Sayfalar

20 Ağustos 2010 Cuma

Gandi'den ağır suçlama

'PKK ile pazarlık' iddiları için Kılıçdaroğlu, 'AKP, terör örgütü olarak görmüyor' dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ateşkes sağlanması konusunda devletin terör örgütü ile pazarlık yürüttüğüne ilişkin iddialarla ilgili olarak, ''Bir pazarlık olduğunu, bu konuyu inceleyen, bu konuda kafa yoran bütün kesimler ortak bir söylem olarak dile getiriyorlar. Pazarlığın sonuçlarından birisi de öyle anlaşılıyor ki terör örgütü, illegal örgüt söylemi konusundaki belirginleşmedir. Artık AKP, PKK'yı terör örgütü olarak görmemeye başlamıştır. Bu da pazarlığın çok açık bir örneğidir'' dedi.

Kılıçdaroğlu, Afyonkarahisar gezisine giderken parti otobüsünde beraberindeki bir grup gazetecinin sorularını yanıtladı.

'HERONLAR'IN MUHATABI HÜKÜMET'

CHP Genel Başkanı, ''AK Parti'nin, Heronlarla ilgili Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklama yapması yönünde bir talebi olduğu'' ifade edilerek bu konudaki değerlendirmesinin sorulması üzerine şunları kaydetti: ''Bu çağrıyı anlamakta zorlanıyorum. İktidar kendisini muhalefette mi zannediyor? Eğer Heronlarla ilgili bir sorun, yanıtlanması istenen bir soru varsa bunun muhatabı hükümettir. Genelkurmay Başkanı hükümete bağlıdır. Bu konuda eğer 'Genelkurmay'dan bilgi alamıyoruz' diye bir düşünceleri varsa onu da açıklasınlar. Hangi Genelkurmay Başkanı hükümete niçin bilgi vermiyor?

Sayın Genelkurmay Başkanı hükümete karşı sorumludur. Yanıt vermesi gerekiyorsa hükümete yanıt vermelidir. Özellikle hükümetin bu konuda kamuoyunu süratle aydınlatması gerekir. Aydınlatmadığı takdirde gereğini yapamıyor demektir. Sayın Başbakan bu konuda daha kararlı ve daha tutarlı tavır sergilemeli. Varsa bir olumsuzluk onun sorumlularını bulup yargının önüne çıkarmalıdır.''

Kılıçdaroğlu, bir başka gazetecinin, ''Referandum öncesinde terör örgütünün ateşkes ilan ettiğini açıklayarak terörü bir anlamda gündemden düşürmüş olduğunu'' ifade etmesi ve ''Bunu mu kastediyorsunuz' diye sorması üzerine, ''Bir pazarlık olarak 'hayır' çıkma endişesi hükümette vardı zaten. Bu konuyla ilgilenen değişik çevreler tarafından da zaman zaman dile getiriliyordu. Öyle anlaşılıyor ki hükümetin yaptığı çalışmalarda da 'hayır' çıkma endişesi belirginleşiyordu. AKP, 'evet'i garantilemek için bir pazarlık süreci başlattı. BDP de bu pazarlık sürecine zaten açıktı. Öyle mesajlar veriyordu. Bu pazarlığın önümüzdeki günlerde somutlaşması bekleniyor. Terör örgütünden gelen açıklamalarda hükümetin doğrudan kendileriyle pazarlığa geçtiğini ifade ediyorlar zaten'' dedi.

Kılıçdaroğlu, ''demokratik özerkliğin pazarlığın bir parçası olup olmadığına ilişkin'' soruyu da yanıtladı. CHP genel Başkanı, ''Bugünden bu pazarlığın ayrıntılarına ilişkin yorum yapmanın doğru olmayacağını söyledi.

"TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK GÖRMÜYORLAR"

Kılıçdaroğu, ''AKP'nin PKK'yı artık terör örgütü olarak görmediğini söylediniz. Bunu biraz açar mısınız'' sorusuna, ''Ben böyle bir tespitte bulunmadım. Yapılan açıklamalar bunu gösteriyor'' yanıtını verdi.

Kılaçdaroğlu, bugün bir gazetede yer alan ve ''Başbakan Erdoğan'ın bir ülkücünün katilini partisinden milletvekili yaptığına ilişkin iddianın'' sorulması üzerine şunları kaydetti: ''Geçmişte yaşanan acı olayların günümüze taşınmasının ne kadar yanlış olduğunu bu örnek açıkça gösteriyor. Geçmişte acı çekenleri acıları hiç acı çekmeyen kişiler tarafından sömürülmeye başlandı. Sömüren kişilerin başında da Recep Bey geliyor. 12 Eylül'de fatura ödemedi. Acılarını yaşamadı. 12 Eylül bunların sırtını sıvazladı. Bunlar büyük ölçüde 12 Eylül Anayasası'na 'evet' dediler ama bugün yargıyı ele geçirmek için 12 Eylül'de acı çekenlerin acılarını istismar etmeye başladılar. Ama bugün gelinen noktada açıkça görülüyor ki bütün bu eylemlerinin tek bir nedeni var. Acaba biz yargıyı ele geçirmek için yaptığımız Anayasa değişikliğine nasıl geçmişte 12 Eylül'de acı çekenlerin oylarını alabiliriz... Bu tuzak üzerinden hareket ediyorlar. Bilinçli hiç bir yurtseverin, acı çekenlerin bu tuzağa düşmeyeceğini sanıyorum.''

Kılıçdaroğlu bir başka soru üzerine Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda (HSYK) yaşanan atama krizine değindi. Davalara bakılırken yargıcın ya da savcının ismi üzerinden uygulama yapmanın doğru olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, AK Parti ile beraber belli davaları belli savcıların, belli hakimlerin yürütmesi gibi bir durumun ortaya çıktığını savundu. Kılıçdaroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bunun açık anlamı şudur: Benim yargıcım vardır, benim davama bakacaktır ve benim istediğim gibi sonuçlandıracaktır. Bu yargıca kimsenin dokunmasını istemiyorum. Eğer Yargıtay bu yargı süreci içerisinde yanlış verilen kararlar nedeniyle belli yargıçları tazminata mahkum etmişse o yargıçların zaten orada durmaması lazım. Hukuksuzlukları yargı kararıyla tespit edilmiştir. Hukuksuzlukları yargı kararı ile tespit edilmiş kişileri ısrarla aynı görevde tutmak istiyorlar. Bunun adı hukuk değildir. Zaten olağanüstü mahkemelerin varoluş nedeni de siyasetin emrinde olmasıdır.''

A.A

Kandil'de 4 günde 4 görüşme

Devlet Bahçeli, 'Kandil'de 4 günde 4 kez görüşüldü, anlaşma yapıldı' dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ''Bu anayasa Türkiye'nin anayasası değildir, Recep Tayyip Erdoğan'ın anayasasıdır'' dedi.



Bahçeli, Bartın'da Yukarıçarşıdan Kemerköprü mevkisine kadar yürüyerek esnaf ve vatandaşla selamlaşmasının ardından Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın'ı ziyaret etti, daha sonra belediye sosyal tesislerinde iftar yemeğine katıldı. MHP Lideri Bahçeli yemeğin ardından bir konuşma yaptı.

ERDOĞAN'IN ANAYASASI

''Demokratik açılım denilen zırvanın anayasada zemin bulmaması için bu anayasaya 'hayır' demek herkesin görevidir'' diyen Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Recep Tayyip Erdoğan, kendini kurtarmak için Anayasa Mahkemesi'nin, aynı zamanda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısını değiştirerek kendisini yüce divandan kurtarma gayretindedir. Yoksa daha iyi bir yargı reformu yapıyoruz düşüncesiyle hareket edilmiyor. Bu iki müessesenin sayısal yapısı üzerinde değişiklikler teklif ediyor ve bu konuda da ısrarla duruluyor. Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısını 17'e çıkarmak istiyor, HSYK'nin seçim yönetimi ve yapısını bu doğrultuda değiştirmek istiyor. Peki bunu niye gizleyerek yapıyorsun? Açıkça bütün siyasi partilerle, yargı kurumlarıyla oturup baştan sona kadar üniversiteleri de dahil ederek, 'Türkiye'de geleceğimizi hazırlayacak adil bir yargı, bağımsız bir yargıyı nasıl oluşturacağız' diye bir tartışmayı başlatacağın yerde, rakamlar üzerinde durup meclisteki çoğunluğuna güvenerek hareket etmenin herhalde bir gizli yönü var. O gizli yönü de Recep Tayyip Erdoğan'ın yüce divandan kurtulmasıdır. O sebepten dolayı yolsuzluk, rüşvet ve kötü yönetimin hesabı sorulmak isteniyorsa bu anayasaya 'hayır' demek lazım.''

PKK İLE ANLAŞMA İDDİALARI

MHP'nin vizyonu ve misyonunun belli olduğunu vurgulayan Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Partimizi hangi edep dışı anlayışıyla PKK ile yan yana getirirsiniz, bu olacak şey midir? Peki PKK ile anlaştığınızı niye saklıyorsunuz? Kandil'den ses geliyor, 4 defa görüşüldü, 4 günde de anlaşma yapıldı. Kiminle? İmralı ile anlaşma yapıldı. Bunu niye açıklamıyorsun sayın Başbakan? Kim görüştü İmralı ile ne adına görüşüldü? Hangi konuda uzlaşma yapıldı? Bunlara dikkate etmek lazım. Şimdi çok daha tehlikeli durumdayız. Çok olağan bir gelişme dikkatimizi çekiyor. 'Gemiler arızalı' dediler, bir taka kiraladılar. İmralı'ya avukatları gönderdiler. Oradan gelen bir cevapla 13 Ağustos-20 Eylül arasında silahsızlanma yolunda bir adım atıldığı ifade edildi. Yani tek taraflı bir çatışmasızlık kavramı ortaya atıldı. Terörün tırmandığı ve tırmandırıldığı bir dönemde birden ateşkes kavramıyla İmralı'ya giderek, oradaki caniyle temasta bulunmak suretiyle bir ateşkesin uygulamaya konulacağı kamuoyuna duyuruldu.''

TÜRKİYE ÜZERİNDEN Mİ?

ABD'nin 31 Ağustos 2010'a kadar 90 bin askerini Irak'tan çekeceğinin ifade edildiğini anlatan MHP lideri Bahçeli, ''140 bin askerin içinden 90 bini Irak'tan ayrılacaksa ayrılış yolu neresi, Kuveyt mi, Ürdün mü, Türkiye üzerinden mi olacak? Bu konu net değil. Bu ayrılışlar yapılırken çok yüksek bir savaş malzemesi nereye taşınacak? Kime verilecek, Kuzey Irak'a ne kadar, Kandil'in emrine ne kadar bırakılacak? Eğer Türkiye üzerinden gidilmesi gerekiyorsa, bunlar Türkiye'nin neresine konacak? Gelecekte nükleer enerji ve silah meselesiyle bir başka gerginlik hudutlarımız çevresinde gelişirse bu hangi amaçla, hangi ülkeye kullanılacak? ''

KEDİ KİM KÖPEK KİM?

Başbakanın TÜSİAD ile sorunu olabileceğini ifade eden Bahçeli, şöyle dedi: ''TÜSİAD ile bu tartışmayı yaparken tehditte bulunarak siyasi üsluba ve bir Başbakana bağdaşmayan ifadeyi kullanıyor. 'Bunlar geçmiş hükümetlerle zaman zaman kedi köpek gibi dalaştı' diyor. Şimdi burada kedi kim, köpek kim? TÜSİAD mı kedi-köpek, yoksa iktidarlardaki hükümetler mi kedi-köpek?''

AA

Taraf olmayan bertaraf olur

Başbakan Erdoğan, katıldığı bir iftarda Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'ni (TÜSİAD) hedef alarak; 'Bitaraf olan, bertaraf olur!' dedi.
Rıza Zelyut
Bunun daha Türkçesi, 'Taraf olmayan bertaraf olur!' biçimindedir.
Bu sözün açıklaması da bellidir: Eğer benim tarafımda değil isen yok olursun.
Niçin dedi bunu Başbakan Erdoğan?
TÜSİAD'cılar 12 Eylül'deki referandumda hükümeti açık açık desteklemedikleri için...
Yani; Sayın Başbakan, Türkiye'nin önde gelen patronlarını, ya benden taraf olursunuz, ya da yok olursunuz, diye tehdit etti
İşte Türkiye'de demokrasi ve insan haklarını çok geliştiren ve Avrupa seviyesine çıkartan bu hükümetin geldiği son nokta budur: Ya bana evet dersin; ya da seni yok ederim...
Acaba bu tavır size birilerini hatırlatıyor mu? İkinci Dünya Savaşı öncesindeki Almanya'yı, İtalya'yı bir düşünün bakalım; belki bir şeyler anımsarsınız.

O SÖZ İBDA-C'NİN
İşin çok daha ilginç bir yanı var: Başbakan Erdoğan'ın işadamlarını tehdit ederken kullandığı; 'Taraf olmayan bertaraf olur' anlamındaki söz; İBDA-C diye bilinen ve İslamcı terör örgütleri listesine de girmiş bulunan bir örgüte aittir. Bu örgüt; Emniyet Genel Müdürlüğü'nün yayınladığı 'Türkiye'de halen faaliyetlerine devam eden başlıca terör örgütleri' listesinde ' İslam” Büyük Doğu Akıncıları Cephesi (İBDA/C)' adı altında yer almıştır.
Örgüt ilk olarak, 1989 yılında Ankara ve İstanbul'da yapmış olduğu izinsiz gösteriler ile adını duyurmuştur. Grup; Şii, Alevi, Hıristiyan ve Musevi düşmanlığıyla dikkat çeker. Grubun liderliğini Salih Mirzabeyoğlu adı ile tanınan ve mensuplarınca 'kumandan' olarak isimlendirilen Salih İzzet Erdiş yapmaktadır. Örgüt 1991'de Taraf adlı bir dergi yayımlamaya başlamıştır. İşte o dergide, Taraf'ın üstünde 'Taraf olmayan bertaraf olur' diye yazmaktadır. Bu yolla Sünni İslam kimliği dışındaki bütün inanç grupları da tehdit edilmektedir.
İşte Başbakan Erdoğan İBDA-C'nin bu sloganını alarak kendisine karşı gelen herkesi ve işadamlarını tehdit etmiştir.
Sanıyorum ki bu gelişme de liberal ekonominin ve yeni dünya düzeninin doğal bir yansımasıdır. Eminim ki 'Taraf olmayanlar bertaraf edilince' Türkiye'nin milli geliri 40 bin doları aşacak; böylece de yandaş ekonomistlerin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkacaktır.

ECEVİT'İ TEHDİT ETMİŞLERDİ
İşin bir de başka boyutu var. Bu burnu büyük işadamları; geçmişte açık açık siyasi tavır takınmışlar ve CHP'ye karşı bir cephe oluşturmuşlardı.
1979'da Bülent Ecevit başbakan iken, TÜSİAD mayıs ve haziran aylarında 4 ilan hazırlamış, bunları gazetelerde tam sayfa yayımlamıştı. İlanlarda Ecevit hükümeti eleştiriliyor; sol kanat suçlanıyordu. 12 Eylül 1980'deki askeri darbede aslında TÜSİAD'cıların olaylardan CHP'yi sorumlu tutan bu zihniyetinin de katkısı bulunmaktadır.
TÜSİAD; 8 yıl boyunca AKP hükümetlerine karşı böyle bir karşı duruş göstermedi. Lakin; AKP; kendi sermaye grubunu yarattı ve artık ortada duran TÜSİAD'çıları bile hazmedemiyor.
Ey patronlar! Solcuların ve CHP'nin ahını aldınız; şimdi Başbakan Erdoğan fitil fitil burnunuzdan getiriyor.
Eğin başınızı, öpün eteğini...

ASLANIM YİĞİT
Bizim şu gazeteci milleti çok kıskanç. Haber Türk televizyonunu yöneten ve orada program da yapan Yiğit Bulut'u hiç çekemiyorlar. Çocukcağız Başbakan Erdoğan'ı çağırdı; onunla güzel güzel konuştu diye demediklerini bırakmıyorlar. Bir okurum arayıp, 'Başbakan'ın eski danışmanı Akif Beki bile olsa Yiğit Bulut'tan daha yiğitçe sorular sorardı!' demez mi...
Bire zındıklar, siz Başbakan'ımızın karşısına çıkamadığınız için böyle hainlik ediyorsunuz.
Bence Yiğit Bulut; Türk medyasının son günlerdeki medarı iftiharıdır.
Ne yapacaktı; tarafsız olup da bertaraf mı olmalıydı?

AKP-PKK İTTİFAKİ İSYAN ETTİRDİ!

Kandil'den gelen "Devletle anlaştık" açıklaması Ankara'yı sarstı. Muhalefet ayakta: Hangi tavizler verildi, açıklansın
Referandumda "Evet" oyu için bölücübaşına taviz verildi...


İç ve dış odaklı plan uygulanıyorYURT Partisi Genel Başkanı Saadettin Tantan,  iç ve dış odaklı büyük bir planın uygulamaya konulduğunu belirterek, “PKK’nın siyasallaştırılma süreci yaşanmaktadır” dedi. CHP’li İsa Gök ve Onur Öymen de aynı tehlikeye dikkat çekerek şu yorumu yaptı: AKP ve PKK artık ruh ikizi...

Terör örgütüyle anlaştılar
DSP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Macit, terörün iktidar sayesinde yükseldiğini kaydederken, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın değerlendirmesi daha sert oldu: Terörle bilerek mücadele etmediler. Açılımın kılıfı haline dönüştürdüler. Bugün bir terör örgütüyle anlaşma noktasına gittiler.

Organizasyonun mimarı Barkey
Ankara-Kandil buluşmasının altından Henri Barkey çıktı. Hazırladığı raporun ardından “Cesur lider arıyoruz” diye açıklama yapan CIA ajanı, bir süre önce Diyarbakır ve Ankara’da gizli temaslarda bulunmuştu...

Ülke PKK’ya mahkum ediliyorKandil’den gelen “Biz hükümetle anlaştık” açıklaması Ankara’yı sarstı. YP lideri Tantan, iç ve dış odaklı bir planın uygulamaya konulduğunu belirterek, “Ülkede PKK’nın siyasallaştırılma süreci yaşanıyor” dedi
Haber: Fatih ERBOZ
Terör örgütü PKK’nın Kandil’deki bir numaralı ismi Murat Karayılan’ın “Biz hükümetle anlaştık” açıklaması Ankara’yı karıştırdı. Yurt Partisi Genel Başkanı Saadettin Tantan, terör konusunda iç ve dış odaklı büyük bir planın uygulamaya konulduğunu belirtti. AKP’nin iktidarda bulunduğu yaklaşık 9 yıl boyunca terörle mücadele etmediğini belirten Tantan, şöyle dedi: “Türkiye’de büyük bir terör planı işliyor. Bu plan iç ve dış destekli olarak yürütülüyor. NATO’nun terörle mücadele konseptine uygun olarak 2003 yılında düzenlediği toplantıda terör örgütleri güncelleştirildi. Güncelleştirilmeyen tek örgüt PKK kaldı. Bugün Türkiye’de tamamen PKK’nın siyasallaştırılma süreci yaşanmaktadır. Bu plan doğrultusunda ABD konseptine uygun olarak Kandil boşaltılmayacaktır. Kandil’de teröristler bulunmaya devam edecektir. Bu teröristler ABD’nin bölge çıkarlarına uygun olarak Türkiye-İran başta olmak üzere gerektiğinde kullanılacaktır. Zaten terör örgütünün kendisi de taşeron olarak kullanıldığını açıkladı.”
Örgütün finans kaynağı kesilmeli
PKK’nın finans kaynaklarının bir türlü kesilemediğine dikkat çeken Tantan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Planın en büyük noktalarından bir tanesi budur. PKK terör örgütü büyük finans kaynaklarına sahiptir. Bugün bahsedilen rakam 25-30 milyar dolardır. Batılı ülkelerin büyük bir bölümü terör örgütlerinin finans kaynaklarını kesmişlerdir. Türkiye’de hala terörün finans kaynakları ortadan kaldırılamamıştır. AKP iktidarı PKK’nın finans kaynaklarını neden ortadan kaldıramamaktadır? Bunun önünü kim kesmektedir? AKP iktidarı boyunca PKK terör örgütü ve PKK yandaşları büyük servetlere sahip olurken, Türk halkı fakirleştirilmiştir. Cahil bırakılmıştır. İşleyen planın esas adı budur. Türk halkı teröre ve PKK’ya mahkum edilmek istenmektedir.”
Türk kimliğine saldırı başladı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sözlerine de dikkat çeken Tantan, şunları kaydetti: “ İktidarlar ve devlet elbette ki terör örgütleriyle pazarlık yapmaz. İktidarların görevi terör tehdidini ortadan kaldırmaktır. Bugün Türkiye’de terörle mücadele konusunda yaşanan ve geçmişten hukuksuzluk nedeniyle terörle mücadele etmiş görevliler mahkum olmaktadır. O halde terörle mücadelede hukuk alt yapısı tam olarak gerçekleştirilememiş bir ülkede hangi kurumlar, hangi yasal yetkileri alarak terör kaynakları ile görüşebilir, görüşme yapabilir? Bunun açıkça ortaya konması gerekmektedir. Bu tür söylemlerin dayanağı bulunmamaktadır. Türk kimliğine saldırı başlamıştır. Böyle bir ortamda nasıl BM gücünden bahsedilebilmektedir? PKK adeta TSK’ya karşı yüksek teknoljik imkanları kullanarak savaş ilan etmiştir. Bu anlayış ortadayken, neden terörle mücadelede daha aktif ve ciddi önlemler alınmamaktadır? Türkiye’de iç ve diş destekli çok ciddi bir terör planı işlemektedir. Bu  plana bir an önce son vermek gerekir.”
Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, AKP’nin iktidarda bulunduğu yaklaşık 9 yıl boyunca terörle mücadele etmediğini ifade etti.


Plan kamuoyundan gizli olarak işliyor
CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, AKP’nin kamuoyundan gizli olarak da olsa terör örgütü ile yapılan anlaşmayı hayata geçirme yolunda önemli adımlar attığını belirtti. Terörist başının işleyen planın uzun vadeli amaçları doğrultusunda affedilebileceğini dile getiren Gök, şunları kaydetti: “AKP iktidarı gizili olarak anlaşmayı zaten sürdürüyor. Bunun ipuçlarını zaten kamuoyunda çıkan haberlerden görüyoruz. Kaldı ki hava muhalefetine rağmen İmralı’ya avukatlar için araç ayarlanıyor olması da manidar değil mi? Kandil’de yapılacak basın toplantısı İmralı’dan gelecek talimatlar beklenerek öğleden sonraya alınıyor. Böyle komik bir şey olur mu? İmralı’ya özel araçların ayarlanması, ardından da Karayılan’ın ’anlaştık’ açıklamaları planın nasıl işlediğinin göstergesi. Son dönemde Murat Karayılan’ın, Selahattin Demirtaş’ın açıklamaları, bebek katili Abdullah Öcalan’ın referandum için ’evet’ kelimesini kullanıyor olması, bir anlaşmanın olduğunu zaten gösteriyor. AKP ve PKK artık ruh ikizi. Uzun vadede anlaşmalı planın hedeflerinden biri olarak bölücübaşının affı söz konusu olabilir.”

Terör, AKP iktidarı sayesinde yükseldi
DSP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Macit, terörün AKP hükümeti iktidar sayesinde yükseldiğini söyledi. Macit, Afyonkarahisar’da düzenlediği basın toplantısında şöyle dedi: “Anayasa paketinin içeriğinde ne olursa olsun terörle ilgili 8 yıldır AKP iktidarının bir adım atmaması, tamamen güvenlik güçleriyle terörle mücadeleyi baş başa bırakarak kendi görüşleri doğrultusunda terörün yükselmesini sağlamıştır ve bugünkü noktaya gelmiştir” iddiasında bulunan Macit, şöyle konuştu: “Sayın Başbakan’a sormak gerekiyor. Sayın Başbakan sen ne iş yaparsın? Sen terörle mücadele etmeyeceksin, işsizlikle mücadele etmeyeceksin, çöken tarımın ayağa kalkmasıyla ilgili proje program koymayacaksın, sen ne iş yaparsın? ’Sen bu ülkeyi bölüp parçalamak için mi görevlendirildin’diye sormak gerekir.” Referandum sürecine de değinen DSP Genel Başkan Yardımcısı Macit, Anayasa değişiklikleri konusunda halkın aydınlanmasının ve ona göre oy kullanmasının önemli olduğunu, ancak birbiriyle ilgisi olmayan 26 maddelik değişikliklerin bir araya getirilerek halk oyuna sunulmasının, başta şekil yönünden yanlış olduğunu ifade etti.


Hükümetin pazarlık yaptığı ortada

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, hükümetin, İmralı, Kandil, PKK ve BDP ile pazarlık yaptığının açıkça ortada olduğunu söyledi. İnce TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. “Hükümet ile PKK arasında gizli pazarlık yapıldığı” iddialarının anımsatılması üzerine ise İnce, şunları söyledi:

Ruh dördüzlüğü hayırlı olsun“Hükümetin, İmralı, Kandil, PKK ve BDP ile pazarlık yaptığı çok net olarak ortada. Önce ’boykot’dedi BDP. Bu boykot kararının sahte olduğunu, el altından ’evet’ diyeceklerini biliyorduk zaten. AKP, Kandil, PKK, BDP, İmralı pazarlığı ve ruh dördüzlüğü hayırlı olsun.” İnce, Anayasa değişikliğine ilişkin 12 Eylül’de yapılacak referandumun da “Hitler’in referandumuna benzediğini” savunarak, Hitler’in işgal ettiği Avusturya vatandaşlarına Almanya’ya katılıp katılmamayı sorduğunu ve oy pusulasının “kahverengi” olduğunu söyledi. Muharrem İnce, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi ile ilgili bir soru üzerine, Türkiye’nin en üst kurumunun “AKP’nin parti içi tartışması” gibi algılandığını, farklı bakanların farklı şeyler söylediğini kaydetti.
CHP’li İnce, BDP boykot kararının sahte olduğunu ve el altından ‘evet’ diyeceklerini zaten biliyorduk” dedi.


AKP’den ‘terör örgütüyle anlaşmaya’ yalanlama
AKP’den PKK ile pazarlık iddialarına yalanlama geldi. AKP’nin resmi internet sitesinde, Medya ve Tanıtım Başkanlığı imzasıyla yayımlanan açıklama şöyle: “Son günlerde bazı basın yayın organlarında, PKK kaynaklarına dayalı olarak, Abdullah Öcalan’la, PKK ile uzlaşıldığı, anlaşıldığı yönünde haberler yer almaktadır. AKP’nin ve hükümetin illegal bir örgütle masaya oturması, müzakere yapması söz konusu değildir ve olamaz. Bu konu ile ilgili tüm söylenenler ve yazılıp çizilenler, halk oylaması sürecini olumsuz etkilemeye ve vatandaşlarımızın kafasını karıştırmaya yönelik spekülasyonlardan ibarettir.”

Vural: Terörle bilerek mücadele etmediler
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, PKK’ya ’sanal tehdit’diyen bir zihniyet Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) Başbakan sıfatıyla oturuyor “ dedi. MHP İzmir İl Başkanlığında düzenlediği basın toplantısında konuşan Vural, AKP iktidarına yüklenerek, ” Terörle bilerek mücadele etmediler “ diye konuştu. MGK’da Türkiye’nin iç ve dış tehditlerinin ele alındığını belirten Oktay Vural, şunları söyledi:
Şehitlerimiz de mi sanal?
” Başbakan, bölücülük ve PKK’nın ’sanal bir tehdit’olduğunu söylüyor. PKK’ya ’sanal tehdit’diyen bir zihniyet, MGK’da Başbakan sıfatıyla oturuyor. Şehitlerimiz, gazilerimiz de mi sanal Sayın Başbakan? Bu ortam içinde aslında AKP ile PKK arasında nasıl bir işbirliği ve rol paylaşımı yapıldığı ortaya çıkmıştır. AKP referandum sürecinde PKK’nın desteğine ihtiyaç duymuştur. Alçakça bir ifadeyi kullanırken hak ettiği cevabı aldı. 20 Eylül’e kadar anlaşma yaptınız da terör örgütünün terör eylemlerini tırmandırması konusunda da mı pazarlık yaptınız acaba? Başbakan soy sop, boy posla, villa tartışmalarıyla ilgileniyor. Türkiye’yi gayriciddi konuma düşürmek doğru değil. Hayati bir süreç yaşıyoruz. Türkiye’de dökülen kanın vebalinin terörle mücadele etmeyenlerde olduğunu söyleyen Oktay Vural şöyle dedi:
Bitmiş terör örgütünü azdırdılar
“Terörle bilerek mücadele etmediler. 2002 yılında bitmiş bir terör örgütünü azdırdılar. Açılımın kılıfı haline dönüştürdüler. Bugün bir terör örgütüyle anlaşma noktasına gittiler.” BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile BDP Diyarbakır İl Başkanı’nın açıklamalarını cep telefonundan gazetecilere dinleten Vural, “Türkiye’yi içerden yönetmek isteyen bir truva atı var” dedi.

Zemini ABD hazırladı
CHP’li Öymen, El Kaide’ye karşı en acımasız saldırıları gerçekleştiren ABD’nin, söz konusu PKK olunca Türkiye’ye hep ‘müzakere’ telkin ettiğini belirterek, “Teslimiyetçi AKP yüzünden terör bu boyutlarda” dedi
Haber: Önsel ÜNAL
CHP Bursa Milletvekili ve Emekli Büyükelçi Onur Öymen, ABD’nin terörle mücadele konusunda Türkiye’ye sorunun sürekli olarak müzakere ile çözülmesini telkin ettiğini ifade etti. Öymen, ABD’nin El-Kaide konusunda müzakere sözünü duymak bile istememesine rağmen, Türkiye’ye siyasal yollardan çözüm önerdiğini hatırlatarak, “Başta Henry Barkey olmak üzere ABD’nin üst düzey komutanları zaten sürekli olarak siyasi yollardan çözüm öneriyorlar. Biz ’El Kaide ile niye müzakere yapmıyorsunuz’dediğimiz zaman ise buna karşı çıkıyorlar” dedi.
AKP’nin niyeti belli
AKP iktidarının, açılımın önde gelen mimarı CIA ajanı Henry Barkey ve ABD’li yetkililerin yönlendirmeleri ve telkinleri üzerine yanlış üstüne yanlış yaptığını kaydeden Öymen şöyle devam etti: “AKP’lilerin TBMM’ye getirdikleri Terörle Mücadele Yasası’nın 6. maddesinin gerekçesinde bir defaya mahsus olmak üzere terör örgütü kurucusunun Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırılması konusu var. Orada bir tek terör örgütü kurucusunun ismi eksik. AKP iktidarının anlayışı zaten budur. Kamuoyundan bu konuda çok sert tepkiler gelince geri adım atmak zorunda kaldılar. AKP hep böyle yapıyor zaten. Biz bunları TBMM’ye getirdiğimizde ise sözlerimizi çarpıtarak, konuyu geçiştirmek istiyorlar. AKP iktidarının bu konudaki niyeti belli. Bu noktada üzerinde durulması gereken konu Terörle Mücadele Yasası’nın 6. maddesindeki gerekçedir. AKP niyetini orada ortaya koymuştur.”
PKK açılımının mimarı CIA ajanı Henri Barkey (solda), Türkiye’deki terörle ilgili son gelişmelerin organizatörlüğünü aksatmadan yürütüyor. Barkey, Diyarbakır’ı “teftiş”i sırasında BDP lideri Selahattin Demirtaş ve kapatılan DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk ile bir araya gelerek, kendilerine moral aşılamıştı.

Ateşkes’ Barkey’in tezgahı
Terör örgütü PKK’nın ateşkes ilanının arkasındaki gerçekler tek tek ortaya çıkmaya başladı. PKK ’açılım’ını hazırlayan CIA ajanı Henri Barkey’in son Diyarbakır “teftiş” i ve Ankara’daki temasları, Türkiye üzerinde yeni oyunların döndüğünü ortaya koydu. Barkey, İstanbul’a döndükten sonra yaptığı açıklamada, “Habur çok önemliydi, açılıma inanmışlardı. Maalesef medya ve bir sürü siyasi parti, bunu PKK’nın zaferi gibi yorumlayıp sundu ve çarpıttı bu meseleyi. PKK bir şekilde hükümetle beraber çalışmış olabilir. Aksi takdirde Habur’dan nasıl döneceklerdi? PKK dön demeden dönemezlerdi. Bana anlatıldığı kadarıyla o zamanki adıyla DTP bile Habur’dan dönüş kararından bir-iki gün önce haberdar edildi. Devlet bunu kiminle konuştu? Belli ki bir koordinasyon oldu ikisi arasında” demiş, PKK açılımının devam ettirilmesini istemişti.
Silahlar ABD’ye teslim edilebilir
Barkey’in hemen ardından da PKK’nın Kandil’deki  elebaşılarından Murat Karayılan, “Bize sunulan bir mesaj var” açıklamasını yapmış, BDP lideri Selahattin Demirtaş ise, “Ramazan’a hayırlı haberle gireceğiz!” demişti. Önceki gün de Karayılan, “Devletle görüşüldü, ateşkes ilan edildi” şeklinde açıklama yaptı. Amerikan gizli servisi CIA’ya AKP’nin ’açılım’ıyla birebir örtüşen bir rapor hazırlayan Henri Barkey, “Kürt sorunu” ile ilgili en çarpıcı önerisini yine Türkiye’de yaptı. Öneriye göre Türkiye’nin “Kürt sorunu” ABD’nin arabulucuğuyla çözülebilir. PKK da silahlarını ABD’ye teslim edebilir. ABD de PKK liderleri için sığınak bulabilir. Ancak geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan kapatılan DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk, PKK’nın silahlarını BM’ye teslim edebileceğini açıklamış ve konuya yeni bir boyut getirmişti.

Washington’a ‘çalışma’ heyeti
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun, ABD Dışişleri Müsteşarı William Burns’e yapacağı ziyarete sayılı günler kala Ankara’nın Washington’a mesajları da netlik kazandı. Sinirlioğlu, temasları sırasında Irak’ta iki ülkenin amacının aynı, yönteminin ise farklı olduğunu belirterek, işbirliğinin önemini vurgulayacak. Sinirlioğlu’na 23-24 Ağustos’ta Washington’a yapacağı ziyaret sırasında Müsteşar Yardımcıları Selim Yenel ve Tacan İldem eşlik edecek. Temaslar sırasında İran, Irak, İsrail’le ilişkiler ve Afganistan konularının yanı sıra ikili ilişkiler ve uluslararası konular da gündeme gelecek.
Farklı düşüncede değiliz
Diplomatik kaynaklar, Ankara’nın temaslar sırasında vereceği mesajlarla ilgili şu bilgileri verdiler: “Türkiye ile ABD çok farklı düşünce yapısında değil. Hedefler aynı ama yöntemler farklı. Yönetimden isteğimiz kongreyle olan ilişkilerimizde daha fazla yardımcı olmaları. Özellikle İran oylaması ve İsrail’le yaşanan Mavi Marmara olayı, kongrenin Yahudi kesimi tarafından çok olumsuz algılandı. Yönetimden de kongreye, Türkiye’ye yardımcı olacak mesajları daha iyi vermesini isteyeceğiz. Türkiye’nin ekseni kaymadı, ancak artık daha özgür bir politikası var. ABD ile her alanda ortak çalışmaya hazırız ve amaçlar bir olduğu için iyi bir işbirliği sağlayabiliriz, mesajı Washington’da tekrarlanacak.”

Hâlâ koltuğunda oturuyor

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı BDP’li Osman Baydemir, terör örgütü PKK’nın şehir yapılanmasına ilişkin operasyonlara tepki gösterirken ağzını bozarak “Devlet aklına bir mesajımız var. Bizi şahin ve güvercin diye ayırmayın. Bunu söyleyenlere has...tir diyoruz, has...tir” diyerek “özerklik” talebinde bulunmuş, “Kürt bayrağı da gökyüzünde dalgalanacak” demişti.
İki bayrak önerisi
Konuşmasında demokratik özerklik projesinin Kürtlerin iradesi, birlik ve beraberlik projesi olduğunu belirten Baydemir, şunları söylemişti: “Her bölgede, bölgesel parlamento olacak. Bu bölgesel parlamentolardan bir tanesi de, Kürdistan Parlamentosu olacak. Belediye önünde ay-yıldızlı bayrağımızla, sarı-kırmızı-yeşil bayrağımız dalgalansa ne olur?”
Hakaretler yağdırıyor
Ancak Türkiye Cumhuriyeti’ne her fırsatta hakaretler eden, PKK ve teröristbaşına övgüler yağdıran Baydemir hakkında bugüne kadar görevden alınması konusunda hiçbir adım atılmadı.
“Bayrak ve özerklik” konusundaki sözleri üzerine Baydemir hakkında soruşturma başlatılmıştı.

Bahçeli'nin söyledikleri gerçekleşiyor

Behiç KILIÇ - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, meydanlarda çok önemli bir konuyu Türk Milleti'nin dikkatine sunmuştu..
Demişti ki;.
“Bu anayasa değişikliğinde AKP’nin ve Başbakan’ın gizli gündemi ve niyeti var. PKK açılımı adı altında Türkiye’nin bölünmesini hızlandıran bir yaklaşımın hukuki süreci için bu pakete tuzaklar konmuştur.” 
Bu sözlerin, siyaseten sarf edilmediğini gösteren ve “tehlikenin kırmızı çizgilerine ulaşıldığını” işaret eden önemli sonuçlar ortaya çıkıverdi...
Sıra ile gidelim...
Osman Baydemir’in tırmandırdığı “özerklik” dayatmasını hatırlayınız.. PKK muhibbi partinin mitinglerinde, bu partinin nöbetçi başı Selahattin Demirtaş, aynen şu çıkışı yaptı..
“Türkiye özerk idari yapıya sahip olmalıdır. Bu BDP’nin resmi projesidir... Bu proje hayata geçecektir. Türkiye imzalamış, hayata geçirmek zorundadır. Şimdi çıkmışlar sanki çok büyük bir gaf yapılmış gibi, sanki bölücülük yapılmış gibi, bu demokratik özerklik talebini çarpıtmaya kafaları bulandırmaya çalışıyorlar.” 
Sözlere bakınız, Türkiye’nin imzaladığı proje olarak bahsediyor “özerklikten...”
Türkiye nerede ne imzayı attı da “özerkliği kabul etti hiç duydunuz mu?”
Bu sözlere, iktidardan bir tepki gelmedi...
Gelemezdi çünkü şimdi gelinen noktalar, Baydemir ve Demirtaş’ın “bilerek” konuştuklarını gösteriyor!.
Şimdi, MHP Lideri Bahçeli’nin konuşmasına odaklanalım. Bahçeli olanı biteni bildiğinden çok şiddetli uyarılar yapmıştı.
“Bu anayasa değişikliğinde AKP’nin ve Başbakan’ın gizli gündemi ve niyeti var. Bunlardan birincisi PKK açılımı adı altında Türkiye’nin bölünmesini hızlandıran bir yaklaşımın hukuki süreci için bu pakete tuzaklar konmuştur. ”
MHP Lideri, “... işte tarih veriyorum, meraklı olan gitsin araştırsın, 17 Nisan 2010 tarihinde yandaş medya televizyonunda bir takım gazetecilerle Sayın Başbakan sohbet ederken bu anayasanın demokratik açılım için önemli olduğunu, önemli bir başlangıç olduğunu ifade ediyor. Eskişehir’de konuşurken aynı şeyleri söylüyor. ‘Gelecekte çok daha önemli değişikliklerle geleceğiz bunlar bir anahtardır’ diyor. Bu neyin anahtarıdır sayın Başbakan, bu neyin ilk adımıdır?”
Israrla, anayasa değişikliğinin arkasında AB ve ABD olduğunu belirtiyor, “Sen eskiden de milli görüş gömleği giymiştin. Şimdi giydiğin yeni gömleğin önünde Amerika, arkasında Avrupa Birliği yazıyor” diyor..
Bahçeli’nin,  “... ‘açılım’ adı altında başlatılan yıkım projesinin anayasal kılıfı, bu değişiklikle hazırlanmak isteniyor. Yani PKK’nın siyasallaşma süreci kapısının aralandığını, anahtarının açıldığını Eskişehir’de Başbakan açıklıyor...” sözlerinden sonra Başbakan’ın Eskişehir’de söylediklerine bakalım..
“... yani bununla kapıyı açacağız. Tamamdır demiyoruz, doğrudur, ama bununla kapıyı açıyoruz. Bu kapıyı açtığımız andan itibaren o yeterli olan Anayasanın değişmesi sırası geliyor. 12 Eylül’de Türkiye bir zihniyet değişimini gerçekleştirecek. Demokrasiye, Avrupa Birliği standartlarına, evrensel hukuk normlarına daha da yakınlaşacak. Daha kapsamlı, daha ileri düzenlemelerin yapılabilmesi için 12 Eylül günü oylayacağımız değişiklikler büyük önem taşıyor, bu çalışmalar için zemin hazırlıyor...”
Hesap kitap budur...
Verilecek karar Türkiye’nin geleceğine işaretin temel taşı olacaktır...
Bahçeli bu gerçeği yansıtıyor...

Evet'ler yüzde 43'ü aşamayınca Öcalan'la anlaştılar!

Aktaracaklarım kulaktan dolma bir söylenti ya da tevatür değil, kesin bilgidir! Tayyip Erdoğan'ın titizlikle yaptırdığı üç ayrı ankette de evetlerin hiç biri yüzde 45'e ulaşamadı!


En yüksek oranı Metropol verebildi ve o oran da yüzde 43!
En önemlisi yapılan bütün araştırmalarda Kemal Kılıçdaroğlu kişisel olarak Tayyip Erdoğan’ı geride
bıraktı!
Başbakan bunun üzerine taarruz düğmesine basarak bütün kampanyayı Kılıçdaroğlu’nu hedef alan bir çizgiye oturttu!
Boy-soy polemiği, Dersim konusunun alevlendirilmesi ve yandaş medyadaki Kılıçdaroğlu ile ilgili hücumlar bu stratejinin yansıması!
Ancak Tayyip Bey’in iletişimcileri, bu kampanyanın aradaki farkı kapatamayacağını ifade ederek boykotçu Kürtlerin kazanılması konusunda ısrarlı oldu!
Tayyip Bey bir ara tereddüt etti, lakin “Başka türlü asla evet çıkmayacak” denilince o da kabul ederek harekete geçti!
Önce Barzani ile ilişki kurularak Kandil’in nabzı yoklandı!
Kandil yani Murat Karayılan, İmralı’yı işaret edince Öcalan’ın avukatları ile yaptığı iki rutin buluşma, farklı mesajlar vermesin diye iptal edildi ve bu süreçte Öcalan’a hemen üst düzey bir isim gönderildi!
Üst düzey yetkilinin Öcalan’dan iki temel isteği oldu:
1) PKK’nın ateşkes ilan etmesi!
2) 15 Ağustos’da yapmayı düşündüğü demokratik özerklik ilanının ertelenmesi.
Peki devlet, pardon AKP iktidarı karşılık olarak ne mi verdi?
Başlatılan Kürt açılımının sürdürülmesi ve bu sürecin bizatihi Abdullah Öcalan’la beraber götürülmesi!
Evet AKP hükümeti Öcalan’la müzakere masasına oturmayı taahhüt etmiş!
Peki AKP bu mutabakatla ne mi kazanacak?
1) Her terör olayı AKP’ye eksi yazdığından referandum öncesi susan silahlar evet oylarını artıracak.
2) Öcalan’la anlaşma, boykotu gündemden düşürecek ve BDP’nin yüzde 6-7’lik oy yüzdesi ‘evet’e dönüşecek .
Bu aktardıklarımın gerçekliğini ispatlayan son gelişmeler:
PKK Kandil önderi Murat Karayılan’ın “AKP ile anlaştık” beyanı Fırat Haber Ajansı tarafından servis edildi, aynı şekilde KCK yani PKK’nın şehir kanadından yapılan açıklamada da “Önderimiz müzakere sürecini başlattı” deniliyor. Keza Cumhurbaşkanı Gül de iki gün önce Öcalan’la böyle bir görüşmenin yapıldığını saklamadı.
Her şey açık ve net olarak görülüyor ki AKP ihtiyaç duyduğu yüzde
6-7 oy için Abdullah Öcalan’la kol kola girmiştir. Öyle olmasaydı zaten PKK durduk yerde ne ateşkes ilan eder ne de Murat Karayılan ve KCK “Müzakere için anlaştık” açıklamalarını yapardı!
Evet AKP, nihai misyonunu icra
ediyor ve kanlı katil Öcalan’la  masaya oturuyor!
Eyy muhalefet, ey okur, ey vatanseverler duyurun bu ihaneti bütün Türkiye’ye!

Tehditle oy

LAFA nereden başlamalı? Önce meşhur hikâyeyi mi anlatmalı yoksa önemini dikkate alıp: "Anayasa'nın 19'uncu maddesi;Her ne sebeple olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz' diyor" mu demeli?

Bizi tereddüde Başbakan’ın, insanları “ikna” edemeyince baskı hatta tehdide başvurması düşürdü.
Nitekim yaklaşık on gündür Başbakan Erdoğan giderek daha saldırgan bir üslup kullanıyor. Onunla kalmayıp hemen her kesimi:
“Ya EVET kampanyasında bizi desteklersiniz, yahut da referandumdan sonra başınıza geleceklere katlanırsınız” diye tehdit ediyor.
O bağlamda kişilere ve kuruluşlara demediğini bırakmadı.
Önce Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç’un, “Referandumun sırası mı?” türünden bir sözüne kızdı.
“Bunlar gerçekten siyaset acemisi... Böyle saçmalık mı olur” dedi.
Sonra daha da hızlandı. Odalar Birliği gibi, Meslek Odaları gibi, TÜSİAD gibi kuruluşları “görüşlerini açıklamaya” davet etti.
Davetine -birkaç yalaka kuruluş dışında- yanıt alamayınca:
“Sendikalar çok garibime gidiyor, destekleyenler var, desteklemeyenler var. Ama hâlâ kanaatini açıklamayanlar var. 12 Eylül Anayasası’na hep karşı olduğunu söyleyen bazı odalar, hatta kaymak takım, bunlar şimdi sessiz kalıyor. Bizim yanımıza geldiklerinde farklı konuşuyorlar. Ama kalkıp da bu süreci desteklediklerini açıklayamıyorlar. Niye? Bugünlerde ortaya çıkmayacaksınız da ne zaman ortaya çıkacaksınız?” dedi.
O da yetmeyince tuttu, Çorum mitinginde ve ardından bir TV programında, TÜSİAD’ı sıvadı:
“Senin paran olduğu kadar benim de arkamda milletim var. Ben milletimin gücüyle buradayım. TÜSİAD kendini check etsin (kontrol etsin). (...) Çıksın Anayasa değişikliğine neden karşı olduğunu söylesin. Olmuyorsa çıkıp ‘Ben bu değişikliği destekliyorum’ desin. Bitaraf olan bertaraf olur” (Tarafını belli etmeyen ortadan kaldırılır) diyerek ne kadar “demokrat”(!) bir Başbakanımız olduğunu bir kere daha gösterdi.
Gördüğünüz gibi, tam bir Enver Paşa zihniyetiyle karşı karşıyayız.
Neyse ki TÜSİAD’ın şimdiki Başkanı da, bir önceki gibi “kişilikli” çıktı. Nitekim Ümit Boyner, Başbakan’a “Kanaatlerimizi açıklamaya bizi hiç kimse zorlayamaz” denebileceğini gösterdi.
Bütün bunlar bize en başta sözünü ettiğimiz pek demokratik(!) bir “referandum” hikâyesini anımsattı:
Bir tarihte bir askeri birlikte referandum yapılacakmış. Komutan biri “Evet”, öteki “Hayır” oyları için olmak üzere ortaya 2 oy sandığı koydurmuş.
Sonra birliğin karşısına geçip “Arkadaşlar, isteyen oyunu serbestçe kullansın” dedikten sonra şapkasını “Hayır” sandığındaki oy atılacak deliğin üstüne koymuş. Ardından:
“Gel buraya teğmenim. Ben şimdi gidiyorum. Oylamaya nezaret edeceksin! Ama seni uyarıyorum. Şapkamı oradan kımıldatanı mahvederim” demiş.
Bizimki de oraya geldi dayandı.

Oktay Ekşi - Yeniçağ

Bertaraf

Gonngg! Duydunuz zilin sesini. - Yılmaz Özdil - Hürriyet
Kuralları biliyorsunuz, o iki kelimeyi katiyen kullanmayacaksınız, sorularıma makul ve mantıklı cevaplar vereceksiniz, başınızı emme basma tulumba gibi sallamayacaksınız, Mehter Marşı’yla geleceksiniz, İzmir Marşı’yla gideceksiniz!
Yanıma alayım sizi şöyle...
- Adınız?
- Hıdır.
- Elinizden gelen bu mudur?
- Evet.
- Eyooo!
*
Efsanedir bu, hatırlarsınız.
Büyük usta Erkan Yolaç sunardı.
Yarışmaya katılıp madara olanlara “pirinç, bulgur” filan hediye edilirdi!
*
Erkan Yolaç bıraktı...
Başbakan var şimdi onun yerine.
*
İlla istiyor ki, sandığı filan beklemeyelim, çıkalım televizyona, o iki kelimeden birini söyleyelim.
*
Ya söylemezsen?
“Bertaraf olursun” diyor.
Halbuki...
Bitaraf olan bertaraf olmaz.
Bakınız, İsviçre.
*
Üstelik, benim bildiğim demokrasi, “gizli oy”, açık tasniftir...
“Anayasa”nın 67’nci maddesine göre, seçimler ve “referandum”lar, “gizli oy” açık tasnifle yapılır.
*
Hal böyleyken, ne isteniyor?
“Açık oy” açık tasnif.
*
Anayasa’ya aykırıdır!
*
Evet-hayır’a dönersek...
Aradım ustayı, Erkan Yolaç’ı.
*
Sıkı durun...
*
Meğer, AKP’ye yakın bi hukukçu derneği, benden önce aramış, “evet” kampanyasına katılması için teklifte bulunmuş iyi mi... Sokak reklamlarında kullanacaklarmış, akıllarınca slogan da hazırlamışlar, “Erkan Yolaç, evet’e yol aç” yazacaklarmış... “Maddi tarafının çok cazip olduğunu” söylemişler, “bu para fırsatı kaçmaz” diye tembihte bulunmuşlar.
*
Tek kelimeyle cevap vermiş büyük usta... “Hayır” demiş!
“Bugüne kadar şahsiyetimi satmadım, bundan sonra da satmaya niyetim yok.”
*
Üstelik, katmerli “hayır” demiş...
Çünkü, hem para karşılığında “evet” kampanyasına katılmaya “hayır” demiş, hem de referandumda “hayır” oyu vereceğini söylemiş.
*
“Peki, hayır kampanyası için teklif gelseydi?” diye sordum...
*
Avanta için kendini satan abidik kubidik sanatçı bozuntularına ders gibi cevap verdi: “Gene kabul etmezdim. Bir tane oyum var, kullanırım, o kadar... Halka mal olmuş, halkın sevgisiyle programına 48 yıl devam etmiş biri olarak, para karşılığında halkın siyasi tercihini yönlendirmek kişiliğime, karakterime yakışmaz!”
*
Bunca pespayeliğin arasında, omurgalı kalan ustalarıyla onur duyuyor insan.
*
Netice itibariyle...
Duydunuz zilin sesini.
Başka kapıya...
İzmir Marşı’yla!

Ferman evetçinin ise dağlar hayırcınındır

Agresif evetçilik, "Hayır diyorsun, demek ki sen Ergenekoncusun" falan dedikçe... Tepkisel hayırcılık, "Eğer hayır demek Ergenekonculuk ise evet ben bir Ergenekoncuyum" diye haykırıyor.
*  Agresif evetçilik, “Evet demek vaciptir” ya da “Evet demek umreden daha hayırlıdır” falan diye işin içine dinsel kıstaslar koydukça... Tepkisel hayırcılık, “Harama yakın mekruh olsa da hayır diyeceğim” tavrı geliştiriyor.
*  Agresif evetçilik, memur sendikalarına “Hem mangır istiyorsunuz, hem de hayır diyorsunuz” dedikçe... Tepkisel hayırcılık, “Zırnık koklatmasan bile hayır diyeceğim” tavrı koyuyor.
*  Agresif evetçilik, “13 Eylül günü yepyeni bir güneş doğacak yurdumun üstüne...” falan diyerek mübalağa sanatının üstün örneklerini sergiledikçe... Tepkisel hayırcılık, “Batsın o güneş” tutumuna sığınıyor.
*  Agresif evetçilik, “Demek hayır diyorsun ha! Günah benden gitti o zaman” dedikçe... Tepkisel hayırcılık, “Ferman evetçinin ise dağlar hayırcınındır” tavrı koyuyor.
*  Agresif evetçilik, Kenan Paşa’nın antipatik fotoğraflarını gözümüzün içine sokmaya çalıştıkça... Tepkisel hayırcılık, Kenan Paşa’nın Çankaya Köşkü’nde ağırlandığı fotoğrafları anımsıyor.
*  Agresif evetçilik, hayır diyen herkesi bir kefeye koyup “darbeci, 12 Eylülcü, statükocu, demokrasi düşmanı” ilan ettikçe... Tepkisel hayırcılık, “Hepimiz hayırcıyız” diyerek olmayacak kişilerle olmayacak dayanışmalar içine giriyor.
Yancı sorunu
*  Eğer Adalet Bakanı Sadullah Ergin, diyelim ki Star’ın başındaki Mustafa Karaailoğlu’ndan daha fazla uzlaşmacı ve daha fazla tahammüllü ise ortada bir “yapısal sorun” yok mu?
*  Eğer AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, diyelim ki Emre Aköz’den daha fazla diyaloğa açık ve daha dikkatli ise ortada devasa bir “yancı sorunu” yok mu?
*  Eğer AK Parti Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, Twitter’da sergilediği “uzlaşmaya açık” tutumun zerresi bile Twitter’daki yandaşlarda yoksa ortada şöyle muhteşem bir “azgın yandaş sorunu” yok mu? 
*  Eğer Devlet Bakanı Faruk Çelik’in titizliğinin ve dikkatinin zerresi bile hükümet destekçisi gazeteler tarafından yer ile yeksan ediliyorsa ortada bir yandaş medya sorunu yok mu?
Meslek içi dayanışma
SANEM ALTAN: Eskiden hakikatli dostum olduğu için falan değil, hakkaniyete riayet etmek maksadıyla yazıyorum: Sanem, Vatan’da yazı yazmaya başladı ve gerçekten çok iyi başladı. Kısa sürede fark yaratacağından eminim.
HAKAN ALBAYRAK: Yeni Şafak’ta yazdığı “soy sop yazısı”nı kıskanarak okudum. Hem Melih Gökçek’e, hem Başbakan Erdoğan’a, hem de Kemal Kılıçdaroğlu’na vicdani bir başkaldırı... Kıskandım, gerçekten kıskandım.
ERGUN BABAHAN: Onca çatışmanın, çelişmenin, kavganın ve mücadelenin ortasında bile Hürriyet’in Pakistan’da sel felaketine maruz kalanlar için düzenlediği kampanyayı övmesi kayda değer.
Otobiyografik bir makale
YİĞİT Bulut, Başbakan’ı konuk ettiği televizyon programındaki tutumunu eleştirenler için yazdığı yazıda şu türden cümleler kullanmış:
“İt ürür kervan yürür... Sahipleri tarafından iyi bakılamayan köpekler... Cinsiyle oynanmış ve alıştığı mahallesinden koparılıp başka mahallelerde yaşamaya zorlanmış köpekler... Mamasından kısılmış köpekler... Kızışmış köpekler... Baytar kontrolüne götürülmesi gereken köpekler...”
Bunları okuyunca şunu dedim:
“Belli ki yazarımız, bu makalesinde otobiyografik unsurları temel almış...”
Bir televizyoncunun itirafları
TELEVİZYON programımda Başbakan’ı konuk etmeyi istemem mi? Tabii ki isterim, hem de çok isterim. Neden mi?
Çünkü programıma Başbakan’ı çıkarabildiğim zaman baştan kazanmış olurum. Dikkat çekerim, tartışma yaratmış olurum, reyting alırım falan...
Yani iyidir, hoştur, kıskançlık yaratır, sükse yapar Başbakan’ı programa konuk etmek.
Ama dikkat!
Durumu abartmamak gerekir.
Yani “Başbakan benim programımı seçerek bana çok büyük bir lütufta bulundu... Ben de bu lütfu karşılıksız bırakmayayım” dememek gerekir.
Tabii insanız, eteklerimiz zil çalabilir.
Ama hiç olmazsa eteklerimizin çaldığı zili saklama maharetini gösterebilmeliyiz.
Peki ya bunları başaramazsak ne olur?
Ne olacak?
“Başbakan’ı programa çıkarmadan önceki” pozisyonumuzun hayaliyle avunur dururuz.
Başbakan’a kısa ve basit bir soru
SAYIN Başbakan... Lafı hiç uzatmayacağım. Maruzatım şudur:
Bundan birkaç gün öncesine kadar... Çıktığınız meydanlarda...
“Hayır cephesi oluşturdular... CHP, MHP, PKK... Hepsi bir safta...” diye haykırıyordunuz.
Ama fakat lakin... Bu haykırıştan vazgeçmiş görünüyorsunuz.
Bunun özel bir nedeni var mı?



Ahmet Hakan - Hürriyet

Bahçeli: PKK ile anlaşmanı niye saklıyorsun?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ramazan ayı içinde oruçlu ağızdan söylenmeyecek sözlerle 'evet' propagandası yapmaya çalıştığını belirterek, "Şimdi MHP gibi bir partiyi, varoluş gayesi belli, misyonu belli, vizyonu belli olan bir siyasi partiyi hangi edep dışı bir anlayışla PKK ile yan yana getirirsin. Bu olacak şey midir? Peki PKK ile anlaşmanı niye saklıyorsun?" diye sordu. 

Pinokyo ile Tramvay/Ümit Zileli

Tayyip Bey fena halde korkuyor!..

Tayyip Bey önce referandumda, ardından seçimle...rde ağır bir yenilgiyle karşı karşıya olduğunu bildiği için korkuyor… Korktuğu için de tarihi gerçekleri çarpıtıyor, tahrif ediyor, tehdit ediyor, şantaj yapıyor… Şu sözlere bakın:



- Dersim’i kim bombaladı? O zamanki Cumhurbaşkanı’nın emriydi. Kimdi? İsmet İnönü. Yani CHP bombaladı..

Şimdi bu lafların neresinden tutacaksınız?.. Koskoca Başbakan, emrinde sürüyle danışmanı var, 1937 yılında Cumhurbaşkanı’nın Atatürk olduğunu bilmeyecek kadar cahil olabilir mi?.. Bırakın Cumhurbaşkanı olmayı, İsmet İnönü o tarihte Başbakan bile değildi!.. Başbakan Celal Bayar’dı!.. Üstelik Dersim harekâtından kısa süre önce bölgedeki ağalık düzeninin Cumhuriyeti tehdit ettiğini anlatan “Kürt Raporu”nu hazırlayan da Bayar’dı!.. Tayyip Bey bunları bilmiyorsa gerçekten çok ayıp… Biliyor da, Atatürk’e dil uzatamadığı için bilinçli olarak tahrif ediyorsa çok daha vahim…

- Ama ne gam, o bunu zaten hep yapıyor!..

***

Korku, Tayyip Bey’i tehdit ve şantaja bile sürüklüyor!.. Şu sözleri bir televizyon programında Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) yönetimine söyledi:

- Anayasa değişikliğine neden karşısınız? Bitaraf olan bertaraf olur!..

Cürete bakın!.. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, “bertaraf olursunuz” diye sesleniyor, yani açıkça “yok olursunuz” demeye getiriyor!.. Bitmedi, Tayyip Bey hızını alamıyor, meslek oda ve kuruluşlarını şöyle tehdit ediyor:

- Buradan odalara, borsalara sesleniyorum. Bu anayasa değişikliğine bugün sessiz kalanlar bilesiniz ki yarın huzurumuza geldiğinizde biz de sessiz kalırız!..

Şantaja bakar mısınız, açıkça yapılan tehdide bakar mısınız?.. Bu iktidarın ne kadar demokrasi yanlısı olduğunu, anayasa değişikliklerinin nasıl da demokratik bir Türkiye yaratacağını yazıp, söyleyen işbirlikçi utanmazlara en ufak bir sözüm yok, aynı yolda devam etsinler, benim sözüm hâlâ kafa karışıklığı yaşayan yurttaşlara… Yukarıdaki açıklamaları iyice okusunlar; mutlaka görecekler:

- Tayyip Bey, “demokrasi tramvayı”ndan inmiştir!..

Özür seremonisi!..

Geçen perşembe gecesi Kanaltürk’te “Ters Cephe” programında Tayyip Bey ailesinin Kısıklı’daki trilyonluk villalarından söz ediyorduk ki AKP’li Hüseyin Çelik telefonla bağlandı. Benim anlattıklarımın yalan yanlış şeyler olduğunu, CHP borazanlığı yaptığımı söyledikten sonra, “Başbakan o villada kiracı zaten” dedi!.. Benim “Bu açıklama için neden 2 yıl beklediniz?” sorumu geçiştirdikten sonra “Peki, kimin kiracısı?” soruma da gayet zarif bir üslupla “Sana ne yahu..” yanıtını verdi!.. Ben de söylediklerine inanmadığımı, bir sonraki programda gerçekleri belgeleriyle anlatacağımı söyledim. Zaten bir sonraki gün Cumhuriyet’te İlhan Taşcı, Tayyip Bey’in iki oğluna ait villanın tapusunu nal gibi yayımlayıverdi!.. Bu durumda Tayyip Bey kendi oğullarının kiracısı olmuş oluyor, iyi mi!.. Bu akşam Hüseyin Bey’in yine programa bağlanmasını bekliyorum, ne de olsa bir özür borcu var!.. Haa, bir de Rasim Ozan Kütahyalı, sürekli olarak “özür dile” diye müdahale etmiş, ben de “haftaya göreceğiz” yanıtını vermiştim… AKP sözcüsüyle, Kütahyalı’nın birlikte “özür seremonisi”ne hepinizi bekliyorum efendim!..

Bir Yurtsevere Mektup (75)

Sevgili kardeşim Balbay, hızla tükenen, tükendiği ölçüde saldırganlaşan iktidarın açık tehdit ve yalanlarıyla yüklü bir haftayı daha geride bırakıyoruz. Korku doğal olarak baskıyı, rüşveti ve şantajı doğuruyor ama işlemiyor, işlemeyecek!.. Tepedekiler yolun sonuna geldiklerini, “beraber yürünecek yolların tamamen tükendiğini” görüyorlar!..

Yarın Silivri Mahkemesi’ndeki dik duruşunuzu bir kez daha izlemek üzere, bu ülkenin aydınlık insanlarıyla birlikte orada olacağım. Seni ve tüm yurtseverleri bir kez daha kucaklamak için… Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum kardeşim…

HSYK'da Erzurum savaşı

HSYK'nin seçilmiş üyelerinin yerlerinin değiştirilmesini istediği, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in soruşturması sırasındaki uygulamaları nedeniyle özel yetkileri kaldırılan Erzurum Cumhuriyet Başsavcı Vekili Tarık Gür ve Savcı Osman Şanal, "Bizim tayinimizi siz yapmayın" diye başvurdu. Cihaner'in evinin ve makamının aranması, tutuklanması işlemleri sonrasında özel yetkisi HSYK'ce kaldırılan Gür, yeniden inceleme istedi. Gür, başvurusunda HSYK'den, "Tayin işlemleri dahil hiçbir özlük işlemleri hakkında karar vermemelerini" talep etti. Cihaner'in soruşturmasını açıp yürüten ve makamındaki aramayı yapan Savcı Şanal da başvurusunda, özel yetkilerinin kaldırılmasına ilişkin karar yönünden "Yeniden inceleme" istedi. Şanal da Gür gibi "Tayin işlemleri dahil hiçbir özlük işlemim hakkında karar vermeyin" talebinde bulundu.
Şikâyet ettiler
İki savcı, kurulun seçilmiş asıl üyelerinden Yargıtay'dan gelen üç üyeyi Yargıtay'a; Danıştay'dan gelen iki üyeyi ise Danıştay'a şikayet etti. Bu şikayetler hakkında Danıştay ret kararı verirken Yargıtay henüz bir karar almadı. HSYK ise Gür ve Şanal'ın bu başvurularını, yaz kararnamesi görüşmeleri öncesinde değerlendirip reddetti. Karara, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman muhalif kaldı.

HSYK'da Erzurum savaşı

HSYK'nin seçilmiş üyelerinin yerlerinin değiştirilmesini istediği, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in soruşturması sırasındaki uygulamaları nedeniyle özel yetkileri kaldırılan Erzurum Cumhuriyet Başsavcı Vekili Tarık Gür ve Savcı Osman Şanal, "Bizim tayinimizi siz yapmayın" diye başvurdu. Cihaner'in evinin ve makamının aranması, tutuklanması işlemleri sonrasında özel yetkisi HSYK'ce kaldırılan Gür, yeniden inceleme istedi. Gür, başvurusunda HSYK'den, "Tayin işlemleri dahil hiçbir özlük işlemleri hakkında karar vermemelerini" talep etti. Cihaner'in soruşturmasını açıp yürüten ve makamındaki aramayı yapan Savcı Şanal da başvurusunda, özel yetkilerinin kaldırılmasına ilişkin karar yönünden "Yeniden inceleme" istedi. Şanal da Gür gibi "Tayin işlemleri dahil hiçbir özlük işlemim hakkında karar vermeyin" talebinde bulundu.
Şikâyet ettiler
İki savcı, kurulun seçilmiş asıl üyelerinden Yargıtay'dan gelen üç üyeyi Yargıtay'a; Danıştay'dan gelen iki üyeyi ise Danıştay'a şikayet etti. Bu şikayetler hakkında Danıştay ret kararı verirken Yargıtay henüz bir karar almadı. HSYK ise Gür ve Şanal'ın bu başvurularını, yaz kararnamesi görüşmeleri öncesinde değerlendirip reddetti. Karara, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman muhalif kaldı.

Erdoğan ülkücü katilini AKP'den milletvekili yapmış

AKP Kars Milletvekili Mahmut Esat Güven eskiden solcuydu. 15 Aralık 1977'de ükücü Hüseyin Uçar'ı sokakta tabancasıyla öldürdü. Yakalandı, yargılandı, adam öldürmekten 20 yıl hüküm giydi.
9 yıl yattı. Çıktı. Daha sonra siyasi görüşü değişti, sağcı oldu. 2001 yılında "memnu hakların iadesi"nden yararlandı. 2007'de AKP vekili seçildi. Başbakan ülkücüler için şov yapıp ağlarken, onu alkışlayanlar arasında ülkücü katili Güven de vardı.
Veli Toprak / Sözcü

Devleti kim yönetiyor

Susurluk olaylarında devletin içindeki çeteleri korkusuzca açıklayan, görev yaptığı her yerde yolsuzlukla mücadelede isim yapan Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, 14 yıl sonra yeniden konuşuyor.


Avcı, “Haliç’te yaşayan Simonlar; Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabında, Ergenekon ve Balyoz davalarını, polis teşkilatının içindeki Gülen cemaatinin nasıl örgütlendiğini, CHP eski lideri Deniz Baykal’ın istifasına yol açan kasedi, generalleri istifaya zorlayan telefon konuşması kayıtlarını ve Türkiye’yi derinden sarsan daha pek çok olayı sorguluyor.

‘GÖRDÜĞÜM manzara korkunç; kadrolu devlet adamları devleti yönetmiyor, Emniyet Genel Müdürü, hatta İçişleri Bakanı haklı olduğunu bildiği bir kişiyi, doğruluğundan emin olduğu bir olayı ya da davayı savunamıyor, güvendiği ve inandığı adamları tuzağa düşürülüyor, haysiyetleri ile oynanıyor ama onlar bu kişilere sahip çıkamıyor. O zaman bu teşkilatı kim yönetiyor? Bu kamu gücünü kimler gasp etmiş kullanıyor, gücün sahibi olması gerekenler ellerindeki gücün gaspına neden ses çıkarmıyor, güçlerini geri almak için çabalamıyorlar?’

Bu dehşet tablosunu tasvir eden kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim, Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı. Tanınmışlığını, yıllar önce Susurluk olaylarında korkmadan Emniyet, MİT ve Jandarma içindeki çeteleri açıklamasına, çalıştığı her yerde mafya, yolsuzluklara karşı yaptığı operasyonlara, telefon dinlemesi deyince akla gelen ilk isim olmasına borçlu. Avcı, 14 yıl sonra yine konuşuyor. Bu kez “Haliç’te yaşayan Simonlar: Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabıyla. “Dinleniyoruz, hepimizi dinliyorlar” korkusunu hiçbir zaman ciddiye almadığını ama kendisinin de kanunsuz şekilde dinlendiğini keşfettiğinde şok geçirdiğini, binlerce insanın aynı şekilde dinlendiğini, hâkimlere, savcılara bu kayıtlarla şantaj yapıldığını, anlatıyor.

Sadece bunları değil, Danıştay saldırısından Ergenekon’a, Balyoz operasyonlarına, Nuh Mete Yüksel’in, Deniz Baykal’ın seks kasetlerine, generalleri istifaya zorlayan telefon konuşması kayıtlarına, savcı ve hâkimlere şantaj yapan, emniyet içinde yuvalanmış “garip polisler”e, devletin tüm kurumlarını adım adım ele geçiren Gülen cemaatinin nasıl örgütlenip çalıştığını örneklerle şöyle gösteriyor: 

Danıştay saldırısı

Ergenekon davasında ortaya konan iki konu çok kesin ve net olarak yanlış ve mantıksızdır: PKK, Dev-Sol, Hizbullah gibi örgütleri Ergenekon’un yönettiği iddiası yanlıştır. Böyle bir şeyin gerçek olamayacağını aklı ve mantığı olan herkese ben iki kere iki dört eder kesinliğinde ispatlayabilirim. Danıştay 2. Dairesi’ne yapılan saldırı, Hrant Dink’in öldürülmesi, Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı gibi olayların görünen bugünkü faillerinden başka Ergenekon veya benzeri gruplar tarafından yapılmış olacağına mevcut deliller ve olayların oluş biçimine bakarak kimse beni ve makul birini ikna edemez. Bu iddialar zorlamadır. 

Ergenekon davası

Ergenekon örgütünün varlığı konusunda yazılı belge, doküman, örgütsel faaliyet sayılabilecek bazı ilişkiler varsa da eylemleri konusunda hiçbir ciddi emare yoktur. Geçmişte Türkiye’de meydana gelen pek çok olayın (Malatya’daki Zirve Yayınevi Katliamı, Rahip Santoro Cinayeti) Ergenekon örgütü tarafından gerçekleştirildiği iddia edilerek epey bir süredir uydurma tanık vs. aranmaya başlandığı net olarak görülüyor. Amacın olayları aydınlatmak değil, Ergenekon’la irtibatlandırmak olduğu açıkça ortadadır. 

Garip polisler

Polis teşkilatı eskiden birbirini korur, kollar, birbiri aleyhine şahitlik yapmazdı. Her olayda delil ararız ama polisin karıştığı bir olayda daha ciddi, daha inandırıcı deliller bulmadan o polisi şüpheli yapmayız. Bu, zorlu görevlerde beraber çalışmanın verdiği dayanışma ve yakınlaşma duygularıdır. Oysa şimdi işler değişti. Bir grup polis kritik noktaları ele geçirmiş, diğerlerine suç isnadını da aşan resmen iftira atmaktan geri durmuyor. İşlenmiş bir suçu aydınlatmak gibi bir amaçları yok, tahkikat sırasında dinleme ve izleme yaparken temiz ve dürüst olduklarını bildikleri, birlikte çalıştıkları kişilere iftira ediyorlar. 
Şunu artık bilmeliyiz ki karşımızda arkadaşlarımız, meslektaşlarımız yok, bir ideolojiye, bir gruba bağlanmış, o grubun disiplinine tâbi olmuş örgüt mensupları var. Artık bunu kabullenmeliyiz. 

İllegal ilişki

Olay bir örgütün, cemaatin devlet içerisindeki elemanları vasıtasıyla yürüttüğü örgütsel bir faaliyettir, karşımızdaki kişiler polis, hâkim ve savcı değil, örgütün / cemaatin elemanlarıdır. Devletin hukukunu değil, cemaatin talimatlarını yerine getirmektedirler. İstanbul, Ankara, Erzurum ve İzmir’deki bazı özel yetkili savcılar ile bu iller dışındaki bazı polis birimleri arasında illegal bir ilişkinin varlığı açıkça gözükmektedir. Özel yetkili savcılar tarafından bu iller dışında gözaltına alınan ya da aranan kişiler hakkında karar çıkarmadan önce kimlik, iş ve ev adresleri gibi bilgilere ihtiyaç vardır. Normalde bu bilgiler o illerin savcıları veya çok uygun olmasa da Emniyet Müdürlükleri üzerinden resmi yazışma yoluyla temin edilmesi gerekirken, bugüne kadar hiçbir yazışma yapılmamıştır. O halde bu bilgiler nasıl temin edilmiştir?

İhbar ediyorum

Kozmik odalarda birkaç gün süren aramalar yapıldı. Burada hangi şüphe ve delil vardı, hangi iddialar üzerine buralar arandı? Şimdi ben açıkça adres veriyorum, hukuksuz dinleme ve izlemeler var, bunları dilekçemde belirttim. İstihbarat Dairesi’nde cemaatin özel cihazları, elde ettikleri her türlü kanunsuz dinleme materyalleri mevcuttur, buralar neden aranmaz? Kozmik odanın aranmasında kimliği belli olmayan bir ihbarcı vardı, burada da ben açıkça ihbar ediyorum. Bulunacak yerleri de söylüyorum. İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi neden denetlenemez? İstihbarat Daire Başkanlığı’nda arama yapılsa, demirbaşa kayıtlı olmayan cemaatin kendine ait özel dinleme ve izleme aletleri bulunacağından hiç tereddüdüm yoktur.

Ne yapılmalı kılavuzu

Özel yetkili mahkemelerin tüm hâkim ve savcıları emsali hâkim ve savcılarla değiştirilmelidir, bu sağlanmadan cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatı güvencede olamaz. 

Cemaatler

Adalet Bakanlığı’nda cemaat taraftarı olduğu herkesçe bilinen Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ve başta il savcılarını ve diğer savcı ve hâkimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat yanlısı müfettişler bu görevlerden uzaklaştırılmalıdır.

Dinlemeler

Tüm özel yetkili mahkeme hâkimlerinin verdiği önleme (istihbari) dinleme kararları, bu konudaki TİB kayıtları ve İstihbarat merkezlerinde (polis-jandarma ve MİT) yasal olarak bu konuda tutmak zorunda oldukları tutanaklar birbirini teyit edecek şekilde kontrole tâbi tutulduktan sonra haksız ve şantaj amaçlı dinlemelerin tespit edilmesi gerekir. 

Ya başbakanken kasetle şantaj yapılsaydı

BAYKAL’ın gizli kamerayla çekilen görüntülerini içeren kaset olayını kim yaptı, niçin yaptı? Baykal bu ülkede muhtemel başbakan adaylarından biriydi, ülkenin ikinci büyük partisinin genel başkanı olarak konjonktürün değişimine göre her zaman başbakan olması ihtimal dahilindeydi. Bu video görüntüleri daha önce çekilmiş. Baykal başbakan olsaydı ve ülke için kritik bir karar arifesinde birileri çıkıp elimizde bu görüntüler var, eğer şöyle davranmazsanız bunları kamuoyuyla paylaşacağız deseydi acaba durum ne olurdu? Acaba kaç bakan, kaç genel müdür, kaç komutan veya onların eşleri ve çocukları hakkında da bu veya benzeri görüntüler mevcuttur? Bu olayın ilk benzeri Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’e yönelik hazırlanmıştı, bugün bu olayı cemaatin yaptığından en ufak şüphem yok.

Bu kitabı neden yazdım

Aslında herkes biliyor ama kimse dillendirmiyor. Son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm iddiaları yayan cemaattir, onlardan bilgi alan da, onlar adına konuşan da cemaatin adamlarıdır. Tarafsız basın mensubu, devletin polisi, savcısı numarasını artık kimse yutmasın, bu işler Emniyet ya da hukuk adına yapılmıyor, cemaatin planı ve programı doğrultusunda cemaatin talimatı ile gerçekleştiriliyor.

Bu gidişle herkes silaha sarılacak

TÜRKİYE’de adalet çürüyor, gerçi zaten çürümüştü ama bu defa yok ediliyor. Böyle giderse iş adaletten çıkacak ve insanlar silaha sarılacak. İnsanların hayatları, şerefleri ile bu kadar oynanırsa, onlara en yakışıksız isnatlarda bulunulursa, hayatta onurlarından başka kaybedecekleri olmayanlar, kendilerine atılan lekeyi temizlemek için her şeyi yaparlar. Bu duruma çok uzak değiliz artık.


Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15594656.asp?gid=373

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...