Sayfalar

22 Ağustos 2010 Pazar

Yalçın Topçu, iktidarın dümen suyuna iyice girdi

Yalçın Topçu, en az başbakan kadar çirkin sözler söylüyor. Zaten AKP ile aralarında bir fark kalmadığını da gösterdi. Ankara'da bütün ülkücü camiayı rencide edecek zehir zemberek açıklama yapan Topçu, acaba MHP'nin çöküşünü mü umuyor, AKP'den "aferin" almayı mı? Senden ülkücü olmaz sayın Topçu, ülkücü zor günlerin adamıdır. Ülkücü,  diğer ülkücüleri yerin dibine batırarak menfaat peşinde koşan adam değildir. Yalçın Topçu, genel seçimlerde de AKP'den milletvekili adayı olmalıdır. Bu işin kesin çözümü bu.
YORUMCU

Kayseri'de Furkan Doğan'ın mektubu, Başbakan Erdoğan'ı duygulandırdı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünkü Kayseri mitinginin ardından Furkan Doğan'ın ailesini ziyaret etti. Başbakan burada Furkan Doğan'ın günlüğünü okuyunca duygulandı.

Kayseri Ticaret Odası, ticaretin duayenlerini ödüllendirdi

Kayseri Ticaret Odası ilk 500 sanayi kuruluşları arasında yer alan Kayserili firmalarla, gelirler ve kurumlar vergisinde ilk 10. sırada yer alan şirketler ile sanayici ve ticaretin duayenlerini plaketle ödüllendirdi.
Kayseri Ticaret Odası nın Elmacıoğlu İskender de düzenlediği Vergi Rekortmenleri Ödül Gecesine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, TBMM başkanvekili Sadık Yakut, Vali Mevlit Bilici, AKP gurup başkanvekili Mustafa Elitaş, Milletvekili Ahmet Öksüzkaya, Büyükşehir belediye başkanı Mehmet Özhaseki, Melikgazi belediye başkanı Memduh Büyükkılıç, Kocasinan Belediye başkanı Bekir Yıldız, Eras Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve MHP Merkez Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Eraslan,Erciyes Üniversitesi Röktürü Prof.Dr. Fahrettin Keleştemur, Emniyet Müdürü Cuma Ali Aydın ile çok sayıda işadamı ve davetliler katıldı….

Kayseri Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ali Kilci törende yaptığı konuşmasında, Türk ekonomisinin dünya ekonomisi ile bir bütünlük arz ettiğini, dünya ekonomisi büyüdükçe, Türkiye ekonomisinin de büyüyeceğini, küçüldükçe Türk ekonomisinin de küçüleceğini söyledi.

 Kilci, Her ülkenin bir büyüme hikayesi vardır. Türkiye nin bu yeni dönemdeki büyüme hikayesinin adı, yüksek teknolojili ve katma değerli sektörlere, faktör verimliliği artışına ve yurt içi tasarruflara dayalı büyüme olmalıdır. Sorunlar ve çözüm yolları bellidir. Popülizmden uzak politikalarla gelecek nesillere güzel bir Türkiye bırakabiliriz. Ülkemizin yöneticilerinin hangi yolu tercih ettiğini, zaman bize gösterecektir diye konuştu.

   AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş’ta, Türk ticaretinin önünü açacak Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu tasarılarının TBMM de beklediğini, bu kanunların çıkmasıyla Türk ekonomisinin yeni bir ivme kazanacağını belirtti.

 Elitaş, TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD gibi ekonomiyi yönlendiren sivil toplum kuruluşları, bu kanunun bir an önce meclisten çıkması için baskı yapabilir dedi.

     Türkiye nin önündeki en büyük meselelerden birinin, demokrasi önündeki engeller olduğunu ifade eden Elitaş, Türk ekonomisinin önünü kesen de demokrasi ile ilgili engellerdir. Bunları ortadan kaldırmak lazım. 12 Eylülde ne oy vereceksek verelim ama mutlaka sandığa gidelim diye konuştu.

Enerji ve Tabi Kaynaklar bakanı Taner Yıldız’da, Türk ekonomisinin dünya global ekonomisiyle bütünleştiğini ve dünya ekonomisinde meydana gelecek değişimlerden etkilendiğini bildirdi. Küresel sermayenin, eğer bir ülkede siyasi istikrar ve ekonomik altyapı olmazsa o ülkeye girmediğine işaret eden Yıldız, şöyle devam etti:

     Bir ülkenin havası iyi değilse sermaye o ülkeden kaçar. Sermaye, ülkelerin havasına bakar ve ona göre davranır. Siyasi istikrar, ekonomik dengelerdeki oturmuşluk, sadece bir partinin üstleneceği bir konu da değildir. Ülkede istikrar, herkesi ilgilendiren bir konudur. 12 Eylüldeki referandumda çıkacak karar, hepimizi, ekonomiyi ve her sektörü etkileyecek. Türkiye nin, dünyanın gelişmiş ilk 10 ekonomisi arasına girmesinde de etkili olacak. Bizim vatandaşımızın sağduyusunun ve sezgilerinin doğruyu tercih edeceğine eminim.

Törende daha sonra, gelirler ve kurumlar vergisinde ilk 10. sırada yer alan şirketler ile sanayici ve ticaretin duayenlerine plaketleri verildi.

 Törende Eras Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve MHP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Eraslan’a “hayırsever ve duayen işadamı”  plaketini KTO Meclis Başkanı Bekir Adıyaman verdi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU 28 AĞUSTOS'TA KAYSERİ'DE...

CHP İl Başkanı Enver Özdemir yaptığı yazılı açıklamada Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 28 Ağustos Cumartesi günü miting için Kayseri’ye geleceğini söyledi. CHP İl Başkanı Enver Özdemir, Kılıçdaroğlu’nun Kayseri programının kesinleştiğini belirterek “Genel Başkan seçildikten sonra tüm Türkiye’yi karış karış gezen genel başkanımız , 24-25 Temmuz tarihlerinde geldiği ilimizde Dadaloğlu, Felahiye ve Karaözü şenliklerine katılmış, ilçe ve belde ziyaretlerinde bulunmuştu.Şimdi de miting için gelecek” dedi. 28 Ağustos Cumartesi saat: 17.00’da Cumhuriyet Meydanı’nda halka hitap edecek olan CHP lideri Kılıçdaroğlu, 12 Eylül’de yapılacak referandum için vatandaşlardan “HAYIR” oyu isteyecek. Kılıçdaroğlu’nun Kayseri mitingi için hazırlıkların devam ettiği belirtilirken, il ve ilçe örgütleri de yoğun bir çalışma temposu içine girdi.

Hanefi Avcı'nın kitabı ve vahim olaylar

“Referandumda sonuç “evet” çıkarsa ne diyeceksiniz”, diye soranlar var.

Hiçbir şey demeyeceğiz ve şaşırmayacağız. Bu ülkede her şey olabilir…

Türkiye Cumhuriyet tarihinde, insanların yönetim erklerince görülmemiş ölçüde tehdit ve baskı altında tutulduğu, korkutulduğu bir dönemde; bilgisayar hilelerinin ülke içinden ve okyanus ötesinden mahirce uygulamaya konulabileceği bir ortamda, referandumda (seçimlerde) istenilen her türlü sonucun alınabileceği ortada iken biz ne diyebiliriz ki?

Bu kadar tehdit, baskı ve korkudan sonra, “halkın bertaraf olmaması için her şeye evet demek zorunda kalması” neden şaşırtıcı olsun?
Çoluk çocuk sahibi insanlar; geçimleri adına “bertaraf” olmaktan korkmazlar mı?

Siz “evet” i “hayır”ı bırakın da, bundan sonra ülkede olacakların boyutunu ve vahametini düşünün. Neler mi olacak? Aklınıza gelen “bomba” diye nitelenecek her kötü olayın olabileceğine kendinizi hazırlayın! Ne zaman mı olacak?
Referandum öncesinde de sonrasında da olabilir…

Yazımızın burasına gelince, bir işimiz nedeniyle ara vermemiz gerekti. Evden çıktık. İşimizi haletlikten sonra Kadıköy’de her zaman ki gibi kitapçıları dolaşmak istedik. Girdiğimiz ilk büyük kitapçıda, günün ve gündemin flaş olayına imza atan Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’ nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar – Dün Devlet Bugün Cemaat” kitabını tezgâhta gördük. Kitabı bir kenarda 15-20 dakika süreyle incelerken, bir de baktık ki tezgahtaki kitapların hepsi satılmış. Birkaç kişi de kasiyere kitabın bir daha ne zaman geleceğini soruyordu.

Bir cafeye girip 4-5 saat kadar hiç ara vermeden büyük bir dikkatle kitabı okuduk. Kitabın, çok önemli sayılacak bölümlerini; cümlelerin altını çizerek iyice özümsedik. Şok olduk!.. Donduk!.. Altüst olduk!.. Kitapta yazılanlar ülkemiz adına çok “vahim” şeylerdi! Pek çoğu genel anlamda bilinen daha doğrusu tahmin edilen olaylardı ama görevdeki bir emniyet müdürünün, çekinmeden, yüreklice yaşanan gerçekleri yazmış olması, yani “kral çıplak” demesi “müthiş bir olaydı.!”

Kadıköy’deki itapevlerini, aynı gün kitabı okuduktan sonra bir kez daha dolaştığımızda, kitapçılarda hâlâ Hanefi Avcı’nın kitabını soranlar vardı. İddia ediyoruz birkaç bin kitap olsaydı akşama kadar hepsi satılırdı. Bazıları kitabın toplatılabileceği endişesi içerisinde harıl harıl kitabı soruyor ve arıyordu.

Ancak, bu aşamaya geldikten sonra kitap toplatılsa ne olacak! Bir kere “cin şişeden çıkmıştı.” Sıkılan macunun tüpe geri dönmesi söz konusu olabilir mi?

Yorum yapmadan, kitabın kimi bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyoruz:

“Bu kitabın ikinci bölümünde yazdıklarımın ne manaya geldiğini, çok az insan bilir. Bunların hayatımın bundan sonrasını zehir, zindan edeceğinibiliyorum. Ama bu defakinin başka şey olduğunun da farkındayım. Kimseye karışmadan sakin, üç maymunu oynayıp belki de yükselerek hayatıma rahatlıkla devam edebilirdim. Şimdi görev yaptığım Eskişehir gibi çok güzel ve sakin bir şehirde çok iyi bir görevim, sevdiğim meslektaşlarım, iyi çevrem var, daha da güzel çevre oluşturabilirim, iyi bir düzen kurup 5 yıl 10 dönüm bahçe içerisindeki 200 metrekare evimde hayatı rahat ve huzur içerisinde geçirebilirim. Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım, herkesi kandırsam da kendimi kandıramam
(……)
Bu kitabı yazmakta ki amacım içinizdeki çok iyi niyetli ve dürüst insanlara belki bir dakikalığına “Biz ne yapıyoruz” diye düşündürebilmekti. Bu meseleyle ilgili olarak en fazla üzüldüğüm konu çok temiz, düzgün, çalışkan ve saygılı insanların üstlerine iftira atan, bilerek vicdansızlık yapan, vefasız insanlara dönüştürülmesidir.
Aslında herkes biliyor ama kimse dillendirmiyor. Ben bu kitapla birlikte açıkça  ifade ediyorum ki tüm bu işleri cemaat yapıyor, bunu artık herkes bilsin. Son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm iddiaları yayan cemaatir, onlardan bilgi alanda,  onlar adına konuşanda cemaatin adamlarıdır. Tarafsız basın mensubu, devletin polisi, savcısı numarasını artık kimse yutmasın, bu işler Emniyet ve hukuk adına yapılmıyor,cemaatin planı ve programı doğrultusunda, cemaatin talimatı ile gerçekleştiriliyor…
(…..)
Bu kitabın birinci bölümünde devlet kurumlarının kof olduğunu, basit sorunları bile çözme yeteneğine sahip olmadığını anlatmaya çalıştım. Bu bölümde ise (syf:578) bir cemaatin birkaç adamının çalışması sonucu her şeyin yerle bir olduğunu, koca devletin içten içe eridiğini, adalet ve güvenlik kurumlarının adaletsiz ve güvensiz hale dönüştüğünü, bu durumun farkında olan devlet görevlilerinin buna karşı durmadığını anlattım. Bir grup, koca bir devleti teslim aldı. Devletten içten içe çatırdıyor, birileri yönetimi ele aldı ve kimse gücünü kullanan bu kişilere dur diyemiyor. Birkaç cemaat imamı devletin yetkilerini gasp etti. Bu nasıl devlet geleneğidir?
(…….)
Devleti kim yönetiyor?
Gördüğüm manzara korkunç; kadrolu devlet adamları devleti yönetmiyor, Emniyet Genel Müdürü, hatta İçişleri Bakanı haklı olduğunu bildiği bir kişiyi, doğruluğundan emin olduğu bir olayı ya da davayı savunamıyor, güvendiği ve inandığı adamları tuzağa düşürülüyor, haysiyetleriyle oynanıyor ama onlar bu kişilere sahip çıkmıyor.
Kozanlı Ömer kod adlı Osman Hilmi Özdil mi yoksa Emniyet Genel Müdürü, Daire Başkanları mı polis teşkilatını yönetiyor…
(……)
Özel yetkili mahkemelere son 6-7 yıl içerisinde atanan tüm savcı ve yargıçlar hemen değiştirilmelidir. Mevcut kadro ile adalet mümkün değildir. Hatta olaylar çok tehlikeli boyutlara gitmekte olup, mağdur edilmiş bazı kişilerin silaha sarılarak kendilerine haksızlık yaptığını düşündükleri cemaat yanlısı kişilere yönelme ihtimali çok uzak değildir. Devletin vatandaşlarına iftira atması kabul edilemez. Bu mahkemelerin verdiği kararlar ve Emniyet içersinde ki cemaat yanlısı polislerin kullandığı dinleme ve izleme cihazları denetlenmezse, ülkedeki tüm muhalifler, hatta şimdiden sonra özel şirketler ve holdingler için tehlike çok yakın hale gelmiştir. Bunun hoş görülecek tarafı da kalmamıştır.
 Adalet Bakanlığında cemaat taraftarı olduğu herkesçe bilinen Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı başta il savcılarını ve diğer savcı ve hakimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat yanlısı müfettişler bu görevlerden uzaklaştırılmalıdırlar
(…….)
Bu işe karşı çıktığımda bunun bedelinin ne demek olduğunu biliyorum, kimsenin anlayamayacağı kadar ağır olacağının, hayatımın zorlaşacağının, cehennemin bu dünyada tattırılmaya kalkışılacağının farkındayım. Su daha önce bilinenlere benzemeyecek onu da biliyorum. Fakat bedeli ne olursa olsun buna karşı çıkacağım, ikiyüzlü olmayacağım, yanlışı kim yapıyorsa yapsın yanlıştır anlayışıyla tüm bu yapılanların karşısında duracağım…” (syf: 580)

****
Kitabı okuduk, donduk kaldık! Daha nice müthiş anlatımlar var…
Okuyun kararı siz verin…

BURHAN ÖZBEY

Emniyetin İmamı Osman Hilmi Özdil deşifre oldu

Ömer Bey'in gerçek adı Osman Hilmi Özdil. Kod adı Kozanlı Ömer. Belgeye göre Ömer, cemaatin imamı. Cemaatçi polisler resmi amirlerinden değil, Ömer'den emir alıyor.
Fethullah Gülen, Avcı’nın iddia, bilgi ve belgelerinin “Tamamen hayali ve asılsız” olduğunu söylüyor.****
Tabi en sağlıklı sonuç Hanefi Avcı hakkındaki soruşturmada ortaya çıkacak.
Soruşturmayla görevlendirilen iki Mülkiye, bir de polis müfettişi – etkiden uzak çalışabilirse – Avcı’ya özellikle bir belge hakkında çok sayıda soru soracaktır.
O belge cemaatin polis içindeki illegal yapılanması ve faaliyetlerinin kanıtını oluşturuyor.
Bu belge doğruysa, cemaatin hile – tuzak gibi yöntemler kullanarak hakim - savcı gibi pek çok kamu görevlisine şantaj yaptığı, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda sahte kanıtlar ürettiği gibi iddialar açıklık kazanacak.
İşte o kritik belge ve bu belgenin çarpıcı analizi.
****
Belgenin A kodlu başlığı şöyle:
Ömer Bey tarafından görevlendirilen şahısların hem kendilerini hem de sorumluluklarını üstlendikleri arkadaşları ve birimleri deşifre etmeleri”
Kim bu Ömer Bey?
Sorumluluk üstlenen arkadaşlar kimler?
Hangi birimler deşifre oldu?
Hanefi Avcı’nın belgeyle ilgili notu şöyle:
“Aşağıda yer verdiğim ikinci belge ise çok yeni ve günceldir. Bana yeni ulaşan bu belgeye göre Emniyet teşkilatı içerisinde cemaate bağlı polisler, yöneticileri olan kişiden işlerini iyi yapamadığı için şikayetçi olmuş, yanlışlarını madde madde bir rapora dönüştürerek muhtemelen Fethullah Hoca’ya göndermek istemişlerdi.”
****
Avcı’nın rapor dediği belgede son derece ilginç ifadeler bulunuyor:
-    “MİT Müsteşarlığı ve askeri istihbarat birimleri Ömer Bey’i gerçek adı ile bilmekte ve takip etmektedirler.”
Ömer Bey’in gerçek adı Osman Hilmi Özdil. Kod adı Kozanlı Ömer. Belgeye göre Ömer, cemaatin imamı. Cemaatçi polisler resmi amirlerinden değil, Ömer’den emir alıyor.
Ömer’in kimliğiyle ilgili ilginç bir bilgi aktaralım. Ömer, USAK isimli araştırma merkezinin danışmanı olduğuna ilişkin bir kartvizit taşıyor. Kartvizitin kendisi hem Amerikan FBI hem de Türk Emniyeti’nin arşivlerinde tutuluyor.
USAK’ın açık adı Uluslar arası Stratejik Araştırmalar Kurumu. USAK’ın BaşkanıSedat Laçiner. Televizyonlarda sık sık gördüğümüz Laçiner, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla ilgili aleyhte ve sert yorumlarıyla tanınıyor.
-    “Başbakanın çok yakınında bulunan M.A. tarafından da Ömer BeyTeşkilatın imamı olarak bilinmekte ve adı geçen şahıs tarafından çeşitli mahfillerde bu durum ifade edilmektedir.”
Başbakan’ın çok yakınında bulunan M.A. rumuzlu kişi acaba BaşdanışmanıMücahit Aslan mı? Rapora göre Başbakan cemaatle temas ediyor. Bir tarafta M. A rumuzlu kişi var, diğer tarafta Ömer Bey.
Bu noktada, Mücahit Aslan’ın iddiaya cevap vermesi gerekiyor.

MİT İMAMI DA VAR

-    “2007 yılında Ömer Bey ve Yenimahalle ile ilgilenen Sinan Bey’in ABD’ye giriş ve çıkışlarında FBI tarafından önce sorgulanmaları…”
Sinan Bey’in gerçek adı Murat. Yenimahalle olarak kodlanan kurum ise Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT). İmamlardan şikayetçi polislerin raporuna göre MİT’teki cemaatçilerin imamı da Sinan oluyor.
Sinan ve Ömer, Amerika’ya Fethullah Gülen’i görmeye gidiyorlar. Rapora göre “Emniyetçi arkadaşlar tarafından havaalanında karşılanıp”, yine emniyetçi arkadaşların kullandığı araçla HE’nin bulunduğu kamp yerine götürülüyor.
HE kimdir? Bu ismi Hanefi Avcı biliyor. Kamp yeri neresi; şimdilik belli değil. Ancak HE’nin özel bir kişi olduğu anlaşılıyor. Raporun devamında şu ifadeye rastlıyoruz:
HE’nin davası için rüşvet verildiği, Ömer Bey ve ekibi tarafından herkesle rahatlıkla paylaşılmaktadır.”
HE kim ise, davası da çok önemli.

ÖMER’İN FBI RAPORU NEREDE

-    “(Ömer Bey) ABD’den çıkışı esnasında da sorgulanmış, bilgisayarı dahil üzerinde ve bagajda bulunan bütün bilgi ve belge niteliğindeki eşyanın kopyası alınmış … ifadelerinin birer sureti ile kendisinden alınan bilgi ve belgelerin birer kopyası Emniyet Genel Müdürlüğü’ne intikal ettirilmiştir.”
İki devletin (ABD – Türkiye) güvenlik kurumları cemaatin imamı Ömer’le ilgili yazışma yapıyor. Müfettişler öncelikle bu yazışmaları bulmak zorunda. Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal da FBI raporları üzerine nasıl bir işlem yaptıklarını açıklayacaktır.
Ömer’in bilgisayarından uzun isim listeleri ve faaliyet detayları çıkıyor. Bu listeler günışığını görürse, polisteki cemaat yapılanmasının deşifre olacağı aşikar. Zaten Fethullah Gülen’e şikayetin en önemli unsurlarından biri de bu deşifre olma meselesi.
-    “Konu olağanüstü hassasiyeti nedeniyle Büyüğümüze genel hatlarıyla arz edilmiştir…”
Sözü edilen “Büyük” kimdir, henüz bilmiyoruz. Ama Büyük’le ilgili sağlıklı yanıt verebilecek polis şefleri bulunuyor.
-    “Büyüğümüzün talimatı üzerine ilgili Daire Başkanı R.G. Ömer Bey’le görüşmüş ve kendisinden ABD’de yaşanan olayla ilgili bilgi talep etmiştir.”
 R.G’nin üst düzey polis müdürü olduğuna dair emareler bulunuyor. Raporda geçen gerçek isimler Hanefi Avcı tarafından biliniyor. Diğer bir deyişle Avcı’yı soruşturacak müfettişlerin “Kim bu R.G.” diye sorması gerekiyor.

CEMAAT BÖLÜNMÜŞ

- Ömer Bey (Daire Başkanı R.G.’ye) - Amerika’daki - olayın vuku bulmadığını… ifade ederek hilaf-ı vaki beyanında bulunmuştur. Bilhare önüne bilgi ve belgeler konulduğunda kabullenmek zorunda kalmıştır.”
Raporun hemen her yerinde “arkadaşlardan sorumlu sivil şahıslar” tanımı dikkat çekiyor. Bu tanımdaki “arkadaşlar” cemaatçi polisler, sivil şahıslar ise polislere emir veren Ömer Bey gibi siviller oluyor.
Bu not şunun için önemli. Resmi görevi bulunan polisler, üstleri durumundaki sivillerden (Ömer Bey gibilerden) şikayetçi. Çünkü kendilerine dürüst davranılmadığını düşünüyorlar. Bu nedenle gerektiğinde siviller hakkında bilgi ve belge topluyorlar.

CEMAAT İÇİNDE DE TELEKULAK VAR

-    “Hizmetteki büyük ağabeylerimiz ile çeşitli kurumlardaki arkadaşlarımızın telefonları Ömer Bey’in talimatı ile dinlenmiştir. İrtibat bilgilerine bakılmıştır.”
Cemaatin içinde de telekulak faaliyeti var ve bazı cemaatçi polisler durumu tespit ediyor. Başka bir yorumla cemaat içindeki ikiliğin oldukça derin olduğu anlaşılıyor. İkili yapı raporda şöyle ifade ediliyor:
“İlgili sivil şahısların eşleri, beylerine paralel olarak resmi arkadaşların eşlerinden sorumlu olarak vazife yapmaktadırlar.”

BAŞBAKANLIĞIN ÖRTÜLÜ ÖDENEĞİNİ KULLANIYORLAR
-    “Bütün masrafları Başbakanlık örtülü ödeneğinden karşılanan ve İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın kontrolünde kurdurulan Uluslar arasıSivil Toplum Kuruluşlarını Destekleme Derneğinin il temsilcileri ve merkez koordinatörleri Ömer Bey’in emniyet teşkilatına bakan ekibi tarafından oluşmaktadır.”
Kısa adı USİDER olan derneğin görevi, dernek nasıl kurulur, nasıl faaliyet gösterir gibi konularda eğitim vermek, organizasyonlar düzenlemek. USİDER Türkiye’nin dört bir tarafında doğa derneklerinden tutun, emekli örgütlerine kadar pek çok sivil toplum kuruluşuna eğitim veriyor, atölye çalışmaları yapıyor. Dikkat çekici husus ise faaliyetlerin örtülü ödenekten karşılanıyor olması.
Müfettişler bu konuyu soruşturacak olursa öncelikle Başbakan MüsteşarıEfkan Ala’nın da ifadesini alacaklardır. Ala’ya sorulacak soru basit: “Cemaat için örtülü ödenek mi kullanıyorsunuz?

SİVİLLER RESMİ LOJMAN SEVİYOR

-    “Van ve Diyarbakır’da görevlendirilen şahısların özel arabaları ile Emn. Müd. Lojmanlarına sık sık gelip gitmesi İl Emniyet Müdürünün dikkatini çekmiş ve şahıslarla ilgili ciddi bir araştırma yapılmıştır.”
Müfettişler, Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün hazırlattığı raporu okursa, cemaatin bölgedeki yapılanmasıyla ilgili önemli bilgilere ulaşılacağı anlaşılıyor.

AKTİFHABER SİTESİNİN HABER KAYNAKLARI

-    “Çok mahrem olan operasyon ve telefon detay bilgileri ilgisiz kişilerle paylaşılmakta ve bu husus uluorta konuşulmaktadır. Resmi arkadaşlardan alınan operasyon bilgileri doğrudan ‘bilgi not’ formatında kaynak gösterilmeksiniz hizmetle irtibatı olduğu bilinen yerlerde yayınlatılmaktadır. Daha İl Emniyet Müdürünün bile bilgisi olmadan aktifhaber isimli internet haber sitesinde gizli konuların yayınlanması ve yine çok önemli stratejik / mahrem konuların savcılığa intikal ettirilmeden bize ait internet sitelerinde veya gazetelerde yayınlatılması nedeniyle arkadaşlarımız ve hizmet hedef haline getirilmiştir.”
Ergenekon ve Balyoz gibi davaların en kritik aşamalarında yayınlanan ses kayıtları ve belgelerin kaynağı açığa çıkmış görünüyor. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’nun TSK aleyhindeki belgelerin polis tarafından üretildiği – sızdırıldığı yönündeki açıklaması da bugün anlam kazanıyor.

BOŞBOĞAZ ÖMER BEY

-    “Çok mahrem mevzular her ortamda neye hizmet edeceği bilinmeksiniz konuşulmakta, reklam konusu haline getirilmektedir. (YAŞ, MGK, Ergenekon, parti kapatılması, L. E. N. V., vb.) HE’nin davası için rüşvet verildiği, telefonların dinlendiği, bir Yargıtay üyesinin evinin teşrifatının yapıldığı gibi konular Ömer Bey ve ekibi tarafından herkesle rahatlıkla paylaşılmaktadır.”
-    “Planlama aşamasında olan operasyonlar önceden duyurulmakta,Ergenekon dalgaları olmadan haber verilmektedir. Atabeyler ve Danıştay operasyonlarında, Y. Büyükanıt, İ. Başbuğ hadisesinde yaşanan sıkıntılar.”
Yukarıdaki satırların her biri dehşet verici. Cemaatçi polislerin ülke gündemini esir alan her vakada devrede oldukları anlaşılıyor. Polisin kimi gözaltına alacağına ilişkin önceden yayınlanan haberlerin kaynağı - zannediyoruz - belli oldu. Öte yandan sivil amirlerin – imamların aşırı güvene kapıldıkları ve resmi üniformalı cemaat üyelerini kollamadıkları görülüyor.

ELAZIĞ’DA NE OLDU

-    “Elazığ ve Burdur’da yaşanan üzücü hadiselerden ders alınmamıştır”
Ömer Bey ve ekibi polislerle ilgili liste ve bilgileri flaş belleklerde ve disklerde taşıyor. Cemaatin polisleri Ömer Bey ve ekibini “Böyle yapmayın” diye defalarca uyarıyor. Ama imamlar söz dinlemiyor. Listeler kentten kente seyahat ediyor. Raporda anlaşıldığı kadarıyla Elazığ ve Burdur’da olağandışı olaylar oluyor. Muhtemelen bu listeler yakalanıyor. Cemaatçi polislerin devreye girmesiyle olaylar örtbas ediliyor. Müfettişlerin “Elazığ ve Burdur’da ne oldu” sorusuna da yanıt araması gerekiyor.

ÖMER BEY KONTROLÜ KAYBETMİŞ

-    (Ömer Bey ve ekibinin) zaman zaman ABD’ye Büyüğümüzü ziyaret dışında beslenme mekanizması bulunmamaktadır.”
Cemaatçi polisler Ömer Bey ve ekibinin Kuran-ı Kerim, Sünnet ve eserlere ilişkin müktesebatta zayıf kaldığını düşünüyor. Raporda aynen şöyle deniliyor: “Bazı arkadaşlarımız manevi boşluklarını telafi etme adına dini gruplar ile Emniyet Hizmeti dışındaki birimler ile irtibata geçmiştir. Anlaşılan Ömer Bey dünyevi işlere ağırlık verince dinsel iktidarını yitiriyor.

İMAMIN KÖLESİ POLİSLER

-    “Tayin, terfi ve atamalarda hizmetin rolü arkadaşlar üzerinde bir baskı vekorku aracı olarak kullanılmaktadır.”
Müfettişlerin tayin, terfi ve atamaları da incelemesi gerekiyor.
-    “Himmetlerin kullanımında gerekli özen gösterilmemektedir.”
Polisler maaşlarının belli kısmını cemaate veriyor. Ancak Ömer Bey’in Makedonya ve Almanya seyahatlerindeki lüks harcamaları polislerin dikkatinden kaçmıyor.
-    “Büyüğümüzün büyük ağabeylerle ilgili tasarruflarının ‘… ilgili operasyon tamamlandı, işleri bitirildi gibi’ ifadeler ile anlatılması…”
Büyük ağabeylerden de büyük olan kişi muhtemelen “ABD’deki büyüğümüz” oluyor. Büyükler arasında en büyük olan bu şahıs, cemaatteki bazı kritik isimler için tenzil – i rütbe yapıyor.  Ama bu tasarruflar “operasyon” olarak tanımlanınca, cemaat rahatsız oluyor. Kuvvetle ihtimal cemaatçi polisler arasında pek çok küskün isim bulunuyor.
-    “Yakışıksız davranışlar sebebiyle bazı arkadaşlarımız meslekten istifa ederek başka kurumlara geçmiş ve emekliliklerini istemişlerdir.”
Cemaatten kaçışların yaşandığı anlaşılıyor.
****  
Gelelim raporun en çarpıcı kısmına…
Hani şu davası için rüşvet verilen HE kodlu bir kişi vardı. Ayrıca bir Yargıtay üyesinin evinin teşrifatı yapılmıştı vs.
Acaba kim bu HE?
Rapordan aynen aktarıyoruz:
“Görevlendirilen şahısların tenakuzları ve çelişkili tavırları sebebiyle Büyüğümüzden geldiği söylenen hususlara karşı tereddüt hasıl olması; özellikle bir mesele üzerinde uzlaşma sağlanmadığında ya da farklı görüş ortaya çıktığında otoritenin sağlanması için ‘HE böyle istiyor, bu HE’nin emri” şeklinde beyanatta bulunmaktadır.”
Kim bu HE?
Helin isminde bir kadın mı?
Herkül mü, Hektor mu?
Kim?
Ömer Bey’in üstünün “ABD’deki Büyüğümüz” olduğunu biliyoruz. Acaba “tereddüt” gösterilen Büyüğümüz ABD’deki Büyük mü?
Bu sorular önemli. Çünkü Ömer Bey otoritesini kaybedince “arkamda büyük var” mesajını veriyor. Cemaatçi polisler de bu ifadelerden rahatsız oluyor.
Sonuçta, Avcı soruşturmasının üstünün kapatılmaması gerekiyor. Müfettişler görevlerini layıkıyla yapabilirse 2011 yılının rengi değişebilir.
Odatv.com

Liderlerin soyu!

İktidarın PKK ile görüştüğüne dair haberleri, Tayyip Erdoğan, "alçakça bir iftira" olarak nitelendirdi. İyi ama kendisi sık sık CHP, MHP ve BDP'yi ruh üçüzü olarak göstermiyor muydu? - Arslan Bulut - Yeniçağ
Özellikle PKK’nın partisi BDP ile MHP arasında bir paralellik kurmak iftira değil miydi?
Gelelim iktidarın PKK ile görüşüp görüşmediğine! Bu yöndeki tartışma terör örgütünden bu yönde haberler gelince başladı. Murat Karayılan “Açıklanmasında sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişme de devletin, önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunması. Önderimiz “Bir şans daha” dedi, ateşkes ilan ettik”  demişti.
Abdullah Gül de 16 Ağustos’ta “Terörle mücadelede her türlü yöntem devreye girer. Devlet, terörle masaya oturup pazarlık yapmaz ama devletin birçok kurumu vardır ve onlar nasıl hareket edeceğini bilir” diye konuşmuştu.
Yani devletin bir kurumunun PKK ile masaya oturduğu kesindir! Devletin bir kurumu PKK ile görüşünce, bu, hükümetin görüşmesi demektir. Çünkü hükümetin izni olmadan, hiçbir kurum böyle ciddi bir meselede adım bile atamaz!

***
Diğer taraftan KCK iddianamesinde örgütün lideri olarak gösterildiği halde Abdullah Öcalan hakkında hiçbir suçlama yapılmaması Avukat Vural Ergül tarafından  “AKP, teröristbaşına af sözü verdi” diye yorumlandı.
CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan da MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın 20 Temmuz’da İmralı’da Öcalan’la görüştüğü iddialarının doğru olup olmadığını sormuştu.
DSP lideri Masum Türker ise “MİT, CIA ile işbirliği yapmış ve bu konuda ateşkes sağlanmış mıdır, sağlanmamış mıdır? Hükümet adına görüşmeleri MİT mi yürütüyor?” diye bir açıklama yaptı. Bunca veriden sonra iktidarın onayı ile Türkiye adına PKK ile birilerinin görüştüğü kesinlik kazanıyor. Demek ki ortada “alçakça bir iftira”  yok! O halde bu duruma ne ad vermeliyiz?

***

Bir de boy ve soy tartışması çıktı! Tayyip Erdoğan, kimse kendisinin boyunu gündeme getirmediği; aksine Bülent Arınç, Kemal Kılıçdaroğlu için “Şu kadarlık boyuyla bakın neler yapıyor” mealinde konuştuğu halde, sanki kendisine sataşan varmış gibi boyunun 1.85 olduğunu hatırlattı. En uzun lider olduğunu böylece vurgulamış oldu. Oradan kafiyeli olarak “soy”a geçti! Bugüne kadar söylemde ırkçılığa karşı olan Tayyip Erdoğan birdenbire, soyun da önemli olduğunu söylemeye başladı.
Bence de, bir milleti yönetmeye kalkışanların soyu-sopu önemlidir.
Atatürk, “Aziz milletime tavsiyem odur ki, başına geçireceği adamların kanlarındaki ve vicdanlarındaki cevheri asliyi tayin etmekten bir an olsun uzak durmasın” sözlerini, acaba hangi sebepler ve hangi dönemler için söylemişti?
Ayrıca sadece Kılıçdaroğlu’nun soyu sopu değil, bütün liderlerin soyu sopu bütün ayrıntıları ile açıklansın ki millet kime güveneceğini bilsin!

***

Türkiye’nin Atatürk’ten sonraki siyasi kadrolarına bakınız? Siyasi partilerin yönetim kadrolarında bulunanlara, bakanlık, başbakanlık, hatta cumhurbaşkanlığı yapanlara bakınız? Kimleri koruyup kollamışlar, kimleri yükseltmişler, kimleri indirmişler?
Kozaların en tehlikeli olanları, milli ve dini mesajları kullanan siyasi-sosyal grupların içine yerleştirilenlerdir. Peki nasıl teşhis edilir kozalar? Çok basit? İkiyüzlü olup olmadıklarından hemen anlaşılırlar. Söylemi ile eylemi birbirine tutmayan, özü sözü bir olmayan adamlar büyük ihtimalle kozadır. 
Türk Milleti’nin asıl uyanışı, kozaları tespit etmek olacaktır. 

Anında görüntü (2)

"PKK itirafçısı" gazetelere konuştu, o albay 8 kişiyi öldürüp gömdü dedi, o albaya "anında" 8 defa müebbetle dava açıldı; - YILMAZ ÖZDİL - HÜRRİYET
PKK’yla çatışırken vurulup tekerlekli sandalyeye mahkûm olan onur madalyalı o albay, onuruna yediremedi, kendi canına kıydı...
“PKK itirafçısı” Kızıltepe’de öldürülen albayı aslında öbür albay öldürttü dedi, cinayetle suçlanan albaya “anında” 9 defa müebbet istendi... “PKK itirafçısı” kitabevine bombayı atanlar şunlar şunlardır dedi, şunlar şunlar denilen astsubaylar “anında” hapse tıkıldı... “PKK itirafçısı” o albay bizi koruyor dedi, o albay “anında” tutuklandı... “İtirafçı gizli tanık” her şey onun başının altından çıkıyor dedi, Başsavcı “anında” içeri atıldı... “İtirafçı gizli tanık” orgeneral darbe yapacak dedi, orgeneral “anında” sanık oldu... “İtirafçı gizli tanık” bunlar çete dedi, gazeteciler profesörler rektörler sendikacılar generaller doooğru Silivri’ye... Hava Kuvvetleri Komutanı’na “İtirafçı ol, kurtul” teklifi yapıldı... “PKK itirafçısı” Genelkurmay Başkanı’nın oğluyla kankayım, tayinlerde bize kıyak yapıyor dedi, vaaaayyy diye 9 sütuna manşet yapıldı, sonra aynı itirafçı çıkıp, yazılanların hepsi yalan dedi, tek sütun haber bile yapılmadı... “İtirafçı gizli tanık” mektup yazdı, bunlar aslında PKK’lı, amirallere suikast yapacaklar dedi, yarbay kendi kafasına sıktı, Karşıyaka Mezarlığı’na, teğmenler “anında” demir parmaklıkların arkasına, Hasdal Cezaevi’ne... “PKK itirafçısı” tuğgenerali bi asker öldürdü, öldüren askeri de bi başka asker öldürdü, neden öldürdüklerini öğrenemedim, araştırıyorum dedi, o dönemin bütün subayları “anında” sorguya alındı.
*
“PKK elebaşısı” Murat Karayılan, “Öcalan’la konuştular, ateşkes ilan ettik. Aslında Öcalan aradan çekilmişti, karşı taraftan diyalog talebi gelince, önderimiz bir fırsat daha verdi” dedi.
*
AKP “anında” açıklama yaptı.
“Külliyen yalan” dedi.
“Provokatör bu” dedi.
*
Zurnanın son deliği değil...
İstihbarat Daire Başkanlığı yapan ve şu anda Eskişehir Emniyet Müdürü olan Hanefi Avcı, kitap yazdı, “cemaat örgütü”nün emniyeti ve yargıyı ele geçirdiğini, Ergenekon, Balyoz, Erzincan’dan Baykal’a kurulan tuzağa kadar, hepsinde bu arkadaşların parmağı olduğunu iddia etti... Hanefi Avcı’ya “anında” soruşturma açıldı. 

Yılbaşı Çorapları Kayseri'den

Eski kilimlerden çanta, cüzdan, anahtarlık, çerçeve gibi eşyalar yapan Fatih Mehmet Eren, turistler için normal bir çorapın 10 katı büyüklüğünde yılbaşı çorabı yapıyor.

Şaban İşlek: Hiçbir dilenciye yardım edilmesin!

Kayseri İl Müftüsü Şaban İşlek, dilencilere karşı vatandaşları uyardı. Şaban İşlek, hiçbir dilenciye yardım edilmemesi gerektiğini söyledi.
Ramazan ayının gelmesiyle birlikte özelliklede camii önlerinde dolaşan dilencilere karşı İl Müftüsü Şaban İşlek, 'Hiçbir dilenciye yardım etmeyin' diye uyarıda bulundu.

Kayserililer mecbur kalmadıkça çiçek almıyorlar.

Sıcak havalar çiçekçi esnafını da vurdu. Sıcağa dayanamayan çiçekler erken soldu.
Sıcakların arttığından beri çiçeklerin 2 gün içerisinde hemen solduğunu ifade eden Mehmet Bayram, "Bu yıl havalar çok sıcak. Önceki yıllar gibi değil. Çiçeklerimizi sıcaktan koruyamıyoruz. Hemen canlılıklarını kaybediyorlar. Sürüm olmadığından canlılıklarını ve esprilerini kaybediyorlar. Normal sıcaklıkta 1 hafta dayanıyordu çiçekler ama bu sıcaklıklarda en fazla 2 günde soluyorlar. Karanfil ve cer bela çiçekleri hiç dayanamıyor. Geldiği gün soluyorlar. Buda bize maddi açıdan sıkıntı yaratıyor. Gelen çiçekleri satamıyoruz" şeklinde konuştu.
Çiçek satışlarının çok düşük olduğunu söyleyen Bayram, "Kayseri'de çiçek kültürü çok geride. Çiçek kültürü açısından sınıfta kaldık. Kayserililer mecbur kalmadıkça çiçek almıyorlar. Düğün, nişan, kız isteme, açılış gibi durumlarda çiçek satabiliyoruz. Bide kocalar eşlerini üzdüklerinde kendilerini af ettirmek için çiçek alıyorlar. Ramazan geldi, satışlar iyice azaldı. Aslında iftara gidecek olanlar, gittikleri yere tatlı, kola yerine çiçek götürseler daha iyi olur. Ama, yok bizde öyle bir durum" dedi.
En pahalı çiçeğin orkideler olduğunu kaydeden Bayram, "En pahalı çiçek orkide ama sıcağa dayanmadığı için elimizde yok. Şuan, sattığımız çiçekler içinde en pahalısı kazabilanka. Güllerin, sıcağa dayanamadığı için tezgahlara çıkarmıyoruz. Dolaplarda saklıyoruz. Yoksa hiç dayanmıyor. Tüm çiçekleri dolaba koyamadığımız için sadece gülleri koyuyoruz. En çok satılan çiçek gül" ifadelerini kullandı.

Yozgat'ta "Kapatıyoruz" İzdihamı

Yozgat'ta bir mobilya mağazasının "Kapatıyoruz" sloganıyla ürünlerini maliyet fiyatına satışa çıkarması izdihama neden oldu.

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...