkün müdür? Değildir; ama diyor ki! kanunun önü açık üretin. Günde üç saat uyu, hiç tatil olmasın, hafta sonu evine gitme günde 21 saat hizmet üret parayı alırsın kardeşim diyor. Bunu alabilecek dallarda daha başka dallar. Şimdi elbette bu şekilde bir takım afaki rakamlar telaffuz edilince hükümetin halka anlatma kabiliyeti ile bizim kabiliyetimiz arasında çok fark var. Bütün herkes onlar bir şey söylediğinde ağızına bakıyor; ama biz hiç bir şey diyemiyoruz. Biz deyince de bir şey oluyor. Bir şey daha ifade etmek isterim. Türk Tabipler Birliği 19 Ocak’ta işi bırakalım dedi. Biz Kayseri Tabip Odası olarak buna iştirak etmedik. Çünkü işi bırakmak ile bu işin bir neticeye ulaşacağına inanmadık. Bakanlık bu konuyu vatandaşa kadar değişik şekilde taktim etti ki yani “Bunlar utanmaz” demeye getirdi artık. Biz bu durumu halka izah etmeden, ifade etmeden bu şekilde bir eylemimiz olsaydı biz vatandaş ile karşı karşıya gelirdik ve aynı zamanda bu bizim aleyhimize, bize bunu reva görenlerin lehine bir durum olurdu.
Belki Kayseri’de olmadı ama çoğu yerde hekimler iş bıraktı. Sağlık gibi insan hayatını ilgilendiren bir konuda haklarınıza ararken başkalarını mağdur etmek doğru mu?
Bunu doğru bulmuyorum, mümkün değil. Şimdi sizde hatırlayacaksınız bundan bir kaç gün önce bir siyasi partinin il başkanı bu konuda bizleri eleştirme cüretinde bulundu. Aynı zamanda Sağlık Emekçileri Sendikası bu konuda bizi çok eleştiriyor. Biz bunu hiç bir şekilde doğru bulmuyoruz. Bizim ifade ettiğimiz şey şudur. Tabip Odası temsil ettiği meslek grubunun onuruna yakışır bir biçimde hakkını arar. Hiç birimiz pankartlarımızı elimize alıpta Cumhuriyet meydanında yürüyerek eylem yapacak ve bu yolla hak arayacak insanlar olmadık.
Galiba sizler derdinizi tam anlamı ile dile getiremediğiniz, vatandaş bile sizi haklı görmüyor...
Hekimlik mesleği hakikaten çok ilginç bir meslektir. Her hekim herkese şunu ifade eder. Aman sakın doktor olmayın der; ama ben eminim her hekim üniversite sınavına girdiğinde yine aynı fakülteyi tercih eder, aynı sıkıntılar içerisine girer ve hekimlik yapar. Bizim yaptığımız işten aldığımız haz bunun ekonomik değeri ile hiç ölçülemez. Tabii bunu bütün hekimler bu şekilde düşümeyebilir onun için kişilik olarak ifade ediyorum hiç para almasamda ben bu mesleği yapardım herhalde. Çünkü annesinin kucağında mosmor hayatı bitmek üzere olan bir bebeği yeniden annesinin kucağına vermiş olmanın hazzını hiç bir şeyden alamazsınız. Hekimliğin kutsal ve onurlu bir meslek olduğunu düşünüyoruz ve onurlu bir şekilde icra edelmesi içinde siyasi iradenin bir takım önlemler almasını istiyoruz; ama siyasi irade sağlık üzeriden hekimlik üzerinden siyasetini gerçekleştirdiğinde çok verimli bir mecra onlar için, bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz. Şimdi biz herşeyi eleştiriyoruz. Şuanda mesela ilimizde bir yıldır aile hekimliği uygulanıyor. İnsanlar önce aile hekimine gidecek, aile hekimi onların her probleminden bilgi sahibi olacak, orada halledemediği işler için ikinci basamağa gidecek, orada halledemediğinde ise üçüncü basamak hastanelere gidecek ama şuanda hem hükümetimiz aile hekimliği için yıllırdır süren bir efor harcıyor, ülkede aile hekimliğini oturtmaya çalışıyor. Ondan sonra da bir bakıyorsunuz bütün ilanlarında “İstediğim hastaneye gidiyorum, Allah razı olsun bunlardan” gibi bir takım ilanlar var. Bu iki uygulama birbiri ile taban tabana zıt uygulamalar. Şimdi siz bunu halkınıza anlatamıyorsunuz; ama netice olarak ne oluyor şuanda halkımız gittiği bir sağlık kuruluşundan problemini halletmiş olarak ayrılamıyor ne yazık ki. Ondan dolayı son beş yılda hekime başvuru % 300 arttı. Yani üç kat. 2002 öncesinde başvuru oranları ile şuandaki oranlar arasında üç kat bir artış var. İnsanlar üç kat daha çok hastalanıyorlar ki bu imkansız böyle bir şey olsaydı bu konuda bir araştırma başlatılırdı. Böyle bir şey yok. Bundan sadece şu çıkıyor. Vatandaşın kurumlarda bu sorunları halledemeden ayrılıyor olmasıdır. İkinci bir defa başka bir sağlık kuruluşuna gitmek durumunda kalıyor.
Yani hükümet sağlık reformunda başarılı olamadı mı?
Bence alt yapısı hazır olmayan, ön araştırması iyi olmayan bir şekilde bir çok işi aynı anda yaptıkları için şuanda hükümetin uygulamaya çalıştığı sağlıkta dönüşüm programı ülkemizdeki bu hizmetleri arapsaçına döndürmüş durumda. Hiç bir kişi bu konu ile ilgili olan hiçbir kişi hükümetin bu uygulamalarından memnun değil. Hatta bazen ikili konuşmalarımızda Bakan beyin çok yakın çalışmala arkadaşları dahi bazen buna inanmadıklarını ifade ediyorlar bize. Fakat Bakanımız bu yolda çok kararlı olduğunu ve herşeyin çok iyi olduğunu düşünüyor. Bence bu konudaki en büyük hata siz bir ülkede ki sağlık sistemini kökten değiştirmek istiyorsunuz, fakat bunu hekimleri karşınıza alarak yapıyorsunuz. Bu işi Anadolu’da, ülkenin en ücra köşesinde yürütecek olan insanlar hekimlerdir. Bu iş hekimlerle birlikte yürür, önce sizin hekimleri inandırmanız lazım. Bakan Bey’e bir iki yıl önce şunu ifade etmiştim. “Ben Anadolu’nun ortasında bir hekim olarak, sizin sağlıkta dönüşüm programınızın heyecanına ortak olmak istiyorum” Hiç bir şekilde biz bu heyecanı ortak olamadığımız gibi Hükümet her zaman hekimlik aleyhtarı, hekime tü kaka denilen ve hekimler karşısına alan bir yaklaşımiçinde oldu. Bundan dolayıda bu konuda başarı elde edemiyoruz. Şimdi hükümetin bizi çok mutlu eden bir takım uygulamaları olmuştur. Mesela bunlardan bir tanesi devlet hastaneleri ile SSK hastanelerinin birleştirilmesi. Biz bundan ilk etapta şunu anladık. Demek ki sağlık hizmetinin en kötü olarak verildiği SSK’daki hizmetler artık yok, bunlar daha da iyileşecek; ama şuanda ne oldu biliyormusunuz. Ne yazık ki üniversite hastaneleri, devlet hastaneleri, SSK hastaneleri gibi veriyorlar bu hizmeti. Nedir buradaki espiri. Bizi en asgaride dengeledi; ama bizim beklediğimiz şey bu hizmetlerin iyileştirilmesiydi. Aynı zamanda ilaç fiyatlarının kontrol altına alınmasıydı. Bu bizi çok mutlu eden bir uygulamaydı. Şuanda netice olarak ne oldu peki. Bakın bir örnek vereyim. Dramamıne diye bir ilaç vardır, ekonomik değeri 1 liradır. Reçetesiz bu ilaç verilmez, hasta bu ilacı almak istiyorsa reçete yazdırmak zorundadır. Vatandaş bu reçeteyi üniversite hastanesinde yazdırdığında 10 lira maaşından kesiliyor. Ondan sonra vatandaş eczaneye gidiyor oradan ilacı aldığında 3 lira eczaneye ödüyor, 1 lirada ilaca ödüyor toplam 14 lira ediyor. Bu ilacı eczaneden direk alsa 1 liraya alacakken ne yazık ki 14 liraya ödemek zorunda kalıyor. Bunların hepsini vatandaşa anlatmakta hem bizler hemde eczacılar başarısız kalıyoruz. Neden çünkü eczacıya hekime karşıymış gibi davranmak belkide siyasi iradeye hiç hayal edemedikleri derecede oy kazandırıyor.
Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’da bir hekim, sizlerin dilinden en iyi onun anlaması gerekmez mi?
Bakan Bey’in iyi niyetli olduğundan eminim. Burada sadece bir, iyi niyet ile ortaya çıkılmış olan işlerin anektodlardan hareket ederek bir takım kanunlar çıkarmak yoluyla düzeltilmeye çalışılması. Bu her yerde var. Amerika’yı bir daha keşfetmemizin bir anlamı yok; ama Bakan Bey bunu bu şekilde değilde. Örneğin aile hekimliğinin ülkemizdeki 4 yılı bitti, 5. yılın içindeyiz hiç bir şey belli değil. Her ilde uygulama daha değişik ve siz bakanlıktanda bu konuda bunun cevabını alamıyorsunuz. Bakan Bey biliyor bu iş bu şekilde olmaz, bu ekip işi.
Aslında büyük reformlarda bazı aksaklıkların olması normal değil mi?
Elbetteki aksaklıklar olabilir; ama bunlar birbiriyle tezat içinde olmamalı.Verdiğim az önceki örnek gibi. Bütün enerjinizi eforunuzu hatta ekonominizi aile hekimliğine göre ayarlıyorsunuz fakat bilbordlara aynı zamanda ilanlar veriyor ve istediğim hastaneye giderim diyorsunuz. Sanırım Tarhan Erdem’in tahminlerine göre mevcut hükümetin sadece bu olayın yani istediğim hastaneye gidiyorum diyebilmenin getirisi % 6.5. Bugün % 6.5 oy ile her parti Türkiye’de + % 6.5 oy ile iktidar olabilir. Belki siyasileri çokta suçlamamak lazım, çünkü onlar için son derece güzel bir mecra, verimli yani. Çünkü bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz oylar size akıyor; ama tabii hekimler her zaman için itiliyor kakılıyor, burada bir hayli sıkıntılı bir durum ortaya çıkıyor.
Kayseri’de mantar gibi büyüyen sağlık merkezlerini düşünürsek sağlık merkezlerinin bir ticarethaneye dönüştüğünü söyleyebilirmiyiz...
Elbette düşünüyoruz. Denetim mekanizmasının oturmadığı herşey böyle boylu olur. Eğer siz özel hastaneleri Sosyal Güvenlik Kurumu çatışı altındaki vatandaşlara açıyorsanız mutlaka ödemeyi yapan kurumunda özelleştirilmesi gerekiyor. Yani bunun özel sağlık sigortası ile beraber okutması gerekiyor. Şimdi denetleme mekanizması olmaksınız siz özel hastaneyi kamuya açtınız. Denetleyemediğiniz bir şeyde normal bir işleyiş bekleyebilir misiniz. Şimdi hala bir denetleme yok ama tabii bir takım önlemler alınmaya çalışıyor. Bu önlemlerin hepside özel hastanelerde verilen hizmet kalitesini düşürüyor. Siz özel hastaneleri açıyorsanız bunları sıkı bir denetime almak ve halkınıza da kaliteli, nitelikli bir sağlık hizmeti sunmalarını temin etmek mecburiyetindesiniz. Ne yazık ki biz sizin hizmetiniz ne kadar kaliteli diyen bir anlayışa hiç bir zaman sahip olamadık. Hep kaç hasta. Önemli olan vatandaşın hizmete ulaşması, hizmetin kalitesi olduğu kadar. Bu ülkede bu sistem bu şekilde olmamalı.
Sesinizi nasıl duyurmayı yada vatandaşa nasıl anlatmayı düşünüyorsunuz?
Şu var, hekimler mesleklerini kamu kurumlarında icra etmek istiyorlar. Bir çok meslekdaşım ile görüştüm tam güne karşıyız diyemiyoruz çünkü bunu istiyoruz biz; ama bu hali ile eksikleri var. Bunuda sivil toplum örgütlerinin, tabip odalarımızın, meslek kuruluşlarımızın, uzmanlık derneklerinin, üniversite hekimlerinin fikirlerini alarak ancak bunlar yapılabilir. Fakat ne yazık ki dayatma şeklinde bu ortaya çıktı. Biz hiç bir zaman işi bırakıyoruz parka gidip pankartlarımızı elimize alıp oturacağız gibi bir iddiamız yok. Ancak biz vatandaşa bunu birebir anlatmak gerekirse basın yoluyla ve ilanlarla anlatmak veya şuanda Tabip Odası’nın bu kanun ile ilgili önce Danıştay’a sonra Anayasa Mahkemesi’ne gitme durumu var. Hukuki mecrada haklarımızı arayacağız, ancak eğer bir hak elde edemezsek, nitelikli hizmet alamayan insanlar ne yazık ki ileride bundan bir kaç yıl sonra Sosyal Kurum ile anlaşması olmayan hastanelerde ne yazık ki bu parayı kendilerini ödeyerek muayene olacaklar. Hekimlik toplumda saygın ve onurlu bir meslekti, siz bu mesleği sıradan bir devlet memurluğu haline getirirseniz, bu işler özveri olmadan, hekim yaptığı işten bir keyf bir zevk almadan nitelikli olarak verilebilme imkanı yok. Bu benim kişisel bir endişem. Allah ömür verirse ve bu uygulamalar bu şekilde devam edecek olursa hepimiz görürüz bunu ve bu bir ülke için hiç iyi bir şey değildir. Devletin güvenlik şemsiyesi altında insanların çözmeleri gerekiyor.
ac.semra@mynet.com

TABİPLER ODASI BAŞKANI KARAMEHMET YILDIZ: “Hükümet oy için hekimleri kullanıyor”

Semra Acar'ın röportajı:
Tam gün çalışma yasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hekimlik mesleği özveri ile yapılan bir meslektir. Özverili olmayınca bu mesleği icra edebilmek bir hayli zordur. Bizde mesleğimizi onurlu ve özverili bir şekilde icra etmek istiyoruz. Şimdi bizim arkadaşlarımız arasında bunu suistimal edenler veya etik dışı bir takım uygulamaları olanlar yok değil fakat bunlar her meslekte var. Biz bu şekildeki etik ihlallerinin, hukuk ihlallerinin araştırılması incelenmesi ve bu arada da bunların, netice olarak gerektiriyorsa cezalandırılmasından yanayız. Ancak şuanda hükümetimizin uyguladığı şey şu; bütün hekimler sanki hukuk dışı, etik dışı icra içindeymiş gibi bizleri topyekün suçlayarak ve bütün hekimleri bir şaibe altında bırakacak bir uygulama içinde olmak. Biz temel felsefe olarak hiç bir zaman tam güne karşı olmadık, taraftarıyız bunun; ancak şuanda hükümetin çıkarmış olduğu bu yasa eksik bir yasadır. Tam günden hekimlerin anladığı şey ile hükümetin yapmak istediği şeyler apayrı şeyler. Tam günden bizim anladığımız şey şudur. Hekime özel hastane yada özel muayenehanesinde çalışmak ile kamu hastanesinde çalışmak arasında bir tercih hakkı vermektir. Bu hak aynı zamanda şu anlama geliyor. Hekim hem özelde hem kamu hastanesindeyken özel muayenehanesinde kamunun imkanlarını kullanmamalıdır.
Bu yapılıyor ama...
Hayır hiçte bildiğiniz gibi değil. Şuanda muayenehanesi olan hekim oranı ilimizde %12’dir ve bu %12 özel muayanehanesinde hizmet veren hekimin hepsinin de etik olmadığını iddia edemeyiz ancak oy kaygısı ile siyasi iktidar bunu sanki bütün hekimler bu şekildeymiş gibi lanse ediyor. Benim bu sene meslekte 20. yılım. Hiç bir şekilde bu tür bir ilişki içinde olmadım ve benim gibi hekimlerin % 90’ı belkide hiç bir şekilde bunun içinde olmadılar. Ha bunu suistimal edenler var. Aslında bu part tıme çalışma işi hem hekimlerin işine geldi hemde hükümetlerin işine geldi. Mesela size bir şeyide ifade etmek isterim. Üniversitedeki öğretim üyesi özel muayenehane açtığında üniversiteden aldığı ücret Bin 100 TL’dir. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor. Hükümetler bu imkanı size sunuyor özel muayenehane açabilirsiniz, özel ameliyat da yapabilirsiniz; ama size ben bu durumda sadece Bin 100 TL öderim diyor ve bununla hekimi başka mecralarda gelir kaynağı bulmaya itiyor. Tabii bunun karşılığında da Bin 100 TL’ye çalıştırmış oluyor.
O zaman siz hekimlerin hem kurumda çalışmalı hemde muayenehanesi olmadı diye mi düşünüyorsunuz?
Hayır hiç bir zaman öyle düşünmüyorum. İfade etmek istediğim şey şu; tam anlamıyla ben hekimin ya özel sağlık kuruluşunu yada devlet kuruluşunu tercih etmesinden yanayım.
Hükümetin yapmaya çalıştığı bu değil mi?
Hayır bu değil. Hükümetin yapmaya çalıştığı şey şudur. Hekimler ile vatandaşı yüzyüze getirmektir ve vatandaşa da bu açıdan oy kazanabilmek amacıyla tatlı görünmek çabası içindedir. Bakınız şimdi 30 yıl hizmeti olan bir uzman hekim devlet hastanesinden emekli olduğunda Bin 300 TL alır. Eş değer meslek olan birinci sınıf hakim emekli olduğunda otuz yıl hizmet vererek 3 Bin 600 TL alır. Nedeni şudur. Otuz yıldır ordu, adalet mekanizması ve emniyet mensuplarına bu şekilde bir çok mesleğe iyileştirmeler adı altında bir takım haklar verilmiştir. Bu hakların içinde hiç bir zaman hekimler olmamıştır. Niye? hekimler nasıl olsa kazanıyorlar muayenehaneleri var, özel ameliyat falan yapıyorlar. Siz kanun olarak bunun önünü açmışsınız ve hekimlere diyorsunuz ki siz oradan idare edin; ama biz bunlara iyileştirmeler yapacağız. Bizde diyoruz ki! tamam hekim özel yada kamuyu tercih etsin ancak bizi eşdeğer kabul edebileceğimiz mesleklerlede eşitleyin.
Emekliliğe yansıyacak bir ücret istiyorsunuz?
Emekliliğimize esas olan ücretlerimizi artırın. Çünkü şu var. Sizin emekliliğinize esas ücretiniz eğer Bin 600 lira olursa ve emekli olduğunuzda siz Bin 300 lira olursanız hekim hayat standardını emekli olduğunda devam ettiremez; ama bir hakim, bir emniyet mensubu, bir ordu mensubu hayat standardında hiç bir değişiklik yaşamaz. Bu kanunda bizim emekliliği esas olan maaşlarımızda hiç bir artış yok. Ancak bununla birlikte bizim bütün gelirlerimiz hekimin ürettiği hizmete endeksli. Bunun iki sakıncası var. Hizmet üretemediğinizde ne olacak. Siz diyelim ki rahatsızlandınız hastalandınız veya sizin birinci derece yakınınız hastalandı, siz beş ay altı ay hizmet üretemediğiniz o zaman sizin alacağınız ücret ancak Bin 600 lirada kalıyor. Aynı durumda olan bir eşdeğerimizde olan meslekte bu şekilde olmuyor.
Doktorların hayat standartları hayli yüksektir; ama siz Bin 300, Bin 600 liralardan bahsediyorsunuz. Yani bu yasa sizin hayat standardınızı düşürüyor mu?
Kamuyu tercih eden bir hekim hiçte Bakan’ın bahsettiği gibi 14 -17 milyarlar alamayacak.
Hükümet ücretlerin artıralacağını söylemişti...
Hayır hiç alakası yok. Bizim itiraz ettiğimizde asıl budur. Bu kanun bizim gelirlerimizde bir artışa neden olmuyor aksine bir eksilmeye neden oluyor. Sayın Bakan’ın telaffuz ettiği rakamları bir hekimin kazanabilmesi için haftanın her günü, günün 21 saati hizmet vermesi gerekir. Bir insan için bu mümkün müdür? Değildir; ama diyor ki! kanunun önü açık üretin. Günde üç saat uyu, hiç tatil olmasın, hafta sonu evine gitme günde 21 saat hizmet üret parayı alırsın kardeşim diyor. Bunu alabilecek dallarda daha başka dallar. Şimdi elbette bu şekilde bir takım afaki rakamlar telaffuz edilince hükümetin halka anlatma kabiliyeti ile bizim kabiliyetimiz arasında çok fark var. Bütün herkes onlar bir şey söylediğinde ağızına bakıyor; ama biz hiç bir şey diyemiyoruz. Biz deyince de bir şey oluyor. Bir şey daha ifade etmek isterim. Türk Tabipler Birliği 19 Ocak’ta işi bırakalım dedi. Biz Kayseri Tabip Odası olarak buna iştirak etmedik. Çünkü işi bırakmak ile bu işin bir neticeye ulaşacağına inanmadık. Bakanlık bu konuyu vatandaşa kadar değişik şekilde taktim etti ki yani “Bunlar utanmaz” demeye getirdi artık. Biz bu durumu halka izah etmeden, ifade etmeden bu şekilde bir eylemimiz olsaydı biz vatandaş ile karşı karşıya gelirdik ve aynı zamanda bu bizim aleyhimize, bize bunu reva görenlerin lehine bir durum olurdu.
Belki Kayseri’de olmadı ama çoğu yerde hekimler iş bıraktı. Sağlık gibi insan hayatını ilgilendiren bir konuda haklarınıza ararken başkalarını mağdur etmek doğru mu?
Bunu doğru bulmuyorum, mümkün değil. Şimdi sizde hatırlayacaksınız bundan bir kaç gün önce bir siyasi partinin il başkanı bu konuda bizleri eleştirme cüretinde bulundu. Aynı zamanda Sağlık Emekçileri Sendikası bu konuda bizi çok eleştiriyor. Biz bunu hiç bir şekilde doğru bulmuyoruz. Bizim ifade ettiğimiz şey şudur. Tabip Odası temsil ettiği meslek grubunun onuruna yakışır bir biçimde hakkını arar. Hiç birimiz pankartlarımızı elimize alıpta Cumhuriyet meydanında yürüyerek eylem yapacak ve bu yolla hak arayacak insanlar olmadık.
Galiba sizler derdinizi tam anlamı ile dile getiremediğiniz, vatandaş bile sizi haklı görmüyor...
Hekimlik mesleği hakikaten çok ilginç bir meslektir. Her hekim herkese şunu ifade eder. Aman sakın doktor olmayın der; ama ben eminim her hekim üniversite sınavına girdiğinde yine aynı fakülteyi tercih eder, aynı sıkıntılar içerisine girer ve hekimlik yapar. Bizim yaptığımız işten aldığımız haz bunun ekonomik değeri ile hiç ölçülemez. Tabii bunu bütün hekimler bu şekilde düşümeyebilir onun için kişilik olarak ifade ediyorum hiç para almasamda ben bu mesleği yapardım herhalde. Çünkü annesinin kucağında mosmor hayatı bitmek üzere olan bir bebeği yeniden annesinin kucağına vermiş olmanın hazzını hiç bir şeyden alamazsınız. Hekimliğin kutsal ve onurlu bir meslek olduğunu düşünüyoruz ve onurlu bir şekilde icra edelmesi içinde siyasi iradenin bir takım önlemler almasını istiyoruz; ama siyasi irade sağlık üzeriden hekimlik üzerinden siyasetini gerçekleştirdiğinde çok verimli bir mecra onlar için, bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz. Şimdi biz herşeyi eleştiriyoruz. Şuanda mesela ilimizde bir yıldır aile hekimliği uygulanıyor. İnsanlar önce aile hekimine gidecek, aile hekimi onların her probleminden bilgi sahibi olacak, orada halledemediği işler için ikinci basamağa gidecek, orada halledemediğinde ise üçüncü basamak hastanelere gidecek ama şuanda hem hükümetimiz aile hekimliği için yıllırdır süren bir efor harcıyor, ülkede aile hekimliğini oturtmaya çalışıyor. Ondan sonra da bir bakıyorsunuz bütün ilanlarında “İstediğim hastaneye gidiyorum, Allah razı olsun bunlardan” gibi bir takım ilanlar var. Bu iki uygulama birbiri ile taban tabana zıt uygulamalar. Şimdi siz bunu halkınıza anlatamıyorsunuz; ama netice olarak ne oluyor şuanda halkımız gittiği bir sağlık kuruluşundan problemini halletmiş olarak ayrılamıyor ne yazık ki. Ondan dolayı son beş yılda hekime başvuru % 300 arttı. Yani üç kat. 2002 öncesinde başvuru oranları ile şuandaki oranlar arasında üç kat bir artış var. İnsanlar üç kat daha çok hastalanıyorlar ki bu imkansız böyle bir şey olsaydı bu konuda bir araştırma başlatılırdı. Böyle bir şey yok. Bundan sadece şu çıkıyor. Vatandaşın kurumlarda bu sorunları halledemeden ayrılıyor olmasıdır. İkinci bir defa başka bir sağlık kuruluşuna gitmek durumunda kalıyor.
Yani hükümet sağlık reformunda başarılı olamadı mı?
Bence alt yapısı hazır olmayan, ön araştırması iyi olmayan bir şekilde bir çok işi aynı anda yaptıkları için şuanda hükümetin uygulamaya çalıştığı sağlıkta dönüşüm programı ülkemizdeki bu hizmetleri arapsaçına döndürmüş durumda. Hiç bir kişi bu konu ile ilgili olan hiçbir kişi hükümetin bu uygulamalarından memnun değil. Hatta bazen ikili konuşmalarımızda Bakan beyin çok yakın çalışmala arkadaşları dahi bazen buna inanmadıklarını ifade ediyorlar bize. Fakat Bakanımız bu yolda çok kararlı olduğunu ve herşeyin çok iyi olduğunu düşünüyor. Bence bu konudaki en büyük hata siz bir ülkede ki sağlık sistemini kökten değiştirmek istiyorsunuz, fakat bunu hekimleri karşınıza alarak yapıyorsunuz. Bu işi Anadolu’da, ülkenin en ücra köşesinde yürütecek olan insanlar hekimlerdir. Bu iş hekimlerle birlikte yürür, önce sizin hekimleri inandırmanız lazım. Bakan Bey’e bir iki yıl önce şunu ifade etmiştim. “Ben Anadolu’nun ortasında bir hekim olarak, sizin sağlıkta dönüşüm programınızın heyecanına ortak olmak istiyorum” Hiç bir şekilde biz bu heyecanı ortak olamadığımız gibi Hükümet her zaman hekimlik aleyhtarı, hekime tü kaka denilen ve hekimler karşısına alan bir yaklaşımiçinde oldu. Bundan dolayıda bu konuda başarı elde edemiyoruz. Şimdi hükümetin bizi çok mutlu eden bir takım uygulamaları olmuştur. Mesela bunlardan bir tanesi devlet hastaneleri ile SSK hastanelerinin birleştirilmesi. Biz bundan ilk etapta şunu anladık. Demek ki sağlık hizmetinin en kötü olarak verildiği SSK’daki hizmetler artık yok, bunlar daha da iyileşecek; ama şuanda ne oldu biliyormusunuz. Ne yazık ki üniversite hastaneleri, devlet hastaneleri, SSK hastaneleri gibi veriyorlar bu hizmeti. Nedir buradaki espiri. Bizi en asgaride dengeledi; ama bizim beklediğimiz şey bu hizmetlerin iyileştirilmesiydi. Aynı zamanda ilaç fiyatlarının kontrol altına alınmasıydı. Bu bizi çok mutlu eden bir uygulamaydı. Şuanda netice olarak ne oldu peki. Bakın bir örnek vereyim. Dramamıne diye bir ilaç vardır, ekonomik değeri 1 liradır. Reçetesiz bu ilaç verilmez, hasta bu ilacı almak istiyorsa reçete yazdırmak zorundadır. Vatandaş bu reçeteyi üniversite hastanesinde yazdırdığında 10 lira maaşından kesiliyor. Ondan sonra vatandaş eczaneye gidiyor oradan ilacı aldığında 3 lira eczaneye ödüyor, 1 lirada ilaca ödüyor toplam 14 lira ediyor. Bu ilacı eczaneden direk alsa 1 liraya alacakken ne yazık ki 14 liraya ödemek zorunda kalıyor. Bunların hepsini vatandaşa anlatmakta hem bizler hemde eczacılar başarısız kalıyoruz. Neden çünkü eczacıya hekime karşıymış gibi davranmak belkide siyasi iradeye hiç hayal edemedikleri derecede oy kazandırıyor.
Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’da bir hekim, sizlerin dilinden en iyi onun anlaması gerekmez mi?
Bakan Bey’in iyi niyetli olduğundan eminim. Burada sadece bir, iyi niyet ile ortaya çıkılmış olan işlerin anektodlardan hareket ederek bir takım kanunlar çıkarmak yoluyla düzeltilmeye çalışılması. Bu her yerde var. Amerika’yı bir daha keşfetmemizin bir anlamı yok; ama Bakan Bey bunu bu şekilde değilde. Örneğin aile hekimliğinin ülkemizdeki 4 yılı bitti, 5. yılın içindeyiz hiç bir şey belli değil. Her ilde uygulama daha değişik ve siz bakanlıktanda bu konuda bunun cevabını alamıyorsunuz. Bakan Bey biliyor bu iş bu şekilde olmaz, bu ekip işi.
Aslında büyük reformlarda bazı aksaklıkların olması normal değil mi?
Elbetteki aksaklıklar olabilir; ama bunlar birbiriyle tezat içinde olmamalı.Verdiğim az önceki örnek gibi. Bütün enerjinizi eforunuzu hatta ekonominizi aile hekimliğine göre ayarlıyorsunuz fakat bilbordlara aynı zamanda ilanlar veriyor ve istediğim hastaneye giderim diyorsunuz. Sanırım Tarhan Erdem’in tahminlerine göre mevcut hükümetin sadece bu olayın yani istediğim hastaneye gidiyorum diyebilmenin getirisi % 6.5. Bugün % 6.5 oy ile her parti Türkiye’de + % 6.5 oy ile iktidar olabilir. Belki siyasileri çokta suçlamamak lazım, çünkü onlar için son derece güzel bir mecra, verimli yani. Çünkü bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz oylar size akıyor; ama tabii hekimler her zaman için itiliyor kakılıyor, burada bir hayli sıkıntılı bir durum ortaya çıkıyor.
Kayseri’de mantar gibi büyüyen sağlık merkezlerini düşünürsek sağlık merkezlerinin bir ticarethaneye dönüştüğünü söyleyebilirmiyiz...
Elbette düşünüyoruz. Denetim mekanizmasının oturmadığı herşey böyle boylu olur. Eğer siz özel hastaneleri Sosyal Güvenlik Kurumu çatışı altındaki vatandaşlara açıyorsanız mutlaka ödemeyi yapan kurumunda özelleştirilmesi gerekiyor. Yani bunun özel sağlık sigortası ile beraber okutması gerekiyor. Şimdi denetleme mekanizması olmaksınız siz özel hastaneyi kamuya açtınız. Denetleyemediğiniz bir şeyde normal bir işleyiş bekleyebilir misiniz. Şimdi hala bir denetleme yok ama tabii bir takım önlemler alınmaya çalışıyor. Bu önlemlerin hepside özel hastanelerde verilen hizmet kalitesini düşürüyor. Siz özel hastaneleri açıyorsanız bunları sıkı bir denetime almak ve halkınıza da kaliteli, nitelikli bir sağlık hizmeti sunmalarını temin etmek mecburiyetindesiniz. Ne yazık ki biz sizin hizmetiniz ne kadar kaliteli diyen bir anlayışa hiç bir zaman sahip olamadık. Hep kaç hasta. Önemli olan vatandaşın hizmete ulaşması, hizmetin kalitesi olduğu kadar. Bu ülkede bu sistem bu şekilde olmamalı.
Sesinizi nasıl duyurmayı yada vatandaşa nasıl anlatmayı düşünüyorsunuz?
Şu var, hekimler mesleklerini kamu kurumlarında icra etmek istiyorlar. Bir çok meslekdaşım ile görüştüm tam güne karşıyız diyemiyoruz çünkü bunu istiyoruz biz; ama bu hali ile eksikleri var. Bunuda sivil toplum örgütlerinin, tabip odalarımızın, meslek kuruluşlarımızın, uzmanlık derneklerinin, üniversite hekimlerinin fikirlerini alarak ancak bunlar yapılabilir. Fakat ne yazık ki dayatma şeklinde bu ortaya çıktı. Biz hiç bir zaman işi bırakıyoruz parka gidip pankartlarımızı elimize alıp oturacağız gibi bir iddiamız yok. Ancak biz vatandaşa bunu birebir anlatmak gerekirse basın yoluyla ve ilanlarla anlatmak veya şuanda Tabip Odası’nın bu kanun ile ilgili önce Danıştay’a sonra Anayasa Mahkemesi’ne gitme durumu var. Hukuki mecrada haklarımızı arayacağız, ancak eğer bir hak elde edemezsek, nitelikli hizmet alamayan insanlar ne yazık ki ileride bundan bir kaç yıl sonra Sosyal Kurum ile anlaşması olmayan hastanelerde ne yazık ki bu parayı kendilerini ödeyerek muayene olacaklar. Hekimlik toplumda saygın ve onurlu bir meslekti, siz bu mesleği sıradan bir devlet memurluğu haline getirirseniz, bu işler özveri olmadan, hekim yaptığı işten bir keyf bir zevk almadan nitelikli olarak verilebilme imkanı yok. Bu benim kişisel bir endişem. Allah ömür verirse ve bu uygulamalar bu şekilde devam edecek olursa hepimiz görürüz bunu ve bu bir ülke için hiç iyi bir şey değildir. Devletin güvenlik şemsiyesi altında insanların çözmeleri gerekiyor.
ac.semra@mynet.com

TABİPLER ODASI BAŞKANI KARAMEHMET YILDIZ: “Hükümet oy için hekimleri kullanıyor”

Semra Acar'ın röportajı:
Tam gün çalışma yasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hekimlik mesleği özveri ile yapılan bir meslektir. Özverili olmayınca bu mesleği icra edebilmek bir hayli zordur. Bizde mesleğimizi onurlu ve özverili bir şekilde icra etmek istiyoruz. Şimdi bizim arkadaşlarımız arasında bunu suistimal edenler veya etik dışı bir takım uygulamaları olanlar yok değil fakat bunlar her meslekte var. Biz bu şekildeki etik ihlallerinin, hukuk ihlallerinin araştırılması incelenmesi ve bu arada da bunların, netice olarak gerektiriyorsa cezalandırılmasından yanayız. Ancak şuanda hükümetimizin uyguladığı şey şu; bütün hekimler sanki hukuk dışı, etik dışı icra içindeymiş gibi bizleri topyekün suçlayarak ve bütün hekimleri bir şaibe altında bırakacak bir uygulama içinde olmak. Biz temel felsefe olarak hiç bir zaman tam güne karşı olmadık, taraftarıyız bunun; ancak şuanda hükümetin çıkarmış olduğu bu yasa eksik bir yasadır. Tam günden hekimlerin anladığı şey ile hükümetin yapmak istediği şeyler apayrı şeyler. Tam günden bizim anladığımız şey şudur. Hekime özel hastane yada özel muayenehanesinde çalışmak ile kamu hastanesinde çalışmak arasında bir tercih hakkı vermektir. Bu hak aynı zamanda şu anlama geliyor. Hekim hem özelde hem kamu hastanesindeyken özel muayenehanesinde kamunun imkanlarını kullanmamalıdır.
Bu yapılıyor ama...
Hayır hiçte bildiğiniz gibi değil. Şuanda muayenehanesi olan hekim oranı ilimizde %12’dir ve bu %12 özel muayanehanesinde hizmet veren hekimin hepsinin de etik olmadığını iddia edemeyiz ancak oy kaygısı ile siyasi iktidar bunu sanki bütün hekimler bu şekildeymiş gibi lanse ediyor. Benim bu sene meslekte 20. yılım. Hiç bir şekilde bu tür bir ilişki içinde olmadım ve benim gibi hekimlerin % 90’ı belkide hiç bir şekilde bunun içinde olmadılar. Ha bunu suistimal edenler var. Aslında bu part tıme çalışma işi hem hekimlerin işine geldi hemde hükümetlerin işine geldi. Mesela size bir şeyide ifade etmek isterim. Üniversitedeki öğretim üyesi özel muayenehane açtığında üniversiteden aldığı ücret Bin 100 TL’dir. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor. Hükümetler bu imkanı size sunuyor özel muayenehane açabilirsiniz, özel ameliyat da yapabilirsiniz; ama size ben bu durumda sadece Bin 100 TL öderim diyor ve bununla hekimi başka mecralarda gelir kaynağı bulmaya itiyor. Tabii bunun karşılığında da Bin 100 TL’ye çalıştırmış oluyor.
O zaman siz hekimlerin hem kurumda çalışmalı hemde muayenehanesi olmadı diye mi düşünüyorsunuz?
Hayır hiç bir zaman öyle düşünmüyorum. İfade etmek istediğim şey şu; tam anlamıyla ben hekimin ya özel sağlık kuruluşunu yada devlet kuruluşunu tercih etmesinden yanayım.
Hükümetin yapmaya çalıştığı bu değil mi?
Hayır bu değil. Hükümetin yapmaya çalıştığı şey şudur. Hekimler ile vatandaşı yüzyüze getirmektir ve vatandaşa da bu açıdan oy kazanabilmek amacıyla tatlı görünmek çabası içindedir. Bakınız şimdi 30 yıl hizmeti olan bir uzman hekim devlet hastanesinden emekli olduğunda Bin 300 TL alır. Eş değer meslek olan birinci sınıf hakim emekli olduğunda otuz yıl hizmet vererek 3 Bin 600 TL alır. Nedeni şudur. Otuz yıldır ordu, adalet mekanizması ve emniyet mensuplarına bu şekilde bir çok mesleğe iyileştirmeler adı altında bir takım haklar verilmiştir. Bu hakların içinde hiç bir zaman hekimler olmamıştır. Niye? hekimler nasıl olsa kazanıyorlar muayenehaneleri var, özel ameliyat falan yapıyorlar. Siz kanun olarak bunun önünü açmışsınız ve hekimlere diyorsunuz ki siz oradan idare edin; ama biz bunlara iyileştirmeler yapacağız. Bizde diyoruz ki! tamam hekim özel yada kamuyu tercih etsin ancak bizi eşdeğer kabul edebileceğimiz mesleklerlede eşitleyin.
Emekliliğe yansıyacak bir ücret istiyorsunuz?
Emekliliğimize esas olan ücretlerimizi artırın. Çünkü şu var. Sizin emekliliğinize esas ücretiniz eğer Bin 600 lira olursa ve emekli olduğunuzda siz Bin 300 lira olursanız hekim hayat standardını emekli olduğunda devam ettiremez; ama bir hakim, bir emniyet mensubu, bir ordu mensubu hayat standardında hiç bir değişiklik yaşamaz. Bu kanunda bizim emekliliği esas olan maaşlarımızda hiç bir artış yok. Ancak bununla birlikte bizim bütün gelirlerimiz hekimin ürettiği hizmete endeksli. Bunun iki sakıncası var. Hizmet üretemediğinizde ne olacak. Siz diyelim ki rahatsızlandınız hastalandınız veya sizin birinci derece yakınınız hastalandı, siz beş ay altı ay hizmet üretemediğiniz o zaman sizin alacağınız ücret ancak Bin 600 lirada kalıyor. Aynı durumda olan bir eşdeğerimizde olan meslekte bu şekilde olmuyor.
Doktorların hayat standartları hayli yüksektir; ama siz Bin 300, Bin 600 liralardan bahsediyorsunuz. Yani bu yasa sizin hayat standardınızı düşürüyor mu?
Kamuyu tercih eden bir hekim hiçte Bakan’ın bahsettiği gibi 14 -17 milyarlar alamayacak.
Hükümet ücretlerin artıralacağını söylemişti...
Hayır hiç alakası yok. Bizim itiraz ettiğimizde asıl budur. Bu kanun bizim gelirlerimizde bir artışa neden olmuyor aksine bir eksilmeye neden oluyor. Sayın Bakan’ın telaffuz ettiği rakamları bir hekimin kazanabilmesi için haftanın her günü, günün 21 saati hizmet vermesi gerekir. Bir insan için bu mümkün müdür? Değildir; ama diyor ki! kanunun önü açık üretin. Günde üç saat uyu, hiç tatil olmasın, hafta sonu evine gitme günde 21 saat hizmet üret parayı alırsın kardeşim diyor. Bunu alabilecek dallarda daha başka dallar. Şimdi elbette bu şekilde bir takım afaki rakamlar telaffuz edilince hükümetin halka anlatma kabiliyeti ile bizim kabiliyetimiz arasında çok fark var. Bütün herkes onlar bir şey söylediğinde ağızına bakıyor; ama biz hiç bir şey diyemiyoruz. Biz deyince de bir şey oluyor. Bir şey daha ifade etmek isterim. Türk Tabipler Birliği 19 Ocak’ta işi bırakalım dedi. Biz Kayseri Tabip Odası olarak buna iştirak etmedik. Çünkü işi bırakmak ile bu işin bir neticeye ulaşacağına inanmadık. Bakanlık bu konuyu vatandaşa kadar değişik şekilde taktim etti ki yani “Bunlar utanmaz” demeye getirdi artık. Biz bu durumu halka izah etmeden, ifade etmeden bu şekilde bir eylemimiz olsaydı biz vatandaş ile karşı karşıya gelirdik ve aynı zamanda bu bizim aleyhimize, bize bunu reva görenlerin lehine bir durum olurdu.
Belki Kayseri’de olmadı ama çoğu yerde hekimler iş bıraktı. Sağlık gibi insan hayatını ilgilendiren bir konuda haklarınıza ararken başkalarını mağdur etmek doğru mu?
Bunu doğru bulmuyorum, mümkün değil. Şimdi sizde hatırlayacaksınız bundan bir kaç gün önce bir siyasi partinin il başkanı bu konuda bizleri eleştirme cüretinde bulundu. Aynı zamanda Sağlık Emekçileri Sendikası bu konuda bizi çok eleştiriyor. Biz bunu hiç bir şekilde doğru bulmuyoruz. Bizim ifade ettiğimiz şey şudur. Tabip Odası temsil ettiği meslek grubunun onuruna yakışır bir biçimde hakkını arar. Hiç birimiz pankartlarımızı elimize alıpta Cumhuriyet meydanında yürüyerek eylem yapacak ve bu yolla hak arayacak insanlar olmadık.
Galiba sizler derdinizi tam anlamı ile dile getiremediğiniz, vatandaş bile sizi haklı görmüyor...
Hekimlik mesleği hakikaten çok ilginç bir meslektir. Her hekim herkese şunu ifade eder. Aman sakın doktor olmayın der; ama ben eminim her hekim üniversite sınavına girdiğinde yine aynı fakülteyi tercih eder, aynı sıkıntılar içerisine girer ve hekimlik yapar. Bizim yaptığımız işten aldığımız haz bunun ekonomik değeri ile hiç ölçülemez. Tabii bunu bütün hekimler bu şekilde düşümeyebilir onun için kişilik olarak ifade ediyorum hiç para almasamda ben bu mesleği yapardım herhalde. Çünkü annesinin kucağında mosmor hayatı bitmek üzere olan bir bebeği yeniden annesinin kucağına vermiş olmanın hazzını hiç bir şeyden alamazsınız. Hekimliğin kutsal ve onurlu bir meslek olduğunu düşünüyoruz ve onurlu bir şekilde icra edelmesi içinde siyasi iradenin bir takım önlemler almasını istiyoruz; ama siyasi irade sağlık üzeriden hekimlik üzerinden siyasetini gerçekleştirdiğinde çok verimli bir mecra onlar için, bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz. Şimdi biz herşeyi eleştiriyoruz. Şuanda mesela ilimizde bir yıldır aile hekimliği uygulanıyor. İnsanlar önce aile hekimine gidecek, aile hekimi onların her probleminden bilgi sahibi olacak, orada halledemediği işler için ikinci basamağa gidecek, orada halledemediğinde ise üçüncü basamak hastanelere gidecek ama şuanda hem hükümetimiz aile hekimliği için yıllırdır süren bir efor harcıyor, ülkede aile hekimliğini oturtmaya çalışıyor. Ondan sonra da bir bakıyorsunuz bütün ilanlarında “İstediğim hastaneye gidiyorum, Allah razı olsun bunlardan” gibi bir takım ilanlar var. Bu iki uygulama birbiri ile taban tabana zıt uygulamalar. Şimdi siz bunu halkınıza anlatamıyorsunuz; ama netice olarak ne oluyor şuanda halkımız gittiği bir sağlık kuruluşundan problemini halletmiş olarak ayrılamıyor ne yazık ki. Ondan dolayı son beş yılda hekime başvuru % 300 arttı. Yani üç kat. 2002 öncesinde başvuru oranları ile şuandaki oranlar arasında üç kat bir artış var. İnsanlar üç kat daha çok hastalanıyorlar ki bu imkansız böyle bir şey olsaydı bu konuda bir araştırma başlatılırdı. Böyle bir şey yok. Bundan sadece şu çıkıyor. Vatandaşın kurumlarda bu sorunları halledemeden ayrılıyor olmasıdır. İkinci bir defa başka bir sağlık kuruluşuna gitmek durumunda kalıyor.
Yani hükümet sağlık reformunda başarılı olamadı mı?
Bence alt yapısı hazır olmayan, ön araştırması iyi olmayan bir şekilde bir çok işi aynı anda yaptıkları için şuanda hükümetin uygulamaya çalıştığı sağlıkta dönüşüm programı ülkemizdeki bu hizmetleri arapsaçına döndürmüş durumda. Hiç bir kişi bu konu ile ilgili olan hiçbir kişi hükümetin bu uygulamalarından memnun değil. Hatta bazen ikili konuşmalarımızda Bakan beyin çok yakın çalışmala arkadaşları dahi bazen buna inanmadıklarını ifade ediyorlar bize. Fakat Bakanımız bu yolda çok kararlı olduğunu ve herşeyin çok iyi olduğunu düşünüyor. Bence bu konudaki en büyük hata siz bir ülkede ki sağlık sistemini kökten değiştirmek istiyorsunuz, fakat bunu hekimleri karşınıza alarak yapıyorsunuz. Bu işi Anadolu’da, ülkenin en ücra köşesinde yürütecek olan insanlar hekimlerdir. Bu iş hekimlerle birlikte yürür, önce sizin hekimleri inandırmanız lazım. Bakan Bey’e bir iki yıl önce şunu ifade etmiştim. “Ben Anadolu’nun ortasında bir hekim olarak, sizin sağlıkta dönüşüm programınızın heyecanına ortak olmak istiyorum” Hiç bir şekilde biz bu heyecanı ortak olamadığımız gibi Hükümet her zaman hekimlik aleyhtarı, hekime tü kaka denilen ve hekimler karşısına alan bir yaklaşımiçinde oldu. Bundan dolayıda bu konuda başarı elde edemiyoruz. Şimdi hükümetin bizi çok mutlu eden bir takım uygulamaları olmuştur. Mesela bunlardan bir tanesi devlet hastaneleri ile SSK hastanelerinin birleştirilmesi. Biz bundan ilk etapta şunu anladık. Demek ki sağlık hizmetinin en kötü olarak verildiği SSK’daki hizmetler artık yok, bunlar daha da iyileşecek; ama şuanda ne oldu biliyormusunuz. Ne yazık ki üniversite hastaneleri, devlet hastaneleri, SSK hastaneleri gibi veriyorlar bu hizmeti. Nedir buradaki espiri. Bizi en asgaride dengeledi; ama bizim beklediğimiz şey bu hizmetlerin iyileştirilmesiydi. Aynı zamanda ilaç fiyatlarının kontrol altına alınmasıydı. Bu bizi çok mutlu eden bir uygulamaydı. Şuanda netice olarak ne oldu peki. Bakın bir örnek vereyim. Dramamıne diye bir ilaç vardır, ekonomik değeri 1 liradır. Reçetesiz bu ilaç verilmez, hasta bu ilacı almak istiyorsa reçete yazdırmak zorundadır. Vatandaş bu reçeteyi üniversite hastanesinde yazdırdığında 10 lira maaşından kesiliyor. Ondan sonra vatandaş eczaneye gidiyor oradan ilacı aldığında 3 lira eczaneye ödüyor, 1 lirada ilaca ödüyor toplam 14 lira ediyor. Bu ilacı eczaneden direk alsa 1 liraya alacakken ne yazık ki 14 liraya ödemek zorunda kalıyor. Bunların hepsini vatandaşa anlatmakta hem bizler hemde eczacılar başarısız kalıyoruz. Neden çünkü eczacıya hekime karşıymış gibi davranmak belkide siyasi iradeye hiç hayal edemedikleri derecede oy kazandırıyor.
Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’da bir hekim, sizlerin dilinden en iyi onun anlaması gerekmez mi?
Bakan Bey’in iyi niyetli olduğundan eminim. Burada sadece bir, iyi niyet ile ortaya çıkılmış olan işlerin anektodlardan hareket ederek bir takım kanunlar çıkarmak yoluyla düzeltilmeye çalışılması. Bu her yerde var. Amerika’yı bir daha keşfetmemizin bir anlamı yok; ama Bakan Bey bunu bu şekilde değilde. Örneğin aile hekimliğinin ülkemizdeki 4 yılı bitti, 5. yılın içindeyiz hiç bir şey belli değil. Her ilde uygulama daha değişik ve siz bakanlıktanda bu konuda bunun cevabını alamıyorsunuz. Bakan Bey biliyor bu iş bu şekilde olmaz, bu ekip işi.
Aslında büyük reformlarda bazı aksaklıkların olması normal değil mi?
Elbetteki aksaklıklar olabilir; ama bunlar birbiriyle tezat içinde olmamalı.Verdiğim az önceki örnek gibi. Bütün enerjinizi eforunuzu hatta ekonominizi aile hekimliğine göre ayarlıyorsunuz fakat bilbordlara aynı zamanda ilanlar veriyor ve istediğim hastaneye giderim diyorsunuz. Sanırım Tarhan Erdem’in tahminlerine göre mevcut hükümetin sadece bu olayın yani istediğim hastaneye gidiyorum diyebilmenin getirisi % 6.5. Bugün % 6.5 oy ile her parti Türkiye’de + % 6.5 oy ile iktidar olabilir. Belki siyasileri çokta suçlamamak lazım, çünkü onlar için son derece güzel bir mecra, verimli yani. Çünkü bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz oylar size akıyor; ama tabii hekimler her zaman için itiliyor kakılıyor, burada bir hayli sıkıntılı bir durum ortaya çıkıyor.
Kayseri’de mantar gibi büyüyen sağlık merkezlerini düşünürsek sağlık merkezlerinin bir ticarethaneye dönüştüğünü söyleyebilirmiyiz...
Elbette düşünüyoruz. Denetim mekanizmasının oturmadığı herşey böyle boylu olur. Eğer siz özel hastaneleri Sosyal Güvenlik Kurumu çatışı altındaki vatandaşlara açıyorsanız mutlaka ödemeyi yapan kurumunda özelleştirilmesi gerekiyor. Yani bunun özel sağlık sigortası ile beraber okutması gerekiyor. Şimdi denetleme mekanizması olmaksınız siz özel hastaneyi kamuya açtınız. Denetleyemediğiniz bir şeyde normal bir işleyiş bekleyebilir misiniz. Şimdi hala bir denetleme yok ama tabii bir takım önlemler alınmaya çalışıyor. Bu önlemlerin hepside özel hastanelerde verilen hizmet kalitesini düşürüyor. Siz özel hastaneleri açıyorsanız bunları sıkı bir denetime almak ve halkınıza da kaliteli, nitelikli bir sağlık hizmeti sunmalarını temin etmek mecburiyetindesiniz. Ne yazık ki biz sizin hizmetiniz ne kadar kaliteli diyen bir anlayışa hiç bir zaman sahip olamadık. Hep kaç hasta. Önemli olan vatandaşın hizmete ulaşması, hizmetin kalitesi olduğu kadar. Bu ülkede bu sistem bu şekilde olmamalı.
Sesinizi nasıl duyurmayı yada vatandaşa nasıl anlatmayı düşünüyorsunuz?
Şu var, hekimler mesleklerini kamu kurumlarında icra etmek istiyorlar. Bir çok meslekdaşım ile görüştüm tam güne karşıyız diyemiyoruz çünkü bunu istiyoruz biz; ama bu hali ile eksikleri var. Bunuda sivil toplum örgütlerinin, tabip odalarımızın, meslek kuruluşlarımızın, uzmanlık derneklerinin, üniversite hekimlerinin fikirlerini alarak ancak bunlar yapılabilir. Fakat ne yazık ki dayatma şeklinde bu ortaya çıktı. Biz hiç bir zaman işi bırakıyoruz parka gidip pankartlarımızı elimize alıp oturacağız gibi bir iddiamız yok. Ancak biz vatandaşa bunu birebir anlatmak gerekirse basın yoluyla ve ilanlarla anlatmak veya şuanda Tabip Odası’nın bu kanun ile ilgili önce Danıştay’a sonra Anayasa Mahkemesi’ne gitme durumu var. Hukuki mecrada haklarımızı arayacağız, ancak eğer bir hak elde edemezsek, nitelikli hizmet alamayan insanlar ne yazık ki ileride bundan bir kaç yıl sonra Sosyal Kurum ile anlaşması olmayan hastanelerde ne yazık ki bu parayı kendilerini ödeyerek muayene olacaklar. Hekimlik toplumda saygın ve onurlu bir meslekti, siz bu mesleği sıradan bir devlet memurluğu haline getirirseniz, bu işler özveri olmadan, hekim yaptığı işten bir keyf bir zevk almadan nitelikli olarak verilebilme imkanı yok. Bu benim kişisel bir endişem. Allah ömür verirse ve bu uygulamalar bu şekilde devam edecek olursa hepimiz görürüz bunu ve bu bir ülke için hiç iyi bir şey değildir. Devletin güvenlik şemsiyesi altında insanların çözmeleri gerekiyor.
ac.semra@mynet.com

TABİPLER ODASI BAŞKANI KARAMEHMET YILDIZ: “Hükümet oy için hekimleri kullanıyor”

Semra Acar'ın röportajı:
Tam gün çalışma yasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hekimlik mesleği özveri ile yapılan bir meslektir. Özverili olmayınca bu mesleği icra edebilmek bir hayli zordur. Bizde mesleğimizi onurlu ve özverili bir şekilde icra etmek istiyoruz. Şimdi bizim arkadaşlarımız arasında bunu suistimal edenler veya etik dışı bir takım uygulamaları olanlar yok değil fakat bunlar her meslekte var. Biz bu şekildeki etik ihlallerinin, hukuk ihlallerinin araştırılması incelenmesi ve bu arada da bunların, netice olarak gerektiriyorsa cezalandırılmasından yanayız. Ancak şuanda hükümetimizin uyguladığı şey şu; bütün hekimler sanki hukuk dışı, etik dışı icra içindeymiş gibi bizleri topyekün suçlayarak ve bütün hekimleri bir şaibe altında bırakacak bir uygulama içinde olmak. Biz temel felsefe olarak hiç bir zaman tam güne karşı olmadık, taraftarıyız bunun; ancak şuanda hükümetin çıkarmış olduğu bu yasa eksik bir yasadır. Tam günden hekimlerin anladığı şey ile hükümetin yapmak istediği şeyler apayrı şeyler. Tam günden bizim anladığımız şey şudur. Hekime özel hastane yada özel muayenehanesinde çalışmak ile kamu hastanesinde çalışmak arasında bir tercih hakkı vermektir. Bu hak aynı zamanda şu anlama geliyor. Hekim hem özelde hem kamu hastanesindeyken özel muayenehanesinde kamunun imkanlarını kullanmamalıdır.
Bu yapılıyor ama...
Hayır hiçte bildiğiniz gibi değil. Şuanda muayenehanesi olan hekim oranı ilimizde %12’dir ve bu %12 özel muayanehanesinde hizmet veren hekimin hepsinin de etik olmadığını iddia edemeyiz ancak oy kaygısı ile siyasi iktidar bunu sanki bütün hekimler bu şekildeymiş gibi lanse ediyor. Benim bu sene meslekte 20. yılım. Hiç bir şekilde bu tür bir ilişki içinde olmadım ve benim gibi hekimlerin % 90’ı belkide hiç bir şekilde bunun içinde olmadılar. Ha bunu suistimal edenler var. Aslında bu part tıme çalışma işi hem hekimlerin işine geldi hemde hükümetlerin işine geldi. Mesela size bir şeyide ifade etmek isterim. Üniversitedeki öğretim üyesi özel muayenehane açtığında üniversiteden aldığı ücret Bin 100 TL’dir. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor. Hükümetler bu imkanı size sunuyor özel muayenehane açabilirsiniz, özel ameliyat da yapabilirsiniz; ama size ben bu durumda sadece Bin 100 TL öderim diyor ve bununla hekimi başka mecralarda gelir kaynağı bulmaya itiyor. Tabii bunun karşılığında da Bin 100 TL’ye çalıştırmış oluyor.
O zaman siz hekimlerin hem kurumda çalışmalı hemde muayenehanesi olmadı diye mi düşünüyorsunuz?
Hayır hiç bir zaman öyle düşünmüyorum. İfade etmek istediğim şey şu; tam anlamıyla ben hekimin ya özel sağlık kuruluşunu yada devlet kuruluşunu tercih etmesinden yanayım.
Hükümetin yapmaya çalıştığı bu değil mi?
Hayır bu değil. Hükümetin yapmaya çalıştığı şey şudur. Hekimler ile vatandaşı yüzyüze getirmektir ve vatandaşa da bu açıdan oy kazanabilmek amacıyla tatlı görünmek çabası içindedir. Bakınız şimdi 30 yıl hizmeti olan bir uzman hekim devlet hastanesinden emekli olduğunda Bin 300 TL alır. Eş değer meslek olan birinci sınıf hakim emekli olduğunda otuz yıl hizmet vererek 3 Bin 600 TL alır. Nedeni şudur. Otuz yıldır ordu, adalet mekanizması ve emniyet mensuplarına bu şekilde bir çok mesleğe iyileştirmeler adı altında bir takım haklar verilmiştir. Bu hakların içinde hiç bir zaman hekimler olmamıştır. Niye? hekimler nasıl olsa kazanıyorlar muayenehaneleri var, özel ameliyat falan yapıyorlar. Siz kanun olarak bunun önünü açmışsınız ve hekimlere diyorsunuz ki siz oradan idare edin; ama biz bunlara iyileştirmeler yapacağız. Bizde diyoruz ki! tamam hekim özel yada kamuyu tercih etsin ancak bizi eşdeğer kabul edebileceğimiz mesleklerlede eşitleyin.
Emekliliğe yansıyacak bir ücret istiyorsunuz?
Emekliliğimize esas olan ücretlerimizi artırın. Çünkü şu var. Sizin emekliliğinize esas ücretiniz eğer Bin 600 lira olursa ve emekli olduğunuzda siz Bin 300 lira olursanız hekim hayat standardını emekli olduğunda devam ettiremez; ama bir hakim, bir emniyet mensubu, bir ordu mensubu hayat standardında hiç bir değişiklik yaşamaz. Bu kanunda bizim emekliliği esas olan maaşlarımızda hiç bir artış yok. Ancak bununla birlikte bizim bütün gelirlerimiz hekimin ürettiği hizmete endeksli. Bunun iki sakıncası var. Hizmet üretemediğinizde ne olacak. Siz diyelim ki rahatsızlandınız hastalandınız veya sizin birinci derece yakınınız hastalandı, siz beş ay altı ay hizmet üretemediğiniz o zaman sizin alacağınız ücret ancak Bin 600 lirada kalıyor. Aynı durumda olan bir eşdeğerimizde olan meslekte bu şekilde olmuyor.
Doktorların hayat standartları hayli yüksektir; ama siz Bin 300, Bin 600 liralardan bahsediyorsunuz. Yani bu yasa sizin hayat standardınızı düşürüyor mu?
Kamuyu tercih eden bir hekim hiçte Bakan’ın bahsettiği gibi 14 -17 milyarlar alamayacak.
Hükümet ücretlerin artıralacağını söylemişti...
Hayır hiç alakası yok. Bizim itiraz ettiğimizde asıl budur. Bu kanun bizim gelirlerimizde bir artışa neden olmuyor aksine bir eksilmeye neden oluyor. Sayın Bakan’ın telaffuz ettiği rakamları bir hekimin kazanabilmesi için haftanın her günü, günün 21 saati hizmet vermesi gerekir. Bir insan için bu mümkün müdür? Değildir; ama diyor ki! kanunun önü açık üretin. Günde üç saat uyu, hiç tatil olmasın, hafta sonu evine gitme günde 21 saat hizmet üret parayı alırsın kardeşim diyor. Bunu alabilecek dallarda daha başka dallar. Şimdi elbette bu şekilde bir takım afaki rakamlar telaffuz edilince hükümetin halka anlatma kabiliyeti ile bizim kabiliyetimiz arasında çok fark var. Bütün herkes onlar bir şey söylediğinde ağızına bakıyor; ama biz hiç bir şey diyemiyoruz. Biz deyince de bir şey oluyor. Bir şey daha ifade etmek isterim. Türk Tabipler Birliği 19 Ocak’ta işi bırakalım dedi. Biz Kayseri Tabip Odası olarak buna iştirak etmedik. Çünkü işi bırakmak ile bu işin bir neticeye ulaşacağına inanmadık. Bakanlık bu konuyu vatandaşa kadar değişik şekilde taktim etti ki yani “Bunlar utanmaz” demeye getirdi artık. Biz bu durumu halka izah etmeden, ifade etmeden bu şekilde bir eylemimiz olsaydı biz vatandaş ile karşı karşıya gelirdik ve aynı zamanda bu bizim aleyhimize, bize bunu reva görenlerin lehine bir durum olurdu.
Belki Kayseri’de olmadı ama çoğu yerde hekimler iş bıraktı. Sağlık gibi insan hayatını ilgilendiren bir konuda haklarınıza ararken başkalarını mağdur etmek doğru mu?
Bunu doğru bulmuyorum, mümkün değil. Şimdi sizde hatırlayacaksınız bundan bir kaç gün önce bir siyasi partinin il başkanı bu konuda bizleri eleştirme cüretinde bulundu. Aynı zamanda Sağlık Emekçileri Sendikası bu konuda bizi çok eleştiriyor. Biz bunu hiç bir şekilde doğru bulmuyoruz. Bizim ifade ettiğimiz şey şudur. Tabip Odası temsil ettiği meslek grubunun onuruna yakışır bir biçimde hakkını arar. Hiç birimiz pankartlarımızı elimize alıpta Cumhuriyet meydanında yürüyerek eylem yapacak ve bu yolla hak arayacak insanlar olmadık.
Galiba sizler derdinizi tam anlamı ile dile getiremediğiniz, vatandaş bile sizi haklı görmüyor...
Hekimlik mesleği hakikaten çok ilginç bir meslektir. Her hekim herkese şunu ifade eder. Aman sakın doktor olmayın der; ama ben eminim her hekim üniversite sınavına girdiğinde yine aynı fakülteyi tercih eder, aynı sıkıntılar içerisine girer ve hekimlik yapar. Bizim yaptığımız işten aldığımız haz bunun ekonomik değeri ile hiç ölçülemez. Tabii bunu bütün hekimler bu şekilde düşümeyebilir onun için kişilik olarak ifade ediyorum hiç para almasamda ben bu mesleği yapardım herhalde. Çünkü annesinin kucağında mosmor hayatı bitmek üzere olan bir bebeği yeniden annesinin kucağına vermiş olmanın hazzını hiç bir şeyden alamazsınız. Hekimliğin kutsal ve onurlu bir meslek olduğunu düşünüyoruz ve onurlu bir şekilde icra edelmesi içinde siyasi iradenin bir takım önlemler almasını istiyoruz; ama siyasi irade sağlık üzeriden hekimlik üzerinden siyasetini gerçekleştirdiğinde çok verimli bir mecra onlar için, bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz. Şimdi biz herşeyi eleştiriyoruz. Şuanda mesela ilimizde bir yıldır aile hekimliği uygulanıyor. İnsanlar önce aile hekimine gidecek, aile hekimi onların her probleminden bilgi sahibi olacak, orada halledemediği işler için ikinci basamağa gidecek, orada halledemediğinde ise üçüncü basamak hastanelere gidecek ama şuanda hem hükümetimiz aile hekimliği için yıllırdır süren bir efor harcıyor, ülkede aile hekimliğini oturtmaya çalışıyor. Ondan sonra da bir bakıyorsunuz bütün ilanlarında “İstediğim hastaneye gidiyorum, Allah razı olsun bunlardan” gibi bir takım ilanlar var. Bu iki uygulama birbiri ile taban tabana zıt uygulamalar. Şimdi siz bunu halkınıza anlatamıyorsunuz; ama netice olarak ne oluyor şuanda halkımız gittiği bir sağlık kuruluşundan problemini halletmiş olarak ayrılamıyor ne yazık ki. Ondan dolayı son beş yılda hekime başvuru % 300 arttı. Yani üç kat. 2002 öncesinde başvuru oranları ile şuandaki oranlar arasında üç kat bir artış var. İnsanlar üç kat daha çok hastalanıyorlar ki bu imkansız böyle bir şey olsaydı bu konuda bir araştırma başlatılırdı. Böyle bir şey yok. Bundan sadece şu çıkıyor. Vatandaşın kurumlarda bu sorunları halledemeden ayrılıyor olmasıdır. İkinci bir defa başka bir sağlık kuruluşuna gitmek durumunda kalıyor.
Yani hükümet sağlık reformunda başarılı olamadı mı?
Bence alt yapısı hazır olmayan, ön araştırması iyi olmayan bir şekilde bir çok işi aynı anda yaptıkları için şuanda hükümetin uygulamaya çalıştığı sağlıkta dönüşüm programı ülkemizdeki bu hizmetleri arapsaçına döndürmüş durumda. Hiç bir kişi bu konu ile ilgili olan hiçbir kişi hükümetin bu uygulamalarından memnun değil. Hatta bazen ikili konuşmalarımızda Bakan beyin çok yakın çalışmala arkadaşları dahi bazen buna inanmadıklarını ifade ediyorlar bize. Fakat Bakanımız bu yolda çok kararlı olduğunu ve herşeyin çok iyi olduğunu düşünüyor. Bence bu konudaki en büyük hata siz bir ülkede ki sağlık sistemini kökten değiştirmek istiyorsunuz, fakat bunu hekimleri karşınıza alarak yapıyorsunuz. Bu işi Anadolu’da, ülkenin en ücra köşesinde yürütecek olan insanlar hekimlerdir. Bu iş hekimlerle birlikte yürür, önce sizin hekimleri inandırmanız lazım. Bakan Bey’e bir iki yıl önce şunu ifade etmiştim. “Ben Anadolu’nun ortasında bir hekim olarak, sizin sağlıkta dönüşüm programınızın heyecanına ortak olmak istiyorum” Hiç bir şekilde biz bu heyecanı ortak olamadığımız gibi Hükümet her zaman hekimlik aleyhtarı, hekime tü kaka denilen ve hekimler karşısına alan bir yaklaşımiçinde oldu. Bundan dolayıda bu konuda başarı elde edemiyoruz. Şimdi hükümetin bizi çok mutlu eden bir takım uygulamaları olmuştur. Mesela bunlardan bir tanesi devlet hastaneleri ile SSK hastanelerinin birleştirilmesi. Biz bundan ilk etapta şunu anladık. Demek ki sağlık hizmetinin en kötü olarak verildiği SSK’daki hizmetler artık yok, bunlar daha da iyileşecek; ama şuanda ne oldu biliyormusunuz. Ne yazık ki üniversite hastaneleri, devlet hastaneleri, SSK hastaneleri gibi veriyorlar bu hizmeti. Nedir buradaki espiri. Bizi en asgaride dengeledi; ama bizim beklediğimiz şey bu hizmetlerin iyileştirilmesiydi. Aynı zamanda ilaç fiyatlarının kontrol altına alınmasıydı. Bu bizi çok mutlu eden bir uygulamaydı. Şuanda netice olarak ne oldu peki. Bakın bir örnek vereyim. Dramamıne diye bir ilaç vardır, ekonomik değeri 1 liradır. Reçetesiz bu ilaç verilmez, hasta bu ilacı almak istiyorsa reçete yazdırmak zorundadır. Vatandaş bu reçeteyi üniversite hastanesinde yazdırdığında 10 lira maaşından kesiliyor. Ondan sonra vatandaş eczaneye gidiyor oradan ilacı aldığında 3 lira eczaneye ödüyor, 1 lirada ilaca ödüyor toplam 14 lira ediyor. Bu ilacı eczaneden direk alsa 1 liraya alacakken ne yazık ki 14 liraya ödemek zorunda kalıyor. Bunların hepsini vatandaşa anlatmakta hem bizler hemde eczacılar başarısız kalıyoruz. Neden çünkü eczacıya hekime karşıymış gibi davranmak belkide siyasi iradeye hiç hayal edemedikleri derecede oy kazandırıyor.
Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’da bir hekim, sizlerin dilinden en iyi onun anlaması gerekmez mi?
Bakan Bey’in iyi niyetli olduğundan eminim. Burada sadece bir, iyi niyet ile ortaya çıkılmış olan işlerin anektodlardan hareket ederek bir takım kanunlar çıkarmak yoluyla düzeltilmeye çalışılması. Bu her yerde var. Amerika’yı bir daha keşfetmemizin bir anlamı yok; ama Bakan Bey bunu bu şekilde değilde. Örneğin aile hekimliğinin ülkemizdeki 4 yılı bitti, 5. yılın içindeyiz hiç bir şey belli değil. Her ilde uygulama daha değişik ve siz bakanlıktanda bu konuda bunun cevabını alamıyorsunuz. Bakan Bey biliyor bu iş bu şekilde olmaz, bu ekip işi.
Aslında büyük reformlarda bazı aksaklıkların olması normal değil mi?
Elbetteki aksaklıklar olabilir; ama bunlar birbiriyle tezat içinde olmamalı.Verdiğim az önceki örnek gibi. Bütün enerjinizi eforunuzu hatta ekonominizi aile hekimliğine göre ayarlıyorsunuz fakat bilbordlara aynı zamanda ilanlar veriyor ve istediğim hastaneye giderim diyorsunuz. Sanırım Tarhan Erdem’in tahminlerine göre mevcut hükümetin sadece bu olayın yani istediğim hastaneye gidiyorum diyebilmenin getirisi % 6.5. Bugün % 6.5 oy ile her parti Türkiye’de + % 6.5 oy ile iktidar olabilir. Belki siyasileri çokta suçlamamak lazım, çünkü onlar için son derece güzel bir mecra, verimli yani. Çünkü bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz oylar size akıyor; ama tabii hekimler her zaman için itiliyor kakılıyor, burada bir hayli sıkıntılı bir durum ortaya çıkıyor.
Kayseri’de mantar gibi büyüyen sağlık merkezlerini düşünürsek sağlık merkezlerinin bir ticarethaneye dönüştüğünü söyleyebilirmiyiz...
Elbette düşünüyoruz. Denetim mekanizmasının oturmadığı herşey böyle boylu olur. Eğer siz özel hastaneleri Sosyal Güvenlik Kurumu çatışı altındaki vatandaşlara açıyorsanız mutlaka ödemeyi yapan kurumunda özelleştirilmesi gerekiyor. Yani bunun özel sağlık sigortası ile beraber okutması gerekiyor. Şimdi denetleme mekanizması olmaksınız siz özel hastaneyi kamuya açtınız. Denetleyemediğiniz bir şeyde normal bir işleyiş bekleyebilir misiniz. Şimdi hala bir denetleme yok ama tabii bir takım önlemler alınmaya çalışıyor. Bu önlemlerin hepside özel hastanelerde verilen hizmet kalitesini düşürüyor. Siz özel hastaneleri açıyorsanız bunları sıkı bir denetime almak ve halkınıza da kaliteli, nitelikli bir sağlık hizmeti sunmalarını temin etmek mecburiyetindesiniz. Ne yazık ki biz sizin hizmetiniz ne kadar kaliteli diyen bir anlayışa hiç bir zaman sahip olamadık. Hep kaç hasta. Önemli olan vatandaşın hizmete ulaşması, hizmetin kalitesi olduğu kadar. Bu ülkede bu sistem bu şekilde olmamalı.
Sesinizi nasıl duyurmayı yada vatandaşa nasıl anlatmayı düşünüyorsunuz?
Şu var, hekimler mesleklerini kamu kurumlarında icra etmek istiyorlar. Bir çok meslekdaşım ile görüştüm tam güne karşıyız diyemiyoruz çünkü bunu istiyoruz biz; ama bu hali ile eksikleri var. Bunuda sivil toplum örgütlerinin, tabip odalarımızın, meslek kuruluşlarımızın, uzmanlık derneklerinin, üniversite hekimlerinin fikirlerini alarak ancak bunlar yapılabilir. Fakat ne yazık ki dayatma şeklinde bu ortaya çıktı. Biz hiç bir zaman işi bırakıyoruz parka gidip pankartlarımızı elimize alıp oturacağız gibi bir iddiamız yok. Ancak biz vatandaşa bunu birebir anlatmak gerekirse basın yoluyla ve ilanlarla anlatmak veya şuanda Tabip Odası’nın bu kanun ile ilgili önce Danıştay’a sonra Anayasa Mahkemesi’ne gitme durumu var. Hukuki mecrada haklarımızı arayacağız, ancak eğer bir hak elde edemezsek, nitelikli hizmet alamayan insanlar ne yazık ki ileride bundan bir kaç yıl sonra Sosyal Kurum ile anlaşması olmayan hastanelerde ne yazık ki bu parayı kendilerini ödeyerek muayene olacaklar. Hekimlik toplumda saygın ve onurlu bir meslekti, siz bu mesleği sıradan bir devlet memurluğu haline getirirseniz, bu işler özveri olmadan, hekim yaptığı işten bir keyf bir zevk almadan nitelikli olarak verilebilme imkanı yok. Bu benim kişisel bir endişem. Allah ömür verirse ve bu uygulamalar bu şekilde devam edecek olursa hepimiz görürüz bunu ve bu bir ülke için hiç iyi bir şey değildir. Devletin güvenlik şemsiyesi altında insanların çözmeleri gerekiyor.
ac.semra@mynet.com

TABİPLER ODASI BAŞKANI KARAMEHMET YILDIZ: “Hükümet oy için hekimleri kullanıyor”

Semra Acar'ın röportajı:
Tam gün çalışma yasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hekimlik mesleği özveri ile yapılan bir meslektir. Özverili olmayınca bu mesleği icra edebilmek bir hayli zordur. Bizde mesleğimizi onurlu ve özverili bir şekilde icra etmek istiyoruz. Şimdi bizim arkadaşlarımız arasında bunu suistimal edenler veya etik dışı bir takım uygulamaları olanlar yok değil fakat bunlar her meslekte var. Biz bu şekildeki etik ihlallerinin, hukuk ihlallerinin araştırılması incelenmesi ve bu arada da bunların, netice olarak gerektiriyorsa cezalandırılmasından yanayız. Ancak şuanda hükümetimizin uyguladığı şey şu; bütün hekimler sanki hukuk dışı, etik dışı icra içindeymiş gibi bizleri topyekün suçlayarak ve bütün hekimleri bir şaibe altında bırakacak bir uygulama içinde olmak. Biz temel felsefe olarak hiç bir zaman tam güne karşı olmadık, taraftarıyız bunun; ancak şuanda hükümetin çıkarmış olduğu bu yasa eksik bir yasadır. Tam günden hekimlerin anladığı şey ile hükümetin yapmak istediği şeyler apayrı şeyler. Tam günden bizim anladığımız şey şudur. Hekime özel hastane yada özel muayenehanesinde çalışmak ile kamu hastanesinde çalışmak arasında bir tercih hakkı vermektir. Bu hak aynı zamanda şu anlama geliyor. Hekim hem özelde hem kamu hastanesindeyken özel muayenehanesinde kamunun imkanlarını kullanmamalıdır.
Bu yapılıyor ama...
Hayır hiçte bildiğiniz gibi değil. Şuanda muayenehanesi olan hekim oranı ilimizde %12’dir ve bu %12 özel muayanehanesinde hizmet veren hekimin hepsinin de etik olmadığını iddia edemeyiz ancak oy kaygısı ile siyasi iktidar bunu sanki bütün hekimler bu şekildeymiş gibi lanse ediyor. Benim bu sene meslekte 20. yılım. Hiç bir şekilde bu tür bir ilişki içinde olmadım ve benim gibi hekimlerin % 90’ı belkide hiç bir şekilde bunun içinde olmadılar. Ha bunu suistimal edenler var. Aslında bu part tıme çalışma işi hem hekimlerin işine geldi hemde hükümetlerin işine geldi. Mesela size bir şeyide ifade etmek isterim. Üniversitedeki öğretim üyesi özel muayenehane açtığında üniversiteden aldığı ücret Bin 100 TL’dir. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor. Hükümetler bu imkanı size sunuyor özel muayenehane açabilirsiniz, özel ameliyat da yapabilirsiniz; ama size ben bu durumda sadece Bin 100 TL öderim diyor ve bununla hekimi başka mecralarda gelir kaynağı bulmaya itiyor. Tabii bunun karşılığında da Bin 100 TL’ye çalıştırmış oluyor.
O zaman siz hekimlerin hem kurumda çalışmalı hemde muayenehanesi olmadı diye mi düşünüyorsunuz?
Hayır hiç bir zaman öyle düşünmüyorum. İfade etmek istediğim şey şu; tam anlamıyla ben hekimin ya özel sağlık kuruluşunu yada devlet kuruluşunu tercih etmesinden yanayım.
Hükümetin yapmaya çalıştığı bu değil mi?
Hayır bu değil. Hükümetin yapmaya çalıştığı şey şudur. Hekimler ile vatandaşı yüzyüze getirmektir ve vatandaşa da bu açıdan oy kazanabilmek amacıyla tatlı görünmek çabası içindedir. Bakınız şimdi 30 yıl hizmeti olan bir uzman hekim devlet hastanesinden emekli olduğunda Bin 300 TL alır. Eş değer meslek olan birinci sınıf hakim emekli olduğunda otuz yıl hizmet vererek 3 Bin 600 TL alır. Nedeni şudur. Otuz yıldır ordu, adalet mekanizması ve emniyet mensuplarına bu şekilde bir çok mesleğe iyileştirmeler adı altında bir takım haklar verilmiştir. Bu hakların içinde hiç bir zaman hekimler olmamıştır. Niye? hekimler nasıl olsa kazanıyorlar muayenehaneleri var, özel ameliyat falan yapıyorlar. Siz kanun olarak bunun önünü açmışsınız ve hekimlere diyorsunuz ki siz oradan idare edin; ama biz bunlara iyileştirmeler yapacağız. Bizde diyoruz ki! tamam hekim özel yada kamuyu tercih etsin ancak bizi eşdeğer kabul edebileceğimiz mesleklerlede eşitleyin.
Emekliliğe yansıyacak bir ücret istiyorsunuz?
Emekliliğimize esas olan ücretlerimizi artırın. Çünkü şu var. Sizin emekliliğinize esas ücretiniz eğer Bin 600 lira olursa ve emekli olduğunuzda siz Bin 300 lira olursanız hekim hayat standardını emekli olduğunda devam ettiremez; ama bir hakim, bir emniyet mensubu, bir ordu mensubu hayat standardında hiç bir değişiklik yaşamaz. Bu kanunda bizim emekliliği esas olan maaşlarımızda hiç bir artış yok. Ancak bununla birlikte bizim bütün gelirlerimiz hekimin ürettiği hizmete endeksli. Bunun iki sakıncası var. Hizmet üretemediğinizde ne olacak. Siz diyelim ki rahatsızlandınız hastalandınız veya sizin birinci derece yakınınız hastalandı, siz beş ay altı ay hizmet üretemediğiniz o zaman sizin alacağınız ücret ancak Bin 600 lirada kalıyor. Aynı durumda olan bir eşdeğerimizde olan meslekte bu şekilde olmuyor.
Doktorların hayat standartları hayli yüksektir; ama siz Bin 300, Bin 600 liralardan bahsediyorsunuz. Yani bu yasa sizin hayat standardınızı düşürüyor mu?
Kamuyu tercih eden bir hekim hiçte Bakan’ın bahsettiği gibi 14 -17 milyarlar alamayacak.
Hükümet ücretlerin artıralacağını söylemişti...
Hayır hiç alakası yok. Bizim itiraz ettiğimizde asıl budur. Bu kanun bizim gelirlerimizde bir artışa neden olmuyor aksine bir eksilmeye neden oluyor. Sayın Bakan’ın telaffuz ettiği rakamları bir hekimin kazanabilmesi için haftanın her günü, günün 21 saati hizmet vermesi gerekir. Bir insan için bu mümkün müdür? Değildir; ama diyor ki! kanunun önü açık üretin. Günde üç saat uyu, hiç tatil olmasın, hafta sonu evine gitme günde 21 saat hizmet üret parayı alırsın kardeşim diyor. Bunu alabilecek dallarda daha başka dallar. Şimdi elbette bu şekilde bir takım afaki rakamlar telaffuz edilince hükümetin halka anlatma kabiliyeti ile bizim kabiliyetimiz arasında çok fark var. Bütün herkes onlar bir şey söylediğinde ağızına bakıyor; ama biz hiç bir şey diyemiyoruz. Biz deyince de bir şey oluyor. Bir şey daha ifade etmek isterim. Türk Tabipler Birliği 19 Ocak’ta işi bırakalım dedi. Biz Kayseri Tabip Odası olarak buna iştirak etmedik. Çünkü işi bırakmak ile bu işin bir neticeye ulaşacağına inanmadık. Bakanlık bu konuyu vatandaşa kadar değişik şekilde taktim etti ki yani “Bunlar utanmaz” demeye getirdi artık. Biz bu durumu halka izah etmeden, ifade etmeden bu şekilde bir eylemimiz olsaydı biz vatandaş ile karşı karşıya gelirdik ve aynı zamanda bu bizim aleyhimize, bize bunu reva görenlerin lehine bir durum olurdu.
Belki Kayseri’de olmadı ama çoğu yerde hekimler iş bıraktı. Sağlık gibi insan hayatını ilgilendiren bir konuda haklarınıza ararken başkalarını mağdur etmek doğru mu?
Bunu doğru bulmuyorum, mümkün değil. Şimdi sizde hatırlayacaksınız bundan bir kaç gün önce bir siyasi partinin il başkanı bu konuda bizleri eleştirme cüretinde bulundu. Aynı zamanda Sağlık Emekçileri Sendikası bu konuda bizi çok eleştiriyor. Biz bunu hiç bir şekilde doğru bulmuyoruz. Bizim ifade ettiğimiz şey şudur. Tabip Odası temsil ettiği meslek grubunun onuruna yakışır bir biçimde hakkını arar. Hiç birimiz pankartlarımızı elimize alıpta Cumhuriyet meydanında yürüyerek eylem yapacak ve bu yolla hak arayacak insanlar olmadık.
Galiba sizler derdinizi tam anlamı ile dile getiremediğiniz, vatandaş bile sizi haklı görmüyor...
Hekimlik mesleği hakikaten çok ilginç bir meslektir. Her hekim herkese şunu ifade eder. Aman sakın doktor olmayın der; ama ben eminim her hekim üniversite sınavına girdiğinde yine aynı fakülteyi tercih eder, aynı sıkıntılar içerisine girer ve hekimlik yapar. Bizim yaptığımız işten aldığımız haz bunun ekonomik değeri ile hiç ölçülemez. Tabii bunu bütün hekimler bu şekilde düşümeyebilir onun için kişilik olarak ifade ediyorum hiç para almasamda ben bu mesleği yapardım herhalde. Çünkü annesinin kucağında mosmor hayatı bitmek üzere olan bir bebeği yeniden annesinin kucağına vermiş olmanın hazzını hiç bir şeyden alamazsınız. Hekimliğin kutsal ve onurlu bir meslek olduğunu düşünüyoruz ve onurlu bir şekilde icra edelmesi içinde siyasi iradenin bir takım önlemler almasını istiyoruz; ama siyasi irade sağlık üzeriden hekimlik üzerinden siyasetini gerçekleştirdiğinde çok verimli bir mecra onlar için, bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz. Şimdi biz herşeyi eleştiriyoruz. Şuanda mesela ilimizde bir yıldır aile hekimliği uygulanıyor. İnsanlar önce aile hekimine gidecek, aile hekimi onların her probleminden bilgi sahibi olacak, orada halledemediği işler için ikinci basamağa gidecek, orada halledemediğinde ise üçüncü basamak hastanelere gidecek ama şuanda hem hükümetimiz aile hekimliği için yıllırdır süren bir efor harcıyor, ülkede aile hekimliğini oturtmaya çalışıyor. Ondan sonra da bir bakıyorsunuz bütün ilanlarında “İstediğim hastaneye gidiyorum, Allah razı olsun bunlardan” gibi bir takım ilanlar var. Bu iki uygulama birbiri ile taban tabana zıt uygulamalar. Şimdi siz bunu halkınıza anlatamıyorsunuz; ama netice olarak ne oluyor şuanda halkımız gittiği bir sağlık kuruluşundan problemini halletmiş olarak ayrılamıyor ne yazık ki. Ondan dolayı son beş yılda hekime başvuru % 300 arttı. Yani üç kat. 2002 öncesinde başvuru oranları ile şuandaki oranlar arasında üç kat bir artış var. İnsanlar üç kat daha çok hastalanıyorlar ki bu imkansız böyle bir şey olsaydı bu konuda bir araştırma başlatılırdı. Böyle bir şey yok. Bundan sadece şu çıkıyor. Vatandaşın kurumlarda bu sorunları halledemeden ayrılıyor olmasıdır. İkinci bir defa başka bir sağlık kuruluşuna gitmek durumunda kalıyor.
Yani hükümet sağlık reformunda başarılı olamadı mı?
Bence alt yapısı hazır olmayan, ön araştırması iyi olmayan bir şekilde bir çok işi aynı anda yaptıkları için şuanda hükümetin uygulamaya çalıştığı sağlıkta dönüşüm programı ülkemizdeki bu hizmetleri arapsaçına döndürmüş durumda. Hiç bir kişi bu konu ile ilgili olan hiçbir kişi hükümetin bu uygulamalarından memnun değil. Hatta bazen ikili konuşmalarımızda Bakan beyin çok yakın çalışmala arkadaşları dahi bazen buna inanmadıklarını ifade ediyorlar bize. Fakat Bakanımız bu yolda çok kararlı olduğunu ve herşeyin çok iyi olduğunu düşünüyor. Bence bu konudaki en büyük hata siz bir ülkede ki sağlık sistemini kökten değiştirmek istiyorsunuz, fakat bunu hekimleri karşınıza alarak yapıyorsunuz. Bu işi Anadolu’da, ülkenin en ücra köşesinde yürütecek olan insanlar hekimlerdir. Bu iş hekimlerle birlikte yürür, önce sizin hekimleri inandırmanız lazım. Bakan Bey’e bir iki yıl önce şunu ifade etmiştim. “Ben Anadolu’nun ortasında bir hekim olarak, sizin sağlıkta dönüşüm programınızın heyecanına ortak olmak istiyorum” Hiç bir şekilde biz bu heyecanı ortak olamadığımız gibi Hükümet her zaman hekimlik aleyhtarı, hekime tü kaka denilen ve hekimler karşısına alan bir yaklaşımiçinde oldu. Bundan dolayıda bu konuda başarı elde edemiyoruz. Şimdi hükümetin bizi çok mutlu eden bir takım uygulamaları olmuştur. Mesela bunlardan bir tanesi devlet hastaneleri ile SSK hastanelerinin birleştirilmesi. Biz bundan ilk etapta şunu anladık. Demek ki sağlık hizmetinin en kötü olarak verildiği SSK’daki hizmetler artık yok, bunlar daha da iyileşecek; ama şuanda ne oldu biliyormusunuz. Ne yazık ki üniversite hastaneleri, devlet hastaneleri, SSK hastaneleri gibi veriyorlar bu hizmeti. Nedir buradaki espiri. Bizi en asgaride dengeledi; ama bizim beklediğimiz şey bu hizmetlerin iyileştirilmesiydi. Aynı zamanda ilaç fiyatlarının kontrol altına alınmasıydı. Bu bizi çok mutlu eden bir uygulamaydı. Şuanda netice olarak ne oldu peki. Bakın bir örnek vereyim. Dramamıne diye bir ilaç vardır, ekonomik değeri 1 liradır. Reçetesiz bu ilaç verilmez, hasta bu ilacı almak istiyorsa reçete yazdırmak zorundadır. Vatandaş bu reçeteyi üniversite hastanesinde yazdırdığında 10 lira maaşından kesiliyor. Ondan sonra vatandaş eczaneye gidiyor oradan ilacı aldığında 3 lira eczaneye ödüyor, 1 lirada ilaca ödüyor toplam 14 lira ediyor. Bu ilacı eczaneden direk alsa 1 liraya alacakken ne yazık ki 14 liraya ödemek zorunda kalıyor. Bunların hepsini vatandaşa anlatmakta hem bizler hemde eczacılar başarısız kalıyoruz. Neden çünkü eczacıya hekime karşıymış gibi davranmak belkide siyasi iradeye hiç hayal edemedikleri derecede oy kazandırıyor.
Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’da bir hekim, sizlerin dilinden en iyi onun anlaması gerekmez mi?
Bakan Bey’in iyi niyetli olduğundan eminim. Burada sadece bir, iyi niyet ile ortaya çıkılmış olan işlerin anektodlardan hareket ederek bir takım kanunlar çıkarmak yoluyla düzeltilmeye çalışılması. Bu her yerde var. Amerika’yı bir daha keşfetmemizin bir anlamı yok; ama Bakan Bey bunu bu şekilde değilde. Örneğin aile hekimliğinin ülkemizdeki 4 yılı bitti, 5. yılın içindeyiz hiç bir şey belli değil. Her ilde uygulama daha değişik ve siz bakanlıktanda bu konuda bunun cevabını alamıyorsunuz. Bakan Bey biliyor bu iş bu şekilde olmaz, bu ekip işi.
Aslında büyük reformlarda bazı aksaklıkların olması normal değil mi?
Elbetteki aksaklıklar olabilir; ama bunlar birbiriyle tezat içinde olmamalı.Verdiğim az önceki örnek gibi. Bütün enerjinizi eforunuzu hatta ekonominizi aile hekimliğine göre ayarlıyorsunuz fakat bilbordlara aynı zamanda ilanlar veriyor ve istediğim hastaneye giderim diyorsunuz. Sanırım Tarhan Erdem’in tahminlerine göre mevcut hükümetin sadece bu olayın yani istediğim hastaneye gidiyorum diyebilmenin getirisi % 6.5. Bugün % 6.5 oy ile her parti Türkiye’de + % 6.5 oy ile iktidar olabilir. Belki siyasileri çokta suçlamamak lazım, çünkü onlar için son derece güzel bir mecra, verimli yani. Çünkü bir koyuyorsunuz on alıyorsunuz oylar size akıyor; ama tabii hekimler her zaman için itiliyor kakılıyor, burada bir hayli sıkıntılı bir durum ortaya çıkıyor.
Kayseri’de mantar gibi büyüyen sağlık merkezlerini düşünürsek sağlık merkezlerinin bir ticarethaneye dönüştüğünü söyleyebilirmiyiz...
Elbette düşünüyoruz. Denetim mekanizmasının oturmadığı herşey böyle boylu olur. Eğer siz özel hastaneleri Sosyal Güvenlik Kurumu çatışı altındaki vatandaşlara açıyorsanız mutlaka ödemeyi yapan kurumunda özelleştirilmesi gerekiyor. Yani bunun özel sağlık sigortası ile beraber okutması gerekiyor. Şimdi denetleme mekanizması olmaksınız siz özel hastaneyi kamuya açtınız. Denetleyemediğiniz bir şeyde normal bir işleyiş bekleyebilir misiniz. Şimdi hala bir denetleme yok ama tabii bir takım önlemler alınmaya çalışıyor. Bu önlemlerin hepside özel hastanelerde verilen hizmet kalitesini düşürüyor. Siz özel hastaneleri açıyorsanız bunları sıkı bir denetime almak ve halkınıza da kaliteli, nitelikli bir sağlık hizmeti sunmalarını temin etmek mecburiyetindesiniz. Ne yazık ki biz sizin hizmetiniz ne kadar kaliteli diyen bir anlayışa hiç bir zaman sahip olamadık. Hep kaç hasta. Önemli olan vatandaşın hizmete ulaşması, hizmetin kalitesi olduğu kadar. Bu ülkede bu sistem bu şekilde olmamalı.
Sesinizi nasıl duyurmayı yada vatandaşa nasıl anlatmayı düşünüyorsunuz?
Şu var, hekimler mesleklerini kamu kurumlarında icra etmek istiyorlar. Bir çok meslekdaşım ile görüştüm tam güne karşıyız diyemiyoruz çünkü bunu istiyoruz biz; ama bu hali ile eksikleri var. Bunuda sivil toplum örgütlerinin, tabip odalarımızın, meslek kuruluşlarımızın, uzmanlık derneklerinin, üniversite hekimlerinin fikirlerini alarak ancak bunlar yapılabilir. Fakat ne yazık ki dayatma şeklinde bu ortaya çıktı. Biz hiç bir zaman işi bırakıyoruz parka gidip pankartlarımızı elimize alıp oturacağız gibi bir iddiamız yok. Ancak biz vatandaşa bunu birebir anlatmak gerekirse basın yoluyla ve ilanlarla anlatmak veya şuanda Tabip Odası’nın bu kanun ile ilgili önce Danıştay’a sonra Anayasa Mahkemesi’ne gitme durumu var. Hukuki mecrada haklarımızı arayacağız, ancak eğer bir hak elde edemezsek, nitelikli hizmet alamayan insanlar ne yazık ki ileride bundan bir kaç yıl sonra Sosyal Kurum ile anlaşması olmayan hastanelerde ne yazık ki bu parayı kendilerini ödeyerek muayene olacaklar. Hekimlik toplumda saygın ve onurlu bir meslekti, siz bu mesleği sıradan bir devlet memurluğu haline getirirseniz, bu işler özveri olmadan, hekim yaptığı işten bir keyf bir zevk almadan nitelikli olarak verilebilme imkanı yok. Bu benim kişisel bir endişem. Allah ömür verirse ve bu uygulamalar bu şekilde devam edecek olursa hepimiz görürüz bunu ve bu bir ülke için hiç iyi bir şey değildir. Devletin güvenlik şemsiyesi altında insanların çözmeleri gerekiyor.
ac.semra@mynet.com

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...