Sayfalar

28 Haziran 2010 Pazartesi

Askerlerimizin Şehadetine “Şaşı” Bakanlara! / Mehmet Emin BATUR


Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)nin Türkiye’deki eş başkanı olan zatın ani bir şekilde Rusya Federasyonu ile Türkiye arasındaki vize uygulamasını kaldıracak kadar sıkı bir dostluk(!) tesis etmesi ve İran-Türkiye yakınlaşmasına doğru adımlar atması ile yardım gemisine İsrail saldırısını ilişkilendiremeyenlerin son olaylarla ilgili olarak doğru yorumlar yapabilmeleri mümkün değildir.
Genellikle Türkiye kamuoyu Gazze’ye yardım götüren gemiye İsrail askerlerinin yapmış olduğu kalleşçe ve insanlık dışı saldırının tek suçlusunun İsrail olduğunu düşünmektedir. Oysaki söz konusu kanlı saldırının birinci suçlusu İsrail değil, Okyanus ötesinden bütün dünyanın, İslam âleminin ve özellikle de Türk Milletinin üzerinde tam anlamı ile bir hâkimiyet sağlamaya çalışan ABD’dir…
Açıkça ortadadır ki, ABD’nin yıllar yılıdır besleyip palazlandırarak ihtiyaç duydukça Türkiye’ye ve Türk milletine karşı kullana geldiği tasmalı pitbulları olan Yunanistan, İsrail ve aralarında çok sayıda Asala artığı Ermeni’nin de yer aldığı PKK terör örgütü ABD’nin en güvendiği tetikçileridirler. Türkiye ise ABD için “çantada keklik” sayılıyor ve istediği anda Rusya ve İran’a karşı zaman, zaman ileri sürdüğü önemli bir koz durumundadır.
Malum BOP eş başkanı artık miadı dolduğu için ABD tarafından “deliğe süpürüleceğini” anlamış ya da hissetmiş olmalı ki, Rusya ile bir dizi anlaşmalara imza atıyor ve İran’a yeşil ışık yakma girişimleri sergiliyor… ABD Türkiye’den intikam almak ve kızgınlığını belli etmek için de derhal İsrail Pitbulunu ve PKK tetikçilerini devreye sokarak kanlı eylemler yaptırıyor.
İsrail askerlerinin gemiye yaptıkları menfur saldırıya paralel olarak Türkiye’nin sınır güvenliğinin, Türk milletinin namus emniyetinin ve toprak bütünlüğünün kendilerine emanet edildiği şanlı Türk ordusu mensuplarına İskenderun’da yapılan kahpe saldırı Türk milletinin vicdanını yaralamış, yüreğini kanatmış ve adeta kahretmiştir. Fakat görülen odur ki, Gazeteciliğin tarafsızlık ilkesine ihanet ederek taraf haline gelen bazı basın-yayın organları ve dış mihrakların maşası durumundaki bir takım sözde yazar, çizer ve aydınlar 7 askerimizin şehit olmasını adeta kasıtlı olarak yardım gemisine yapılan İsrail saldırısının gölgesinde bırakmaya özel bir gayret sarf etmektedirler. Oysaki henüz hayatlarının baharında şehit düşen bu askerlerimiz de tarih boyunca şehit olan binlerce, on binlerce ve hatta milyonlarca askerimiz gibi Türk vatanının bölünmez bütünlüğünü korumak, yüce Türk milletinin mal, can ve namus gibi ulvi değerlerini muhafaza etmek uğruna aziz canlarını feda etmişlerdir…
24 Mayıs 1993 tarihinde Bingöl’de 33 askerimiz pusuya düşürülerek kalleşçe şehit edildiler.
3 Ekim 2008 cuma günü Aktütün sınır karakolunda 17 askerimiz birden kahpece şehit edildiler.
7 Aralık 2009 tarihinde Tokat’ın Reşadiye ilçesinde 7 Askerimiz pusuya düşürülerek hunharca katledildiler. Ve yine Hatay’ın İskenderun ilçesinde, Deniz  Kuvvetleri Komutanlığına bağlı İlboğa Kışlası İkmal Destek Komutanlığında görevli askerlerimizden 7’si roketli ve uzun namlulu silahlarla kancıkça ve kalleşçe şehit edildiler. Bu saydıklarım hafızalarda halen tazeliğini koruyan toplu şehitler verdiğimiz hadiselerden sadece bir kaçıdır…
Bu şanlı askerlerimizin ifa etmekte oldukları görev Mavi Marmara yardım gemisinde hayatlarını kaybeden yardımseverlerin ifa ettikleri görevden daha mı az kutsaldır? 5’er, 10’ar 30’ar şekilde vatan savunması sırasında şehit olan askerlerimizin defin merasimlerinde suspus olanlar “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyen siyasileri desteklercesine umursamaz bir tavır sergileyenler neden yardım gemisinde kaybedilen insanlar söz konusu olduğunda ellerinde Filistin bayraklarıyla daha farklı bir tepki ortaya koyarak adeta kendilerini paraladılar? Bu nasıl bir çifte standartçı tepki gösterme şeklidir?
Kaldı ki, Başbakan yardımcısı Bülent Arınç Yardım gemisine saldırı hadisesinin hemen ardından Mavi Marmara gemisinin Gazze’ye yardım teşebbüsünü hükümet olarak sahiplenmediklerini ifade eden şu açıklamayı yapıyor: “Bu bir Hükümet projesi değildir. Hükümet olarak bu gemileri biz yola çıkarmadık. Rotasını biz tayin ve tespit etmedik. Tamamen insani amaçlı bir sivil girişimdir. Sivil inisiyatiftir. Bizim Türkiye olarak buna mani olma imkânımız da yoktu, destek olma imkânımız da yoktu…”
Bir hükümet düşünün ki, ülkeye ait kıyılardan bir gemi meçhule doğru yola çıkıyor ve hükümet yetkilileri “Nereye gidiyorsunuz? Hedefinize sağ-salim ulaşma garantiniz var mı? İlgili ülke yetkilileri ile resmi bir görüşme yapalım ”Vs. demeksizin içinde yüzlerce yardım gönüllüsünün de bulunduğu bir gemiyi uluslar arası sulara, salıveriyor ve ardından da zaten meydana gelmesi kuvvetle muhtemel olan bir facia sonrasında da “Bu bir hükümet projesi değildir” diyerek meselenin sorumluluğundan sıyrılmaya çalışıyor…   
Bu hususta günlerce konuşulacak ve yazılacak kadar kafa karıştırıcı ve kuşku uyandırıcı yönler bulunmaktadır. Meselenin içyüzü ile ilgili asıl gerçekler ise mutlaka zamanla ortaya çıkacaktır…
ABD bu defa İsrail askerleri marifetiyle Türkiye’nin başına ikinci defa öyle bir çuval geçirmiştir ki, bu çuval ne “Van minut”, ne “yetti artık” ne de “bütün dünya sırtını dönse, gözünü yumsa biz sırtımızı dönemeyiz, gözlerimizi kapatamayız” şeklindeki içi boş söylemlerle çıkartılabilecek gibi görünmüyor.

Kültür Bakanı hem minderimize oturdu hem de Erciyes Zafer Kurultayına hakaret etti


Konuşan bu memleketin Kültür Bakanı... Kültürlü adam diyeceksiniz. Acele etmeyin. Erciyes dağında temel atma töreninde diyor ki: "Erciyes'te birilerinin nara attıkları yerde bizler temel attık." Nara atanlar Erciyes Zafer Kurultayına katılanlar mı, değilse Kayseri halkı mı? Bakan minderimize oturdu ama hoşluk bırakmadı ardından. Bundan sonra Bay Ertuğrul Günay'ı tanıyanlar yazacaklar bir iki satır, öyle ya, kalmasın hatır...

Kültür Bakanı minderimize oturdu ama Erciyes Zafer Kurultayına hakaret etti gitti

Mustafa Dağcı annesini kaybetti

Türkiye Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri ve MHP 19. Dönem Milletvekili Mustafa Dağcı’nın Annesi Vesile Dağcı, 84 yaşında hayatını kaybetti. Vesile Dağcı Hisarcık’ta toprağa verildi.

Yaşlılığa bağlı rahatsızlıkları dolayısıyla vefat eden Vesile Dağcı için Hisarcık meydan camiinde cenaze namazı kılındı…
Cenaze namazına Mustafa Dağcı’nın yakınları, MHP İl Başkanı Süleyman Korkmaz ile vatandaşlar katıldı.
Vesile Dağcı’nın cenazesi öğle namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra Hisarcık’ta toprağa verildi…

Kulkuloğlu: "Halen Cabat'tan hesap sorulmadı"

CHP Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuoğlu AKP nin düzenlemesiyle yasalaşan Maden Kanunundaki değişikliği fırsat bilen başta yabancılar ve yabancılarla ortaklıklar oluşturan yandaşların maden sahasına girdiğini belirtti.

        AKP’nin kendine hizmet edenlere ve kendi ile beraber hareket edenlere zenginlik ve refah kapısı olarak, yeni kanuni düzenlemeyi kullandığını dile getiren Kulkuoğlu, şöyle devam etti:

         “İşte bu talan politikasının parçalarından biride Kayseri AKP İl Başkanı Mahmut Cabat ve avanesi olmuştur. Mahmut Cabat ve avanesi gerek kendisi adına alınan 254 ruhsatla alakalı olarak gerekse avanesi adına alınan 740 adet maden ruhsatları ile alakalı olarak bugüne kadar hangi, vergisi ödenmiş " HELAL KAZANÇ" ile aldıkları yönünde kamuoyunu aydınlatan bir belge ve açıklama ortaya koymamışlardır. Onlar ortaya koymadığı gibi benim defalarca medya yoluyla resen göreve çağırdığım Devletin Maliye Teşkilatı, Defterdarlık, vergi denetmenleri, hiçbir mali soruşturma ve araştırma başlatmamışlardır. Avanesi içerisinde Erciyes Üniversitesinde öğretim görevlileri olması nedeniyle Sayın Rektör ve Üniversitemiz yöneticileri hiçbir idari soruşturma açmamışlar, olayı duymazdan gelmeye çalışmışlardır.

         25 Haziran’da yapmış olduğu açıklamaların ardından AKP İl Başkanı Mahmut Cabat’ın görevden alındığını belirten Kulkuoğlu, aynı zamanda hesap sorulması gerektiğini kaydetti.

       Kulkuoğlu, “Benim ısrarlı açıklamalarımdan herhalde artık utanma noktasına gelen AKP Genel Merkezi Mahmut Cabat ve yönetimini görevden almak zorunda kalmışlardır. Ancak açıkça tüm Kayseri kamuoyunca da bilinmelidir ki bu olay böyle örtbas edilemez. Şimdi "Devlet"i temsil edenler esnaftan, işçiden, köylüden, sanayiciden, avukattan, mimardan, doktordan eczacıdan, her bir kuruş harcamanın ve gelirin hesabını nasıl soruyor ve acımasız ceza ve vergilerle baş başa bırakıyorlarsa burada da Cabat ve avanesinden tüyü bitmedik yetimin hakkını sormalıdırlar. Eğer onlar resen harekete geçmezlerse ben önümüzdeki günlerde şahsen şikayette bulunacağım” dedi.

ASKERLER TERÖRİST SANARAK KÖYLÜLERİ VURDU




Hatay’ın Hassa ilçesinde bulunan Çardak Yaylası'nda gezen köylüleri terörist sanan askerlerin ateş açması sonucu 2 köylü hayatını kaybetti. Hatay Valisi yağtığı açıklamada "haber doğru, çok üzgünüz" dedi

Ebiç Köyü 1. Buğday ve Su Feftivali 18 Temmuz'da yapılacak

Ebiç Platformu Başkanlığının verdiği bilgiye göre Ebiç Köyü 1. Buğday ve Su Festivali 18 Temmuz'da Ebiç Baraj Alanında yapılacak. Selahattin Alpay, Aşık Sefai ve Selami Durmuş gibi sanatçıların da yer alacağı festivalde ilahi grupları da yer alacak. Bütün Kayseri Halkını festivale davet eden Ebiç Platformu, festivale belediye başkanları, milletvekilleri ve bazı devlet adamlarının da katılacağını açıkladılar.
İrtibat:
Yakup Karaaslan: 0539 304 7386
Bünyamin Çelik 0538 548 59 59
Ebiç Platformu Başkanı: Sinan BURHAN

'Giderim ama çömelmem'

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Gediktepe Karakolu’nu ziyaret edecek.
Kılıçdaroğlu’nun Org. Başbuğ’a yaptığı “Sınıra gitmek istiyorum” talebi üzerine program yapıldı. CHP lideri, çarşamba Van’a uçacak, helikopterle Gediktepe’ye geçecek.

Kılıçdaroğlu, Ayaş'ta düzenlenen Dut Festivali'ne katılmak üzere CHP Genel Merkezinden ayrılmadan önce gazetecilerin, sınır karakollarını ziyaret edeceğine ilişkin haberle ilgili sorularını yanıtladı.

Gediktepe'ye gitme niyetinde olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, ''Daha önce Sayın Genelkurmay Başkanı ile bir cenaze töreninde yaptığımız kısa konuşmada, Sayın Genelkurmay Başkanımız bu konuda yardımcı olacağını ifade etti. Gediktepe'ye gitmek istiyorum'' diye konuştu. Kılıçdaroğlu, İstanbul-Halkalı'daki terörist saldırıda hayatını kaybeden liseli Buse Sarıyağ'ın cenaze töreninde bu isteğini Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'a iletmişti. Başbuğ'dan bu isteğe olumlu yanıt geldi.

''Yalnızca Gediktepe'ye mi gitmeyi düşünüyorsunuz?'' sorusu üzerine de Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un terör konusunda kendisine brifing de verebileceklerini ifade ettiğini belirterek, koşulların uygun olması halinde brifing alıp, daha sonra da Gediktepe'ye gitmek istediğini söyledi.

CHP kurmayları, Başbuğ’un eşlik etmesi beklenen ziyarette Kılıçdaroğlu’nun, Başbakan Erdoğan’ın çömelerek fotoğraflarının çekildiği karakolda uyarı gelse bile çömelmeden dik duracağını söyledi.

Ajanslar

İstanbul'u satacaktı!

İşten atılan belediye çalışanı, İstanbul'daki tüm tapu ve imar kayıt larını ele geçirdi.
Eski belediye çalışanı Recep Aktaş, İstanbul'daki tüm tapu ve imar kayıt bilgilerini ele geçirdi. Kayıtları satmaya çalışınca skandal ortaya çıktı Bayındırlık Bakanlığı, belediyeyi uyardı ve milli güvenlik nedeniyle İçişleri Bakanlığı'na haber verdi. Savcılık soruşturma başlattı

Recep Aktaş adlı eski bir belediye çalışanının emlakçı emlakçı gezerek bir bilgisayar programını satmaya çalışması üzerine tapuda akıl almaz bir güvenlik skandalı ortaya çıktı. Sabah Gazetesi'nin haberine göre; Aktaş'ın, Tapu ve Kadastro II. Bölge Müdürlüğü'nde şifreleme gibi elektronik güvenlik önlemleri alınmadığı için İstanbul'daki bütün tapu ve imar kayıtları ile şahsi bilgileri ele geçirdiği belirlendi. Recep Aktaş'ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Projeler Müdürlüğü'nden atıldıktan sonra İstanbul İtfaiyesi'nde çalışmaya başladığı öğrenildi.

Aktaş'ın önce 5 bin liraya pazarladığı, sonra 300 liraya kadar fiyat kırdığı TSM (Tapu Sicil Müdürlüğü) adlı programda zengininden orta hallisine, yerlisinden yabancısına İstanbul'da gayrimenkulü olan herkesin bilgileri bulunuyor. Recep Aktaş'ın programı satmaya çalıştığı Şerafettin Bayram adlı emlakçının ihbarı üzerine ortaya çıkan skandalın, ulusal güvenlik boyutu da olduğu için İçişleri Bakanlığı'nca araştırılması istenildi. Sultanbeyli Cumhuriyet Savcılığı da olayla ilgili soruşturma başlattı. Soruşturmada TSM programının kimlerin eline geçtiği araştırılıyor. Kayıtların terör örgütlerinin, yabancı gizli servislerin ve arazi mafyasının eline geçmesi ihtimaline karşılık konunun ayrıca MİT tarafından da araştırılması istenildi. Olayla ilgili soruşturma, son dönemde artan terör eylemleri de göz önüne alınarak titizlikle yürütülüyor. Program, yabancı gizli servislerin eline geçmesi tehlikesi nedeniyle istihbarat konusunda önemli bir veri kaynağı niteliğini taşıyor. Program, kamuoyuna açıklanmamış imar planlarıyla ilgili bilgiler içerdiği için arazi mafyasının da iştahını kabartacak nitelikte.

ALICI GİBİ PAZARLIK YAPTIK

SABAH Özel İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek, İstanbul'daki tüm tapu kayıtlarını içeren TSM programını satan Recep Aktaş'la alıcı gibi görüştü. Şerafettin Bayram'ın kendisini şikâyet ettiğini bilen Aktaş, Abdurrahman Şimşek'e, "Seni kim gönderdi?" diye sordu. Şimşek de "Şerafettin Bayram aracılığıyla geldim" deyince kuşkulanan Recep Aktaş, "Bende TSM programı falan yok. Ben sadece Autocad programı satıyorum" dedi. SABAH Özel İstihbarat Bölümü'nün elde ettiği, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Başmüfettişi Neşet Kayaalp tarafından hazırlanan 9 Haziran 2010 tarihli rapora göre olay şöyle gelişti: İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden atıldıktan sonra İstanbul İtfaiyesi'nde çalışmaya başlayan Recep Aktaş, şifrelenmediği için Tapu ve Kadastro II. Bölge Müdürlüğü'nden veya İstanbul'da herhangi bir belediyeden çalınan TSM adlı programı bazı emlakçılara "Elimde çok gizli bilgiler içeren bir bilgisayar programı var, işinize yarar, size satayım" diyerek pazarladı.

SORUŞTURMA TALİMATI

Recep Aktaş, potansiyel müşteri olarak gördüğü Sultanbeyli'deki Duru Emlak'ın sahibi Şerafettin Bayram'la irtibata geçti. Bayram, TSM programını 5 bin TL'ye satacağını söyleyen Recep Aktaş'ın teklifi üzerine Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nı arayarak olayı ihbar etti. Bayram, ihbar mektubunda, TSM'yi Sivas'ta tapu müdürü olan birinin hazırladığını ve onun da programı 70-80 bin TL'ye pazarladığını yazdı. Şerafettin Bayram mektubunda ayrıca "İstanbul'daki tüm tapu kayıtları arazi mafyasının eline geçerse, mafya, sade vatandaşın adresini öğrenir, can güvenliğini tehdit eder" dedi. Şerafettin Bayram, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Başmüfettişi Neşet Kayaalp'e verdiği ifadede Recep Aktaş'la görüşmelerini şöyle anlattı: "Aktaş, elinde bir program olduğunu ve bu programın emlakçıların işine yarayacağını söyledi. 50 TL kaparo karşılığında programın sadece Sancaktepe ilçesiyle alakalı bölümünü yükledi ve programın tamamı için 5 bin TL talep etti. Programda tapu dairesindeki tüm arşiv bilgileri ile gayrimenkul sahiplerinin şahsi bilgileri vardı. Ben durumu önce tapu müdürlüğüne, sonra da Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'na bildirdim." Şerafettin Bayram'ın ihbarı üzerine skandalı danışmanlarından öğrenen Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, olayın derhal soruşturulmasını istedi.

GÜVENLİK AÇIĞI VARDI

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Başmüfettişi Neşet Kayaalp ile Tapu ve Kadastro Müfettişi Kenan Işık'ın yürüttüğü soruşturma sonucunda Recep Aktaş'ın, şifreleme tekniği ile saklanmadığı için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki pek çok çalışanın ulaşabileceği TSM adlı bir programı elde ettiği anlaşıldı. Bayındırlık Bakanlığı, güvenlik açığı konusunda belediyeyi uyardı ve konunun, milli güvenlik boyutu olduğu için İçişleri Bakanlığı'nca incelenmesini talep etti. Müfettişlerin hazırladığı raporda şöyle denildi: "TSM bilgilerinin Tapu Müdürlüğü'nde bulunan tüm kullanıcılar tarafından kopyalanmış olma ihtimalinin bulunduğu, çünkü bilgilerin kopyala/yapıştır yöntemiyle bile alınacak kadar korumasız olduğu, İmar bilgilerinin yetkili olmayan kişilerin eline geçtiği anlaşıldığından TSM programının İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı veya ilçe belediye başkanlıklarından da alınmış olabileceği kanaatine varılmıştır."

GÜVENLİ SİSTEME GEÇİLDİĞİNDE ARTIK İŞ İŞTEN GEÇMİŞTİ

Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, olayla ilgili soruşturmayı bütün aşamalarında bizzat takip etti. Bakanlıkta teknik incelemeyi Elektrik Elektronik Mühendisi Müyesser Güzel ve Bilgisayar Mühendisi Feridun Akay yaptı. Yapılan incelemede Aktaş'taki kayıtların, gerçek kayıtlar olduğu saptandı. Kayıtlar 2007 yılına kadarki kayıtlardı, ancak tapu bilgileri çok sık değişmediği için geçerliliklerini koruyorlardı. Bu tarihe kadar verilere rahatlıkla ulaşan kişiler, kayıtları kopyalayarak kurum dışına çıkarmışlardı. Mart 2007'den sonra tapu müdürlüklerinde yapılan tüm işlemler stratejik e-devlet projesi kapsamında TAKBİS (Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi) denilen Ankara merkezli otomasyon programı üzerinden yürütülmeye başlanmıştı. Yani gizli datalar, güvenliği sağlamak ve sistemli çalışmayı kolaylaştırmak amacıyla tek elde toplanmıştı. Ne var ki, o tarihe kadar iş işten geçmiş, İstanbul'daki bütün gayrimenkul kayıtlarını içeren program dışarı sızdırılmıştı. Müfettişlerin talebi doğrultusunda Recep Aktaş hakkında Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) bilişim suçlarını düzenleyen 243. maddesi doğrultusunda suç duyurusunda bulunuldu. Söz konusu madde, bilişim suçlularının 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını hükme bağlıyor.

Kayseri Saat Kulesi 104 yaşında...

Kayseri Saat Kulesi 104 yaşında...1906 yılında Kaymakam Haydar Bey tarafından valilik imkanlarıyla Tavlusunlu Salih Usta'ya yaptırılan Kayseri Saat Kulesi, Kayseri Cumhuriyet Meydanında bulunuyor. 15 metre yüksekliğindeki Saat Kulesi, Kayseri şehrinin simgeleri arasında bulunuyor. Anadolu'da yetmişin üzerindeki anıtsal saat kulelerini Anadolu mimarisine sultan II.Abdülhamid'in kazandırdığı biliniyor.

İngiliz Ajanı ve Vatan Haini Şeyh Sait'i kahraman yaptılar

İSYAN ÖNCESİ ANADOLU’DAKİ DURUM
Şeyh Sait, Elazığ’ın Palu kazasından ve Nakşibendi tarikatının büyüklerindendi. Palu’da büyük koyun sürülerine yetecek kadar meralar bulunamayınca Erzurum’un Hınıs kazasına yerleşti. Dini istismar ederek, çevrede oldukça tanınmış ve sözü geçen biri oldu. Suriye ile ticaret yaptığından, sık sık oraya giderdi. Zenginliği ve tarikat ileri geleni oluşu ve feodal bir düzen içindeki ağalık sıfatı ile Kürtler üzerinde oldukça etkili idi.
Cumhuriyetin ilanından bir süre önce dağılmış olan Kürt Teali İslam Cemiyeti ileri gelenlerinden, Seyit Abdülkadir , Ceyranlı , Hüsman , Halit, Hacı Musa ve eski Mebuslardan Yusuf Ziya ve ailelerinin katıldığı gizli bir komite kurarak , Kürdistan bağımsızlığı için çalışmalarını sürdürdü. Yusuf Ziya’nın aracılığı ile Hınıs’ta oturan Şeyh Sait ve ailesi de örgüte katıldı.
Bu gelişmeleri yakından izleyen İngiltere, elçiliğinin çeşitli kaynaklarından edindiği bilgileri, düzenli olarak elde ediyordu. Bölgede bir ayaklanma çıkartmak ve bu yolda Musul konusundaki isteklerini Türkiye’ye kabul ettirmek amacında olan İngilizler,  Nasturi’Ieri kışkırtarak bir ayaklanma çıkmasını hazırladılar .
İngilizlerin kışkırtması ve yönetiminde çıkan Nasturi ayaklanmasına karşı, o günün çok güç şartları içinde yapılan bastırma girişimleri kesin sonuca ulaşamadı. Ayaklananların çoğu sınır dışına kaçtılar. İngilizlerin, Musul sorunu için açtıkları bu olay siyasi ve askeri çok çetin çalışmalar sonucunda taraflarca kabul edilen sınırın gerisine çekilmekle sona ermiş kabul edildi. Bu ayaklanmada, İngilizler asileri desteklemekle kalmayıp, uçakları ile de saldırılara katıldılar .
Kürt İstiklal Komitesi üyelerinden ve eski Mebuslardan Yusuf Ziya, Musa ve Cibranlı Halit beyler ve bazı arkadaşları 1924 yılında çıkan Nasturi ayaklanması dolayısıyla tutuklanmış ve mahkum  olmuşlardı. Bu arada Şeyh Sait’in tanıklığına gerek duyularak Bitlis Harp Divanına çağrılmıştı. Bu durum Şeyh Sait’i kuşkulandırdığından; yaşlı ve hasta olduğunu ileri sürerek ,  ifadesini bulunduğu yerde alınmasını istedi. Harp Divanı bu isteği kabul etti. İfadesi Hınıs’ta alındı. Kuşku içinde olan Şeyh Sait, oğlunu İstanbul’a yolladı. Bir yandan Bitlis Harp Divanının, kendisi hakkında görüşlerini adamları aracılığıyla araştırırken; diğer yandan Diyarbakır, Çapakçur, Ergani ve Genç dolaylarında bir ay kadar dolaştıktan sonra, 13 Şubat 1925′te Piran köyüne gelerek kardeşinin evine yerleşti.
Bu arada İstanbul’da, örgüt mensupları kendisine İngiliz ajanı süsü veren bir Türk polisi ile görüştüler. İngiltere’nin, çıkacak bir ayaklanma sonunda kurulacak Kürdistan’ı maddi ve manevi yönden desteklemesi isteklerini ve programını şöyle belirtmişlerdi  
1- İngiltere, Kürt Emirliği ‘nin kurulmasını destekleyecek ve koruyacak.
2- 1926 yılında başlayacak ayaklanmanın ilk hedefi, Diyarbakır’ı ele geçirip, Musul sınırında İngilizlerle ilişki sağlamaktır.
3- Kurulacak Kürt Emaretine Akdeniz’e çıkış sağlanacak.
4- Emaretin başına Seyit Abdülkadir getirilecek.
5- Diyarbakır ele geçtikten sonra, İngiltere her çeşit para ve silah yardımı yapacaktı.
Program bu kadar değildi. Doğuda ayaklanma çıkınca, Batı Anadolu ‘da ve İstanbul’da da Hilafetçi ayaklanmalar çıkartılacak, Ankara iki ateş arasında kalacak ve V ahdettin İstanbul’a gelecekti.
Yapılan propagandalar ” Cumhuriyet Yasaları ile İslamiyet’in, dinin, namaz, oruç, kuran, nikah, ırz ve namusun kalkacağı bütün aşiret ağalarının ve hocaların Ankara ‘ ya sürülecekleri ve bunlardan, yasalara uymayanların denize atılacağı” şeklinde olup halkı devlete karşı ayaklanmaya kışkırtıyordu. Cibranlı Halit ve adamları da Hükümete haber verilmesini engelliyorlardı. Durumu Atatürk’e ilk kez duyuranlar Varto’da oturan Hornek aşireti oldu. 1924′te Erzurum depremi sebebiyle Erzurum’a gelen Atatürk’e bilgi verildi. O da Cibranlı Halit’in yakalanması için ilgilileri uyardı. Erzurum’a gelmiş olan Yusuf Ziya tutuklandı ve Bitlis Harp Divanına yollandı. Suçunu kabul etti ve Cibranlı Halit, Hasananlı Halit, Şeyh Sait ve Hacı Musa’nın adını açıkladı. Hacı Musa hemen tutuklandı. Fakat aşiretlerinin ayaklanmaması için Hacı Musa ve bazı tutuklular serbest bırakıldı.
Bu arada Şeyh’ in oğlu da İstanbul ve Suriye’de çeşitli kişilerle görüşmüştü. Eğer bir ayaklanma çıkarsa ‘Cemiyet-i Akvam’ a haber vereceklerini ve asker bulunmadığı için aşiretlerin yöreyi kolayca ele geçirebileceklerini söyledi. Bundan sonra dini bir ayaklanma fetvası hazırlandı. Cumhuriyetin ve Mustafa Kemal’in dinsizliği, din kurallarına aykırı davrandıkları ileri sürüldükten sonra, mal ve canlarının helal olduğu belirtiliyordu.
İSYAN
Yörede, ayaklanma hazırlıkları ve propaganda için dolaşarak kardeşinin Piran’daki evine yerleşmiş olan Şeyh Sait burada, jandarmanın beş suçluyu yakalayıp götürmek istemesi yüzünden çıkan silahlı çatışma üzerine, planlarından önce ayaklanmak zorunda kaldı.
Palu’da ayaklanmaya başlayan Şeyh Sait önce Tunceli’nin merkezi Darahini’yi ele geçirmek istedi ve bu amaçla yolda iken kendisine, Paro Oğlu Ömer ağa komutasında Butyanlı, Fakih Hasan Oğlu Abdülhamit’in komutasında Mıstanlı, Ömer Oğlu Haydar komutasında Tavaslı, Molla Ahmet komutasında Silvanlı aşiretleri katıldılar. 16 Şubat 1925′te Darahini’ye saldırdılar. Şehir yağmalanırken, Ziraat Bankası’na da el konuldu. Durumu Ankara’ya bildiren öğretmen Mehmet Zeki, Şeyh Sait’le iş birliği yapan Tunceli Valisi, Çapakçur Kaymakamı ve Hakim Bağdatlı Rıza’nın telkinleri ile önce hapis sonrada şehit edildi.
Asiler ;
1-Çapakçur, 2-Muş, 3- Diyarbakır olmak üzere üç kola ayrıldılar. Şeyh Sait Diyarbakır’ı alacaktı. 21 Şubat’ ta ilk kez ordu birlikleri ile karşılaşıldı ve bir alayı geri çekilmek zorunda bıraktılar. Yarbay Cemil Bey komutasında ki bir süvari alayını ise, pusuya düşürüp esir aldılar. Ellerinde yeşil bayrak ve kuranlarla ilerleyen asilere halk karşı koymuyor ve çoğu kez yardım ediyordu.
Halkın ve eşrafın direnmemesi ve askerin bir kısmının kaçması sonucu, komutan Osman Bey’in bütün çabalarına rağmen, 2 Şubat günü Elazığ asilerin eline geçti ve yağma edildi. Diğer yandan Şeyh Abdullah Muş cephesini tutarak, Varto’yu aldı ve Erzurum’a doğru ilerlemeye başladı. Ergani, Piran olayından hemen sonra asilerin eline geçmişti. Ergani ve Eğil yörelerindeki şeyh ve ağaları da ayaklandırmayı başaran Şeyh Sait, 7 Mart ‘ ta dört yönden Diyarbakır’a saldırdı. Kuzey cephesinde surlar dışında yapılan savunmayla asiler püskürtüldü. Güney cephesinde ise içeriden de yardım gören asiler şehre girdiler. Fakat, General Mürsel’in asiler üzerine süvari kuvvetleri yollaması sonucu, baskına uğrayan asiler 8 Mart’ ta ilk kez yenilerek kaçtılar
Ayaklanma ile ilgili ilk bilgiler 16 Şubat 1925′te gazetelerde yer aldı. Ayaklanma, küçük bir eşkıya olayı olarak gösterildiğinden ve suçluların yakında yakalanacakları ileri sürüldüğünden, kamu oyunda etkisi olmadı. Bakanlar Kurulu Toplantısında İç İşleri Bakanı Recep Bey , Piran olayı hakkında bilgi verdi ve bölgedeki güvenlik kuvvetleri ve uçaklarla olayın bastırılacağını belirtti. Olayda İngiliz etkisi olduğu görüşü ileri sürüldü. İngiliz etkisinin bulunduğu ve ayaklanmanın bastırılmasında uçaklarında kullanılacağının açıklanması, olayın basit olmadığını gösteriyordu.
Olayın yakından izleyen Mustafa Kemal, İstanbul’da Heybeli adada dinlenmekte olan İsmet Paşa’ ya, hemen Ankara’ya gelmesini bildirdi. İsmet Paşa 20 Şubat 1925′te Ankara’ya hareket etti.21 Şubat’ ta Ankara’ya varan İsmet Paşa, istasyonda Mustafa Kemal ve bazı bakanlarca karşılandı ve doğru Çankaya ‘ya gidildi.
Bu esnada hükümet içinde münakaşalar olmuş ve İç İşleri Bakanı istifa etmişti. Recep Bey ayaklanmayı daha endişeli bir hava içinde karşılayarak, baş vekilden fazla ciddiye aldığı için itilafa düşmüşlerdi. Bu arada Başbakan Fethi Bey istifa etmişti. İsmet İnônü bu olayı kitabında şôyle anlatıyor .” Bu günlerde Halk Partisi meclis grubu bir toplantı yaptı. Hükümet Başkanı ayaklanma hakkında izahat verdi. Hadise üzerine geniş gôrüşmeler oldu. Ben geçen yılın 22 Kasım ‘ ın da başbakanlıktan ayrılmıştım. Fakat parti genel başkan vekilliği sıfatını muhafaza ediyordu. Bu sıfatla müzakerelere bende katıldım ve hadiseye nasıl baktığımı anlattım. Gruptaki hadiseler sertleştikçe hükümetin durumu güçleşiyordu. Bunun üzerine Fethi Bey istifa etti. Bundan sonra Atatürk hükümet teşkili vazifesini bana verdi. 3 Mart’ ta hükümet programını mecliste okuyarak güven oyu aldık.”
Hükümet programında iki husus gôze çarpıyordu. Bunlar seferberlik ilan etmek ve Takriri Sükun kanunu çıkarmak. Bu kanunu işletebilmek için iki İstiklal Mahkemesi kurulacaktı. Biri şarkta çalışacak, birinin merkezi Ankara’da olacaktı.
Takriri Sükun kanunu iki maddeden oluşuyordu :
1 -Hükümet lüzum gördüğü taktirde suçluları İstiklal mahkemesine verebilecek.
2-İstiklal Mahkemesi davaları kendi kanunları ile süratle yürütecek.
İsyan Bölgesi İstiklal Mahkemesi Aşağıdaki gibi oluşuyordu:
Reis : Mahzar Müfit Bey
Müdde-i Umumi : Ahmet Süreyya bey
Üye : Ali Saip
Üye : Lütfi Müfit
Yedek : Avni Doğan Bey
Ankara İstiklal Mahkemesi Aşağıdaki gibi oluşuyordu:
Reis : Ali Bey ( Çetin Kaya )
Müdde-i Umumi : Necip Ali Bey
Üye : Kılıç Ali
Üye : Ali Bey
Yedek : Raşit Galip Bey
İSYANIN BASTIRILMASI
Bir gece Mustafa Kemal Çankaya’da, İsmet Paşa, Fevzi Çakmak ve ikinci başkan Kazım Paşalarla ayaklanmanın bastırılması için alınacak önlemleri görüşmek üzere toplandılar . Hazırlanan plana göre ayaklanma bölgesi büyük askeri kuvvetlerle sarılacak, harekat Erzurum, Erzincan, Sivas, Diyarbakır, Mardin üzerinden yollanacak birliklerce ve hava kuvvetleri desteği ile yapılacaktı.
Mardin ve Diyarbakır’a gönderilecek birlik, araç ve malzemenin güney demir yollarından gönderilmesi gerekiyordu. Bu demir yollarının bir kısmının geçtiği Suriye Fransa Mandasında olup, Lozan ‘ da kabul edilmiş olan Ankara Antlaşması gereğince Türkiye bu demir yollarından asker taşıma hakkına önceden Fransa ‘ya bildirmesi şartı ile sahipti. Bu sebeple Türkiye, Paris elçiliği aracılığı ile Fransa Hükümetine bir nota vererek Şeyh Sait ayaklanması dolayısıyla demir yolundan asker yollanacağını bildirdi. Fransa bu isteği uygun buldu. Fakat, İngiltere’nin Paris elçiliği durum hakkında bilgi isteyerek, asker naklini geciktirici bir girişimde bulundu. Bu davranışı bile İngiltere’nin bu ayaklanma arkasında olduğu görüşünü kuvvetlendiriyordu.
Ordu birlikleri Erzurum, Mardin, Diyarbakır ve Malatya bölgelerinde yığınağını yaparken, Şeyh Sait’te Diyarbakır üzerine yürümüş ve 7-8 Mart 1925′te yenilgiye uğramıştı. Ayaklanmanın güneye doğru yolu tıkanmış ve asileri çembere alma ihtimali doğmuştu. Şeyh Sait Dersim ve Muş yöresi ağalarını da ayaklanmaya çağırdı ise de; şeriat ve hilafet adına yapılan bu hareket, özellikle Diyarbakır yenilgisinden sonra ilgi görmedi. 9 Mart’ ta Diyarbakır’a gelen bazı İngiliz silah fabrikaları katalogları ve mektupların üzerinde ‘Kürdistan Kraliyeti Harbiye Bakanlığı ‘yazısının bulunması, Diyarbakır’ın Şeyh Sait’in eline geçmesinin en önemli adım olduğunu gösteriyor ve İngiltere’nin olayı desteklediği kanısını kuvvetlendiriyordu.
Diyarbakır yenilgisi ayaklanmanın dönüm noktası oldu, Seferber edilmiş kuvvetlerle 10 Mart’ ta Diyarbakır çevresi asilerden temizlendi, 14 Mart’ ta Şeyh Sait’in oğullarından birinin Varto’da yapılan çatışmada öldüğü bildirildi, 16 Mart’ ta seferber edilen subaylara ve askere iki şer maaş avans ödenmesi kanunu ve 23 Mart’ ta da, sıkı yönetimin bir ay uzatılması kabul edildi,
Yığınaklarını tamamlayan ordu birlikleri 26 Mart’ tan itibaren Varto, Elazığ ve Diyarbakır üzerinden karşı harekata başladı. Asiler dört yönden kuşatıldılar, Düzenli bir şekilde çembere alınarak Irak, İran ve Suriye’ye kaçmaları önlendi. 31 Mart’ ta Diyarbakır ve Elazığ’dan gelen kuvvetler birleşerek Şeyh Sait’in karargahının bulunduğu Hani’ye girdiler. 2 Nisan da kuşatmanın son bölümü de tamamlanınca asiler ve ana kuvvetler arasında çatışma başladı. Nisan’ da Palu, Silvan ve Piran ele geçti. Bütün asiler Tunceli yönünde kaçmaya başladılar,
Geçtikçe artan başarılı harekat sonunda, ayaklanma Nisan ayı ortasında tamamı ile bastırıldı ve Şeyh Sait ele geçti. Bu durum, hükümetin 15 Nisan tarihli resmi bildirgesi ile açıklandı.
Ayaklanmanın bastırılmasından sonra ilk iş olarak merkezi Diyarbakır’da olmak üzere bir genel müfettişlik kuruldu.
Şeyh Sait yakalandıktan sonra yandaşları ile birlikte İsyan Bölgesi İstiklal Mahkemesi’ne verildi.
İstiklal Mahkemesi asilerin idamına karar verdi ve bu bir gün sonra gerçekleşti.

PKK'ya 'hayali' destek!

Milyar dolarlık ihracat şüphesi korkunç vurgunu ortaya çıkardı.
Silopi, Hakkari, Şırnak ve Yüksekova'daki bazı şirketler, 3 ülkeye 1 milyar dolarlık tekstil ve petrol ihracatı yaptıklarını beyan etti. Devlet şüphelendi. Müfettişler inceledi. İhracatların hayali olduğu ortaya çıktı. Şirketlerin banka hesapları donduruldu. Hayali ihracatla devletin kasasından çalınan milyonlarca liranın PKK'ya aktarıldığı şüphesi üzerine MİT ve MASAK da harekete geçirilecek.

Merkezi Silopi, Hakkari, Şırnak ve Yüksekova olan bazı şirketlerin 10 ayda 1 milyar dolarlık tekstil ve petrol ihracat yaptıklarını beyan etmeleri devleti harekete geçirdi. Akşam'dan Ufuk Türkyılmaz'ın haberine göre, Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanı Hayati Yazıcı'nın talimatıyla görevlendirilen müfettişler, Güney ve Güneydoğu Anadolu'daki Habur, Esendere, Dilucu ve Türközü Gümrük kapılarından yapılan ihracatları mercek altına aldı. Yine bu şirketlerin İstanbul Halkalı, Ambarlı, Karaköy, Zeytinburnu (Zeyport) limanlardan da ihracat yaptıkları belirlendi. İlk incelemede, şirketlerin beyan ettikleri yabancı şirketlerle, (yapılan yazışmalarda adı geçen şirketlerle hiçbir ticari faaliyetlerinin olmadığını bildirmeleri üzerine) ticari faaliyette olmadıklarının belirlenmesi üzerine incelenen şirketlerin banka hesapları donduruldu. Üstelik bu şirketlerin hayali ihracattan elde ettikleri haksız kazancı PKK'ya aktardıkları şüphesi de söz konusu. Bu şüphe üzerine soruşturmaya MİT ve Mali Suçlar Araştırma Komisyonu (MASAK) da dahil edilecek.

Gümrük Müsteşarlığı kanlı terör saldırılarıyla gündeme oturan Güneydoğu'da çok gizli ve büyük çapta bir yolsuzluk soruşturması başlattı . Vurgun, merkezleri Hakkari, Şırnak, Yüksekova ve Silopi'deki bazı firmaların 10 ay gibi kısa sürede 1 milyar doları aşkın ihracat yaptıklarının belgelere yansımasıyla ortaya çıktı. Konu art arda kanlı terör olaylarının yaşandığı şu günlerde Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakan Hayati Yazıcı'nın da dikkatini çekti. Yazıcı'nın talimatıyla Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı, İstanbul Halkalı, Ambarlı, Karaköy, Zeytinburnu (Zeyport) ve Habur, Esendere, Dilucu ve Türközü gümrük kapılarından yapılan ihracatları incelemeye aldı.

GÜMRÜKÇÜLERİN ŞİFRESİ ÇALINDI

İddiaya göre hayali ihracat yapan bazı firmalar, ihracat işlemlerinin bilgisayar ortamında yapılması için bazı gümrük muayene memurlarına Ankara'dan verilen şifreleri elde etti. Şifreleri elde eden firmalar ve gümrük komisyoncuları Gümrük Müsteşarlığı'nın web sayfasındaki ilgili yerlere girerek, sahte ihracat beyannamesi doldurup, devletin kasasını soydu. Bunun üzerine şirket yöneticilerinin banka hesapları incelemeye alınarak donduruldu. Bu arada hayali ihracattan elde edilen paranın terör örgütü PKK tarafından kullanılabileceği şüphesi üzerine MİT ve MASAK'ın da bilgilendirilerek soruşturmaya dahil edileceği belirtiliyor. Gümrük yetkilileri konuyla ilgili açıklama yapmadı.

RESMİ BELGE YALANLADI

MüfettİŞler ilk incelemelerde, merkezi İstanbul, Hakkari, Şırnak, Yüksekova ve Silopi'de olan şirketlerin 10 ay gibi kısa bir sürede 3 ülkeye petrol ve tekstil ürünleri göndermiş gibi evrak düzenlediklerini ama ihracatın gerçekleşmediğini, firmaların '1 milyar dolar ihracat yaptık' dedikleri ihracattan doğan haksız kazançları da ceplerine indirdiklerini belirledi. Ayrıca yine hayali ihracat yaptıkları iddia edilen şirketlerin '3 ülkede yerleşik şirketlere ihracat yaptık' dediklerinin de, resmi belgeyle, yalan olduğu ortaya çıktı. 3 ülkeyle yapılan resmi yazışmalarda, bahse konu olan şirketlerin Türk şirketlerle hiçbir ticari faaliyette olmadıkları belirlendi.

Şeyh Sait şimdi anılacak

Devlete karşı isyanı başlattığı gerekçesiyle idam edilen Şeyh Sait Diyarbakır'da anılacak.
Diyarbakır'ın Dicle ilçesinde 1925 yılında başlatılan ve kısa sürede bölgenin birçok yerine sıçrayan isyanın liderliğini yapan ve isyan bastırılıp yakalandıktan sonra 47 arkadaşıyla birlikte Diyarbakır'ın Dağkapı semtinde idam edilen Şeyh Said ve arkadaşları için anma etkinliği düzenleniyor. Habertürk'ten İlyas Akengin imzalı habere göre, her yıl sadece kentteki dini Kürt dernekleri tarafından düzenlenen etkinliklere daha önce pek katılmayan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ile Demokratik Toplum Kongresi (DTK), bu yıl destek verme kararı aldı.

Kendilerine Dicle Fırat Diyalog Grubu adını veren bir oluşum tarafından organize edilen anma etkinliklerine BDP ile DTK'nin yanı sıra, Kürtçe yayınlanan Nubihar dergisi, Çıra Kültür Merkezi ile Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Diay-Der) de destek veriyor.

PANKARTLAR İLK KEZ CADDELERDE

Daha önce insanların adını bile anmaktan çekindiği Şeyh Said ve arkadaşlarının anma töreni için hazırlanan, üzerinde Şeyh Said'in fotoğrafı bulunan ve Kürtçe "Şeyh Said efendi ve 47 arkadaşının idamının 85'inci yıldönümünde düzenleyeceğimiz panel ve mevlide tüm halkımız davetlidir" yazılı afişlerin caddelere asılması dikkat çekti. Aynı duyuruların yer aldığı fotoğraflı afişler, elektrik direkleri ile duvarlara yapıştırıldı.

MEVLİTLE ANILACAK

Etkinlikler 28 Haziran'da tarihi Ulu Cami önünde Şeyh Said ve arkadaşları için yapılacak basın açıklamasıyla başlayacak. 29 Haziran günü saat 14.00'te Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Cegerxwin Kültür Merkezi'nde panel düzenlenecek ve ardından Şeyh Said ve arkadaşlarının asıldığı Dağkapı meydanında basın açıklaması yapılıp mevlit okunacak.

Etkinliklere BDP ile DTK'den yetkililerin yanı sıra Şeyh Said'in torunları Abdillulah Fırat, Diyadin Fırat, Bedri Fırat, Samed Bilgin, Felat Özsoy ile Tahsin Sever de katılıyor.

O slogan değişti

Genelkurmay Başkanlığı, geçtiğimiz yıl kamuoyuna duyurduğu “Güçlü Ordu Güçlü Türkiye” sloganını değiştirdi.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kuruluş yıl dönümünde hazırladığı afişte “Ordu”dan önce bu defa “Türkiye” ifadesi yer aldı, slogan; “Güçlü Türkiye Güçlü Ordu” şeklinde kullanıldı. Geçtiğimiz yıl “ordu” ifadesinin “Türkiye”den önce yer alması, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından eleştirilmişti.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ise Zafer Haftasında yayınladığı mesajda, eleştirilere, “Güçlü ordunun güçlü Türkiye demek olduğunu ve Türkiye’nin üniter devlet yapısı konusunda TSK’nın taraf olduğunu” belirterek yanıt vermişti.

Kırmızı Kitap'ta köklü değişim

Kırmızı Kitap olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset belgesinde köklü değişiklikler...
Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ndeki değişiklikleri yazdı. Yazı şöyle:

* “Gizli Anayasa” diye adlandırılan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi yeniden yazılıyor. Başbakanlık’ın ilgili kurumlara gönderdiği taslaklarda çarpıcı değişiklikler var

* Kamuoyunda tanınan cemaatler, “irticai faaliyet” kapsamından çıkarılacak. Süleymancılık, Nurculuk, Fethullah Gülen hareketi gibi cemaatler, iç tehdit kapsamından çıkarılarak yeni belgenin eklerinde ismen zikredilmiyor

* Dış tehditler “komşularla sıfır sorun” çerçevesinde düzenleniyor. İran, Yunanistan öncelikli tehdit olmayacak

Kamuoyunda “Kırmızı kitap” ve “Gizli Anayasa” gibi ifadelerle adeta bir efsaneye dönüşen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, köklü değişikliklerle yeniden kaleme alınıyor.

Varlığı kabul edilen ancak içeriği açıklanmayan belge, içeride kamuoyunda yakın tanınan cemaatlerin “iç tehdit” tanımından çıkarılması, dışarıda ise Ak Parti hükümetinin “komşularla sıfır sorun” politikasının Ortadoğu’dan gelebilecek tehditleri yeniden tanımlaması şeklinde güncelleniyor.

Bakanlar Kurulu, hükümet ve kolluk güçleri için rehber niteliği taşıyan belge, geçmişte askeri bürokrasinin egemen olduğu bir süreçle hazırlanırdı. En son 2005 yılında yazıldığında, “irtica” ve “bölücülük” öncelikli iç tehdit sayılmış, İran’ın hem nükleer hem de konvansiyonel füze programı ise dış tehdit algısının tepesine yerleşmişti.

Bu kez sivil bürokrasinin ağırlığını hissettirdiği yeniden yazılım süreci, Başbakanlık’a bağlı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından koordine ediliyor.

İşaret fişeği Erdoğan’dan

Belge, aslında 5 yılda bir yazılıyor ancak ekleriyle her yıl güncelleniyor. 2010 yılında kaleme alınan belgenin tamamen farklı bir siyasi vizyon sergileyeceğinin ipuçlarını, Şubat ayında TRT’de bir programa katılan Başbakan Erdoğan, “Siyaset belgesi ile ilgili eksiklikler üzerinde çalıştık. Demokratik sürecin gereğini yapacağız. Bundan sonra asla iç tehdit olmayacak” sözleriyle vermişti.

Erdoğan aynı hafta Ankara’da bir konferansta “dış tehdit” bölümünde de köklü revizyon yapılacağının işaretlerini “yapay kaygı ve korkuların uzun süre Türkiye dış politikasına hâkim olduğu”, “iç tehdit gibi dış tehdit algılamasının da sanal bir zemin üzerine kurulduğu” sözleriyle ifade etmişti.

İrtica yeniden tanımlanacak

Bu çerçevede hazırlanan taslaklarda, “irtica” yeniden tanımlanarak Erdoğan’ın “vatandaşı iç tehdit olarak gören zihniyet” diye tanımladığı dini yapılar, metinlerden çıkarılıyor.

Başbakanlık ve MGK Genel Sekreterliği tarafından İçişleri Bakanlığı, MİT ve Genelkurmay’a da gönderilen taslaklarda, geçmişten farklı olarak kamuoyunda yakından tanınan cemaatler yok. Ana metinde “irtica” ve “bölücülük” sözleri kalıyor. Ancak “irticai faaliyetler” somuta indirgenerek El Kaide, Hizbullah gibi aşırı dinci terör örgütleri olarak tanımlanıyor.

Buna karşın geçmişte Kırmızı Kitap’ın eklerinde açıkça ismiyle telaffuz edilen Süleymancılık, Nurculuk, Fethullah Gülen hareketi gibi cemaatler, yeni belgede ismen zikredilmiyor.

Yeni metinler, özellikle Gülen cemaati açısından Milli Siyaset Belgesi ve hükümet işleyişi arasında çarpıcı bir “çelişki”nin giderilmesi anlamına geliyor. Gülen hareketi, belgenin her yıl güncellenen eklerinde 2009 yılında yokken 2010’da konmuş. Çelişki şuydu: İrtica nedeniyle devlet zirvesinde “izlenemeye alınan” bu cemaat, fiiliyatta TUSKON gibi lobi kuruluşları, Zaman gazetesi ve yurtdışındaki liseleriyle hükümet tarafından kabul gören bir yapıydı. Yeni metinlerin bu çelişkiyi gidermeye yönelik olduğu anlaşılıyor.

İran en tepedeydi

Dış tehditler bölümü ise Türkiye’nin komşularla “sıfır sorun” politikası çerçevesinde yeniden kaleme alınıyor.

Dışişleri ve Başbakanlık tarafından yürütülen bu çalışma çerçevesinde Irak ve İran’ın öncelikli tehdit olmaktan çıkması bekleniyor. Ancak üst düzey bir hükümet yetkilisi, “eksen kayması” tartışmaları arasında Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik hedefinin belgede yeniden vurgulanacağını belirtti.

2005’te hazırlanan belgede, İran’ın İstanbul’u menzili içine alan Şahab 3 füzeleri ve nükleer programına atıfta bulunulmuş, bu ülke tehdit sıralamasının tepelerinde yer almıştı.

Yeni metnin ise İran, Bağdat ve Barzani’yle yeni başlayan yeni işbirliği dönemini yansıtması, bu çerçevede Türkiye’nin bölgesel ittifaklarını yeniden gözden geçirmesi bekleniyor. Türkiye, İran’ın nükleer programını hâlâ kendisi için bir tehdit sayıyor; ancak bu ülkeyle PKK’ya yönelik artan bir işbirliği var. Ayrıca Ankara, İran’ı geçmişte olduğu oranda güçlü bir tehdit olarak görmüyor.
2005’te Yunanistan, öncelikli dış tehdit olmaktan çıkıp alt sıralara düşmüştü. Bu yıl da benzer bir sıralama öngörülüyor. Ayrıca Türkiye’nin PKK’yla mücadelede Bağdat yönetimi ve Kuzey Irak’taki Barzani yönetimini yanına alma çabası ve bu yönde gelişen işbirliğinin de belgeye yansıması bekleniyor.

Buna karşın Ortadoğu’da savaş ihtimali, Irak’ın bölünmesi, İran’ın istikrarsızlaşması, Ankara açısından sıkıntılı başlıklar yaratıyor.
Kurumlardan alınan görüşler doğrultusunda MGK Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan belgenin 30 Ağustos’ta TSK komuta kadrosundaki görev değişimi nedeniyle Ağustos’ta değil, Ekim ayındaki MGK’da onaylanması bekleniyor.

Siyaset Belgesi önemli midir?

Geçmişte askeri bürokrasinin egemen olduğu bir süreçle hazırlanan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, “hükümetler üstü” diye algılanarak mitolojik bir üne kavuştu ve “Gizli Anayasa” diye tanımlandı. Geçmişte siyasiler, askerin bazı tartışmalı uygulamaları bu belgeye dayanarak yapmasından yakınırdı.

Oysa bugün durum çok farklı. Son 10 yılda Avrupa Birliği sürecinde askerin devlet işleyişi içindeki ağırlığının azalmasına paralel olarak MGK Genel Sekreterliği öncülüğünde hazırlanan siyaset belgesinin önemini yitirmeye başladı. Özellikle Ak Parti hükümeti döneminde, sıkça iç ve dış politikada siyaset belgesi dışına çıkan adımlar atıldı.

Örneğin belge, “tarikatlar” başlığı altında dini cemaatleri “irticai faaliyet” kapsamında tutarken siyasi liderler yurtiçinde ve yurtdışında cemaat faaliyetlerine çekinmeden katıldı.

Belgede olmamasına karşın Ankara, Ermenistan ile yakınlaşma süreci başlattı, Kürt sorununun çözümü için “açılım” politikasına imza attı.
Belgenin yazılımında da durum aynı. Eskiden belgeyi askerler kaleme alırdı. 2010’da belgenin güncellenmesinde de asker kadar hükümet de ağırlık sahibi.

Bu yüzden de MGK’nın resmi internet sitesi uzun uzadıya belgenin hükümetler üstü olmadığını ve Bakanlar Kurulu’na tavsiye niteliğinde olduğunu vurguluyor: “Anayasa, normlar hiyerarşisinin en üstündedir. Kanunlar Anayasa’ya, tüzük ve yönetmelikler de kanuna aykırı olamaz. Bakanlar Kurulu kararları ise yönetmelik düzeyinde bir idari işlemdir. O halde, MGK’nın Bakanlar Kurulu’na tavsiyesi sonucu Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin, normlar hiyerarşisine uygun bir doküman olması tartışma götürmez bir gerçektir. Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’ne anayasa benzeri bir üstünlük ve değişmezlik atfedilmesi şeklindeki değerlendirmelerin hukuki temeli bulunmamaktadır.”

'O milyarder benim'

Varlık Barışı kapsamında 7.1 milyar lira beyan edenin kendisi olduğunu söylüyor.
Varlık Barışı kapsamında 7.1 milyar lira beyan eden müthiş Türk'ün kimliği hâlâ sırrını korurken, bir Güney kentinde yaşayan işadamı Namık Kemal Engin, SABAH'a "O milyarder benim!" dedi.

Iraklı bir aile dostunun kendisine milyar dolarlık hisse senetlerini miras bıraktığını söyleyen Engin, "Bu hisselerin gelişi de ayrı bir macera... Ama hisseler hala bana teslim edilmedi. Kimileri bu hisse senetlerinin üzerine yatmaya çalışıyor" iddiasında bulundu. Varlığına inandığı hisse senetlerini alabilmek için oğlu Hilmi Onur ile birlikte müthiş bir mücadele verdiğini söyleyen Namık Kemal Engin, "Başbakanlık, MİT, Dışişleri, Maliye... Yazmadığım yer kalmadı. Bu hisseleri almak için tüm servetimi tükettim. Sadece ben değil yakın dostlarım borç batağına saplandı, iflas etti... Borçlandığım herkes bana 'Tokatçı' gözüyle bakar oldu. Eğer bu hisseleri alamazsam ben ve oğlum dahil en az 50 kişi intihar eder!" dedi.

ŞAŞIRTAN BEYAN

Tarih 6 Nisan 2010... Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "Varlık Barışı'nda bir mükellef 7.1 milyar lira beyan etti'' deyince herkes bu müthiş Türk'ün kim olduğunu merak etti. Öyle ya, Forbes dergisinin zenginler listesine göre, Türkiye'de 3 milyar dolarlık servetiyle Hüsnü Özyeğin birinci sırada, 2.9 milyar dolarla Mehmet Emin Karamehmet ikinci ve 2.6 milyar dolarla Tarık Şara üçüncü sıradaydı. Bakan Şimşek o gün sözlerini şöyle tamamladı: "Bana verilen bilgiye göre, beyan edilen varlıkların yüzde 90'ı Türkiye'ye getirilmiştir." Yani servetin kaynağı Kapıkule'nin öbür yanıydı... Mükellef isminin gizli kalmasını istiyordu. Acaba bu müthiş beyan ikinci bir "Ali Türkan vakası" mıydı? Yoksa beyan edilen para gerçekten de gelecek miydi? Herkes şu sorunun yanıtına odaklandı: "Yurtdışından bir servet getiren bu müthiş Türk kimdi?"

KİM BU MÜTHİŞ TÜRK?

Yaklaşık iki ay sonra SABAH'ın ekonomi yazarı Meliha Okur ilginç bir yazı kaleme aldı. 19 Haziran tarihli yazısında Okur, o müthiş Türk'ü şöyle tarif ediyordu: "...Peki, kim bu gizemli patron? Yaşı 55... Dünyanın dev şirketlerinin hisselerinden oluşan zengin bir hisse senedi portföyüne sahip. Hisseleri gıda ve petrol şirketinde... Epeydir Ankara'da... Şunu da belirtelim halen yıllık iznini kullanan yazarımız Meliha Okur'a ulaştık. O da yazılarındaki gizemli zengin olarak bahsettiği ismin Namık Kemal Engin olduğunu onayladı. İşte Meliha Okur'un bu yazısının ardından, İstihbarat Servisi'ne gelen Ankara mahreçli bir fısıltı ilginç bir haber macerasının başlangıcı oldu. Bu fısıltıya göre müthiş Türk, belki de bir hayalin peşinde tüm servetini yitiren Ankaralı işadamı Namık Kemal Engin'den başkası değildi. O işadamını bir güney kentinde bulduk ve konuştuk. Ve ortaya MİT'in, MOSSAD'ın, FBI'ın adının geçtiği casusluk romanlarına taş çıkartacak ilginç bir öykü çıktı. "Iraklı dostum bana servetinin tümünün hisse senetleri ve bir kısmı nakit olmak üzere Londra'daki bir 'Bimas Watson' adlı bir 'Security House'ta olduğunu söyledi. Bu emtianın Türkiye'ye getirmem için bana Irak makamlarından bir vekaletname çıkardı. Ardından bu değerli emtiaları getirebilmek için avukatlar tuttuk. Hem Türkiye'de, hem Londra'da... Hisseler arasında McDonalds'ın yüzde 13, Buharia Petrol'ün yüzde 50 kağıdı var (Burada bir soru işareti var. Mc Donalds'ın yüzde 13'ü 9.42 milyar dolar ediyor). Yanında da Kraliyet Bankası'na ait 117 milyon dolarlık blokeli çek... Tüm bunları Türkiye'ye getirebilmek için kolları sıvadık..."

LONDRA DEVREYE GİRDİ

"Ve bir gün Londra'dan müjdeli haberi aldık. Oradaki avukatımız David Marc, emtiaların diplomatik kurye ile Ankara'daki İngiltere Büyükelçiliği'ne gönderildiğini söyledi. Kısa bir süre sonra İngiliz Büyükelçiliği'nden bir e-mail aldık. (Bu e-mail Namık Kemal Engin'in iddiası. Büyükelçilik yalanlıyor. E.E.). E-mailde, '5 Temmuz günü Büyükelçi Nick Baird ile randevunuz var' deniyordu. Sonra bir email daha aldık... Bu randevunun 10 Temmuz'a ertelendiğini söylüyordu. 10 Temmuz günü gittik. Kapıda 'Böyle bir randevu görünmüyor' dediler..."

YETKİLİLER SESSİZ

NAMIK Kemal Engin, Maliye Bakanı'nın açıkladığı 7.1 milyar liralık beyanın kendi beyanı olduğunu iddia ediyor. SABAH'ın ulaştığı bir kaynak "7.1 milyar liralık beyanda bulunan kişi Namık Kemal Engin mi?" sorusuna önce 'evet' yanıtını verdi. Ancak daha sonra bunu yalanladı. Yine SABAH'ın ulaştığı bir bilgiye göre 7.1 milyar liralık beyan Mersin Vergi Dairesi Başkanlığı'na yapıldı. Mersin VD Başkanı Serdar Aksoy, hem yazılı hem de şifahi olarak iletilen aynı soruya olumlu ya da olumsuz bir cevap vermedi.

Özdemir'e tutuklama kararı

Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir için tutuklama kararı çıkarıldı.Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir'in Kayseri Emniyet Müdürü olduğu dönemde "örgütlü olarak ihaleye fesat karıştırmak" suçlamasıyla yargılandığı davaya Cuma günü Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Mahkemede mütalaasını veren savcı, halen Ankara Emniyet Müdürlüğü görevini sürdüren Özdemir hakkında tutuklama talep etmişti. Mahkeme ise Özdemir'in tutuksuz yargılanmasına hükmetmişti.

Edinilen bilgiye göre, bunun üzerine savcı, mahkemenin kararını bir üst mahkemeye taşıyıp, itiraz etti. Savcı, tekrar Özdemir'in tutuklanmasını istedi. Hafta sonu bu talebi değerlendiren nöbetçi mahkeme de savcının talebini uygun görerek, Özdemir'in tutuklanmasına karar verdi.
"KARARA İTİRAZ HAKKI VAR"
Öte yandan, konuya ilişkin konuşan İçişleri Bakanlığı yetkilileri, yargı sürecinin devam ettiğini belirterek, Özdemir'in halen tutuklama kararına itiraz etme hakkının olduğunu vurguladılar. Daha önce de Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan'da yaşanan süreci anımsatan yetkililer, Özdemir'in tutuklamaya itiraz sürecinin tamamlanmasının beklenildiğini ifade ettiler. Aslan da olduğu gibi eğer Özdemir'in itiraz talebi kabul edilmez ve Özdemir için tutuklama kararı çıkması durumda yetkililer, Özdemir'in İçişleri Bakanlığı tarafından Ankara Emniyet Müdürlüğü görevinden alınacağını bildirdiler.

ANKA

ÖZHASEKİ’NİN FENDİ, DELİKAN’I YENDİ / Ahmet ŞAN

Erciyesspor’u ligde bırakan isim olan Nuh Mehmet Delikan, göreve gelmeyeceğini ısrarla söylerken, takımın Onursal Başkanı Memduh Büyükkılıç ise “Delikan devam etmeli” diyordu; Ancak başkan adayındaki düğümü Kayserispor Onursal Başkanı Mehmet Özhaseki çözdü.

            Bir çok kulüp yeni sezon hazırlıkları çerçevesinde transferleri bitirip kamplara başlarken Kayseri Erciyesspor’da ise sadece yönetim krizi çözüme kavuşturulabildi.

            41 puanla Erciyesspor’u ligde bırakan Nuh Mehmet Delikan bugüne kadar çok para harcadığını belirterek “ Garanti para olmadan göreve gelmem” şeklinde ısrarcı oluyordu.

            Derken araya Ziya Eren girdi. Dernek olan Erciyesspor’un bundan sonra Anonim Şirketi olması konuşulmaya başlandı. Ancak bu süreçte Erciyesspor Onursal Başkanı Memduh Büyükkılıç her konuşmasında “ A, B ve C planımız Nuh Mehmet Delikan” diyordu.

            Memduh başkanın ısrarlı tutumu karşısında ayağını direten ve “benim tavrımda değişiklik yok” diyen Nuh Mehmet Delikan, kongreye aday olmadan geldi.

            Herkes bugün aday çıkmayacak, kongrede Erciyesspor Kulübü Divanda kalacak, kayyuma gidilecek diye beklerken, son anda Delikan’ı telefonla arayan Kayserispor Onursal Başkanı Mehmet Özhaseki düğümü çözdü. Birkaç gün önce Başkan Özhaseki “ bizde garanti para diye bir şey olmaz, benim tek garanti param devlet memuruyum ve dolayısıyla maaşımdır. Eğer ısrar edilirse ( belediyeden bir aday çıkarırız)  eski formüle geri dönülür” demişti.

            Özhaseki’nin bu çıkışıyla birlikte belediyelerin sözüne inanmak ve güvenmek zorunda kalan Nuh Mehmet Delikan yeniden aday oldu. Ama sevindiren tarafı bu kez daha güçlü ve sporun içinden gelen isimleri yönetime yazması oldu.

            Burada listeyi de Memduh Başkan yaptı.

            Gelinen noktada Erciyesspor için en hayırlısının olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu takımın bir sahiplenecek insanlara ihtiyacı vardı. Şimdi bu sorun çözüldü. Artık yapılması gereken bu takımı biran evvel Süper Lig’e çıkarıp, artık kavurma savurma sözüne son vermektir.

Sonuçta herkesin bir tükenme noktası vardır.

Hayırlı uğurlu olsun…
Ahmet Şan / Kayseri Akın Günlük

Seyit Tümtürk:" Doğu Türkistan 1949'dan beri Çin işgali ve zulmü altındadır."

Doğu Türkistanlılar Derneği tarafından Mimarsinan Parkı nda Doğu Türkistan da yaşanan Çin zulmünü anlatan fotoğraf sergisi açıldı.

 Serginin açılışında konuşan Doğu Türkistanlılar Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk, Çin in Türklere yönelik işkencelerinin, en üst seviyede uygulanmaya devam ettiğini dile getirdi.

Doğu Türkistan’ın Türk-İslam coğrafyasının ayrılmaz bir parçası olduğunu ifade eden Tümtürk, "Yüzyıllar boyunca Türk toprağı olan ve İslam dininin kabulüne ile gelişimine ev sahipliği yapmış olan bu kutlu belde ne yazıktır ki, 1949 yılına başlayan komünist Çin işgali ile zulüm, gözyaşı ve korkunun egemen olduğu bir kara parçası hüviyetine bürünmüştür. Mao ve yandaşlarının insanlık dışı politikaları ile yıllarca kan ağlayan Uygur Türkleri, aradan geçen yarım asırdan fazla bir süredir bu politikalara göğüs germekte ve hür dünyanın gözleri önünde yok olmama mücadelesi vermektedir" dedi.

Konuşmaların ardından Çin zulmü fotoğrafları sergisinin açılışı yapıldı. Açılışa kalabalık bir vatandaş topluluğu katıldı.

Kemal Kılıçdaroğlu:"Üreteceğiz, istihdam yaratacağız ve hakça bölüşeceğiz"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Biz ’temiz siyaset’ diyoruz ama öbür taraftan dut yemiş bülbül gibi hiçbir ses gelmiyor. Neden? Çünkü temiz değiller ki temiz siyasetten bahsetsinler" dedi.
KILIÇDAROĞLU İZDİHAMI
Kılıçdaroğlu, Ayaş Geleneksel Dut, Tarihi Evler ve El Sanatları Festivaline katıldı. Genel Sekreter Önder Sav, Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Suha Okay, parti yöneticileri ve milletvekilleriyle beraber parti otobüsüyle Ayaş’a gelen Kılıçdaroğlu, ilçe merkezinden festival alanına Ayaş Belediye Başkanı Ali Başkaraağaç’ın kullandığı üstü açık ciple geldi. Kılıçdaroğlu’nun protokolde kendisi için ayrılan yere geçişi sırasında kalabalık nedeniyle izdiham yaşandı.
İLÇEYE HİZMET EDENLERE KUTLAMA
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada, Ayaş’ın tarihi, doğası, el sanatları ve yöresel ürünleriyle bir çok zenginliğe sahip olduğunu ve bir dünya markası olmayı hak ettiğini söyledi. Ayaş’ın tarihi İpekyolu üzerinde bulunduğunu ve o tarihi yeniden ayağa kaldıran bir belediye başkanı olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, ilçeye hizmet eden herkesi kutladı.
Türkiye’de toplumun tüm kesimlerinin ekonomik sıkıntı içinde olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, "Çiftçi, köylü, sanayici, memur, emekli bu düzenden memnun değil. Alın terinin karşılığını alamıyor. Bu düzenden kim memnun? Recep Bey memnun. O yüzden bu düzeni değiştireceğiz, halktan yana bir düzen kuracağız.
Alın teri döken, her yerde ve her zaman kazanmalı. Havadan para kazananlar üzülmeli" diye konuştu.
Halktan yana bir düzen kurmanın yolunun "temiz siyaset"ten geçtiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, meydandakilere "Parlamentoda naylon faturacı, ihaleye fesat karıştıran, hayali ihracatçı, kalpazan ister misiniz?" diye sordu.
Meydandakilerin "İstemiyoruz" yanıtı vermesi üzerine Kılıçdaroğlu, "O zaman ’temiz siyaseti getireceğini’ söyleyen halktan yana politikalar üreten CHP’ye ihtiyaç var demektir" dedi.
Kul hakkı yiyenden hesap sormanın boyunlarının borcu olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, CHP’nin "sadaka devleti değil sosyal devleti yeniden inşa edeceğini" kaydetti.
Kılıçdaroğlu, "Bizim güzel bir atasözümüz vardır, ’balık baştan kokar’ derler. Balığı biliyorsunuz, kokuyu da biliyorsunuz. O zaman bu balığı ve kokuyu yok etmek lazım. Ne zaman? Önümüze sandık geliyor, işte o zaman yapacağız. En büyük güç halktır. Biz halkla beraber yürüyeceğiz" diye konuştu.
"HALKIN İKTİDARI KURULACAK"
Ülkede kardeşliği ve dostluğu egemen kılmak gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin her türlü zenginliğe sahip olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Güneşimiz, toprağımız, suyumuz, yedi bölgemiz, dört iklimimiz, güzel insanlarımız var ama helvayı yapacak adam yok. Bu ülkede helvayı yapacak adamı seçmek sizin elinizde. Sandığa gideceğiz. Mühür sizin elinizde. O mührü adaletten yana kullanmaya, yetim hakkı yiyenden hesap sormaya var mısınız? Varsanız o zaman hiç endişe etmeyin. Halkın iktidarı kurulacak, Recep Bey’in kimyası bozulacak.
Kimyasının bozulmasıyla da kalmayacak, onların düzenini de değiştireceğiz.
HAKÇA BÖLÜŞECEĞİZ
Halktan yana bir düzen kuracağız. Recep’i halkın oylarıyla yolcu edeceğiz. Bundan emin olmanızı isterim. Biz ’temiz siyaset’ diyoruz ama öbür taraftan dut yemiş bülbül gibi hiçbir ses gelmiyor. Neden? Çünkü temiz değiller ki temiz siyasetten bahsetsinler." Siyasetin "zenginleşme aracı" değil "halka hizmet etme sanatı" olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, halkın iktidarını kurmak için herkese görev düştüğünü söyledi. Kılıçdaroğlu, "Hepimiz çalışacağız, haramilerin iktidarını al aşağı edeceğiz. Üreteceğiz, istihdam yaratacağız ve hakça bölüşeceğiz" dedi.
Konuşmasının bir bölümünde boynuna Ayaşspor atkısı takan Kılıçdaroğlu, protokolde otururken kendisine ikram edilen dutlardan yedi. Konuşmasının ardından seymenlerin gösterisini izleyen Kılıçdaroğlu, festival alanındaki stantları da gezdi. Bu arada sıcak hava ve izdiham nedeniyle fenalaşanlara sağlık ekipleri müdahale etti. Kılıçdaroğlu, daha sonra Ayaş Belediye Tesislerinde öğle yemeği yedi.
Kılıçdaroğlu’nun Ayaş’a gelişi sırasında, ilçe girişinde bir grup süt üreticisi parti otobüsünün yolunu kesti. Kılıçdaroğlu’na taleplerini anlatan üreticiler, kendilerinden istenen tüm raporların olmasına rağmen satış yapmalarına izin verilmediğini ve mağdur olduklarını ifade ettiler. Taleplerinin takipçisi olacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, kesin çözüm için halkın iktidarının gerektiğini söyledi.
Bu arada, Ayaş Geleneksel Dut, Tarihi Evler ve El Sanatları Festivaline, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz da katıldı.
ensonhaber

Kemal Kılıçdaroğlu:"Üreteceğiz, istihdam yaratacağız ve hakça bölüşeceğiz"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Biz ’temiz siyaset’ diyoruz ama öbür taraftan dut yemiş bülbül gibi hiçbir ses gelmiyor. Neden? Çünkü temiz değiller ki temiz siyasetten bahsetsinler" dedi.
KILIÇDAROĞLU İZDİHAMI
Kılıçdaroğlu, Ayaş Geleneksel Dut, Tarihi Evler ve El Sanatları Festivaline katıldı. Genel Sekreter Önder Sav, Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Suha Okay, parti yöneticileri ve milletvekilleriyle beraber parti otobüsüyle Ayaş’a gelen Kılıçdaroğlu, ilçe merkezinden festival alanına Ayaş Belediye Başkanı Ali Başkaraağaç’ın kullandığı üstü açık ciple geldi. Kılıçdaroğlu’nun protokolde kendisi için ayrılan yere geçişi sırasında kalabalık nedeniyle izdiham yaşandı.
İLÇEYE HİZMET EDENLERE KUTLAMA
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada, Ayaş’ın tarihi, doğası, el sanatları ve yöresel ürünleriyle bir çok zenginliğe sahip olduğunu ve bir dünya markası olmayı hak ettiğini söyledi. Ayaş’ın tarihi İpekyolu üzerinde bulunduğunu ve o tarihi yeniden ayağa kaldıran bir belediye başkanı olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, ilçeye hizmet eden herkesi kutladı.
Türkiye’de toplumun tüm kesimlerinin ekonomik sıkıntı içinde olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, "Çiftçi, köylü, sanayici, memur, emekli bu düzenden memnun değil. Alın terinin karşılığını alamıyor. Bu düzenden kim memnun? Recep Bey memnun. O yüzden bu düzeni değiştireceğiz, halktan yana bir düzen kuracağız.
Alın teri döken, her yerde ve her zaman kazanmalı. Havadan para kazananlar üzülmeli" diye konuştu.
Halktan yana bir düzen kurmanın yolunun "temiz siyaset"ten geçtiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, meydandakilere "Parlamentoda naylon faturacı, ihaleye fesat karıştıran, hayali ihracatçı, kalpazan ister misiniz?" diye sordu.
Meydandakilerin "İstemiyoruz" yanıtı vermesi üzerine Kılıçdaroğlu, "O zaman ’temiz siyaseti getireceğini’ söyleyen halktan yana politikalar üreten CHP’ye ihtiyaç var demektir" dedi.
Kul hakkı yiyenden hesap sormanın boyunlarının borcu olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, CHP’nin "sadaka devleti değil sosyal devleti yeniden inşa edeceğini" kaydetti.
Kılıçdaroğlu, "Bizim güzel bir atasözümüz vardır, ’balık baştan kokar’ derler. Balığı biliyorsunuz, kokuyu da biliyorsunuz. O zaman bu balığı ve kokuyu yok etmek lazım. Ne zaman? Önümüze sandık geliyor, işte o zaman yapacağız. En büyük güç halktır. Biz halkla beraber yürüyeceğiz" diye konuştu.
"HALKIN İKTİDARI KURULACAK"
Ülkede kardeşliği ve dostluğu egemen kılmak gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin her türlü zenginliğe sahip olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Güneşimiz, toprağımız, suyumuz, yedi bölgemiz, dört iklimimiz, güzel insanlarımız var ama helvayı yapacak adam yok. Bu ülkede helvayı yapacak adamı seçmek sizin elinizde. Sandığa gideceğiz. Mühür sizin elinizde. O mührü adaletten yana kullanmaya, yetim hakkı yiyenden hesap sormaya var mısınız? Varsanız o zaman hiç endişe etmeyin. Halkın iktidarı kurulacak, Recep Bey’in kimyası bozulacak.
Kimyasının bozulmasıyla da kalmayacak, onların düzenini de değiştireceğiz.
HAKÇA BÖLÜŞECEĞİZ
Halktan yana bir düzen kuracağız. Recep’i halkın oylarıyla yolcu edeceğiz. Bundan emin olmanızı isterim. Biz ’temiz siyaset’ diyoruz ama öbür taraftan dut yemiş bülbül gibi hiçbir ses gelmiyor. Neden? Çünkü temiz değiller ki temiz siyasetten bahsetsinler." Siyasetin "zenginleşme aracı" değil "halka hizmet etme sanatı" olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, halkın iktidarını kurmak için herkese görev düştüğünü söyledi. Kılıçdaroğlu, "Hepimiz çalışacağız, haramilerin iktidarını al aşağı edeceğiz. Üreteceğiz, istihdam yaratacağız ve hakça bölüşeceğiz" dedi.
Konuşmasının bir bölümünde boynuna Ayaşspor atkısı takan Kılıçdaroğlu, protokolde otururken kendisine ikram edilen dutlardan yedi. Konuşmasının ardından seymenlerin gösterisini izleyen Kılıçdaroğlu, festival alanındaki stantları da gezdi. Bu arada sıcak hava ve izdiham nedeniyle fenalaşanlara sağlık ekipleri müdahale etti. Kılıçdaroğlu, daha sonra Ayaş Belediye Tesislerinde öğle yemeği yedi.
Kılıçdaroğlu’nun Ayaş’a gelişi sırasında, ilçe girişinde bir grup süt üreticisi parti otobüsünün yolunu kesti. Kılıçdaroğlu’na taleplerini anlatan üreticiler, kendilerinden istenen tüm raporların olmasına rağmen satış yapmalarına izin verilmediğini ve mağdur olduklarını ifade ettiler. Taleplerinin takipçisi olacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, kesin çözüm için halkın iktidarının gerektiğini söyledi.
Bu arada, Ayaş Geleneksel Dut, Tarihi Evler ve El Sanatları Festivaline, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz da katıldı.
ensonhaber

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...