Sayfalar

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Dostluk Örneği

Sevgili Peygamberimiz 52 yaşlarında idi. 13 yıla yakın bir süredir insanları Allah'ın birliğine ve O'nun eşsiz gücüne inanmaya davet ediyordu.Mekkelilerden 300 kadarı bu çağrıya uydu. Geri kalanları ise inanmayarak putlara tapmaya devam ettiler.İnanmayanlar, düşmanlıklarını her gün biraz daha ileriye götürerek, sevgili Peygamberimize kötülük yapmaya kalkıştılar. Geçeceği yollara dikenler, taşlar attılar. Aç-suzuz bırakmak için alış-verişi kestiler. Sadece Peygamberimize değil, O'na inanan diğer Müslümanlara da aynı kötülüğü yaptılar.Tarih Miladi 622 yılı idi...Cebrail (a.s.) gelerek, Müslümanların Mekke'den ayrılıp Medine'ye göç edebileceğini Peygamberimize bildirdi.Peygamberimiz buna çok sevindi. Durumu diğer Müslümanlara söylerken, Mekkelilerin duymaması için de konuyu gizli tutmalarını istedi. Bu haber üzerine Müslümanlar gizlice teker teker veya küçük gruplar halinde Mekke'den ayrılmaya başladılar..Kendisi de göç edecekti. Ancak; Müslümanların güvenlik içinde göçlerini sağlamak için bekledi. Yol arkadaşı olarak Hz. Ebûbekir'i seçti.İki dost, bir gün gece yarısı evlerinden çıkarak Mekke'nin dışında gizlice buluştular.Bu durumdan Mekkeliler ancak ertesi gün öğleyin haberdar olabildiler. Hemen onları aramaya koyuldular. Hatta onları diri veya ölü yakalayana, yüz deve ödül verileceğini de ilan ettiler.Şimdi herkes onları arıyordu.Durumu farkeden sevgili Peygamberimiz ve O'nun sâdık dostu Hz. Ebûbekir yakın takipten kurtulmak ve Mekkelileri şaşırtmak için, Mekke-Medine yolunun aksi yönünde yer alan Sevr Mağarası'na yöneldiler.Mekkeliler kum üzerinde iyi iz sürüyorlardı. İzleri mağaraya kadar takip ettiler. Yakalanmaları an meselesi idi.Fakat mağaranın kapısında Cenab-ı Hakk, mucizevî bir olay vücuda getirdi. Bir örümceği ve bir kuşu bununla görevlendirdi.Örümcek, kısa zamanda kapıyı ağı ile ördü. Kuş da, yuva yaparak içine yumurtladı. Mekkeliler mağaranın kapısına kadar geldikleri halde örümcek ağını ve kuş yumurtasını görünce, buraya yıllardır kimse girip çıkmamış, vakit kaybetmeden başka yerlere bakalım dediler. İçeriye girmekten vaz geçip, oradan uzaklaştılar.Mekkelilerin konuşmalarını ve ayak seslerini duyan Hz. Ebûbekir, kendisinden çok Peygamberimizi düşünüyordu. O'na kötülük yapmalarından korkuyordu. Heyecan içindeydi. Sevgili Peygamberimiz ise: "Üzelme ey Ebûbekir!.. Allah bizimledir. O bize yeter," diye heyecanını yatıştırıyordu.Mekkelilerin mağara kapısından uzaklaşmalarıyla Hz. Ebûbekir'in heyecanı yatışmış ve rahatlamıştı..Yorgun düşmüşlerdi..Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), mübarek başını Hz. Ebûbekir'in dizine koyarak uykuya daldı. Bir süre uyudu.Sâdık arkadaş,fedakâr dost Hz. Ebûbekir, hayatı boyunca yaptığı samimi hizmetleriyle Hz. Peygamber'in sevgisini ve hoşnutluğunu kazandı. Sıddıkiyet makamına (doğruluk sıfatına) erişti.

Ertuğrul Gazi

Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan, Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazî; Oğuzların Bozok koluna bağlı “Kayı” boyundandır. Hayatı hakkında geniş bilgi mevcut değildir. Bununla beraber bazı kaynaklarda babasının Süleyman Şah olduğu yazmaktadır. Lakin ilk Osmanlı tarihçilerden Ahmedî, Enverî, Karamanî Mehmet Paşa(1) ve Ruhî Tarihi’nde Ertuğrul Gazî’nin babasının Gündüz Alp olduğu(2) yazılıdır. Ele geçen Osman Bey’e ait bir sikkede, “Osman b. Ertuğrul b. Gündüz Alp” ibaresinin bulunması da, onun babasının Gündüz Alp olduğu fikrini kuvvetlendirmektedir. Kayı Kabilesi, Ertuğrul Gazî’nin babasının komutasında ve Horasan’ın Merv civarında yaşamakta iken, Moğollar’ın baskısına dayanamayarak Diyar-ı Rum’a (Anadolu’ya) göç etmiş ve Ahlat bölgesine yerleşmiştir(3). Burada Ahlat emirlerine bağlanıp onların maiyetinde Gürcülere ve Trabzon Rum İmparatorluğu’na karşı savaştılar. Ahlat’ın Eyyubilerin eline geçmesi ve ardından Moğollar’ın bu bölgeyi istila etmesi üzerine Gündüz Alp ve beraberindeki Türkmenler önce Mardin’e, oradan da Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası’na geçerek Sürmeli Çukur’a yerleştiler. Kısa bir süre sonra Gündüz Alp hastalanarak vefat etti ve yerine oğlu Ertuğrul Kayı Aşireti’nin başına geçirildi.(4) Moğol saldırılarının bu bölgede de hissedilmesi üzerine, Ertuğrul Gazî aşiretini alarak kardeşi Dündar Bey ile beraber batıya doğru hareket etti. Sivas yakınlarına gelip konaklamak istediklerinde, burada iki ordunun savaştığını ve Selçuklu ordusunun dağılmak üzere olduğunu gördüler. Ertuğrul Bey, Selçuklulara yardım edince, savaşın seyri değişti ve savaşı Selçuklular kazandı. (Sadece Neşrî’nin “Cihannüma”sında kayıtlı olan bu savaşın (1230) “Yassıçemen Savaşı” olduğu yazmaktadır).Savaştan sonra I. Alaaddin Keykubad, Ertuğrul Bey’e yardımlarından dolayı teşekkür ederek hil‘at giydirdi ve yaşamaları için Ankara yakınlarındaki Karacadağ ve çevresini ona verdi. Ertuğrul Gazî’nin Yassıçemen Savaşı’nda 39-40 yaşlarında olduğu(5) yönündeki bilgiyi doğru kabul edecek olursak, onun 1190-1191 tarihinde doğduğu ortaya çıkmış olur. Karacadağ civarında bir müddet kalan Ertuğrul Bey, Oğlu Savcı Bey’i göndererek Sultan’dan yeni yurt istedi. I. Alaaddin Keykubad’ın izniyle aşiretini alarak Söğüt dolaylarına, aşağı Sakarya havzasına yerleşti(6). Burada Bizans sınırlarındaki kasaba ve köylere karşı akınlar düzenlemeye başladı. Bu sırada I. Alaaddin Keykubad ülkesinin batı sınırlarını itaat altına almak düşüncesiyle Bizans üzerine bir sefer düzenledi. Konya’dan çıkan Selçuklu Ordusu Sultanöyüğü’ne (Eskişehir) geldiğinde , Ertuğrul Bey’de maiyetiyle birlikte Selçuklu ordusuna katıldı. Selçuklu ordusuyla , Nikala (İznik) Rum İmparatoru Teodoros Laskaris’e bağlı birlikler arasında yapılan savaşı, Ertuğrul Bey’in Emrindeki akıncı süvarilerin başarılı mücadelesi sonucu, bugünkü Pazaryeri ile Bozöyük arasında yer alan Ermeniderbendi’nde Selçuklu Ordusu kazandı. Bu haberSultanöyüğü’nde bulunan Alaaddin Keykubad’a ulaşınca, Sultan çok sevindi ve Ertuğrul Gazî’yi taltif ederek Eskişehir ve çevresini de kendisinin himayesine verdi. Daha sonra Karacahisar kuşatıldı. Ancak Moğollar’ın Anadolu’ya girdikleri haberini alan Alaaddin Keykubad , şehrin muhasarasını Ertuğrul Gazi’ye bırakarak Konya’ya dönmek mecburiyetinde kaldı. Uzun süren mücadeleden sonra Karacahisar ele geçirildi. Ganimetlerin beşte biri ile birlikte şehrin tekfuru I. Alaaddin Kekbubad’a gönderildi. Ganimetlerin geri kalanı da gaziler arasında paylaştırıldı. Karacahisar Kalesini ele geçiren Ertuğrul Gazî daha sonra Söğüt üzerine yürüdü ve Osmanlı Beyliği’nin ilk başşehri olan bu yere de hakim oldu. Burası da kendisine yurt olarak verildi. Ertuğrul Gazî, Söğüt ve çevresine yerleştikten sonra Bizans sınırı ve boylarında bulunan diğer uç beyleriyle birlikte mücadeleyi sürdürdüğü gibi, komşu Rum beyleriyle (tekfurlar) dostluk kurmaya da çalıştı. Özellikle Belocome (Bilecik) ve Melengeia (Osmaneli) tekfurları Ertuğrul Gazî ile gayet iyi geçiniyorlardı. Ertuğrul Gazi Söğüt ve Saraycık mahallini kışlak, Domaniç dağlarını da yaylak olarak kullanıyordu(7). Zaman zaman Bizans sınırlarına akınlar düzenlemeye devam ediyor, bu akınlar sırasında çevrede bulunan Akçakoca, Samsa Çavuş, Kara Tegin , Aykut Alp ve Konur Alp gibi tecrübeli uç beyleri de etrafında toplanmışlardı.Onların bu mücadelesi, ileride kurulacak olan devletin siyasî hayatında Uç ananesinin yerleşmesine ve Bizans üzerine daimi gaza hareketlerinin sürmesine vesile olacaktır (8). Batı Anadolu’da, Anadolu Selçukluları’na bağlı bir uç beyi olarak faaliyetlerini sürdüren Ertuğrul Gazî, “Cimri” (1277’de Konya’da çıkan ayaklanma) olayından sonra Bizans, sınırlarına gelen Selçuklu Sultanı’nı karşılayarak, ona bağlılık bildirip hediyeler takdim etti (1279). Kayı Aşireti’ni her geçen gün biraz daha büyüterek kuvvetlendiren Ertuğrul Gazî oldukça yaşlanmıştı, artık bir kenara çekilmenin gerekli olduğuna inanıyordu. Kayı Aşireti’inin idaresini 23 yaşındaki oğlu Osman Bey’e bıraktı. Ertuğrul Gazî, Serhat Muhafızı sıfatıyla Bizans sınırlarında sürdürdüğü mücadelelerden sonra 90 yaşını geçmiş olarak (9), 1280 yıllarında vefat etti (10). Türbesi Bilecik İli Söğüt İlçesi’nin 1 km. doğusunda Söğüt-Bilecik yolu üzerinde bulunmaktadır. Kayı Aşireti’ne mensup olanlar ve özellikle Karakeçili Aşireti Ertuğrul Gazî’nin ölümünden sonra onun türbesini manevî bir ziyaret yeri haline getirmişler ve yıllarca burayı ziyaret ederek şölenler tertiplemiş; Cirit, güreş gibi millî oyunlarla atalarını anmışlardır (11). Ertuğrul Gazî’nin türbesi bugün de aynı şekilde ziyaret edilmekte ve Söğüt’te her yıl, 8-10 Eylül tarihleri arasında, devlet erkânının da katılımıyla Ertuğrul Gazî’yi anma şenlikleri düzenlenmektedir.

1- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 11, S. 314. 2- ŞAPOLYO, Enver Behnan, Türk Büyükleri, Ankara - 1960, sayfa 403. 3- Türk Ansiklopedisi, M.E.B. Ankara-1968, C.15.S.350. 4- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 11. S. 315. 5- ÖZTUNA Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, C.2, S. 250. 6- Osmanlı Ansiklopedisi, Acar Matbaacılık A.Ş, C. 1, S.60. 7- İslâm Ansiklopedisi M.E.B, İstanbul-1988, C.4, S. 333.8- Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yayınları C. 10, S.137.9- Hüseyin Algül, İslâm Tarihi, C.4, S. 524. 10- Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yayınları, C. 10, S.137. 11- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 11. S. 315.

Kayserispor lige üç puanla başladı

Spor Toto Süper Lig'in ilk haftasında İstanbul Büyükşehir Belediyespor kendi sahasında Kayserispor'a 2-0 mağlup oldu.

1055 Yılında Bağdat'ta bir Ramazan...

Miladi 1055 yılına karşılık olan Hicret yılının Ramazan ayındayız. Güzel bir kış mevsimi... İslam aleminin kutsal ayı bu defa kasım-aralık aylarına isabet etmiş. Müslüman dünyasının manevi başşehri Bağdat’ta büyük heyecan, huzur ve sevinç var. Zira büyük Türk hakanlığı orduları şehrin yakınlarında ordugah kurmuş. Nasıl oldu bu iş?
Büyük Türk hakanlığının resmen İslam dinini kabul etmesinin üzerinden yüz yirmi dokuz yıl geçmişti. Şimdi büyük Türk hakanlığı tahtında Selçuklular bulunuyordu. 15 yıl önce bu makamı Karahanlılardan devralmışlardı. Selçuklulardan ilk büyük Türk Hakanı Tuğrul Bey, Karahanlıların yapamadıklarını yapmış, Horasan ülkesini ele geçirmiş, Türkistan’dan başka İran ve Irak’a hakim olmuş, Anadolu kapılarına dayanmış, Bizans’la komşu olmuştu. Şimdi, Bağdat dışındaki ordugahında, dünyanın birinci ordusunun saflarında, Ramazan ibadetini eda ediyordu. Yanında ağabeyi Çağrı Bey’in yirmi yedi yaşındaki oğlu da vardı. Tuğrul Bey’in veliahtı idi. Adı Alparslan’dı. Bu ramazan Alparslan için çifte sevinç kaynağı idi. Zira dört ay önce bir oğlu olmuş, oğlunun adını Melikşah koymuştu.
Tuğrul Bey, Bağdat’a girmek için halifenin iznini bekliyordu. Bu bir saygı izni idi. Zira cebren ve kahren halifenin şehrine girmek için değil. İslam dininin lideri ve başı olan Halife Kaim’in otoritesini bütün Müslüman dünyasına kabul ettirmek için gelmişti. Yeryüzünün en kudretli hükümdarı olarak önce kendisi bu otoriteye baş eğmeliydi ki, maksat hasıl olsun. Halife, bizzat Tuğrul Bey’i davet etmişti. 54 yaşında, on sekiz yıldan beri Bağdat tahtında oturan bir zat idi. Ama, on sekiz bedbaht yıl. Zira Türkler, İslam’ın kalbine ordugah kurdukları an, İslam birliğinin felaketli bir dönemiydi. İslam, hiçbir zaman bu derecede parçalanmamış, Araplar, İslam dinini savunmakta hiç bu derece acze düşmemişlerdi. Hazret-i Peygamberin geleceklerini müjdelediği yeni bir kavme olan ihtiyaç, apaçık ortaya çıkmıştı.
Kahire’de bir Şii Fatımi halifesi vardı ki, İslam birliğini paramparça etmişti. İran ve Irak’tan Tuğrul Bey tarafından kovulan Büveyhiler, İranlı Şii bir hanedandı. Bağdat’taki Sünni halifeyi kukla haline getirmişlerdi. Kalben Fatımilere bağlı idiler. Büveyhiler, halifeleri azlediyor, katlediyorlardı. Yalnız Cuma hutbesinden Abbasi halifesinin adını kaldıramıyor, Sünni Müslüman aleminin tepkisinden korkuyorlardı. Gazneli Sultan Mahmut, “eylemci” metotlarla çalışan Şiileri tenkil etmiş ama bu büyük Türk cihangiri daha çok Hindistan’ı fethetmekle uğraşmış, yirmi beş yıl önce de ölmüş, halife hazretleri, himayesiz kalmıştı. Halbuki, İslam aleminin yapısı Sünni telakkiler üzerine kurulmuştu. Şimdi bu yapı dağılmak tehlikesindeydi. Bütün Yakın Doğu, Türkleri dört gözle bekler olmuştu.
Ramazanın 21. Günü Halife Kaim, Bağdat’ta Tuğrul Bey adına hutbe okuttu. (15 Aralık 1055 Cuma) Türk ve İslam tarihinin en büyük hadiselerinden biridir. Bu suretle halife, ilk defa olarak dünya saltanatından feragat ediyor, bu saltanatı Türklere bırakıyordu. Türk hakanının himayesinde olarak İslam aleminin liderliğini kabul ediyordu. Bütün Sünni Müslüman aleminde, kendi adının yanında Türk hakanının adının da hutbelerde anılmasını resmen emrederek, bu fiili duruma hukukilik kazandırıyordu.
On gün sonra Tuğrul Bey, Bağdat’a girdi. Bağdat’ta bile Şii Fatımilerin adına hutbe okutmak derecesinde cüret gösteren halifenin zoraki veziri Arslan Besasiri, Tuğrul Bey tarafından tutuklattırılıp hapse attırıldı. Türkler, İslam aleminde büyük bir Sünni topluluk olarak yerlerini aldılar.
Huzur içinde geçirilen bir ramazanda Bağdat’ta büyük sevinç vardı ve ardından görkemli bir bayram.

Başbakan'ın BOYU ve SOYU

Bekir Öztürk Yazdı - Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün soyu Selanik'e dayanıyordu, boyu ise bir rivayete göre 1.68 başka bir rivayete göre 1.70 idi. Ama onun bu ülke için yaptıklarının % birini yapan varsa çıkıp onu söylesin.
Soyu malum bir “AKP Büyüğü” Başbakan yardakçılığı yapmak isterken, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na Ya, şu kadar boyuyla bir şeyler söylüyor şeklinde bir eleştiri gönderdi. Müslüman olduğunu iddia eden birinin Allah’ın yarattığı bir kulunu Başbakanı gibi “yaradan dan ötürü” sevmeyip Allah’ın verdiği bir eksikliği eleştirmesi konusunda bir yorum yapmaya gerek görmüyorum.  

Bırakın siyasetçiyi normal bir insanın bile yapmayacağı bu gaf büyüdü büyüdü Arınç’ın yardakçılık yaptığı Başbakan’ın önüne geldi. Eeeee futbolcu Başbakan durur mu? Bir şut çekti top kendisini Kasımpaşa çöplüğünde buldu.

Başbakan Gaziantep’ten “Tutturmuşlar, başbakanın boyu ne kadar çok merak ettin söyleyeyim, 1.85. Tepe tepe kullan. Benim boyuma yetişemezsen halin ne olacak? Buradan muhaliflere sesleniyorum, önemli olan boy değil soy, soy” şeklinde seslendi seçmene.

Geçtiğimiz günlerde siyasetin geldiği düzey hakkında eleştiri getiren Başbakan’ın bu sözünün neresini düzeltelim ki.

İsterseniz “kullanma” işinden başlayalım.

Malum, “Kullanma” işine ABD bakıyor. Başbakan’ın “son kullanma tarihi” ne aşamada bilmiyorum ama bildiğiniz gibi birkaç yıl önce Başbakan’ın danışmanı Cüneyt ZapsuABD’li dostlarına Başbakan’ı kastederek, “Bu adamı deliğe süpürmeyin kullanın” demişti. ABDmallarını boykot ettiğimiz için, Başbakan’ın “tepe tepe kullan” teklifini almayalım ama alana da mani olmayalım.

Gelelim “boy” ve “soy” meselesine.

Kafiyeli konuşmak, konuşurken şiir yazıyormuş gibi davranmak güzel bir meziyettir. Ama her adamın işi değildir. Başbakan’ın bu sözlerine karşılık, aklıma Neyzen’den bir mısra geldi ama sabrımı zorladım yazmıyorum.

Başbakan Diyarbakır da yaptığı konuşma da;

“Türkiye, Kürdüyle, Lazıyla, Gürcüsüyle, Boşnağıyla, Arnavutuyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olarak bir milletiz. Yaradılanı yaradandan ötürü severiz. Halkımız arasında ayrımcılık yapmadık, yapmayacağız. Bu ülkenin asli unsurlarıyız. Hepimiz ülkemizde ev sahibiyiz. Kimse burada kimseye misafir muamelesi yapamaz.”  diyor.

Dikkat edin Başbakan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını tanımlarken bile “Türk” demiyor.

“Yaradılanı yaradandan ötürü” seven, ırk, soy, kavim gibi insanları ayrıştıran farklılaştıran değerlendirmelerden kaçınan Başbakan iş kendisini eleştiren bir muhalefet liderine gelince“önemli olan boy değil soy” deyip çıkıyor işin içinden.

“Tayyip Rize ili Güneysu ilçesine Gürcistan'ın başkenti Batum’dan gelmişlerdi. Güneysu Beldesinin Rusça ismi Potamya. Bu beldenin ahalisi sonradan Müslüman olmuş RUM du. Bu bilgileri kendisi de Ağustos 2004 yılında yaptığı Gürcistan gezisinde ‘Ben Gürcüyüm,ailemiz Batum’dan Rize’ye göç etmiş bir gürcü ailesidir’ diyerek doğruluyordu.”

Bu satırlar Cezaevi Arkadaşım Ergün Poyraz’ın Başbakan’ın dava açtığı ve kaybettiği“Musa’nın çocukları Tayip ve Emine” isimli eserinden. 

Konuyu uzatıp ta bizde “AKP Büyüğü” ve Başbakan ile aynı hataya düşmeyelim.

Bence önemli olan ne “AKP Büyüğü” nün söylediği gibi “boy” ne de Başbakanın ifade ettiği gibi “soy”. Önemli olan Türkiye için, Türk Milleti için neler yaptığı ve yapacağı.

Hazır iş “boy” ve “soy” dan açılmışken;

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün soyu Selanik’e dayanıyordu, boyu ise bir rivayete göre 1.68 başka bir rivayete göre 1.70 idi. Ama onun bu ülke için yaptıklarının % birini yapan varsa çıkıp onu söylesin. “Boy” ile “soy” ile uğraşmasın.

Atatürk’ü dünya lideri yapan özellik ne boyu ne de soyuydu.
Sahip olduğu eşsiz liderlik vasfı, hoşgörüsü, alçak gönüllülüğü, uzak görüşlülüğü, cesareti, çalışkanlığı, azmi, imanı, milletine duyduğu büyük sevgi hissiydi.

Boyu 1.85 miş, Potamyalı, Hıristiyanlıktan dönme Müslüman mış bunlar hiç önemli değil.
 
HAYIR'lı günler
 
Bekir Öztürk
0.505.4513129

Hırant Dink cinayetinde tedbiri almayan kimdir?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Azerbaycan yolunda konuştu. Cumhurbaşkanı'nın görev süresi, terör ve Hrant Dink cinayeti davası ile ilgili önemli mesajlar verdi...

Erken Sahur Yapmayın

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Diyetisyenlerinden Özgen Arı, gece uyumadan önce yapılan erken sahurla tutulacak oruçta, iftara kadar geçen süreyi uzatacağı için sağlık sorunları yaratabileceğini bildirdi.

"Bana Yetki Verin, Kul Hakkı Yiyenden Hesap Soracağım"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Bana yetki verin, kul hakkı yiyenden hesap soracağım" dedi.
"Bana yetki verin, kul hakkı yiyenden hesap soracağım. Recep Bey'in düzeninde pırlantaya vergi yok, çiftçinin mazotuna vergi var. Sayın Bülent Ecevit ne derdi; 'Ne ezen, ne ezilen, halkça düzen' derdi.

Hacı Bektaş Veli Anılıyor

47. Ulusal 21. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri, Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde başladı.
Kılıçdaroğlu, Hacıbektaş Belediyesi binasında iki güzel resmin bulunduğunu söyledi. Resimlerin birisinde aslan ve ceylanın birlikte Hacı Bektaş Veli'nin kucağında göründüğünü ifade eden Kılıçdaroğlu, aslanın gücü, ceylanın da sevgiyi ve hoşgörüyü simgelediğini ifade etti.

Tayyip Bey, Cumhuriyetin kurucularına hakaret ediyor ve suç işliyor / Rıfat Serdaroğlu

Sanki biri veya birileri bunları sıkıştırıyor, arada bir fırça atıyor;
“Haydi kardeşim, benim acelem var, kamuoyum bastırıyor, benim süratle Irak’tan çekilmem gerek. Bak, Avrupa’nın hiçbir yerinde bulunmayan, dünyanın en geniş pistli havaalanını Kuzey Irak’a yaptım. B-1 bombardıman uçakları bile rahatça inebilir. İsrail ile birlikte acil olarak yapmamız gereken işler bekliyor. Sen daha “Demokratik Özerkliği” bile kabul edemedin. Referandum’dan sonra diyorsun ama, referandum da beklediğimiz gibi gitmiyor. Türk Milleti uyanıyor gibi. Sana son kıyağımızı da yapıyoruz, PKK’ya talimat verdik, kandil dağına “Referanduma kadar kapalıyız” levhasını  astılar. Ya elini çabuk tut, ya da!...”
Bunlar da, krizi tutmuş tutaraklılar gibi atıyorlar kendilerini meydanlara, ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor;
Bu ülkenin Başbakanı meydanda binlerce kişiye, üç beş oy uğruna şunları söyleyebiliyor:“Vergi vermediler diye Dersim’in köylerini kim bombaladı? Zamanın, o zaman ki Cumhurbaşkanı’nın emriyle… Kimdi? İsmet İnönü CHP’nin başındaydı. Yani CHP bombaladı.”
Tarihimizle uzaktan yakından ilgisi olmayan Bakatoğlu Tayyip Bey, Dersim üzerinden, Cumhuriyet dönemi Kürt isyanlarının tümünü, İngilizlerle işbirliği yapıp Kerkük ve Musul’u kaybetmemize neden olanlar da dahil tamamını haklı görüyor, ve Cumhuriyet dönemini Atatürk’ü, İnönü’yü, Celal Bayar’ı suçluyor ve ne yaptığını bilmeden olsa gerek açıkça Cumhuriyetin kurucularına hakaret ediyor ve suç işliyordu.
Şimdi bir an duralım; Bakatoğlu Tayyip Bey’in bu sözlerini dinleyen ve şu an dağlarda vatan savunması için terör örgütü ile çarpışan komutanlar, Mehmetçikler “neler oluyor, biz teröristi, bölücüyü yanlış yerde mi arıyoruz” diye düşünmezler mi?
Peki, Bakatoğlu Tayyip Bey’in bu söylemi, “Demokratik- Özerk Federasyon” isteyen PKK’nın talepleriyle bire bir örtüşmüyor mu? Bu tip “bölücü” söylemler başkaları tarafından yapılırsa, Başbakan hakkında dava açmayan Cumhuriyetin Savcıları nasıl ve hangi gerekçe ile dava açabilecekler?
Bu sözleri anne tarafından Gürcü Yahudi’si, baba tarafından Rum çocuğu olan biri söyler mi bilemem?  Ama Türkiye’nin ekmeğini yiyip, suyunu içen, Lâik Cumhuriyet ve demokrasi sayesinde bir yerlere gelen bir Türk çocuğunun söylemesi mümkün değildir.
Yazıklar olsun...
Not:Bakatoğlu; Ergun Poyraz’ın yazdığına göre, Tayyip Bey’in dedelerinin “Erdoğan” dan önceki soyadları imiş ve “İsyancı” anlamına gelirmiş. Dedeleri dönemin valisine karşı isyan edenlerin arasına karışmışlar. Bakatoğlu soyadı, oradan kalmış. Hükümet bu isyan karşısında bir gemi göndermiş. Gemi “kurusıkı” birkaç top mermisi atınca tüm isyancılar teslim olmuş, aman dilemişler, devlet de bu “cesur yürekleri” affetmiş. Tayyip Bey’in asker sevgisinin altında kim bilir hangi olaylar var, bilemeyiz ki?
Gelelim Eskort uzmanı Bakan’ın söylediklerine;
“Ama bu paketin içeriğini okuduktan sonra bu pakete hayır diyenin ya aklında zoru vardır, ya da vatan sevgisiyle ilgili bir sıkıntısı vardır.”
Bu adam birde “Baş Müzakere”cimiz. Üsluba bakın. Tam da “üfür üfür ipe diz”cinsinden!...
Ben 12 Eylül referandumunda “hayır” oyu vereceğim, ayrıca hayır oyu çıkması için de elimden geldiğince çalışıyorum.
Şimdi ben, eskortçu ve baş müzakereci bakanın dediği, ya aklından zoru olan, ya da vatan sevgisi ile ilgili sıkıntısı olanlardan biriyim.  Daha açık bir ifadeyle Cumhuriyet Hükümetinin bir Bakanı bana ve benim gibi düşünen milyonlarca vatandaşına ya “akıl hastası”, ya da “hain” diyor, öyle mi?
Bana böyle hakaret eden bakanı mahkemeye verip, cezalandırılmasını istemem benim en doğal ve yasal hakkımdır, bunun bilincindeyim. Ama şunu da çok iyi biliyorum. Bu kişinin “dokunulmazlığı” var ve maalesef bu tip davalar bizde çok uzun zaman alıyor.
Bu yüzden ben izninizle ve tüm Beyefendiliğimle bana hakaret eden bu kişiye cevabımı vereyim, isterse o beni mahkemeye versin;
-Bana aklından zoru var diyen eskortçuya; “Benim aklımın zekatı yani kırkta biri sizde olsa, inanın siz bugün Başbakandınız, Bakan Bey…
-Benim vatan sevgimden şüphe edecek adamım makamı ne olursa olsun alnını karışlarım ve ilk gördüğüm yerde suratına söyleyip, öyle yaparım..
Herkes haddini bilecek, üslubuna dikkat edecek. Hele önceki işi, Amerika’ya giden işadamlarına “eskortluk” yapmak olan ve kırmızı pasaportlu eşi bir defada 80 çift ayakkabıyı gümrüksüz getiren biri iki defa dikkat edecek. Etmezse ne mi olur?  Öyle bir eder ki, inanın kendi bile şaşırır.Hele bir 13 Eylül’ü görelim, gerisi nasılsa gelir…
Not:Eskort: Refakat etmek anlamında, Fransızca bir söz!..
Sağlık ve başarı dileklerimle  16.Ağustos.2010
RİFAT  SERDAROĞLU

Kadir Has'ta Bilet Satışı Başlıyor

2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası'na sayılı günler kala Kayseri Kadir Has Kongre ve Spor Merkezi'nde ki karşılaşmaları salonlardan takip etmek isteyen basketbolseverler için bilet satışları tüm hızıyla devam ediyor.

"Çevik Bir Paşa şu anda nerede? Ne yapıyor? Başbakan'a yakın firmalarda danışmanlık yapmıyor mu? Bir araştırın!"

 "Başbakan niye 28 Şubat ve 27 Nisan e-muhtırasıyla yüzleşmiyor? Bakın bakalım 28 Şubat'ın mimarlarından Çevik Bir Paşa, Başbakan'a yakın hangi şirketlerde danışmanlık yapıyor? Hükümet ve Başbakan'la ilişkisi ne? Başbakan, askerle işbirliği içinde..."

Kiracıyım demişti, villa oğullarının çıktı

Başbakanın "kiracıyım" açıklaması yaptığı villalardan oğulları ile kız kardeşi Vesile İlgen'in kocası Ziya İlgen 2006 yılında 1'er milyon TL ödeyerek iki villayı satın almışlardı. Villaların her biri 1727 metrekarelik arsaya sahip. 11 villalık siteyi ise Başbakan Erdoğan'ın çocukluk arkadaşı olan Mehmet Gür'ün sahibi olduğu MM Proje İnşaat şirketi yaptı.

B.Kılıç, Kılıçdaroğlu'nun soyunu anlatıyor

Ben Erzincanliyim, Kizilbasim. Aslen Türkmen oldugumu biliyorum. Dedelerimde aynisi hep söylerdi. Dersim diye de adlandirilan bölgede bulunuyor köyüm, kökenimiz Horasandan gelmis, en son Erzincan a göc edip orada kalmislar. 

Kocgiri asiretindenim. Fakir bir aileden geliyorum, köyden Istanbula göc etmisler. Akrabalarimiz Türkce nin yaninda yogun olarak Kürtce ve Zazaca konusurlar. Hatta Kürtce ve Zazacanin agirligi Türkce den daha fazla idi. Ibadetlerimiz, cemlerimiz, semahlarimiz, deyislerimiz ise Türkce idi. Ilginctir eskiden kalan ne varsa, özellikle de Türkülerimiz hep Türkce idi. 

Cok iyi hatirliyorum, o zaman liseye gidiyorum. Alevi oldugumuzu biliyordum ama etnik kökenimizi bilmiyordum. Akrabalarimizin yogun bir sekilde Zazaca ve Kürtce konusmasindan dolayi kendimizi Zaza yada Kürt saniyordum. Taki ayni zamanda da kirvem olan dedemize etnik kökenimizi sorana kadar da öyle sandim. Soyu Seyidlige dayanan dedemiz Hüs eyin dede, hic tereddüt etmeden bizim Türkmen oldugumuzu söyledi. Kaldiki Hüseyin Dede nin kendisi de akrabalari da daha cok Zazaca ve Kürtce konusurdu. Kendi kökenini sordugumda ise kökeninin Hz. Ali ye oradan da Hz. Peygambere dayandigini ama Türkmenlerle karistigini söyledi. 

Bu soruyu sadece Dede ye degil köyümüzün yaslilarina, akrabalarimizdan yasli olanlara da sordum. Daha ziyade Zazaca ve Kürtce konusan bu insanlarin hepsi birden Türkmen oldugumuzu söylediler. Sonucta kendinizi ne hissederseniz osunuzdur, dogrudur ama bu kültürel kimliktir. Etnik kimlik ise farklidir. Kendinizi ne hissederseniz hissedin hangi dili konusursaniz konusun etnik kimliginiz degismez. Kendinizi Kürt de hissetseniz eger etnik olarak Türkseniz Türksünüzdür. 

Kaldiki ben o yasima kadar yani kendimizin Kürt oldugunu sanarken Türkmen oldugumuz gercegini ögrenene kadar da kendimi hic bir zaman Kürt olarak hissetmemistim cünkü gelenek göreneklerimizin, yasayisimizin, deyislerimizin, kültürümüzün, tipi mizin, gecmisimizin, ibadetimizin, tarihimizin kisacasi bizim Kürtlükle en ufak bir baglantisi yoktu. Konustugumuz dil haric Kürtlükle en ufak bir baglantimiz yoktu. Herseyimiz bize, yüzümüze Türkmen oldugumuzu haykiriyordu. Cok ilginctirki ne köyümüzde ne akrabalarimiz arasinda ne de tarihimizde Kürtce isim almis bir kisi bile yoktu. 

Isimlerin yaklasik yüzde ellisi öz Türkce geri kalani ise Arapca ve Farsca idi. Türkce isimler Türkmen kökenimizi Arapca ve Farsca isimler ise Alevi inanisinda Islam i suratimiza vuruyordu. Daha sonra durmadan okudum, arastirdim, her görüsü dinledim, inceledim. Baktimki sadece hislerim ya da dede ve yaslilarimizin söyledikleri degil tüm arastirmalar ve de tarih de bizim Türkmen oldugumuzu haykiriyordu. Kocgiri asiretinin esasinda öz be öz Türkmen asireti oldugunu gördüm. Kocgiri asireti Avsar Türkmenlerine bagli bir asirettir. 

Avsar boyunun asiret silsilesinde Kocgiri asireti de yazar. Daha da ilginci Avsar boyunun asiret silsilesindeki asiret a dlarindan birisi de Aliser ya da Alisir dir. Aliser ismini Kocgiri isyanini baslatan Kocgiri asiretinin reisi olarak da görürüz. Isteyenler internette www.avsarobasi.com sitesinden ilgili bilgileri okuyabilir ( http://www.avsarobasi.com/avsar-oymak-ve-obalari/avsar-boylari.html ). Avsar Türkmenlerinin cogu Alevidir. 

Türkiye deki Avsarlarin bir kismi Alevi bir kismi Sunni dir. Sunni olan Afsarlarin da Alevi iken sonradan Sunnilestikleri biliniyor. Öyleki, Avsar boyundan gelen ayni asiretin bazi kollari bugün Anadoludaki halen Alevi iken bazilari ise Sunnilesmistir. Afasrlarin en büyük kollari Iranda ve Azerbaycanda yasarlar. Afsar Türkmenleri Iran ve Azerbaycan tarihine damga vurmuslartir. Avsarlar Azerbaycan ve Irani uzun yillar boyunca yönetmislerdir. 

Azerbaycan ve Irandaki bu Avsar Türkmenlerinin hepsi de Alevidir. Zaten Anadoludaki Alevileri anlamak icin önce Azerbaycan ve Irandaki Alevilere bakmak, oradaki Türkmen boylarini ve asiretlerini incelemek lazimdir. Anadolu Alev iligi Azerbaycan ve Iran Aleviligi ile köken olarak aynidir. Oymak, boy ve asiret olarak da ayni Türkmen kökenlerine dayanmaktadirlar. Kocgiri asiretine gelmisken, sunu da belirtmek lazimki, zaten isminde Koc, Koyun yada Keci gecen bir asiretin Türk olmaktan baska da caresi yoktur. Kocgir eski Türkcede Koc demektir. 

Eski Türkmen asiretlerinin bir cogu besledikleri hayvanlara göre isim almislardir. Örnek olarak Karakoyunlular, Akkoyunlular, Sarikecililer, Karakecililer. Koc basli mezar taslari da bir Türkmen gelenegidir. Türkiye de özellikle de Dogu Anadoluda yogun bir sekilde koc basli mezar taslari bulunur. Koc basli mezar taslari en cok da Tunceli, Ahlat ve Bitlis de bulunur. Tunceli deki koc basli mezarlar bile Tunceli nin Türkmenligini kanitlamaya yeter de artar. Daha da ötesi mesela soyadimizin anlamini hic kimse bilmiyordu. Ne akrabalarimiz ne de köylülerimiz soyadimizin anlamini biliyordu. Bugünkü Türkce de de soyadimizin karsiligi gercek anlamini karsilamiyordu. Soyad imi arastirdim. 

Kökenimizin Karahan Türkmenlerine dayandigini buldum. Soyadimiz bile öz Türkce idi, eski Türkce idi, hicbir yerde bulamadigim soyadimizin anlamini eski tarihi belgelerde buldum, soyadimiz oralarda aynen geciyordu, anlami bugün kullanilan anlamindan farkli idi ama öz Türkce idi. Kökenimiz Oguz soyu idi. Daha sonra baktimki cevremde benim gibi yüzlerce insan var, Türkiye de ise benim gibi milyonlarca insan var. 

Öz be öz Türkmen olmasina ragmen bugün konusulan dile bakarak kendini Kürt sanan milyonlarca insan var. Yani asil asimile edilenler Kürtler degildi benim gibi Türkmenlerdi. Bizi Türkmenlige hala bagli tutan sey ise Aleviligimiz, tarihimiz ve de icimizdeki his idi. Zaten tarihi tüm kaynaklara bakin tarihin hicbir döneminde Anadoluda Kürtlerden bahsetmez. Türkler son kez 1071 de Anadoluya geldiklerinde Bizanslilarla, Ermenilerle, Süryanilerle karsilasmislardir ama Kürtlerle karsilasmamislardir cünkü o tarihlerde Anadoluda Kürtler de yoktu. Kürtlerin Anadolu da ortaya ciktiklari tarih 16. yüzyildir. Zaten 16. yüzyila kadar Kürtlerin Anadoludaki yasadiklarina dair ne bir belge vardik ne de bunu kanitlayan bir eser. 
Yani 16. yüzyil Kürtlerin Anadoluda ortaya ciktiklari tarihtir. 16. yüzyila kadar da özelikle Dogu ve Güneydogu Anadolu tamamiyle bir Türkmen yurdu idi. Bunu sadece Türk arastirmacilar degil yabanci arastirmacilar da söylüyorlar. 

16. yüzyil ve öncesinde Dogu ve Anadoluya gelen yabanci gezginler anilarinda Dogu ve Güneydogu Anadolu icin su laflari etmislerdir : „Bu bölgedeki Türkmen asiretlerini yazsak binlerce sayfa kitap olur, bu bölgeye Türkmenya adini vermek en dogrusudur“. Zaten o siralar Dogu ve Güneydogu Anadolu Türkmenya adiyla aniliyordu. Diyarbakir degilmiydi üc Türk imparatorluguna baskentlik yapmis sehir. Diyarbakir in kirmizi yesil rengi tamamiyle Türkmenlikten gelir. Türkmenistan ve Azerbaycan bayraklarinin rengi de kirmizi yesildir.


Evimizdeki Türkmen kilimlerinin rengi de kirmizi yesildir. Osmanli ve Yeni cerilerin kullandigi sancak olan Haci Bektasi Veli sancaginin da rengi kirmizi yesildir. Bugün Diyarbakirda halen Türk kalabilmis köylerin hepsi de Alevi köyüdür. Dogu ve Güneydogu Anadolu Bölgesi herseyiyle, insaniyla, kültürüyle, tarihiyle, belgelerle bu kadar Türkmen iken ne olmustu da bugün bu kadar Kürtlesmisti. 

Gezginlerin, arastirmacilarin ve yazarlarin tarihi belgelere not düstükleri bu Türkmenlere ne olmustu ? Yok olmamislardi ya. Evet yok olmamislardi, bu Türkmenler halen Dogu ve Güneydogu Anadoluda yasamaktalar ama tek bir farkla, asimile olmuslar.

Evet Dogu ve Güneydogu Anadoludaki Türkmenlerin bir cogu bugün asimile olarak Kürtlesmistir. Ayni asiretin Azerbaycandaki ve Irandaki kolu Türkce konusurken Güneydogu Anadoludaki kolu Kürtce konusuyorsa, Orta Anadoludaki kolu ben Türküm derken Güneydogu Anadoludaki kolu ben Kürtüm diyorsa burada bir asimilasyon vardir. Bu asimilasyon Dogu ve Güneydogu Anadoludaki Sunni Türkmenler arasinda tamamiyle basarili olmusken Alev i Türkmenler arasinda kismen basarili olmustur. Bu asimilasyon Türklerin kurdugu Osmanli Imparatorlugu eliyle yapilmistir. Osmanli Dogu ve Güneydogu Anadoludaki Türkmenleri Kürtlestirmistir. 

Cünkü Sunni Osmanlinin Sii-Alevi Irana (kaldiki o zaman Iran Alevi Türkmendi yani Sunni Osmanli icin daha büyük tehlike idi cünkü Osmanlinin dogu sinirlari tamamiyle Türkmenlerle meskun idi) karsi kullanabilecegi en önemli silah koyu Sunni (Safi) Kürtlerdi. Benim bildigim kadariyla Karakecililer, Karacadag Türkmenleri, Begdilliler, Bagdillilar, Izol asireti, Milli asireti, bazi Avsar asiretleri, bazi Küresünni asiretleri, Balaban asireti, Kacarlar, Kureysanlar, Abbasanlar, Kocgirililer, Türkan (Tirkan ya da Terkeyan da deniliyor) asireti de iste bu Türkmen asiretleri arasindadir.

Daha adini saymadigim böyle binlerce Türkmen asireti malesef bugün Türkce yerine Kürtce konustugu icin kendini Kürt saymaktadir fakat bu asiretler incelendiginde hepsinin Türkmen oldugu inkar edilemeyecek sekilde karsimiza cikmaktadir. Eski Kürt tarihcileri de bu asiretlerin hepsinin Kürtlesen Türkmen asiretleri oldugunu söylerler. Kürtlerin Serefnamesinde de bu asiretlerin Türkmen oldugu yazar. Terörist Abdullah Öcalan bile Dogu ve Guneydogu Anadoluda Kürtlesmis binlerce Türkmen asireti oldugunu söylemistir. 

Ziya Gökalp de Dogu ve Güneydogu Anadoludaki Türkmen asiretlerinin malesefle zamanla Kürtlestigini ispatlari ve delilleriyle yazmistir. Tarihi kaynaklarda da bunlar acik acik yazilmistir. Osmanli tahrir defterlerinde Anadoludaki hangi asiretin hangi kökenden geldigi acik acik yazilmistir ve de Osmanli tahrir defterlerinde bu asiretlerin hepsi de soy kütügüne Türkmen olarak yazilmislardir.

Türk Tarih Kurumu nun eski baskani Prof. Dr. Yusuf Halacoglu nun Anadoluda Asiretler, Cemaatler, Oymaklar adli kitabinda da Osmanli tahrir defterlerine dayanarak bu asiretlerin kökenleri acik olarak yazilmistir. Prof. Dr. Yusuf Halacoglu nun yazdigi Anadoluda Asiretler, Cemaatlar, Oymaklar adli kitabinda tarihi delillere ve Osmanli arsivlerine dayanilarak bu asiretlerinin hepsinin Türkmen oldugu gercegi karsi konulamayacak sekilde tarihi kaynaklar, belgeler, deliller ve ispatlarla acik acik belirtilmistir. Iste böyle, tarihimize ne kadar sahip cikarsak Türklügümüze de o kadar ship cikmis oluyoruz. Tarih Dogu ve Güneydogu Anadoludaki bu asiretlerin Türkmen oldugu gercegini bütün acikligiyla yüzümüze vuruyor. 

Tüm bunlarin cevabi 16. yüzyilda mevcut. 16. yüzyil Türk tarihinin en önemli yüzyilidir ve de bugünkü tüm sorunlarin da temelidir. Zaten tipiyle yasayisi ile kültürü ile tarihi ile Türkmen olan asiretimin neden Zazaca ya da Kürtce konustugu sorusu sürekli kafami karistiriyordu. Öyle ya madem Türkmendim, o kadar baskiya ragmen atalarim Araplasmamis Türk gelenek göreneklerine sahip cikmislar, bu yüzden de katledilmislerdi ama bugün neden Zazaca ya da Kürtce konusuyorlardi. Kaldiki konusulan dilin etnik kökeni belirlemedigi de bir gercektir.

Mesela bugün Almanyadak i 4. nesil Türk gencligi Türkce yerine daha cok Almanca konusuyorlar ama bu onlarin Alman degil Türk olduklari gercegini degistirmez. Bugünün modern sartlarinda, o kadar kitap, radyo, TV ve internet varken insanlar 40-50 yil gibi kisa bir zamanda ana dili yerine baska bir dil kullanmaya basliyorlarsa siz artik düsünün 16. yüzyilda insanlarin kac yilda ana dilleri yerine bir baska dilde konusmaya baslayacaklarini. 

Dil etnik kökeni belirlemez ama asimilasyonun yolunu acar. Orta Asyadaki Türklerin bir cogu da bugün ana dilleri olan Türkceyi degil Ruscayi konusmaktadirlar. Bu da onlarin Rus degil Türk oldugu gercegini degistirmez. Türkmen olmalarina ragmen Alevilerin bir kisminin neden Zazaca ve Kürtce konustuklarinin cevabi da 16. yüzyildi. Anlatalim. 16. yy da Osmanli devleti Halifeligi alip tamamiyle sunnilesmisti. Esasinda Osmanli nin kurulusunda yogun bir Türk ve de Alevi-Bektasilik olgusu vardi. Osmanliyi kuranlar Türkmenlerdi ve de Osmanli nin sancagi Haci Bektasi Veli nin sancagi idi. Yeniceriler Haci Bektasi Veli sancagi ile sefer cikarlardi ve de sefer cikmadan önce Bektasi deyisleri okurlardi. Yenicerilerde Alevi-Bektasiligin etkisi cok büyüktü. Osmanlida Yeniceriligin kaldirilmasinin sebebi de Osmanlida zamanla Sunniligin egemen olmasidir.

Zaten Yenicerilik kaldirilinca da Osmanli bir daha savas kazanamamis ve de duraklama ve gerileme donemine girmistir. Osmanli kurulus asamasinda daha cok Alevi-Bektasi unsurlara dayaniyordu ama zamanla özellikle de Halifeligin alinmasindan sonra Osmanli tamamiyle Sunnilesmis ve de kendi kurucusu olan Türkmenleri yani Alevileri kendisine düsman görmeye baslamistir. Öyleki Aleviler yani Türkmenler Osmanli tarafindan zulüm görmeye baslamislardir. Osmanli döneminde cikan yüzlerce Türkmen isyaninin sebebi de budur. Türkmenler kendi kurduklari Osmanli imparatorlugunda zamanla ikinci sinif vatandas durumuna düsüp kücümsenip zulüm görmüslerdir.

Bunun sebebi de Türkmenlerin ekseriyetle Sunni degil Alevi olmalarid ir. Tam hu siralarda Iran ve Azerbaycanda ise Türkmen egemenligi vardi. Bu Türkmenler hem etnik köken, boy, oymak ve asiret baglantisi olarak Anadolu Türkmenleri ile ortak kökene dayaniyorlardi hem de aynen Anadolu Türkmenleri gibi Alevi idiler. Osmanlinin giderek Sunnileserek Anadolu Türkmenlerine yani Alevilere yaptigi baskilar neticesinde Anadolu Türkmenleri yani Aleviler ayni kökenden geldikleri Iran ve Azerbaycandaki Türkmenlere daha fazla sempati duymaya baslamislar ve de Osmanliya karsi onlari desteklemeye baslamislardir. 

O siralarda Iran ve Azerbaycanda Alevi Türkmenlerin kurdugu Safevi devleti vardi. Safevi devletinin hükumdari da bir Alevi Türkmen olan Sah Ismail idi. Sah Ismail in kökeninin ünlü Alevi piri Seyh Hasan a ve de ünlü Alevi hükümdari Harezmsah Türkmenlerinin önderi Celaleddin Harzemsah a dayandigi da söylenir. Iste o dönemde Sunniligi resmi mezhep olarak kabul etmis Osmanli ile Aleviligi resmi mezhep kabul etmis Safeviler arasinda hizli ve sert bir muca dele vardi.

Bu mücadele ayni zamanda da Yavuz Sultan Selim ile Sah Ismail arasindaki mucadele idi. Bu mucadele aslinda iki Türk devletinin ve de iki Türk hükümdarin mücadelesinden farkli birsey degildi. Tek fark mezhep ve de arkasinda yatan Türklük bilinci idi. Halifeligin alinmasindan sonra Osmanli o kadar Sunnilesmis ve Araplasmistirki kendisini kuran asli unsur olan Türkmenler Osmanlida hor gorulmeye baslanmis, dislanmislar ve de katliamlara ugramislardir. Oyleki Osmanli Safevi mucadelesi sirasinda Osmanli padisahi Yavuz Sultan Selim Sah Ismaile farsca mektuplar gonderirken, Sah Ismail onun mektuplarini Türkce olarak cevaplamistir.

Zaten Osmanlinin padisahi Yavuz Sultan Selim farsca siirler yazrken, Safevilerin hükümdari Sah Ismail Hatayi Türkce siirler yaziyordu. Bunlarin hepsi Osmanli arsivlerinde ve de tarihi belgelerde mevcuttur. Oyleki bir mektubunda Yavuz Sultan Selim, Sah Ismaile "Essek Türk" bile demistir. Osmanli padisahlari artik kendilerini Türk bile görmüyorlar di, Safevi hükümdari ise her firsatta Türkceyi kullaniyordu. Anadolu Türkmenleri yani Anadolu Alevileri ise Osmanli imparatorlugunun topraklarinda yasamalarina ragmen Osmanliyi degil kendileri gibi Alevilige ve Türkmenlige dayanan Safevileri ve Sah Ismaili destekliyorlardi. Anadolu Alevilerinin yani Anadolu Türkmenlerinin Safevileri ve Sah Ismaili desteklemeleri sebebiyle üzerilerindeki Osmanli baskisi daha da artmis, Anadolu Alevileri Osmanlilar tarafindan katledilmeye baslanmislardi. 

Bu mücadele sirasinda Osmanlilar Iranin Zagros daglarinda yasayan ve de koyu sunni safi olan Kürtlerle de mezhepsel bir ittifak kurmuslardi. Yani bir tarafta Safeviler, Sah Ismail ve de Anadolu Alevileri yani Türkmenler varken bir tarafta da Osmanlilar ve de Kürtler vardi. Safevilerin ve Sah Ismailin gittikce büyüyük güclenmesinden rahatsziz olan Osmanli ile Safeviler en son Caldiran savasinda karsi karsiya gelmis ve de Caldiran savasinda Osmanlilar Safevileri ve Sah Ismaili yenilgiye ugratmist ir. 

Bu zaferden sonra da Osmanlilar Kürtlerle bir olup, Safevileri ve Sah Ismaili destekleyen Anadolu Alevilerini yani Türkmenleri kilictan gecirmis, yüzbinlercesini öldürmüslerdir. Yavuz Sultan Selim Alevi katliamini Kürtlerle birlikte yapmistir. Alevi katliamindan yani Türkmen katliamindan sonra da Yavuz Sultan Selim Alevileri asimile etmeleri icin Kürtleri Iran in batisindan yani ana yurtlari olan Iran in Zagros daglarindan Anadoluya goc ettirmistir. Goc etmeleri icin Kürtlere para, toprak, silah vermistir. Dunyanin her yerinde Kürtlerin hemen hemen hepsi Safii Sunnidir. 

Türkmenlerin cogunlugu ise Alevidir. Yavuz Sultan Selim halifeligi aldiktan sonra artik Osmanli icin Sunnilik imparatorlugun resmi mezhebi olmustur ve de artik Türklük degil Sunnilik onemli olmustur. Aleviler Türkmen olmalarina ragmen Sunni olmadiklari icin katliamlara ugramislar, Kürtler ise Türk olmadiklari halde Sunni olduklari icin her zaman korunup kollanmistirlar. Yani Osmanli zamaninda Aleviler yani Türkmenler ezilmis, katliamlara ugramis, zulüm görmüs, baski görmüs, asimilasyona tabi tutlmuslardir, Kürtler ise Safi Sunni olduklari icin el üstünde tutulmuslar, ayricalikli muamele görmüsler, Alevileri asimile etmeleri icin kullanilmislar ve de korunup kollanmislardir.

Osmanli Safevi mucadelesinden sonra yani Yavuz Sultan Selim ile Sah Ismail in arasindaki mucadeleden sonra Osmanli Safeviyi yenince Yavuz Sultan Selim Kürtleri, Alevileri asimile etmeleri icin ve de Anadoludaki Kizilbas Türkmenlerin Irandaki Kizilbas Türkmenlerle birlesmelerini engellemek icin toprak vererek Anadoluya goc ettirmistir. Bu tarihe kadar da Anadoluda Kürt varligindan hic bahsedilmez yani Anadolu Kürtlerin ana yurdu degildir. 

Kürtler Anadoluda ilk olarak Osmanli Safevi mucadelesinden sonra görülürler. Bugünkü Kürt toprak agalari da o zamanlar Alevileri asimile etmeleri ve Anadoludaki Türkmenlerin Irandaki Türkmenlerle birlesmelerini engellemeleri icin toprak verilerek göc ettirilen Kürtlerin tor unlaridir.

Yani bugunku DTP li milletvekilleri yani toprak agalari Osmanlidan toprak alarak Alevileri katleden ve asimile eden Kürtlerin torunlaridir. Normalde Osmanlida tüm toprak Allahin adina Halifenindir yani padisahindir ve de hic kimseye de toprak verilmez fakat sirf Alevileri asimile etsinler diye Kürtlere toprak verilmis ve de ana vatanlari olan Iran in Zagros daglarindan göc ettirilmislerdir. Butun bunlar Osmanli fermanlarinda da acik acik yazilmaktadir. Dogu ve Guneydogu Anadoluda Osmanli Safevi savaslarindan önce tamamiyle Kizilbas Türkmenler yasamaktaydi. Bunu sadece Osmanli kaynaklari degil yabanci kaynaklar da yaziyor. Osmanli Safevi mücadelesinden sonra ise Osmanli eli ile göc ettirilen Kürtlerle bolge Kürtlestirilmeye baslanmistir. Osmanlinin burada iki amaci vardir. Bir tanesi Alevileri asimile ederek Sunnilestirmek yada Safilestirmek yani Kürtlestirmek cünkü Sunni Osmanli icin Safi Sunni Kürtler dost Alevi Türkler ise düsmandi. 

Osmanlinin diger amaci da Anad oludaki Türkmenlerin Iran ve Azerbaycandaki Türkmenlerle birlesmesini engellemekti. Zaten dikkat ederseniz Kürtler Osmanli eli ile bir sinir gibi, sanki bir tampon bölge gibi, sanki bir set gibi tam da Anadolu Türkmenleri ile Iran ve Azerbaycan Türkmenleri arasinda bir cizgi gibi yerlestirilmislerdir. Bugün de Kürtler, Anadoluda, Anadolu Türkmenleri ile Iran ve Azerbaycan Türkmenleri arasinda bir tampon bölge, bir set gibi bir cizgi-sinir boyunca yasarlar ve de Anadolu Türklügünün Iran ve Azerbaycan Türklügü ile oradan da Orta Asya Türklügü ile birlesmesini engeller. Kizilbas Türkmenlerin bir kismi bugün malesef asimile olup Türkmenligi unutup Kürtlesmistir. Bir zamanlar tamamiyle Kizilbas Türkmenlerle meskun olan o bolgeler bugun buyuk bir goc ve asimilasyon ile Kürtlesmistir. 

Amac yine ayni. 
Anadoludaki Kizilbas Türkmenlerin Irandaki Türkmenlerle birlesmesini engellemek. 
Bugun Iranin 50% si Türkmendir ve hepsi de Alevidir. Iste Türkmenlerin yani Alevilerin asimilasyona ugra yarak Kürtlesmesi bu sekilde baslamistir. Tekrardan gelelim dil konusuna. Bazi Alevilerin Kürtce ya da Zazaca konustuklari dogrudur fakat bu onlarin soyunun Türkmen oldugu gercegini degistirmez. Bugun Almanyadaki Türklerin 4. neslinin cogu Türkce degil Almanca konusmaktadir fakat bu onlarin Türk oldugu gercegini degistirmez aynen Kürtce veya Zazaca konusan Alevilerin oz be oz Türkmen oldugu gerceginin de degismeyecegi gibi. Kaldiki Kürtcede ve Zazacada cok buyuk oranda Türkce kelimelerin hakimiyeti vardir. Kaldiki Türkler Anadoluya Iran üzerinden gelmislerdir ve de Anadoluya girmeden önce de yüzyillar boyunca Iran da kalmislardir, dolayisiyla da Türkmenler zaten Farsca yi biliyorlardi ya da Farsca ya asina olmuslardi. Kürtce ve Zazaca da Farsca ya cok benzediginden Kürtce ya da Zazaca ögrenmek bir Türkmen icin hic de zor olmamistir.

Bizim koyde de buyuk oranda Zazaca konusulurdu fakat kokenimizi sordugumuzda tum yaslilarimiz ve de Dedelerimiz hic tereddut etmeden " Biz Horasa ndan gelme Harezmsah Türkmenleriyiz, Horasan Erenleriyiz " derlerdi ve de Zazacayi sonradan ogrendiklerini soyleyip Türkmenlige siki siki sarilirlardi. Daha sonra kendim de bu konulari cok arastirdim. Okumadigim kitap kalmadi. Her gorusu dinledim ama hepsini mantik suzgecinden gecirdim. Edindigim sonuc sudurki " Anadoluda Türklükten bahsedilecekse bu Alevilerin yani Kizilbas Türkmenlerin sayesindedir". Fakat neden Zazaca ve Kürtce konusan Aleviler vardi ? Simdi bu sorunun cevabina gelelim : Hemen hemen butun Alevi koyleri dag koyudur cunku özellikle Osmanli ile Safevi arasindaki mücadeleden sonra Aleviler Osmanli tarafindan büyük katliamlara ugramistir ve de Yavuz Sultan Selim in yani Osmanlinin zulmunden ve de kilicindan canini kurtarmak isteyen Aleviler canlarini kurtarmak icin daglara kacmislardir. Bugun bile butun Alevi koyleri dag koyudur. Bizim Erzincandaki koyumuz de dagin tepesinde. Unlu Alevi Ozan Dadaloglu ne guzel demis "Daglar Bizimdir" diye. 

Iste daglara kacip ca nini kurtarmaya calisan bu Kizilbas Türkmenler, Kürtce ve Zazaca ogrenip Türkmen olduklarini saklayip biz Kürdüz ya da Zazayiz demislerdir cünkü Türkce konussalardi Türkmen olduklari anlasilacakti ve de o dönemde o bölgede Türkmenlerin hemen hemen hepsi Alevi idi ve de Alevinin de katli vacip idi. Kürt ise Sunni Safi idi ve de Osmanlinin göz bebegi idi. Iste öz be öz Türkmen olan Alevilerin bir kisminin Zazaca ya da Kürtce ögrenmelerinin sebebi bunun Alevi Türkmenler icin Osmanlinin zulmunden, kilicindan ve katliamindan kacip canini kurtarmanin tek yolu olmasidir cunku o zamanlar Sunni olmadiklari icin Türkmenler düsman Sunni olduklari icin de Kürtler ve Araplar dost idi. Kürt ve Arap olmayanin yani Alevinin yani Türkmenin katledilmesi gerekiyordu. 

Türkce konusan katlediliyordu, Alevi kimligini yani Türkmen kimligini saklamanin yani canini kurtarmanin tek yolu daglara kacip Zazaca ve Kürtce ögrenip Zazaca ve Kürtce konusarak Alevi Türkmen kimligini gizlemek ve saklamakti cünk ü Aleviler ibadetlerinde bile Türkceyi kullandiklari icin Türkce konusmalari halinde Alevi olduklari anlasilacak ve de öldürüleceklerdi. Kaldiki Kizilbas Türkmenler uzun süre Iranda Farslilar ile ic ice yasadiklari icin Farscayi dolayisiyla da Kürtceyi rahat ogrenebilmislerdir. Alevi Türkmenler Anadoluya göc etmeden önce yüzyillar boyunca Iranda Farslilar ile birlikte yasamislar ve de Farscayi ögrenmislerdir.

Hatta bircogu Farscayi zaten ikinci dil olarak kullaniyorlardi. Her ne kadar canlarini kurtarmak icin Kürtceyi de ogrenseler, Aleviler soylarini soplarini hicbir zaman unutmamislar, unutmak istememislerdir. Türkmen olduklarini hic bir zaman unutmamislar, unutturmamislardir. Bir tek kendilerini guvende hissettikleri anlarda yani evlerinde Türkce konusarak Türkceyi unutmamaya calismislardir. Ibadetlerini de tamamiyle Türkce yaparak Türklük bilincini kuvvetli tutmuslar ve Türkmen olduklarini sonraki nesillere aktarmislardir. O yuzden de Alevilerin butun ibadetleri Türkcedir . Yani bugün Zazaca ve Kürtce konusan Türkmen Alevilerin sebebi öz be öz Türkmen olan Alevilerin Osmanli zulmünden kacarak daglara siginmalari ve de burada canlarini kurtarmak ve de hayatlarini devam ettirmek icin Zazaca ve Kürtce ögrenerek kendilerini Kürt gibi böstermek zorunda kalmalaridir. O zamanlar Kürt olmak Osmanli nazarinda cok degerli idi, Alevinin yani Türkmenin ise yasama sansi yok idi.


Bütün topraklar Osmanli tarafindan Kürtlere verilmis idi, devlet görevlileri Kürtlerden seciliyordu, orduya asker bile Kürtlerden seciliyordu, toprak Kürtlere dagitilmisti dolayisiyla yasamak icin Kürt gibi görünmek gerekiyordu. Iste böyle Türkmenler yani Aleviler Osmanli eli ile Kürtler ile bir olarak katliamlara ugradilar, asimile oldular ve Kürtlestirilmeye calisildilar. Iste bugünkü Kürt toprak agalari o gün toprak verilen Kürtlerin torunu. Iste böyle Türkmen olan Aleviler Zazaca ve Kürtce konusmaya basladilar. Iste böyle Kürt sorunu ortaya cikti. Iste böyle Anadolunun, Iranin, Ortadogunun Türklesmesi durdu. Iste bundan sonra Osmanlinin gücü gitti. Bugünkü bircok sorunun sebebi budur. 

Kisacasi bugün aynen benim akrabalarim gibi Zazaca ve Kürtce konusan Aleviler vardir fakat kesinlikle Zaza ve Kürt Alevisi yoktur cünkü bütün Aleviler Türkmendir. Türkiyede en fazla cekik goz Alevilerde gorulur. Kendinize bakin, yakin akrabalariniza, Alevi arkadaslariniza, Alevi ünlülere bakin, hemen hemen hepsi de cekik gözlüdür.

Örnek olarak, Kemal Kilicdaroglu, Kamer Genc, Arif Sag, Asik Mahzuni, FB li Selcuk, Sebahat Akkiraz vb. bir sürü örnek verilir. Bugün Kamer Genc in ya da Kemal Kilicdaroglunun sadece fotografina bakan bir Türkolog onun Türkmen oldugunu hemen söyler. Türkiyede en fazla cekik goz Tuncelide gorulur cünkü Tunceli halki Horasandan goc etme Harezmsah (Harzemsah Türkmenleri) Turkmenlerinin torunlaridir. Harzemsah diye de yazilir. Harzemsah ya da Harezmsah Türkmenlerinin ayni zamanda da Zazalarin da atalari oldugu iddia edilir.

Harezmsah Türkmenleri Alevi idi ve de Horasanda kendi devletlerini kurmuslardi fakat Mogol baskisina dayanamayan Harzemsah Türkmenleri Selcuklular zamaninda Horasandan Anadoluya göc ettiler. Harezmsah hükümdari Celaleddin Harezmsah (Celalleddin Harzemsah) Mogol baskisi karsisinda kendisine bagli Harezmsah Türkmenleri ile birlikte Horasandan Anadoluya göc ederler ve de Anadoluda özellikle de Dogu Anadoluya ve de özellikle de Tunceli ve cevresine yerlesirler.

Aslında yarım yamalak anlatmak istediğim, 1220'lerde Cengiz Han'ın HARZEMŞAHLAR Devleti'ni yıkması sonucu, CELALEDDİN HARZEMŞAH'ın bölge Türkleri ile Anadolu'ya sığınmasıdır!

Bu göce dair Selcuklu hükumdari Alaaddin Keykubat Celalleddin Harezmsah a göc ve ikamet belgesi de vermistir. Celaleddin Harezmşah; Palu İlçesi’nin Ohi Bucağı’nda bir Sunni Kürt tarafından öldürülür. Bu olayı haber alan Dersim eteklerindeki Türk kabileler, Palu’ya inerek Celaleddin Harezmşah’ın intikamını alırlar ve cesedini alıp, Dersim Dağları’nın yüce bir noktasına def nederek türbe yaparlar ve “Sultan Baba” adını verirler.Bugün Tunceli’de hâlâ efsanevi dini önder olarak yaşatılan ve kutsanan Tujik Dağı’nın doruğunda ki Sultan Baba türbesi, Celaleddin Harezmşah’dır. 

Pülümür bölgesindeki yasli erkeklerin hala Celalettin Harzemsah'a dair efsaneleri hatirladiklarini Büyük Baba Dagi'nin onun mezari olarak sayildigini ve bu yüzden ayni zamanda Sultan Baba olarak ta bilindigini kaydeder." 1938 yılındaki TUNCELİ-DERSİM isyanının Alevî-Zaza lideri SEYYİT RIZA, Devlet'e yazdığı mektupta: "Şâyet Hükûmet hizmet ve sadakatimizden şüphe ederse, âbâ vu ecdâdımızın eskiden geldikleri YUKARI TÜRKİSTAN, HORASAN vilâyetine büün mensub-u aşiretimizle hicret etmeye himmet buyrulsun," diyerek Türk olan kökenlerini belirtmistir.

Eski DERSİM MEB'USU HASAN HAYRİ BEY, 1921 yılında T.B.M.Meclisi'nde yaptığı konuşmada, "HARZEM'den gelen ve TÜRKÇE konuşan atalarına Selçuklu Sultanı ALÂADDİN KEYKUBAT'ın yerleşme izni verdiğini, YAVUZ SULTAN SELİM zamanında Alevî TÜRKLE R'in DERSİM dağlarına çekilmek zorunda kaldıklarını, kendilerini gizlemek için Kürtçe öğrendiklerini, süreç içinde TÜRKÇE'den uzaklaştıklarını" anlatmıştır.

Araştırmacı ALİ KAYA, "Dersim Tarihi" adlı eserinde bu ifadeyi doğruluyor:

- "İBN-İ BATUTA, 1333-1334 yıllarında Kuzey Dersim'e uğradığında, iki TÜRKMEN kabilesi KARAKOYUNLU ve AKKOYUNLU aşiretleri birlikte Moğollar ile sürekli savaştıklarını belirtir... (s1. 125) Bu aşiretlerden kalanları, Dersim yöresindeki mezar taşlarındaki KOÇ resimlerinde görmek mümkün." "ALÂADDİN KEYKUBAT, Bağın'ı ziyaretinde ŞEYH MANSUR'a bir şecere vermiştir. Bu şecere ŞÖBEK köyünde SEYYİT CAFER oğullarının evinde muhafaza edilmektedir. Bu şecerede 12 aşiretin TÜRK olduğu belirtilmektedir." Bahsi geçen HARZEM kökenli 12 aşiretten bazilari şunlardır: HAYDARAN, HORMEK, BALABAN, ÇARIK, BULAN, BAHTİYAR, İZOLU, HİRAN, KOÇGIRI, KUREYŞAN. Benim etnik kökenim Sayin Kilicdaroglu ile aynidir. Yukarida da belirttigim gibi ben bir Aleviyim, Kizilbasim, öz be öz Türkmenim, kökenim Horasan a dayanir, Karahanlilara dayAnir, Harzemsah a dayanir. 

Ben Tükmen iken Kemal Kilicdaroglunun baska bir kökene sahip olmasi mümkün müdür ? Iste Sayin Kemal Kilicdaroglu nun etnik kökenini merak edenlere cevabim sudurki : Alevi isen Türkmensindir cünkü tüm Aleviler Türkmendir. 

Alevi ismi Alevilerin kendilerine verdikleri bir isim bile degildir. Alevi tarihi Türk tarihidir. 

Alevilere sadece son yuzyildir Alevi deniyor. Daha bundan 100 yil oncesine kadar Alevilere ya Kizilbas ya da Turkmen denirdi yani Alevilerin esas isimleri Kizilbas ya da Türkmendir. Kizilbas da bir Türkmen boyudur. Anadoludaki, Irandaki, Azerbaycandaki, Suriyedeki, Irakdaki ve Afganistandaki tüm Kizilbaslar da Türkmendir. Alevilerin bütuün önde gelenleri bütün tarihi degerlerinin hepsi Türkmendir. Sah Ismail, Haci Bektasi Veli, Yunus Emre, Karaca Ahmet, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Seyh Hasan, Nesimi, Dadaloglu, Asik Veysel hepsi de tartismasiz Türkmendir. 

Pirlerimizin kend ileri de Türkmen olduklarini söylemislerdir ve de Pirlerimizin deyislerinde, siirlerinde acik acik Türkmen oldugumuz yazilmistir. Böyle binlerce siir ve deyis vardir. Gunumuze kadar gelen tum Alevi eserleri, Alevi ozanlari, Alevi pirleri, hepsi ama hepsi Türkcedir. 

Alevilerin Türkmenligi tarihi bir gercektir. Soner Yalcin a tek katilmadigim konu, insanin kendisini nasil hissediyorsa öyle oldugu konusudur. Insanin kendini nasil hissettigi konusu kültürel kimliktir, insanin ne oldugu ise etnik kimliktir. Benim yukarida yazdiklarim da, Sayin Kemal Kilicdaroglu nun Sayin Soner Yalcin a verdigi zarfin icindeki bilgiler de, Sayin Kemal Kilcdaroglunun Sayin Soner Yalcina kendi etnik kökeni hakkinda verdigi bilgiler de ve de tüm tarihi bilgi, belge, kaynak ve arastirmalar da Kemal Kilicdaroglu nun Alevi ve de tabiki de Türkmen oldugunu haykiriyor.
B.Kılıç

İşte Kemal Kılıçdaroğlu'nun soyu: Özbeöz Türkmen...

Baştan söyleyelim Kılıçdaroğlu Türk, Kürt, Çerkez, Laz ya da Arap olsa ne çıkar. Alevi ya da sünni olsa ne çıkar. İnsan olarak Kılıçdaroğlu'nu görüp sevmek dururken soy meselesini çıkaranlar yine tarihi yanılgı içerisindeler. Bize sayın Başbakan'ın soyunu araştırmak yakışmaz. Çünkü, insanı soyu adam yapmaz, insanın ruhu güzel olsun yeter. Başka ölçü yoktur.

Deniz Baykal’ın yerine CHP Başkanlığına seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun kimliği kökenleri ve inançları kamu oyu tarafından sorgulanmaya araştırılmaya başlandı.Ama bu konuda ilk birinci elden bilgiler AKSİYON dergisinin 16 Şubat 2009 tarihli sayısında araştırmacı Cemal KALYONCU’nun doğrudan Kemal Kılıçdaroğlu ile olan görüşmesine dayanan röportajına dayanıyor.

KEREYŞAN AŞİRETİNE MENSUP

 Sayın Kalyoncu’nun röportaında yer alan bilgilere göre:
 “Kemal Kılıçdaroğlu, aslında bir aşirete mensup. Ailesi Dersim`in eski adıyla Kızıl Kilise, yani Nazımiye ilçesinden. Asıl köyü Ballıca. Ancak terör sebebiyle şehir merkezine yakın bir köy olan Kocakoç`ta yaşamış ailenin diğer fertleri. Osmanlı`dan daha evveliyatı da var aşiretin. Aslen İran Horasan`ına kadar uzanıyorlar. Önce Konya Akşehir`e yerleşiyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu`nun da içinde bulunduğu aşiret, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki çatışma dolayısıyla bugünkü yerlerine göçüyor. Osmanlı kayıtlarında hâlen Akşehir`de göründüklerini de söylüyor Kılıçdaroğlu. Kemal Bey, eski senatör Arslan Bora`nın da mensubu olduğu Kureyşan aşiretinden. Kureyşanlılar bölge halkı nazarında kutsal bir ocak. Kureyşanlılar`da dedelik yapanlara, `Horasanlı Baba Kureyş` denildiği de söylenir. Dersim`de Kureyşanlılar`la birlikte Baba Mansur Ocağı da önemli bir ocak sayılır. Bu iki ocak arasında akrabalık olmadığını ama öyle bilindiğini söylemektedir Kılıçdaroğlu. Bildiğimiz Kureyş kabilesi ile bir alakaları olmadığı notunu da düşmek gerekiyor burada. ALEVİ DEDESİDİR Selçuklular zamanında Ortaasya’nın İran coğrafyasına yakın yerindeki Horasan diyarından “Baba Seyyid  Kureyş” öncülüğünde Anadolu’ya gelen ve kısa süre Konya’nın Akşehir yöresinde yaşayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun aşireti olan KUREYŞAN’ın  daha sonra Dersim coğrafyasına yerleşerek Osmanlı- Safevi savaşlarından kurtulmak istediği de anlaşılıyor. Sayın Kılıçdaroğlu Kureyşan aşiretinin dede-baba geleneğine bağlı olduğu şu sözlerle açıklıyor Cemal KALYONCU’ya: “Kureyşan aşireti önemli ocaklardan. Alevi geleneğinde Dedelik makamı buradan mı geliyor? `Söyleniyor, evet.` -Sizdeki bu sakin tabiatın altında böyle bir kültürden gelmenin etkisi olduğu kanaati var. `O kültürden gelmenin etkisi var tabii.` -Dolayısıyla dedelik sizde de var mı? `Ailede var ama ben bu işi yapmıyorum tabii takdir edersiniz ki.` -Ama siz de dedelik makamındasınız diyebilir miyiz? `Diyebilirsiniz tabii. Ama dediğim gibi bu kültür olmakla beraber hani o kültürü uygulayan bir kişi değilim. O da, yetişmem, bürokraside görev yapmam dolayısıyla bizim hani o bağlantıda bir şey yapmamız zaten mümkün olmuyor.` 
 Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi kökenleri hakkında verdiği bilgilerden atalarının Dersim yöresinde Osmanlıya başkaldıran ve isyancı eşkıya olmakla suçlandığı bilgileri de var. Ve Kılıçdaroğlunun açıklamalarına göre bu  konudaki bilgiler de şöyle: “Kureyşanlı Kemal Kılıçdaroğlu`nun ailesi Dersim`de Cebeligiller lakabı ile de tanınıyor. Kemal Bey, bunun, muhtemelen ailede birisinin Osmanlı`da askerlik yapmasından kaynaklandığını düşünüyor. Osmanlı zamanında dedesinin dedesini de eşkıya olarak anlatıyor o. Buradaki bilgileri tam olmadığı için de muhtemelen o kişinin Cebeli denen kişi olabileceğini söylüyor. İhtimal ki Kemal Bey`in babası Kamer Bey, 1934`te, ailesinin Karabulut olarak aldığı soyadını eşkıya büyük dedesine dayandırarak 1950`den sonraki bir tarihte Kılıçdaroğlu diye değiştiriyor.”… Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun kökenleri ve inançları hakkında yapılan ilk araştırmalarda onun aşiretinin aynı zamanda Türkmen BALABAN aşireti ile iç içe olduğu bilgisi elde ediliyor. Özetle: Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ALEVİ TÜRKMEN inanç ve geleneklerine bağlı bir insandır. Ve Türk asıllıdır. Kendisine CHP’de sürdüreceği siyasi çalışmalarında demokrasi ortamında  başarılar dileriz. 

Kılıçdaroğlu; Gel benim kafatasımı da ölç

Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın üslubunu eleştirirken ‘Eğer sen insanların soyuyla uğraşıyorsan bir tane pergel al gel benim kafatasımı da ölç dedi.
Kılıçdaroğlu, Sinop’ta Uğur Mumcu Meydanı’nda vatandaşlara seslendi. Siyasette bir üslup olduğunu ve bunu hiç bir zaman bozmadığını anlatan Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın üslubunu eleştirdi.
”Recep Bey önce anamızı ağzına aldı. Sonra babamızı ağzına aldı. Bugün Gaziantep’te benim soyumu sorguluyor” diyen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
”Ne annemden, ne babamdan, ne soyumdan hiç utanmadım. Hepsiyle onur duydum. Ama Recep Bey’e tavsiyem var: Devlet senin emrinde benim soyumu öğrenmek istiyorsan, İstanbul Müftülüğüne başvurursun. Orada tutulan defterlere bakarsın benim soyumu öğrenirsin. Ama çok merak ediyorsan; eğer sen insanların soyuyla uğraşıyorsan eline bir tane pergel, cetvel al. Gel benim kafatasımı da ölç. Buna da benim itirazım olmaz.”
Başbakan Erdoğan’ın mitinglerinde önünde bulunan camlara bakarak konuştuğunu öne süren Kılıçdaroğlu, ”Recep Bey içten konuşmuyor, inandığı için konuşmuyor, önüne yazılan metinleri okuyor. Biz de sanıyoruz ki Recep Bey bunları biliyor. Recep Bey bilmiyor. Recep Bey bilmiyorsun, Recep Bey soya sopa girersen sınıfta kalırsın” dedi.

"Bu anayasa değişikliği terör örgütünü, Barzani'yi, Atlantik ötesini memnun etme değişikliğidir"

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, "Bu anayasa değişikliği terör örgütünü, Barzani'yi, Atlantik ötesini memnun etme değişikliğidir" dedi.

"Milleti Hep Kandırdılar"

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Siyasete eğer adalet karışırsa o problem demektir. Adalete siyaseti karıştırırsınız, adalet kan kaybeder, tuz kokar. Bugüne kadar milleti hep kandırdılar" dedi

El Kaide'den Türkiye'ye şok suçlama: "Türkiye Müslümanları öldürüyor, Türkiye İsrail ile işbirliği içinde"

El Kaide'nin iki numaralı ismi Eymen El Zevahiri'nin 20 dakikalık yeni bir sesli mesajı yayınlandı.
Ntvmsnbc'nin haberine göre Arapça yayınlanan mesajda El Zevahiri, Türkiye'ye de değindi.
Türkiye'nin Filistin konusundaki tavrını değerlendiren El Kaide lideri, "Türk hükümeti gönderdiği yardım gemileri ile bir yandan Filistinlilere yakınlık gösterirken, diğer yandan İsrail askeri ile işbirliği yapıyor" dedi.
Terör örgütü lideri Türkiye'nin Afganistan'da Müslümanların öldürülmesine ortak olduğunu da iddia etti ve Türk halkına, "hükümete Afganistan'daki güçlerini geri çekme yönünde baskı yapın" uyarısında bulundu.
El Zevahiri mesajında, "Gazze'nin işgalinden ABD, İsrail ve hain Müslüman hükümetler sorumludur" dedi.
MAVİ MARMARA'DA ÖLENLER İÇİN ÜZGÜNÜM
Mavi Marmara'da ölen 9 kişi için üzüntü duyduğunu da belirten El Zevahiri'nin 20 dakikalık sesli mesajı, bir internet sitesinde yayınlandı

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...