Sayfalar

1 Eylül 2010 Çarşamba

Muhsin Yazıcıoğlu sağ olsa!...Lütfü ŞAHSUVAROĞLU

1. Anayasa değişikliği çalışmaları modern bir demokraside ve parlamenter sistemde olması gereken bir biçimde sürdürülmemiştir.

2. Anayasa değişikliği talepleri “EVET” kampanyası için kullanılmıştır. Asıl amaç Anayasa Babayassa değildir. Tıpkı AB uyum sürecinin AB üyeliği olmadığı gibi…

3. Herkes bilmektedir ki, artık Türkiye’de AB satandartları geçerlidir. Hukuk sistemimizin üstüne AB yasalarını koymuşuz ve bunu kabul etmişiz. O yüzden kadın hakları, ihtiyar hakları, hasta hakları, yok bilmem ne hakları aslında Anayasa’nın da üstüne getirdiğimiz AB standartları çerçevesindedir. Bunu evet kampanyasında kullanmak göz boyamadır: doğru.

4. BDP sandığı protesto etmekte ve kendince yine demokratik bir hakkını kullanmaktadır. Eğer sandığa gitmeme oranı % 30’ları bulursa BDP o nüfus üstünde ipotek çalıştırmak isteyecektir. O yüzden bu demokratik hakkı başka bir mahfil, parti veya sivil toplum da kullanmalıydı. Gerçekten de nüfusun ezici çoğunluğunu ilgilendirmeyen evet ve hayır kampanyası karşısında vatandaşın sandığa gitmemesi tercihi de saygıya layıktır ve aslında bu tercih hâlihazırdaki meclis içindeki bütün siyasi partilere bir ders mahiyeti taşıyacaktır. Düşünsenize, referanduma katılım oranı % 60 oluyor ve onun da yarısı ile Anayasa değişikliği kabul ediliyor veya reddediliyor. Ne kadar güzel olur. Hem iktidar, hem muhalefet bundan ders çıkarır. Aynı zamanda da gerçekten 12 Eylül Anayasasından kurtulmak için doğru dürüst bir çalışma süreci başlar ve daha fazla demokrasi talepleri gündemi işgal eder.

5. Karl Popper, asıl problemini unutan toplumlar’dan bahsederken aslında Türkiye’yi işaret etmektedir. Türkiye’nin problemi nedir? Referandum mu, Kürt sorunu mu, gelir dağılımı mı, anarşi mi, terör mü, işsizlik mi, enerji çemberi mi, ithalat ihracat arasındaki makas mı, Dersim mi, Ermeni soykırım mı?… Sayacağınız ve bugüne kadar saydığınız bütün problemler ya bu toplumun asıl problemi değilse?!....
Viyana sonrası Ciğerdelen’de Tuna’ya atılan 2 yaşındaki Zarife’nin ve onunla birlikte katledilen 40 bin Osmanlı’nın hesabını bu toplum hiç sordu mu?

Ve sonrasında bütün Balkanlar katledilirken sadece Osmanlıları değil beraberindeki bütün Yahudileri, Macarları katledenlerden hesap sormak kimsenin aklına geldi mi? 1911-12 Balkan bozgununa kadar bir Türk şehri olan Belgrad’da asırlardır yapılan soykırım sadece insanların katli değil de bir şehrin kimliğinin tamamen yok edilmesi, kültür ve medeniyet izlerinin tamamen sökülüp atılması değil de nedir? Hele hele Balkan savaşları sonrası 7,5 milyon Türk’ün katledilmesi, bir o kadarının göç ettirilmesi ve evladı fatihanın İstanbul sokaklarında dilenciliğe başlaması kimin problemidir? Bin yıldır Allah’ın adını yeryüzüne hâkim kılmak yani gerçek bir adalet bir nizam-ı alem vermek göreviyle kendini taçlandıran milletin asıl problemini unutarak “mankurt”laştırılması ve mankurtların da yine mankurt kavramına sarılarak halkını iki defa mankurtlaştırmaya çalışması tarihin yazdığı en yaman bir çelişki değil mi? Asıl problemini yani ahlakını, yani misyonunu, yani hareket felsefesini unutan toplumun elbette başına diğer tali problemler geldiğinde her birini asıl problemi sanarak düşeceği tuzakları tahayyül edebiliyor musunuz?

6. En acısı da daha cesedinin sıcaklığını o soğuk morgda bile parmaklarımda hissettiğim ve bugün hâlâ “beni kuyudan çıkar” diye rüyalarıma giren aziz başkanım Muhsin Yazıcıoğlu’nun Mamak’taki resmi kendisinden izin alınmadan evet kampanyasında kullanılıyor ya…. En çok ona yanarım.

Bir millet ve güya o aziz milletin davasını güdenler bu kadar sığ, bu kadar başıbozuk, bu kadar zekâ özürlü tuzaklara pirim verecek öyle mi?

Şimdi aziz milletime sesleniyorum. Bu ses daha evvel Muhsin Başkan’la otuz küsur yıldır seslendirdiğimiz aklın ürünüdür. Bu ses Ülkü Ocakları’nda 12 Eylül öncesinde hep inanıp güvendiğin bildirilerdeki sestir. Bu ses, 12 Eylül zindanlarında “zalimin karşısında susan dilsiz şeytandır” ilahî emri istikametinde sırat-ı müstakim’den ayrılmayanların ve 12 Eylül sürecinde 12 Eylül’le hesaplaşanların sesidir. Bu seste 12 Eylül anayasasına evet derken aynı zamanda zalime yalakalık yapanların onu kutsayanların hatta onu cennetle müjdeleyenlerin korkularını, vehimlerini, taktiklerini bulamazsın. Bu seste gerçeği bildiği halde onun üstünü örtmeye çalışanların telaşı yoktur.

Şimdi gerçeği, 1970’lerin başından beri adeta ruh ikizi olduğumuz Muhsin Başkan’la referandum karşısında “o olsaydı ne yapardı” gerçeğini açıklıyorum. Bu benim tarihe ve milletime vicdan borcumdur:

1-    Büyük Birlik kavramı ucuz bir kavram değildir. Bin yıllık mazisi vardır. Ucuza satılamaz. Büyük Birlik diyen birinin bölücü olmaya ve milleti evet-hayır kamplarına ayırmaya hakkı yoktur. Muhsin Başkan yaptıklarıyla hiçbir ülkücünün kınadığı/kınayabileceği bir iş yapmamıştır. Rahmetli Türkeş’i neden eleştirdiğini hatırlayın: Çekiç Güç için değil mi? Onun dışında hiçbir ülkücü onun fikriyatına halel getirecek işlere kalkışmadığını iyi bilir. Bugün de onun mirasını sürdürenlerin, emanetini taşıyanların onun bu temel tavrını yabana atmamalıdırlar. Zira o eninde sonunda buluşacağımız büyük birliği hayal etmekteydi.


2-    Evet tercihinde bulunanlara karşı da husumeti olamazdı, hayır tercihinde bulunanlara da… O yüzden evet ve hayır kampanyalarının milleti bölmeye varan hırslarına alet olamazdı ve her iki kampanyayı da eleştirirdi. Ama evet veya hayır oyu verecek vatandaşlarımıza aynı sempati ve empati (meleke-i icad) ile yaklaşırdı. “13 Eylül’de birbirinizin yüzüne nasıl bakacaksınız, üç günlük dünyada fırıldak olmaya gerek yoktur” diye de uyarırdı. Daha önce yaptığı gibi…

3-   Onun daha evvel 28 Şubat sürecinde “Türkiye İran olamaz, ama Suriye olmasına da izin vermeyiz” sözü çok önemli bir stratejik düşüncenin ürünüdür ve bugünkü kolay destekle bir alakası yoktur. O ABD emperyalizminin ürünü olan 28 Şubat’a karşı dik duruşun bir ürünü idi. Nasıl ki ben de Çevik Bir’in emriyle mahkemelerde yargılandım. Ama mahkemede Çevik Bir’den de hesap sordum. Şimdiki kampanya sahiplerinin hiçbirisi bizim mücadelemizde gıklarını çıkarmadılar.

4-   Doğru Yol ile Refah Partisi’nin kurduğu hükümete de karşılıksız destek vermesi yine bugün yanlış değerlendirilmektedir. Vefatından yani o elim helikopter kazasından bir hafta evvel bizim evde ikimiz sabahladık. Muhterem Yazıcıoğlu’nun görüşlerini, düşüncelerini, hatta bütün özel bilgilerini benden daha iyi bilebilecek kim var? Partisindekilerden, çok yakın arkadaşlarından çektikleri ile birlikte Başbakanın bir aydır randevu talebine cevap bile vermemesinden tutun daha ne özel bilgiler… Onun yirmili yaşlardaki başkanlığından-başkanlığımızdan beri bütün metinlerinde düşünce birliğimiz var. Ben onun kalemiyim. Bunu bilmeyecek ahmak var mı? Bugün onun adını kullanma cüretinde bulunanlar en azından telefon açıp sorabilirlerdi ki; “yahu sen Muhsin Başkan’ın en yakınıydın, acaba bu kritik dönemeçte ne yapardı, nasıl karar alırdı, ne derdi”… Biz de onlara hakikati söylerdik. Ama yine sonunda evet veya hayır diyeceklerse ona da karışmazdık. Fakat bu inceliği göstermediler ve bir kez daha onun selim ruhunu incittiler.

5-  En son olarak  referandum konusundaki kararını açıklıyorum: Bu karar bin yıllık asıl problemi bilen bir gerçek lider kararı olduğundan bir ezbere dayanmazdı. Baştan meclisteki partileri uyarırdı. “Oturun ve gerçek bir demokratik anayasa için çalışın” derdi. Aynı zamanda sürece katkı için Cumhurbaşkanıyla görüşürdü, sivil toplumu toplardı. Bir anayasa metni üzerinde de âkil olanları, uzmanları çalıştırırdı. Sonra liderleri uyarırdı gerekirse ziyaret ederdi. Referanduma gitmeyin bu zırt pırt, her zaman başvurulacak bir yol değildir derdi. Bir konsensus peşinde olmayı öğütlerdi. Fakat ona rağmen süreç işlerse eğer o zaman da evet ve hayır gibi milleti ortadan ikiye bölen iki kavrama da aynı mesafede olurdu. Evetçilerin hayırcılarla çok derin farkları olmadığından dem vururdu. Ama sandığa gitmeme taktiğini de kullanırdı. BBP olarak biz sandığa gitmiyoruz. Zira bu zorlama referandumun milletimizin asıl problemi ile ilgisi yoktur ve gerçek anayasa taleplerini perdeleme riski vardır. Ayrıca Pakistan kan ağlamaktadır. O kardeşlerimizin Kurtuluş Savaşımızda bize nasıl ellerinden gelenin fazlasını yaptıklarını nasıl unuturuz. Çamurların içinden buğday taneleri toplayan o kardeşlerimiz dururken bizim beş yıldızlı otellerde iftar sofralarında tafra atmamız yakışık almaz. Bu Allah’ın gücüne gider. Ümmetin bir ferdinin bağrı yandığında diğerleri orada olmalı değil mi? Bütün işi gücü bırakıp bakanlar kurulu Pakistan’a gitmelidir. Bu saçma sapan referandum münazarasından da bir an evvel vazgeçilmelidir. Utanmalıyız. Kanada ve Fransa bile bizden çok daha evvel ve önemli miktarda yardım yaptı. bu zilletten kurtulmalıyız.

6-  Yani aziz başkan kendini kullandırmazdı. Kendi edasını tavrını ortaya koyardı. Bin yıllık terkibin peşinde olurdu. İktidarı da muhalefeti de seviyeli biçimde eleştirirdi. Ama ne evet kampanyasına, ne de hayır kampanyasına alet olurdu. O bir süreç olarak gün be gün değerlendirirdi. Evet diyenlere de, hayır diyenlere de kendi saygınlığını koruyarak yaklaşırdı. Ama aynı zamanda sandığı protestoyu da, yahut gidilip hem evetin hem hayır üstüne mühre vurma eğilimlerini de saygıyla karşılardı. Sonunda da Pakistan dramı ortaya çıkınca net tavrını gösterirdi: bırakın bu işleri, fırıldak olmaya gerek yok. Bu can bu tende bir an var, bir an yok, ne diye bu lüzumsuzluklar peşinde koşturuyorsunuz diye uyarırdı. Bırakın bu saçma münazaraları, ne yapabilecekseniz Pakistan’a yapınız derdi. Kendi de çeker giderdi Pakistan’a… Onun şefkatli, tertemiz eli, elimin üstündeki güçlü eli hepimizi hakiki meselemize çekerdi. Ve daha önce –ölümüyle- yaptığı gibi son üç kala bütün seçim zırıltılarını sustururdu. Ya referandum iptal edilirdi, ya da kimse sandığa gitmez Pakistan için elinden geleni yapardı.

Bu sözlerime yalan diyecek biri varsa gelsin.

El ele meydana

Kılıçdaroğlu 7 Eylül'deki Antalya mitingine Baykal'ı davet etmeye hazırlanıyor.
Kılıçdaroğlu'nun yakın çevresine 'Antalya mitingimizi Sayın Baykal'ın dönüşüne göre programladık. Şimdi gelmesini bekliyorum. Gelince arayıp davet edeceğim. Hatta kabul ederse ondan konuşma yapmasını da isteyeceğim' dediği belirtiliyor

Anayasa değişiklik paketinin oylanmasına sayılı günler kala miting meydanları hareketlenirken CHP'de ise tüm gözler 7 Eylül'deki Antalya mitingine çevrildi. Akşam'ın haberine göre CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın memleketi Antalya'daki mitingde Kemal Kılıçdaroğlu ile Baykal'ın birlikte otobüsün üzerine çıkıp çıkmayacağı merak edilirken Kılıçdaroğlu ise adım atarak Baykal'ı davet etmeye hazırlanıyor. Baykal'a karşı çok hassas olan ve bunu her fırsatta dile getiren Gandi'nin bu konuda yakın çevresine, 'Gezi programımızı Sayın Baykal'ın Amerika dönüşüne göre ayarladık. 7 Eylül tarahini bilinçli bir şekilde belirledik. Hatta bu nedenle miting tarihini biraz da geciktirdik. Ameraki'dan döneceği zaman ben kendisini bizzat arayıp Antalya mitingimize davet edeceğim. Hatta benim gönlümden onun bir konuşma yapması da geçiyor. Umarım bu önerimi kabul eder ve halka birlikte hitap ederiz' dediği öğrenildi.

SON DÜZLÜKTE 13 MİTİNG

Refarandum sürecinde müthiş bir performans sergileyen CHP lideri Kılıçdaroğlu yurt gezilerine 30 Ağustos arasından sonra tam gaz devam ediyor. Kılıçdaroğlu, bugün Hatay'da başlayacak miting serisinde 6 günde 13 ile gidecek. Böylece Gandi toplam miting sayısını da 74'e çıkarmış olacak. Kılıçdaroğlu bugün Osmaniye ve Hatay'da, perşembe günü Mersin ve Adana'da, cumartesi günü Bolu, Düzce, Sakarya ile Kocaeli'nde, pazar günü Konya ve Ankara'da, pazartesi günü Manisa ve İzmir'de mitinglere katılacak.

Ana muhalefet partisinde referandum hareketliliği devam ederken tüm gözler 7 Eylül Salı günü yapılacak Antalya mitingine çevrildi. Eski Genel Başkan Baykal'ın mitingte CHP otobüsünün üzerine birlikte çıkıp çıkmayacağı merak ediliyor. Baykal'a yakın kaynaklar, 'Eğer bizzat Sayın Kılıçdaroğlu'ndan özel bir davet giderse Baykal bunu geri çevirmez ve ikisi birlikte halkı selamlarlar. Bu da CHP kamuoyu ve seçmen bazında önemli bir olumla hava ve sinerji yaratır' yorumunu yapıyor.

7 EYLÜL PROGRAMI BOŞ

Refarandumda 'hayır' çıkması için aktif destek veren ve şu sıralar torunu Mehmet'i üniversiteye yazdırmak için ABD'de bulunan Deniz Baykal, 3 Eylül'de Türkiye'ye dönecek. Hemen ertesinde Adana'ya geçecek olan Baykal, 4 Eylül'de ise işadamlarının düzenlediği toplantıya katılacak. 5 Eylül'de Susurluk'a giderek belediyenin düzenlediği bir etkinliğe katılacak olan Baykal'ın 7 Eylül'de ise bir önceden planlanmış bir programı bulunmuyor.

AKTİF GÖREV VERİLMEMİŞTİ

Baykal, geçen ayki İzmir ziyaretinde, CHP yönetiminden referandum için görevlendirme beklediğini ancak aranmadığını söylemişti. Bir süre sonra Genel Sekreteri Önder Sav imzasıyla örgütlere gönderilen genelgede Baykal ve yakın çalışma arkadaşlarının görevlendirilmemeleri tartışma yaratmış, ancak Sav sonra 3 büyük ildeki gruplara Baykal'a çok yakın isimleri de katmıştı.

DAVETE AÇIK KAPI

Partİ Sözcüsü Hakkı Süha Okay, AKŞAM'a, Antalya mitingini Deniz Baykal'ın ABD'den dönüş tarihini hesaplayarak takvimlendirdiklerini söyledi. Okay, Baykal'a yönelik bir özel davetin Kılıçdaroğlu'nun tasarrufunda olduğunu ifade ederek, davete açık kapı bıraktı. Eski Genel Başkan Deniz Baykal'a çok yakın isimlerden Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş de, 'Deniz Bey Antalya programını, miting tarihini benden öğrendi. Kendisini şu ana kadar bu konuda arayan olmamış. Şu andaki tabloda benim onun katılımına ilişkin bir yorum getirmem şık olmaz' diye konuştu.

Kılıçdaroğlu'nun videoları izlenme rekoru kırıyor

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, internetteki bazı sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla seçmenlere seslendiği, referanduma ilişkin videoların her birinin, ortalama 700 bin ile 1 milyon kişi tarafından izlendiği bildirildi.
CHP İletişim Koordinatörlüğünden yapılan yazılı açıklamada,''Kılıçdaroğlu'nun, internet aracılığıyla seçmenlere seslendiği'' belirtildi.Açıklamada, Facebook, Twitter gibi sosyal ağlar ve video paylaşım siteleri aracılığıyla yayımlanan ''Kılıçdaroğlu diyor ki'' başlıklı videoların her birinin ortalama 700 bin ile 1 milyon kişi tarafından izlendiği, beğenildiği, yorumlandığı ve postalandığı kaydedildi.
Referandum kampanyası kapsamında seçmenlere yönelik hazırlanan 10 video filminin bir haftadır internetten yayımlandığı bildirilen açıklamada, videoların, ''Kılıçdaroğlu diyor ki: 26 soruya tek yanıt olur mu?'',''Kılıçdaroğlu diyor ki: İhtiyacımız Yeni Anayasa''''Kılıçdaroğlu diyor ki: Toplumsal Uzlaşma''''Kılıçdaroğlu diyor ki: Bağımsız Yargı Neden Önemli?'', ''Kılıçdaroğlu diyor ki: 12 Eylül'den Hesap Sormak...'',''Kılıçdaroğlu diyor ki: Vatandaşın Gündemi...''''Kılıçdaroğlu diyor ki: Gençlere Sesleniş...''''Kılıçdaroğlu diyor ki: Benim Bir Türkiye Hayalim Var'', ''Kılıçdaroğlu diyor ki: Sandık Başına''''Kılıçdaroğlu diyor ki: Birer Birer Toplanacağız'' başlıklarını taşıdığına işaret edildi.

Facebook'tan soruları yanıtladı

''Kılıçdaroğlu'nun şu ana kadar 12 hayranının Facebook'tan kendisine yönelttiği 12 soruya da videolar aracılığıyla doğrudan cevap verdiği''ifade edilen açıklamada, bu videoların da Facebook hayran gruplarında ortalama 700 biner kişi tarafından seyredildiği bildirildi.
Açıklamada, ''Bu arada, gönüllüler tarafından yapılan 'Millet Dertli' adını taşıyan politik hiciv nitelikli bir video klibi de dün itibariyle paylaşılmaya başlanmış bulunuyor'' denildi.

Sivil silahlanmada yarın çok geç olabilir / Hasan Sami BOLAK

Önceki gün MHP Kocasinan İlçe Başkanı’nın telefonuna icabet ederek; TBMM Başkan Vekili İstanbul milletvekili sevgili Meral Akşener hanımefendinin de geleceğini öğrendiğim, halka açık iftara katıldım. Meral Hanım benden 14 yıl küçük.. Nurettin Topçu ekolünden,, “Yarın ki Türkiye” başta olmak üzere bir çok eseri bulunan ve ideolojisi yüzünden bir türlü doçentlikten profesörlüğe yükseltilmeyen rahmetli Topçu’nun benim üzerimde fikri hakları vardır... Her ne kadar aramızda Anadoluculuk-Turancılık farkları varsa da, 1970’lerde yayınlanan o ekolün Hareket dergisinde benim de birçok yazılarım yer almıştı.
Meral Hanım’a, iki ay kadar önce özel bir yemekte:
-Fazla ataksın, haberin olsun! Diye takılmıştım. O da,
-Sizin gibi ağabeylerin yazılarını okuyordum da ondan, demişti.
İftara O’nun da katılacağını haber alınca, MHP olarak Kayseri’de Hayır kampanyası kapsamında neler yapılabileceğini ve en önemlisi hükümetin, 6136 sayılı ateşli silahlara dair kanun maddesinde değişiklik yaparak; hediye, hatıra veya uzun zaman avcılıkta kullanılmış olanlar hariç, bir kişiye beş silah daha alma yetkisi tanınmasının ne kadar tehlikeli sonuçlar doğuracağına dair kanaatimi içeren oldukça mufassal bir rapor verdim. Raporun bir nüshasını da, randevu alabildiğim takdirde MHP Kayseri il Başkanı sayın Korkmaza da takdim edeceğim. Meral Hanım’ın, raporumdaki görüşlerimi değerlendireceğini ümit ediyorum.
Halkın silahlandırılması konusu ile ilgili olarak, arkadaşımız Mustafa Öztürk’ün yayınladığı Bilgiyurdu Dergisinin yakında yayınlanacak sayısında da ayrıca bir makalem yer alacak!
Rast gele alınabilecek bir silahın bile ne kadar tehlikeli olabileceği ortada iken, beş silah alma yetkisine onay verilmesi Türkiye’nin konjonktürel yapısı bakımından çok sakıncalıdır. Hele 12 Eylül referandumu sonrası evet’in bir fazla çıkması, hükümete yakın çevrelerin istismar ve intikamcı politikalarına destek olabilecek diye düşünmekteyim.
Milletçe bu “sivil silâhlanma”nın şimdiden karşısında olmazsak, yarın çok geç olabilir!
Hasan Sami BOLAK / Erciyes Gazetesi

Başbakan Erdoğan, TOBB'a ve Hisarcıklıoğlu'na kota koymuş

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Kayserili olan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na boykot uygulayarak arkadaşlarına davet ettikleri zaman o odada gidip konuşmayacaksınız talimatı vermiş.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan katıldığı bir programda ‘Birer işçi alın’ önerisini reddeden TOBB’a boykot uyguladığını anlattı. Erdoğan, patronların kâr ettikleri halde işçi çıkardıklarının belirtilmesi üzerine İsim vermeyeceğim, gerek yok, ciddi manada kırgınım, çünkü çok yanlışları olmuştur, hiç dürüst davranmamışlardır, tamamen ideolojik davranmışlardır. Ve ben bazı arkadaşlarıma, ‘kesinlikle davet ettikleri zaman o odada gidip konuşma yapmayacaksınız’ dedim. Bunu da dedim. Niye? Yani bizi kalkıp da bir hükümeti siz enayi yerine koyamazsınız. Hesapları iyi yapalım biz bu kadar teşvikse teşvik, primse prim bu destekleri veriyoruz. İşte buyurun bakın şimdi tablo ortada. ‘Kazandık’ diyor. ‘Biz hiçbir zaman şöyle de demedik, böyle de demedik’. Yani biz ‘teğet geçecek’ dediğimiz zaman o odanın ilgilileri çıktılar, bizimle istihza (alay) ettiler..”

ERCİYES ÜNİVERSİTESİNDE KAYITLAR 31 AĞUSTOS - 7 EYLÜL ARASINDA YAPILACAK

Erciyes Üniversitesi’nde kayıtlar 31 Ağustos-07 Eylül 2010 tarihleri arasında yapılacak. Erciyes Üniversitesi’ne bu sene 10 bin 931 yeni öğrenci kayıt yaptıracak. Kayıt evrakları eksiksiz olan öğrenciler, 5 dakika gibi kısa bir sürede kayıtlarını yaptı.

Erciyes Üniversitesi’nde 2010-2011 Eğitim-Öğretim Yılı kayıtları, 31 Ağustos-07 Eylül 2010 tarihleri arasında Sabancı Kültür Sitesi’nde yapılacak. Erciyes Üniversitesi Rektörlüğü, öğrencilerin kayıtlarını rahat bir şekilde yapabilmeleri için geniş önlemler aldı. Öğrenciler, Sabancı Kültür Sitesi’nde kurulacak olan banka şubesinden kayıt ücretlerini ve okul harçlarını yatırırken,  evraklarında eksiklik bulunmayan öğrenciler, kısa  bir sürede kayıt işlemini tamamlayabilecekler. Erciyes Üniversitesi Öğrenci İşleri Daire Başkanı Mustafa Topaktaş, Erciyes Üniversitesi’ne bu sene, 9 bin 548’i YLS,  430’u Özel Yetenek Sınavı, 126’sı Dikey Geçiş, 627’si Yatay Geçiş ve 140’ı yabancı öğrenci sınavı yoluyla bu sene toplam 10 bin 931 yeni öğrencinin kayıt yaptıracağını bildirdi. Ayrıca, Türk Cumhuriyetleri sınavından gelen 50 öğrencide önümüzdeki günlerde üniversiteye kayıt yaptırabilecekler.

Kayıtlar sonunda, Erciyes Üniversitesi’nde öğrenci sayısı 38 bin 175’e ulaşmış olacak.

Kayıtların sorunsuz ve rahat bir şekilde yapılabilmesi için, ERÜ’de  geniş önlemler alındı. Sabancı Kültür Merkezi’nde,  Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı tarafından geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu senede bir “Kayıt Bürosu” oluşturuldu.

Kayıt bürosunda, her okul için ayrı bir kayıt masası yer alıyor ve burada öğrencilere,  kayıt işlemleri yanında rehberlik hizmetleri veriliyor. Kayıt Bürosu’nda bir de, öğrencilerin şehir merkezine ve banka şubelerine gitmeden harçlarını yatırabilecekleri bir banka şubesi kuruldu. Öğrenciler, okul kayıt harçlarını  bu şubeden kolaylıkla yatırabilecekler.

Erciyes Üniversitesi’nde, en fazla öğrenciyi 1481 kontenjanla  Mühendislik  Fakültesi alırken, en az öğrenciyi 52 kontenjanla Eczacılık Fakültesi alacak.

Bahçeli: Başbakan, Kaçmaya Çalışıyor

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 12 Eylül'de referandum oylamasında Erzurumlulardan 'hayır' oyu isteyerek, "Başbakan yargının şemsiyesi altına girerek yüce divandan kaçmaya çalışıyor" dedi.

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...