Sayfalar

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Ramazan Ayı ve Toplumsal Hayat

Ramazan ayı Müslümanların mübarek aylarından bir aydır ve bu ay on bir ayın sultanı olarak bilinir. Onu diğer aylardan ayıran ve faziletli kılan pek çok şey vardır. Zira bu ay aynı zamanda rahmet, merhamet ve günahlardan bağışlanmaya vesile olmaktadır. Bir başka açıdan da o, yılın dinî bakımdan en yoğun olarak yaşandığı ve bir muhasebenin yapıldığı aydır. Dolayısıyla bir fırsatlar ve imkânlar ayı olarak da düşünülebilir.
Ramazan ayı, Kur’an’ın inmeye başlaması, orucun bu ayda tutulması, Hz. Peygamber’in Kur’an’ı Cebraille karşılıklı okuması, teravih namazlarının kılınması, zekâtların bu ayda verilmesinin tercih edilmesi, sadaka ve fitrelerin verilmesi gibi önemli ibadetleri içermektedir. Bütün bunlar dinî hayat açısından bireysel ve toplumsal anlam ve önem ifade etmektedirler. Zaten din, söz konusu bu unsurlarla yaşanmakta ve hayata geçirilmektedir. Bu anlamda ramazan ayı, Kur’an’ın en fazla okunduğu, namazların en fazla kılındığı, ay boyu orucun tutulduğu, hayır ve hasenatın yapıldığı güzellikler ve faziletler ayı olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla ramazan ayı rahmet ve bereket ayı olarak değerlendirilebilir.Dün olduğu gibi bugün de insanlığın en çok sorun yaşadığı alan, sosyal alandır. Özellikle toplum hayatında insanlar arası ilişkilerde sevgi, saygı ve hoşgörü son derece önemlidir. Sözü edilen bu değerler toplumsal huzur, güven ve barışın ana unsurlarıdır. Bu değerlerin güçlü olduğu sosyal ortamlarda hayat daha huzurlu ve güvenlidir, zayıf olduğu ortamlarda da hayat endişeli, huzursuz ve güvensizdir. O nedenle huzurlu bir toplumsal ortamın oluşmasında ramazan ayı gibi manevi ortamlara ihtiyaç vardır. Zira ramazan atmosferi insanların nefislerini dizginleyerek, yumuşamasına ve ahlaki değerler çerçevesinde davranılmasına imkân sağlar.

Oruç Ayı
Ramazan ayını diğer aylardan ayıran en önemli özelliği oruç ayı olmasıdır. Zira oruç ibadeti, bu ayın en temel ibadeti olarak yaşanmaktadır. Aslında oruç ibadeti İslam’ın şartlarından birisidir. Onun tutulduğu ay da ramazan ayıdır. Bu gerçeklik Kur’an-ı Kerim’de, “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı…). (Bakara, 183-184) Ayetlerden de anlaşıldığı üzere ramazan ayı denildiğinde ilk akla gelen, oruç ibadeti olmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) de “Bir kimse, ramazanın faziletine inanarak ve mükâfatını umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Savm, 6; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 175) Yine bir başka hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.s.), “Her kim inanarak ve ecrini yalnız Allah’tan umarak ramazan ayını ibadetle geçirirse, geçmiş günahları mağfiret olunur” buyurmuşlardır. (Buhârî, Îmân, 27; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 173)
Oruç ibadetinin birey ve toplum açısından, maddi ve manevi pek çok faydaları vardır. Her şeyden önce oruç ibadeti, insanın manevi dünyasının olgunlaşması, kemale ermesi ve takva boyutu kazanması açısından anlamlıdır. İnsanın yaratılış gayesine uygun bir çerçevede yaşaması ve hayatını sürdürmesi arzu edilmektedir. Bunun için de insanın hem bilgi hem de uygulama boyutu bakımından yetiştirilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. İşte oruç ibadeti bütün bu boyutları insana kazandırmaktadır. Öyle ki teorik olarak oruç tutmanın gerekliliğine inanan bir insan, uygulama olarak da onu hayatına geçirmektedir. Burada herhangi bir zorlama yoktur. Bu tamamen insanın inanması ve inancının gereğine uygun bir şekilde davranması ile ilgilidir. Zaten insanın bir şeyi kendi arzu ve isteği doğrultusunda yapması daha anlamlı ve eğitici bir boyut taşımaktadır. Bu anlamda oruç ibadeti ikili bir kazanım sağlamaktadır. Bunlardan birincisi insanın, oruç ibadetiyle elde ettikleridir. Zira oruç ibadeti hem manevi anlamda bir arınma hem de maddi anlamda bedenin arınması olarak değerlendirilebilir. İnsanın manevi anlamda arınması, zihnini ve gönlünü kötü duygu, düşünce, tutum ve davranışlardan uzaklaştırması buna mukabil, iyi, güzel ve faydalı duygu, düşünce, tutum ve davranışlara yönlendirmesi olarak düşünülebilir. İşte oruç ibadeti ile insan, böyle bir sürece girebilir. Çünkü maddi anlamda aç kalan ve ibadetlerle de manevi alana yönelen bir insan, açlığı ve yokluğu düşündüğü gibi, kendi yaratılış gayesinin ne olduğunu ve nasıl hareket etmesi gerektiğini de düşünmeye başlar. Bunlar da kişinin insanlık değerlerini geliştirerek, yükselmesini sağlar. Zaten ideal olan da yüksek ahlak değerlerini kazanmak ve o çerçevede bir hayat yaşamaktır. Bunun kazanılabilmesi de oruç ve benzeri ibadetlerle olmaktadır. Öyle ki oruç, Hamdi Yazır’ın da ifade ettiği üzere, nefsin fenalıklardan ve azgınlıklardan arınarak, kalbin Allah’a yönelmesine ve imanın lezzetine varılmasına imkan sağlar. (Elmalılı M. H. Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C. 1, s. 2) Böylece insan, dinî anlamda takva olarak ifade edilen çerçevede bir hayat yaşamaya çalışır. Zaten Yüce Kur’an’ın övdüğü ve bir ideal olarak bize sunduğu da ahlaki değerler üzere bir hayat yaşamaktır. Zira bir ayette Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:“Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taate devam eden erkekler ve taate devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar; sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (gönülden Allah’a) saygılı erkekler ve (gönülden Allah’a) saygılı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar; (İşte) Allah bunlar için bağış ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzâb, 35)
Oruç ibadetinin kazandırdığı diğer boyut ise, toplum açısındandır. Ahlaki ve manevi duygularla donanımlı hale gelen insan, bireysel ve toplumsal hayatında doğruluk, dürüstlük ve adalet değerleri çerçevesinde yaşamayı kendine bir ideal olarak görür. İnsanın bu duygu ve düşünceler doğrultusunda hareket etmeye çalışması da toplumsal hayata olumlu etkiler olarak yansır. Toplum bireylerinin tümünün aynı duygu ve düşünceler doğrultusunda hareket etmesi sosyal hayatın düzenli, huzurlu ve güvenli olmasını sağlar. Burada birey ve toplum dengesine dayalı sosyal bir yapı ortaya çıkmaktadır. Zaten insanların büyük çoğunluğunun arzu ettiği de bireysel ve toplumsal hayatta huzurlu ve güvenli bir hayat yaşamaktır. Farabi böyle bir topluma erdemli toplum adını vermektedir. Ona göre erdemli toplumun bireyleri “saadete ulaşabilmek için çalıştığı takdirde üstün bir ruh seviyesine varır. Bu uğurda çalıştığı nispette ruhî üstünlüğü artar, gün geçtikçe de fazileti kuvvet kesbeder.” (Farabi, El-Medinetü’l Fâzıla, çev.: N. Danışman, 1990, s. 93-94) Paylaşımların çoğalmasına birey ve toplum dengesinin sağlanması ve ideal bir toplum yapısının oluşmasında dinî ve ahlaki değerlerin büyük önemi vardır. Bu bağlamda oruç ibadeti de toplumda manevi bir atmosferin oluşmasına ve kardeşlik duygularının gelişmesine paylaşımların çoğalmasına imkân sağlamaktadır. Zaten bir toplumda sevgi, saygı ve kardeşlik duyguları geliştikçe sosyal yapıda da olumlu ve huzurlu bir işleyiş kendiliğinden belirir.
Sahur ve İftar Vakti
Ramazan ayında yaşanan güzelliklerden birisi de sahura kalkmak ve iftar etmektir. Sahur vakti uykunun en tatlı olduğu bir zaman dilimidir. İnsanın böyle bir zamanda kalkması her ne kadar zor olsa da manevi anlamda bir coşku meydana getirmektedir. Yine sahura kalkmak, aynı zamanda sabah namazını vaktinde kılabilmek açısından da önemlidir. Bu duyguları yaşayan bir insan, zihin ve gönül dünyasında huzurlu olacağı gibi sosyal hayatında da diğer insanlarla sağlıklı iletişim ve etkileşimlerde bulunur. Zira bu duygu onun ruh dünyası üzerinde olumlu bir etki meydana getirir.
Ramazan ayında yapılan iftarlar ayrı bir güzellik ve coşku kaynağıdır. İftarlar, hem bireysel hem ailesel hem de toplumsal açıdan birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının yaşandığı önemli anlardır. Bireysel açıdan, insanın diğer insanlarla aynı duyguları yaşamasına; ailevî açıdan, aile bireyleri arasında sevgi, neşe ve coşkunun gelişmesine; toplumsal açıdan da birlik, beraberlik ve bütünlük duygularının oluşmasına vesile olur. Öyle ki fakir bir insanın zengin bir insanın evinde bir akşam iftar etmesi, ona karşı olan duygu ve düşüncelerinin olumlu anlamda gelişmesine ve onu kardeş olarak görmesine neden olur. Bu, aslında karşılıklı bir duygu etkileşimidir. Bu bağlamda verilen iftar yemeği, kardeşliğin ve samimiyetin artmasını ve olumlu duygu ve düşüncelerinin gelişmesini sağlar. Çünkü oruç tutan bir insan diğer insanlarla aynı duygu ve düşünceleri paylaşır. Zira ikisinin de ortak noktası gün boyu Allah rızası için aç kalmak ve ibadet etmektir. Dolayısıyla aç kalan bir insan açlığın ve yokluğun ne anlama geldiğini böylelikle daha iyi anlar. Bu anlayış da diğer insanlara karşı daha hoşgörülü ve merhametli olmayı beraberinde getirir. Böylece karşılıklı ortak şuur oluşur. Ortak duygu ve düşüncelerin artması da toplumsal huzuru artırır.
Teravih Namazlarının Kılındığı Ay
Teravih namazı sünnet bir namaz olarak bilinmektedir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Allah rızası için ramazan gecelerini ibadetle geçiren kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân, 27) Bireysel ve toplumsal hayat açısından ramazan gecelerinde kılınan teravih namazları, kadın - erkek, genç - ihtiyar, zengin - fakir, yediden yetmişe herkes üzerinde olumlu bir etki meydana getirmekte ve insanları birbirlerine yakınlaştırmaktadır. Öyle ki ramazan gecelerinde teravih vakti buluşma ve görüşme zamanı olarak ayarlanmakta ve insanlar arasında muhabbetin oluşmasına vesile olmaktadır.
Ramazan gecelerinde camilerde yapılan vaaz ve irşad faaliyetleri de ayrı bir anlam ve öneme sahiptir. Toplumun dinî hayatının gelişmesi açısından buralarda elde edilen dinî bilgiler toplum bireyleri üzerinde olumlu etkiler meydana getirmektedir. Hatta bazı insanlar için ramazan ayı zararlı alışkanlıkların bırakıldığı ya da bırakılmaya çalışıldığı zaman dilimleridir. Bu açıdan da ramazan ayı ve dolayısıyla teravih namazları öğretici ve geliştirici bir boyut taşımaktadır.
Kur’an’ın İnmeye Başladığı Ay
Ramazan ayının belirgin özelliklerinden birisi de Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmeye başlamasıdır. Öyle ki ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun...”(Bakara, 185) Kur’an-ı Kerim’in ramazan ayı içerisinde bulunan Kadir Gecesi’nde inmeye başladığı ayette açıkça belirtilmektedir, hatta Kadir suresi ismini bu geceden almaktadır. Kadir suresinde şöyle buyrulmaktadır: “Biz o (Kur’a)nı Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve ruh, o gece Rablerinin izniyle (o yıl takdir edilmiş olan) her iş için iner de iner. Esenliktir o, ta tan yeri ağarıncaya kadar!” (Kadir, 1-5) Ayetlerde de belirtildiği üzere, Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirilmeye başlanması son derece anlamlı ve önemli bir başlangıçtır. Dolayısıyla bu bile ramazan ayını diğer aylardan ayıran önemli bir farklılık olarak düşünülebilir. Zira Yüce Kur’an, insanlığı, karanlıklardan aydınlığa, zulümden adalete, ahlaksızlıktan ahlaklılığa davet etmekte ve yol gösterici bir rehber olarak yolumuzu aydınlatmaktadır. Onun nuru ve hidayet edici boyutu tüm insanlığı kuşatmakta ve kapsamaktadır.
Zekat, Sadaka ve Fitre Ayı
Ramazan ayının güzelliklerinden ve hayatımıza getirdiklerinden birisi de mali yardımlaşma ve dayanışma boyutudur. Bu ayda asıl verilmesi gereken, aslı fıtır sadakası olan fitredir. Fitre, ramazan ayında bayram namazı vaktine kadar, fakirlere verilmesi gereken bir sadaka türüdür. Basit ve az olarak görülse de fitre, fakirlerin ve yoksulların, bayramı diğer insanlarla aynı coşku ve atmosferde olmasa bile, önemli ölçüde onların moral dünyalarını yükseltmekte ve bayram coşkusu yaşamalarını sağlamaktadır. Zira verilen fitreler, fakir, yoksul, öksüz ve yetimlerin o küçücük dünyalarında bir canlılık ve neşe meydana getirmektedir. Böylece onlar da diğer insanlarla beraber bayramın getirdiği güzelliğe ve coşku atmosferine katılmaya çalışmaktadırlar. Öyleyse toplumsal birlik, beraberlik ve bütünlüğün sağlanmasında bundan daha etkili, daha güzel ve daha anlamlı ne olabilir?
Ayrıca ramazan ayı, zekâtların ve sadakaların verildiği bir aydır. İnsanlar genelde bu ayda daha fazla hayır ve hasenat işlemeye, fakir ve fukarayı düşünmeye çalışırlar. Zaten insan açısından duygu boyutu önemli bir zihin halidir. Gün boyu oruç tutan insan, komşularını, akrabalarını, fakirleri ve yoksulları en çok böyle zamanlarda hatırlar. O nedenle ramazan ayı bir anlamda hayır ayı olarak da düşünülebilir. Bir başka ifadeyle ramazan ayı, en çok hayır ve yardımların yapıldığı aydır.
Sonu Bayram Olan Ay
Ramazan ayı bayramla son bulmaktadır. Başlangıcından sonuna kadar güzelliklerin yaşandığı ve her türlü ibadet ve taatın hayata geçirildiği, hayır ve yardımların yapıldığı ayın sonunda insanları huzur, mutluluk ve sevinç hâli beklemektedir. Ay boyunca sahurlara kalkılmış, oruçlar tutulmuş, iftarlar yapılmış, teravihler kılınmış, hatimler ve duaları yapılmış, zekat, sadaka ve fitreler verilmiş, evler, bahçeler temizlenmiş, her şeyden önce ruhlar ve gönüller arındırılmış, kötü alışkanlıklar terk edilmiş, iyi ve güzel davranışlar hayat tarzı haline getirilmiş ve fıtrata uygun yaşama bir ideal olarak zihin ve gönüllere kodlanmış bir ruh haliyle bayram namazlarına gidilmiştir.
Bayram namazı kılındıktan sonra, başta imam ve müezzin olmak üzere herkesle bayramlaşılmış, dargınlar barışmış, toplumsal kardeşlik atmosferi oluşmuş bir ortamda bayram havası yaşanmaktadır. Ramazan Bayramı’nda, camiden çıkıldıktan sonra insanlar ailelerinin yanlarına giderek onlarla bayramlaşırlar ve birlikte yemekler yenilir. Daha sonra komşular, akrabalar ve tanıdık -tanımadık hemen herkesle bayramlaşma süreci başlar. Bu süreç birey ve toplum açısından coşkunun ve mutluluğun zirve yaptığı zaman dilimleridir. Aynı zamanda toplumsal barış ve huzurun en yoğun yaşandığı anlardır.

Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi Ağustos 2009 sayısında yayınlanmıştır.
Doç. Dr. Ali Akdoğan Rize Üniv. İlahiyat Fak.

Anadolu'da ilk Ramazan

Miladi 1071 yılına karşılık olan 463 hicret yılının Ramazan ayındayız. Bu yıl Ramazan yaza isabet etmiş, haziranda başlamıştı. Türk ordusu Anadolu’nun doğu kesimindeydi. Büyük Türk Hakanı Alparslan, kesin bir kararlılıkla Anadolu’ya girmişti. Bizans İmparatorluğu’nun topraklarındaydı. Sicilya ve Tuna’dan, Antakya ve Kuzey Kafkasya ile Kırım’a kadar uzanan ve rakipsiz olan bu Hıristiyan devleti ile hesaplaşmadan Türk’ün geleceğini teminat altında görmüyordu. Düşman büyüktü. Cenab-ı Hakkın inayetine ve Hazret-i Peygamberin ruhaniyetine sığınmıştı. 42 yaşındaki büyük Türk Kağanı, Anadolu’nun mor sümbüllü bağlarını şevk ve vecd ile seyrediyordu.
Roma İmparatoru Romanos Diogenes, Ramazandan üç ay önce, 13 Mart 1071’de yer götürmez ordu ile İstanbul’dan çıkmıştı. Ordusuna, Selçuklu Devleti’nin taht şehri olanRey’de (bugünkü Tahran şehri) kışlama emri vermişti. Sultan Alparslan ise Urfa’yı elli gün muhasara etmiş, Bizans’tan alamamış, muhasaradan bıkıp geri çekilmişti. Alparslan, kalelerin birer ikişer muhasara edilerek Anadolu’nun fethedilemeyeceğini anlamıştı.Bizans Ordusunu tamamen yok etmek, Anadolu’yu Türk’e açık hale getirmekten başka çare yokru.
Bu sırada Suriye’yi ele geçiren Alparslan, Hicaz’da, İslam’ın kutsal şehirlerinde Şii Fatimi halifesi adına okutulan hutbeyi kaldırdı. Hicaz’da yeniden, 16 yıldan beri Türk himayesinde olan Bağdat’taki gerçek halifenin adına hutbe okunması, Sünni İslam alemi için büyük bir başarı olmuştu. Mısır’da Fatimiler, sıranın kendilerine gelmesi korkusuyla Türklere karşı büsbütün amansız bir mücadeleye girmişlerdi. Bizans’ın tabii müttefiki oldular.Hızla Anadolu’ya giren Alparslan, bu ülkenin doğusunda çok berkitilmiş bir Bizans kalesi olan Malazgirt’i düşürdü. On yedi yıl önce amcası Tuğrul Bey, Malazgirt’i kuşatmış ama düşürememişti.
Afşın Bey, Anadolu’daki Bizans ikmal merkezlerinin çoğunu tahrip etmişti. Bizans ordusu yok edilirse, bu büyük ülkede Hıristiyanların tutunması çok zor hale getirilebilirdi. Afşın Bey’in tarihi rolünü oynaması ile birlikte Alparslan, ordusunu Anadolu’ya sokmuştu.
Türk hakanının Anadolu’ya girmek üzere Halep’ten ayrıldığını öğrenen Roma İmparatoru, Sivas’ta savaş meclisini topladı. 200.000 askeri, üç bin araba ve on binlerce hayvanla taşınan ağırlıkları, devrinin en büyük silahı kabul edilen dev bir mancınığı vardı. Bu alet, bin iki yüz kişi tarafından idare edilebiliyordu. Ama büyük zaafın farkında değildi. Elindeki ordu milli bir ordu değildi. Yunanca konuşan birliklerin yanında Ermeniler, Franklar, Normanlar, Slavlar, Gürcüler, Abazalar, hatta Peçenek, Kuman ve Uz gibi daha Müslüman olmamış Türkler bile vardı ordusunda.Hıristiyan Türk toplulukları daha silah atılmadan soydaşları olan Selçuklu Ordusuna geçeceklerdi.Selçuklu ordusu ise milli bir ordu idi. Bütün erleri Türkçe konuşuyordu ve hepsi de Türk oğlu Türk idiler.Mübarek bir Ramazan geçirildikten sonra Fırat’ı atlayıp kuzeydoğuya ilerleyen Türk ordusu,Allah’ın nasip kıldığı büyük ülkeye kesin giriş yapmanın heyecanı içindeydi.
Türk’ün Anadolu’yu fethi bir ramazan bereketiydi.

Mhp İl Başkanlığında emekli öğretmenlere İftar Yemeği Verildi

MHP Kayseri İl Başkanı Süleyman Korkmaz, "AK Parti milletvekilleri işportacı misali 'evet' kampanyası peşinde koşuyorlar" dedi.

"Mülk, Recep Bey'in Değil Devletindir"

Kılıçdaroğlu, "Bir ülkede adalet varsa o ülkede demokrasi vardır. Mahkeme salonuna da hiç gittiniz mi bilmiyorum. Orada girerken arkada bir yazı var: 'Adalet mülkün temelidir.' Orada mülk Recep Bey'in mülkü değil, orada mülk devlet demektir" ifadelerini kullandı.

Ak Parti Darbesine hayır diyeceğiz. Önce 'Hayır' sonra iktidarı devireceğiz

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Zonguldak'a gelerek mitinge katıldı.
Yoksulluk edebiyatı yapıyordun. Üsküdar'da etrafı iki duvarlı örtülü havuzlu villada oturuyorsun. Ama bir ayrıntı varmış. Başbakan orada kirada oturuyormuş. Kimin evinde kirada oturuyorsun? Ayda kaç lira kira veriyorsun? Çıksın cevabını versin."

Tartıştığı Eşini Tabancayla Vurdu

Kayseri'de tartıştığı eşini tabancayla 3 el ateş ederek yaralayan şahıs, polis ekipleri tarafından yakalandı.

Kılıçdaroğlu: Halkın İktidarını Kuracağız


Ben onu anlımın teriyle aldım. Bankadan kredi çektim mal beyanımda gösterdim. Saklamadım. Alın teriyle kazanılan paraya kim ne diyebilir. Hepimizin alın teriyle kazandığı parayla keşke havuzlu villamız olsa. Bana alın terimini gizleyeceksin laf edeceksin. Recep bey namuslu olacağız dürüst olacağız. Halka doğruları söyleyeceğiz. Bak ben konuşuyorum. Lafımı sakınıyorum. Dokunulmazlıkları kaldıracağız dedin.

Sözünü tut diyoruz. Korkunun ecele faydası var mı yok. O zaman sözünü tutacaksın" dedi.

Hak ve özgürlük istediklerini belirten Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

"Demokrasi istiyoruz. Özgürlük istiyoruz. Hak ve özgürlükleri istiyoruz. YÖK'ü kaldırmak istiyoruz. Korku imparatorluğunu kaldırıp özgür Türkiye'yi kurmak istiyoruz. Biz özgürlük getiriyoruz diyorlar vatandaşlar telefonla konuşmaya korkuyor. Gelecek kaygısı olmayan bir ülkeyi beraber kurmak için geldik. Ayağınıza geldim. Yetki istiyorum. Yetki verin haramilerin iktidarını yıkıp halkın iktidarını kuralım. Harun gibi gelip karun gibi gittiler. Harun gibi geldiler karun gibi oldular.

Bunlar karunluğa nasıl çıktılar yetki verin bunların hesabını soracağım. Şunu unutmayın siyaset halka hizmet etme sanatıdır. Biz size hizmet etmek için yollardayız. Halka baskı yapmayacağız. Biz al ananı git demeyeceğiz. Yoksulluğu bitireceğiz. Yolsuzluğu bitireceğiz. Bu ülkede bir tek çocuk yatağa aç gitmeyecek. Her evde bir sigortalı olacak. Herkes huzur içinde yaşayacak. Yetki sizde yetki verin bu hayallerimizi hedeflerimiz gerçekleştireceğiz."

Kılıçdaroğlu konuşmasının ardından Zonguldak'a hareket etti.

Yuh artık! Erdoğan'a göre Dersim'i CHP bombalamış

Partisinin Sakarya mitinginde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Dersimli olduğunu hatırlatan Erdoğan, “Vergi vermediler diye Dersim'in köylerini kim bombaladı? Zamanının, o zaman ki Cumhurbaşkanı

Bu ne cesaret... KASKİ'de seçim kanununa muhalefet ediliyor

12 Eylül’de yapılacak referandum öncesinde siyasi parti il başkanları seçim yasakları konusunda Emniyet Müdürlüğü’nde hem bilgilendirilip hem de uyarılırken, bazı sendikalar bu konuda sınır tanımıyor. 
İktidar partisi AKP’ye yakınlığı ile bilinen Memur-Sen’in, kamu kurumu niteliğinde olan KASKİ’nin hizmet binasındaki ilan panosuna, “Referanduma Evet” şeklinde hazırladığı afişleri asmasına bazı vatandaşlar tepki gösterdi.  
Dükkanının camına, "Referandumda oyumuz hayır" şeklinde yazı asan bir esnafın Seçim Kanunu’na muhalefetten hakkında soruşturma başlatıldığını hatırlatan vatandaşlar, “Muhalefettekiler yapınca yasak, AKP’lilere gelince her şey serbest mi?” şeklinde yorum yaptı.
12 Eylül’de yapılacak referandum öncesinde siyasi parti il başkanları seçim yasakları konusunda Emniyet Müdürlüğü’nde bir araya geldi. Emniyet Müdürlüğü’ndeki toplantıda siyasi parti temsilcileri, seçim yasakları konularından hem bilgilendirilip hem de uyarılırken, bazı sendikalar bu konuda sınır tanımıyor. Tıpkı iktidar partisi AKP’ye yakınlığı ile bilinen Memur-Sen gibi. 
Hiçbir şeye aldırmayıp, kamu kurumu niteliğinde olan KASKİ’nin hizmet binasındaki ilan panosuna, “Referanduma Evet” şeklinde hazırladığı afişleri asan Memur-Sen’in bu tutumuna bazı vatandaşlar tepki gösterdi. KASKİ  hizmet binasına işlemlerini yaptırmak için giden vatandaşlar, panodaki ilanları gördüklerinde şaşırdıklarını belirterek, tarafsız kalması ve tek amaçlarının vatandaşa hizmet etmek olması gereken gereken  kamu kurumlarının da siya- sete alet olmasına isyan etti. 
 Bir süre önce dükkanının camına, "Referandumda oyumuz hayır" şeklinde yazı asan bir esnafın Seçim Kanunu’na muhalefetten hakkında soruşturma başlatıldığını hatırlatan vatandaşlar, “Muhalefettekiler yapınca yasak, AKP’lilere gelince her şey serbest mi?” şeklinde yorum yaparak, yetkilileri göreve davet etti.

Bütün avukatlar evetçi mi ki Ali Aydın bu imzayı attı?

Geçtiğimiz günlerde MÜSİAD’ın öncülüğünde çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri bir araya gelerek, referandumda evet oyu kullanacaklarını kamuoyuna duyurmuşlardı. Söz konusu sivil toplum kuruluşlarından Sivaslı Dernekler Federasyonu Başkanı İsmail Tamer, daha sonra yaptığı açıklama ile söz konusu desteğin federasyon adına değil, bireysel bir destek olduğunu açıklamıştı. Şimdi Kayseri kamuoyu, homojen yapılara sahip olmayan ve farklı kesimden kişileri bir araya getiren diğer sivil toplum örgütlerinin tepkisini merak ediyor, öncelikle de avukatların bu konuya nasıl bir tepki vereceği merak ediliyor. 
Elmacıoğlu İskender’de düzenlenen toplantıda MÜSİAD öncülüğünde bir araya gelen çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, referandumda evet oyu kullanacaklarını belirterek, ortak bir bildiriye imza atmışlardı. Söz konusu basın açıklamasının ardından başlangıçta 58 kuruluşun adının yer aldığı bildiride Sivaslı Dernekler Federasyonu da yer alıyordu. Ancak basın açıklamasının ardından Federasyon Başkanı İsmail Tamer, bu kararın federasyon adına değil, bireysel görüşünü yansıtan bir karar olduğunu açıklamıştı. Aralarında farklı düşüncedeki insanları bir araya getiren dernek ve meslek örgütlerinin de yer aldığı listede dikkat çekici bir başka meslek örgütü ise Baro… Baro seçimlerine kısa bir süre kala Baro Başkanı Ali Aydın MÜSİAD’ın öncülüğündeki bildiriye imza atarken, avukatların bu konudaki sessizliği dikkat çekti. Şimdi Kayseri kamuoyu bu imzanın bireysel bir imza mı yoksa kurumsal bir imza mı olduğu sorusunun yanıtını arıyor ve soruyor, “Yoksa tüm avukatlar ‘evet’çi mi?”

Vahşi Dünyanın Bile Kuralları Var...

MUSTAFA BALBAY
Vahşi Dünyanın Bile Kuralları Var...
Geçen gün havalandırmaya çok eski ustam La Fontaine çıkageldi. Sarılıp kucaklaştık, buna ne duvar ne tel örgüler engeldi.
Biraz arşiv, tarih eledik; anıları tazeledik.
Eski-meyen Cumhuriyet okurları bilirler; özellikle 
0’ların sonu, 2000’lerin başında derinleşti dostluğumuz La Fontaine ile.
O dönem koalisyon ortaklarının amblemi hayvan olunca, La Fontaine de bunu duyunca, dostluğumuz koyulaşmıştı koalisyon boyunca.
Kurt, güvercin, bir de arı, ele geçirince iktidarı demiştik, öteki canlıları da bu işe ortak etmiştik.
Aslan, tilki, karınca, örümcek, manda...
Bize katılmayan kalmamıştı ormanda...
Yüzmeye başladık anılar denizinde, önde La Fontaine, ben onun izinde...
Sözü bugüne getirdi usta:
Tamam çırak, anıları bırak... Bugüne nasıl geldiniz onu anlat, nasıl oluştu bu saltanat? Görüyorum ki memleketiniz darda, kim var bugün iktidarda?
Dedim:
Gitti kurt, güvercin, arı...
Geldi AKbaba iktidarı...
Akım derken neler demiyor...
Ama artık halk yemiyor!
***
La Fontaine hemen anladı durumu, şu oldu ilk yorumu:
Değişiktir böylesi iktidarlar, etrafını besler, kendinden olmayanı horlar...
Anlatırken olanı biteni, üzgün gördüm La Fontaine’i. Dünyanın öteki ülkelerinden de bilirim bu tür iktidarların ruhunu” dedi, devam etti:
Halk da sesini çıkarmaz görünce biraz buğdayı, unu...
Usta haklıydı, söyledikleri tarihin aklıydı. Peki usta” dedim, sence devran hep böyle mi gider, bu tür iktidarlar ne kadar sürer?
La Fontaine gerçekçiydi. İç çekip şunları söyledi:
Elbette halk bunların da defterini dürer. Ama o kadar büyük ki hasar, bez yetmez, sar babam sar. Beğenmeyip orman kanunları dediğiniz vahşi dünyanın bile kuralları vardır. Sizde o da yok. Aslında ben seni dinlemek isterim, anlaşılan eylülden sonrası Allah kerim...
***
Usta, dedim, geçmişte çok olay paylaştık seninle, mademki sordun, dinle:
Şimdi gidiyoruz, dörtnala referanduma.
İktidarın kimseyi dinlediği yok, kim kime dum duma.
Sadece hükümeti destekleme özgürlüğün var.
Yoksa memleket sana dar.
Değil mi ki dilin biraz sivri,
Senin yolun Silivri.
Açılım açılım dediler,
Memleketi Dörtyol ağzına getirdiler.
Anadolu’nun her tarafı karıştı
Güya hedefleri barıştı.
Bu döngüyü kırmak isterdim
Anadolu’nun dört bir yanına koşup
haykırmak isterdim:
Halkı böl, parçala, ayır,
Bu gidişe hayır...
Karmaşa içinde ekonomiyi unutturdular.
Durum kötü olsa da rakamlar iyi diye tutturdular.
Ekonomide fedakârlık öteden beri eşit paylaşılmıştır; “feda” kısmı halka,kârlık” kısmı başka! Ekonomide de haykırmak isterdim:
Aslan payını sülalene ayır
Bu gidişe hayır...
Sevgili usta,
Vakit tamam, haftaya yine görüşelim.
Hepimiz şu görüşte birleşelim:
Bütün 12 Eylüllere hayır!
ankcum@cumhuriyet.com.tr

Müslümanmış...

Oysa herif-i naşerif Müslümanlığını düpedüz pazarlıyor, rozet gibi yakasına takıyor, etiket diye elbisesine iliştiriyor, içsel inancı dışsal reklama dönüştürüyor, imana ilişkin olanı tezgâha sürüyor, dini metalaştırıyor, piyasasını kurup borsasında oynuyor, kutsallığı bayağılaştırıp ayağa düşürüyor...
Müslümanmış...
Müslümanmış...
Oysa herif-i naşerif Müslümanlığını düpedüz pazarlıyor, rozet gibi yakasına takıyor, etiket diye elbisesine iliştiriyor, içsel inancı dışsal reklama dönüştürüyor, imana ilişkin olanı tezgâha sürüyor, dini metalaştırıyor, piyasasını kurup borsasında oynuyor, kutsallığı bayağılaştırıp ayağa düşürüyor...
Müslümanmış...
Arabistan krallarının, şeyhlerinin, emirlerinin ikinci, üçüncü sınıf hısım akrabalarına yüzsuyu döküyor, el etek öpüyor; holdinglerin, şirketlerin, ihracatın, ithalatın gıllıgışında çöl Müslümanlığının komisyonculuğunu sürdürmek uğruna hazretin yapmayacağı şey yok...
Müslümanmış...
Seçim namazı kılıyor, oy orucu tutuyor, particilik iftarı açıyor, siyaset duası okuyor, Allah’ın adını iktidar koltuğuna tırmanmak için kurduğu politika merdiveninde basamak basamak kullanıyor, Peygamber Hazretlerini -tövbe estağfurullah- siyasal partisine üye kaydetmiş, takkesini giyip de sakalını sıvazladığı zaman saf yurttaşa üçkâğıt açıyor, mübarek Müslümanlığın vicdana yönelik anlamını, koltuk hırsının manasızlığında sığlaştırıyor...
Müslümanmış...
İslamı tespih, iftar, türban, gösteriş, böbürlenme, şatafat, sahtecilik, hotzot, şişirmeyle siyaset malzemesine dönüştürüyor...
Tespih elde..
Takke kafada..
Hinoğlu...
Gözler, dışarı değil, içeri bakıyor, utanmaz oğlu utanmaz ne halt ettiğini çok iyi biliyor; siyasette açılan üçkâğıdın ayırdına gerçek Müslümanların varmalarından korkuyor... İstediği önünde hazretin, istemediği ardında!.. Gak dedi mi su, guk dedi mi et!.. Ürettiği kirli politikanın içyüzü bir gün ortalığa dökülecek, herkes kokudan burnunu tıkayacak...
*
İktidar koltuğuna oturmak için şantaj silahını kullandı; koalisyonun mayasını kirli elleriyle yoğurdu; iktidar koltuğuna oturup muradına nail oldu.
Peki, ne yaptı?..
Yolsuzluk dosyalarını Meclis’e taşımıştı, kedi pisliğini örter gibi hepsini kapatmaya girişti... ABD’ye atıp tutmuştu, Sam Amca’nın önünde kırk takla atıp el etek öptü... Faiz haramdır” diye sözde Müslümanlık taslayıp mangalda kül bırakmamıştı; koltuğa oturur oturmaz faiz üstüne mürekkep faiz bindirerek halkın canına okudu... Özelleştirmeye karşı çıkarken devletin ne kadar kuruluşu ve fabrikası varsa haraç mezat toptan satışa çıkardı...
Ey ümmet-i Muhammet, zam yapmayacağız, vergi koymayacağızdiyordu; koyduğu dolaylı vergiden Müslümanlar Aman Allah” dediler; uyguladığı zamlardan oluşan kazıklar ormanında müminler Kâbe’sini şaşırdı....
Vatanın taşını, toprağını, arsasını, binasını, fabrikasını, deposunu; temelinde saçı bitmedik yetimin hakkı ve her Müslümanın alın teri bulunan devlet mallarını yabancılara peşkeş çekip satılığa çıkardı; ta ki kıçı koltuğun sıcaklığından uzak kalır da poposu soğur korkusuyla ulusal varımızı yoğumuzu pazarlamaya kalkıştı...
Osmanlı bile gâvurla Müslümana eşit davranmaya çabalamışken ümmet-i Muhammet’i Senden mi benden mi?” diye ayırdı; dinci partiden olup da kendisine biat edenlere ayrıcalık tanıdı...
*
Müslümanmış...
Hazretin Müslümanlığı, ümmet-i Muhammet’e kazık atmak için yakasına iliştirdiği rozet, dudağına kondurduğu sahte gülücük, pazarlama tekniklerinde kullandığı bir mecradan başka ne anlam taşıyor?
İlhan Selçuk/Cumhuriyet
(10 Aralık 1996 tarihli yazısı)

Tuncay ve Balbay'a özgürlük!

Bülent Arınç NTV'de, "Silivri'nin feryadına kulak vermeli" dedi ya...Neydi o feryat?
Tuncay Özkan haklı olarak isyan etmişti:
"Niçin beni burada tutuyorsunuz? Suçum nedir? Hangi general benden emir almış? Arkamda ordu yok?"

Tuncay ve Balbay’a özgürlük!

Can Dündar/Milliyet

İTALYA TUTUKLU PKK'LIYI SERBEST BIRAKTI

İtalya’da yakalanıp tutuklanan KON-KURD Başkanı Nizamettin Toğuç, Venedik’te çıkarıldığı mahkemece serbest bırakıldı.

Türkiye, Nizamettin Toğuç'un iadesi için resmi girişimde bulunmuştu.

Savcılık Toğuç’un güvenlik açısından tehlike oluşturmadığını belirterek, açık adres bildirme ve makamlara imza verme koşulu ile gözetim altında salıverilebileceğini kaydetti.

Mahkemede oturuma son verilmesi ardından hakim, Toğuç’un gözetim altında serbest bırakılmasına karar verdi.

DSP kömür dağıtımını YSK'ya şikayet etti

DSP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Hasan Macit, 12 Eylülde yapılacak halk oylaması öncesi Gaziantep'te Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından kömür yardımı yapılması hakkında YSK'ya suç duyurusunda bulundu.

Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri ve Messenger gibi sohbet ortamları boşanma nedenlerinde ilk sıralarda yer alıyor

İnternet ortamındaki aldatmalardan dolayı boşanmaların çok olduğunu söyleyen Kayseri 3. Aile Mahkemesi Hakimi Ali Akın, "Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri ve Messenger gibi sohbet ortamları boşanma nedenlerinde ilk sıralarda yer alıyor" dedi.

12 Eylül anketinde evet oyları % 29'a kadar düştü

12 Eylül Anayasa referandumu ile ilgili düzenlediğimiz ankette evet oyları % 29'a kadar düştü. Siz de oyunuzu verin ve iradenizi gösterin. Oylamaya ikinci kez oy vermek kesinlikle mümkün değildir.

Sümela'da pazar günü yapılacak ayini eleştiren bir MHP'li ve bir gazeteci emniyete götürülerek sorguya çekildi

Sümela'da pazar günü yapılacak ayini eleştiren bir MHP'li ve bir gazeteci emniyete götürülerek sorguya çekildi.
Trabzon’daki tarihi Sümela Manastırı’nın 15 Ağustos’ta bir günlüğüne ibadete açılmasına, internet ortamında tepki gösterdikleri ve ayine engel olunmasını istedikleri iddia edilen iki kişinin emniyette ifadesi alındı. Alınan bilgiye göre, internetteki “Facebook” adlı paylaşım sitesindeki yazıları ile Maçka ilçesinde bulunan tarihi Sümela Manastırı’nda 15 Ağustos Pazar günü yapılması planlanan ayine engel olunmasını istedikleri iddia edilen MHP Trabzon Merkez İlçe Yönetim Kurulu üyesi Ö.T ile yerel bir gazetenin muhabiri M.S. Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ne çağrıldı. Bu kişiler, ifadelerinin alınmasının ardından emniyetten salıverildi.
Günü özenle seçmişler
AKP iktidarının “kilise açılımı” çerçevesinde, Sümela Manastırı’nın 15 Ağustos’ta bir günlüğüne ibadete açılacağının Trabzon Valiliği’nce duyurulması en çok Rumları sevindirmişti. Bu tarihin özenle seçilmiş olması da dikkat çekmişti. Çünkü 15 Ağustos 1461 Trabzon’un fethinin tarihi. Bir başka deyişle, Rum Pontus’un tarihin sayfalarına gömüldüğü gün. Bu ayrıca, PKK’nın ilk kahpe kurşununu attığı tarih. İntikam gibi ayini Fener Rum Kilisesi Papazı Bartholomeos yönetecek.
Olay çıkarmışlardı
Sümela Manastırı’nda 15 Ağustos’ta ayin girişimi ise ilk değil. Geçen yıl Trabzon’a ayin yapmak amacıyla Yunanistan ve Rusya’dan yaklaşık 500 kişi gelmişti. Sümela Manastırı’na çıkan turistler, manastır girişinde yaktıkları mumları duvar diplerine koymak isteyince, görevliler izin vermemiş, bırakılan mumlar su dökülerek söndürülmüştü. Manastıra giren Selanik Valisi Panayotis Psomyadis ile Rus milletvekili İvan Savvidi, Meryem ve İsa’nın resmedildiği bakır işlemeli bir objeyi önlerine alarak, özel kıyafetli din adamı eşliğinde dua ve ilahi okumuşlardı. Sümela Manastırı’nda ayin yapıldığını haber alan tepkili vatandaşlarla tahrikçi grup arasında arbede yaşanmıştı.
MHP’lilerden ayine protesto
MHP Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu ve beraberindeki partililer, Trabzon’un Maçka ilçesindeki tarihi Sümela Manastırı’nın bulunduğu ören yerinde, Manastır’ın 15 Ağustosta bir günlüğüne ibadete açılacak olmasını protesto etti. Sümela Manastırı’nın yakınındaki restoranların bulunduğu alanda partililerle bir araya gelen Yunusoğlu, yaptığı basın açıklamasında, manastırların İbadethane ya da ayin yapılan mekanlar değil, din adamı yetiştirilen mekanlar olduğunu söyledi.
Gözaltılar kabul edilemez
Trabzon’un 15 Ağustos 1461’de fethedildiğini ve kentin Osmanlı’nın bir parçası olduğunu ve Pontus’a son verildiğini anlatan Yunusoğlu, dini hassasiyetleri öne çıkaran özellikle Yunan, Rus ve Gürcü din adamlarının Manastır’ı ayin yapılan mekan haline getirmek istediğini ifade ederek,“Bölgede Pontusçuluk yeniden canlandırılmak istenmektedir. Bu tavizi bir kez verirseniz devamı gelecektir. Biz buranın ibadete açılmasını doğru bulmuyoruz” dedi. Yunusoğlu, gazetecilerin MHP Merkez İlçe Yönetim Kurulu üyesiyle bir gazetecinin internet ortamında ayine karşı geldikleri için gözaltına alınmaları olayıyla ilgili sorusu üzerine de, “Ayine karşı gösterilen bir demokratik tepkiler sonucu kişilerin sorguya alınması kabul edilemez” dedi.

AKP'nin görevi Hıristiyanlığa hizmet mi?

Akdamar Kilisesi'ni ve Sümela Manastırını Hıristiyan ibadetine açan AKP iktidarından Hasan Salih Gündüz'ün bir talebi var.
- Arslan Bulut - Yeniçağ
“Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müze ve ören yerlerinde ibadet etmek yasaktır. Yani iktidar hukuku çiğnemektedir.
Madem öyle...
Biz de Mayıs aylarının son Cumasında İstanbul Ayasofya’da ve Ekim aylarının son Cumasında Trabzon Ayasofya’da namaz kılmak, mevlit okutmak istiyoruz.
Dindar Başbakan’dan sonra dindar Cumhurbaşkanı da seçtik; bize de Cuma namazı izni yahut en azından Kadir Gecesi’nde mevlit okutma izni verirler herhalde.”

* * *

AKP iktidarı, Hasan Salih Gündüz’ün bu talebine olumlu cevap veremez. Çünkü onların görevi, bu topraklarda Hıristiyanlığı diriltmektir. Hazırladıkları tanıtım çalışmasında “Türklük ve Müslümanlık negatif değerlerdir” diyorlardı.
Çok ağır bir iddia gibi gelebilir ama her şey meydanda. Dinlerarası diyalog  sloganı ile Vatikan’ın Müslümanları Hıristiyanlaştırma Projesi’ne hizmet eden, “La ilahe illallah Muhammedûn Resulullah”ın son bölümünü iptal ederek, Hıristiyanlarla aynı Allah’a inandığımızı iddia edenler bu iktidarın arkasındadır.
Prof. Dr. Hayder Baş diyor ki “Hazreti Muhammed’i devre dışına çıkartırsan o senin kıldığın namaz Allah’ın Kur’an’da beyan ettiği namaz olmaz. Ne olur? Beden eğitimi hareketleri olur. Namazda kime salât okuyoruz? Resulullah (SAV) Efendimize, Ehl-i Beyt’ine... O’nun aile efradına salatüsselam okuyoruz. Nerede okuyoruz? Namazda okuyoruz. Allah ve Cenabı Resulullah ve O’nun aile efradı var. Allah böyle murat ediyor, sen O’nu devre dışına çıkartıyorsun..
Yine bu iktidar döneminde ABD’ye geçit veren Irak saldırısına Türkiye müsaade etmiştir. Orada 1,5 milyon Müslüman kardeşimiz katledildi. 50 bin namus ehlinin namusu kirletildi. Sayın Başbakan, bu olaydan sonra Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığına getirildi. Ve bu eş başkanlığın anlamı; Türkiye’de olduğu gibi İslam’ın içini boşaltıp, insanları duyarsız hale getirebilmek için, o boşalan İslam’ın içine Hıristiyanlık akaidini yerleştirip, ‘canım o da olur, bu da olur’ tarzında bir Müslüman tiplemesine insanları getirmektir.”

* * *


BTP Genel Başkan Yardımcısı Selim Kotil de “Neden hayır demeliyiz?” başlığı altında hatırlatmalarda bulunuyor:
1) Sahip olduğumuz en az 3 katrilyon dolarlık servetimizin elimizden gitmemesi için bu referanduma hayır demeliyiz. Çünkü; AKP iktidarı yabancıların çıkardığı madenden devlet payını yüzde 2’ye düşürdü.
2) Ülkemizin Cumhuriyetle özdeş kurumların bedavaya bu iktidarın yandaşlarına peşkeş çekilmesine dur demek için bu referanduma hayır demeliyiz.
3) İşçilerimizin haklarını korumak AKP’nin onları kapının önüne koymasını engellemek için bu referanduma hayır demeliyiz. Çünkü; bu iktidar 4-C’yi getirdi yani sözleşmeli işçi çalıştırılabilir ve istenildiği zaman sözleşmesi fesh edilebilir ve kıdem tazminatı ödenmez.
4) Memurlarımızın ezilmesine üç kuruşa muhtaç ve banka kapısında dilenci hale gelmesine dur demek istiyorsak bu referanduma hayır demeliyiz.
5) Halkımızın AKP döneminde zamlar altında inim inim inlemesine dur demek için bu referanduma hayır demeliyiz.
6) Ülkemizin en kıymetli yerlerinin başta Başbakanın sözde one minute dediği İsrail’e ve diğer yabancı ülkelere verilmesine dur demek istiyorsak bu referanduma hayır demeliyiz.
7) İnsanımızın en temel hakkı olan sağlıklı yaşam hakkının elinden alınarak, paran kadar yaşarsın konumuna itilmesine dur demek için bu referanduma hayır demeliyiz.
8) Köylüyü bu iktidara ezdirmemek için bu referanduma hayır demeliyiz.
9) İktidarın Türk ABD idealleri doğrultusunda yönlendirmesine dur demek için bu referanduma hayır demeliyiz.

'Arınç'ı Ergenekoncu yaparlar'

CHP Sözcüsü Hakkı Suha Okay, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "feryada kulak vermek lazım" sözlerini olumlu bulduğunu söylerken, öncelikli dileğinin Arınç'ın da bundan sonra kimi kesimler ve kimi medya tarafından ‘Ergenekoncu' olarak itham edilmemesi olduğunu belirtti
CHP MYK, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Başkanlığı’nda parti genel merkezinde toplandı. Yaklaşık 3,5 saat süren toplantının ardından, parti sözcüsü Hakkı Süha Okay basına açıklamalarda bulundu. Okay öncelikle, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yurt gezilerine ilişkin bilgi alışverişinde bulunulduğunu söyledi. Okay, Kılıçdaroğlu’nun yarın Zonguldak-Bartın-Karabük, Pazar Günü Kastamonu-Sinop, Pazartesi Günü Hacıbektaş şenlikleri ve Salı Günü de Aydın-Muğla’da olacağı bilgisini verdi.

Okay bu zamana kadar Kılıçdaroğlu’nun 41 ilde ve 140 ilçede miting yaptığını ifade ederek, bunun iktidar partisinin 3 mislisi anlamına geldiğinin altını çizdi. Okay, 12 Eylül’e kadar 70’i aşan ilde çalışmalarını sürdüreceklerini kaydetti.

Referandum çalışmalarında parti içi görevlendirmelere ilişkin de bilgi veren Okay, 18 MYK üyesinin her birinin 4-5 ilden sorumlu olduğunu, o MYK üyesinin yönetiminde de 3 Milletvekili ve 2 parti meclisi üyesinin bulunduğunu kaydetti. Okay Ankara, İstanbul ve İzmir için o illerin milletvekillerinin doğrudan genel sekreterliğe bağlı çalışma yaptıklarının altını çizdi. Okay, bu çalışmaların raporlarına göre Türkiye genelinde iktidara karşı ciddi bir tepki olduğunu söyledi.

Boş bulunan veya istifa ile boşalan bazı ilçelere de yeni atamaların yapıldığını, Adana il teşkilatına ilişkin Seyhan ve Çukurova ilçelerinin itirazlarının olduğunu, ancak bunların reddedildiğini belirtti.

-ATEŞ ESPRİ YAPMIŞTIR-

Okay, soru üzerine Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in referandum çalışmalarında yer alması takdirde bunun disiplin suçu sayılacağı yönündeki açıklamalarını ise, ya espri olarak algılamak istediğini, ya da Ateş’in kendisine gönderilen yazısıyı okumadığı veya okuduğunu anlamadığını ifade etti. Okay, böylesine yoğun bir çalışma içinde olunduğu bir dönemde, böyle açıklamalar yapılmasını şık ve doğru bulmadığını belirterek, bunun Ateş’in taşıdığı sorumluluk ile bağdaşmadığını söyledi.

-TEKİN, KILIÇDAROĞLU’NUN TAKDİRİNDE-

Okay, Gürsel Tekin’in göreviyle ilgili bir gelişmenin olup olunmadığının sorulması üzerine ise, Tekin MYK üyesi olarak toplantıya katıldığını, genel başkan yardımcılığı konusunun Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun takdirinde olduğunu söyledi.

-PANKARTI “ANKARA’NIN MİKSER”İ ORGANİZE ETTİ

Okay, Kılıçdaroğlu’nun Ankara Elmadağ'daki mitinginde yaşanan pankart krizine ilişkin ise, Van’da yaşanan yumurta ve taşlı saldırı olayına işaret ederek, iktidarı sorumlu tuttu.

Okay, AKP İlçe Gençlik Kolu Başkanı ve Başkan Yardımcısı’nın, bu mitinge ve Türkiye’ye “bir fitne sokmak isteyen, herkesin bildiği ‘Ankara’nın mikseri' tarafından organize edilmiş olması muhtemel bir provokatif pankart” astıklarını söyledi. Okay, iktidarın sadece AKP kanadının değil tüm Türkiye’nin iktidarı olduğunu ifade ederek, iktidarın bir siyasi partinin en sağlıklı şekilde kendi propagandasını yapmasının sağlanmakla yükümlü olduğunu belirtti.

Okay, eğer iktidar provokasyon yapıyorsa Türkiye’de barışın sağlanmasının mümkün olmadığını, bu iktidar anlayışını şiddetle kınadıklarını kaydetti. Okay, Ateş’in Ankara Milletvekili olarak, Ankara il Örgütünün hazırlayacağı ve Genel Sekreterin belirleyeceği program çerçevesi içinde Anakara ili dahilinde çalışmalara katılması gerektiğini belirtti.

-BAŞBAKAN VİLLANIN KİRASINI NASIL ÖDÜYOR? AÇIKLASIN-

Okay, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in, Başbakan’ın havuzlu villada kiracı olarak oturduğuna ilişkin açkılamasını da değerlendirdi. Orada etrfaı çift duvarla örülmüş, 5 öze villanın ve helikopter pistinin olduğunu söyleyen Okay, o zaman bunun kira bedelinin, nasıl ve kim tarafından açıklanmasının doğru olacağını söyledi. Okay, bu tür villaların kira bedelinin İstanbul gibi bir yerde, konum itibariyle Başbakan’ın ne emekli ne de milletvekili maaşıyla ödenemeyeceğini savundu. Okay, kira bedelinin “derhal” ortaya konması gerektiğini kaydetti. Okay, Kılıçdaroğlu’yla ilgili de hissedarı olduğu bir kooperatifteki “ortak” alanın havuzunun spekülasyonunu yapanların, Başbakan’ın villasının duvarlarını da aşacağını ve kamuoyunun bilgilendirileceğini ifade etti.

-DİLERİM, ARINÇ’I DA “ERGENEKONCU” YAPMASINLAR-

Okay, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Ergenekon davasında uzun süredir tutuklu bulunan Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan'ın durumlarına ilişkin “feryada kulak vermek lazım” sözlerini ise olumlu buldu. Öncelikli dileğinin Arınç’ın da bundan sonra kimi kesimler ve kimi medya tarafından ‘Ergenekoncu’ olarak itham edilmemesi olduğunu söyleyen Okay, “Doğru bir şeyin Arınç tarafından dile getirilmesi önemlidir. Türkiye’de hazin bir tablo yaşanıyor. Dilerim 3 yıl süre beklenmeden bu kişiler serbest bırakılır, dilerim bu kişilerin serbest bırakılacağı sürece yeni bir Ergenekon tezgahıyla, yeni bir tutuklama kararı çıkartmazlar” dedi.

-YSK’YA BAŞVURACAĞIZ-

Okay, referandumda kullanılacak mühürlere ilişkin tartışmanın da Yüksek Seçim Kurulu(YSK) tarafından bir an önce çözüme kavuşturulması gerektiğini ve tüm mühürlerin “tercih mührü” olarak değiştirilmesi yönünde bugün YSK’ya başvuracaklarını bildirdi. Okay, Türkiye referandumda trilyonları harcarken, YSK’nın “evet mührü daha fazla ise evet’i, tercih mührü daha fazla ise tercih’i kullanırız” türünden ifadeler yerine, derhal her yerde tercih mührünü hazırlatması gerektiğini savundu.

-MERAL İLE İDDİALAR DOĞRU MU, DEĞİL Mİ BİLMİYORUM-

CHP Milletvekili Bayram Meral’ın açık kalan telefonda, kumar oynarken yakalandığı iddialarına ilişkin sadece basın yoluyla haberlerinin olduğunu belirterek, iddiaların doğru mu yanlış mı olduğunu bilmediğini söyledi. Okay, asıl önemli olanın Türkiye’de artık herkesin telefonunun açık ya da kapalı olsun, dinleniyor olması olduğunu söyledi.
Okay, İsrail Büyükelçisi Levy’nin davetine katılıp katılmayacakları yönündeki soru üzerine ise, referandum çalışmaları nedeniyle Ankara dışında olacaklarını ve örgütlerin hazırlamış oldukları iftar yemeklerine katılmayı sürdüreceklerini belirtti.

ANKA

Alçaklık Tavan Yaptı

Siyasi kayırmacılığın ve alçaklığın bu kadar boyut kazandığı bir dönem daha olmamıştı. İktidar yalakalığı bu sefer ampulde kendisini gözterdi. Bu haberi mutlaka okumalısınız..
AKP'den bir çifte standart daha... Başbakan Erdoğan'ın miting yaptığı illerde tüm kamu kurumu personeline "izin" veren, hatta personeli kamuya ait araçlarla miting meydanlarına taşıyan AKP'nin, CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nu selamlayan köylülere verdiği ceza çok konuşulacak.
CHP'nin yeni Genel Başkan Yardımcılarından Gürsel Tekin, Kılıçdaroğlu'nu karşılayan Erzincan'daki köylülere verilen "elektriksiz bırakma cezası"nı yazdı. İşte o yazı:
CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidarın olduğu kadar, yandaşları ve bürokratlarının da kimyasını bozuyor. Bunun iki ‘’canlı’’ örneğini Tekirdağ ve Erzincan örnekleriyle vermek istiyorum.
Birkaç gün önce, görev bölgem olan Tekirdağ’a gittim. Referandumda “Hayır” kampanyası için çalışma yaptığımız Tekirdağ’da, halkın hem CHP’ye, hem de Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ilgisinin en üst düzeyde olduğunu gördüm. Kılıçdaroğlu’nun söylemleri, Tekirdağ halkını hayli etkilemiş. Partimizin bölgedeki temsilcileriyle dolaşırken, AKP iktidarının neden her geçen gün daha da saldırganlaştığını bir kez daha anladık… Çünkü; Kemal Kılıçdaroğlu’nun referandum kampanyasında üstlendiği işlev, iktidarı derinden sarsıyor.
Bu yüzden, yedek kulübesinde bekletilen Melih Gökçek devreye sokuluyor. Henüz, Serdar Kepenek’le olan ilişkilerinin hesabını dahi verememiş olan Gökçek, Kılıçdaroğlu’na çamur atmaya çalışıyor. Gökçek’in söylemlerinin bir gerçekliği olmadığı için kimse kulak dahi asmıyor. AKP ise bunu bilmesine rağmen, yine de Gökçek’ten medet umuyor. Oysa, Gökçek’i sahaya süreceklerine, şu ‘’Asfalt Danışmanlığı” adı altında harcanan kamu paralarının hesabını sorsalar daha iyi olacak… Eğer AKP bu hesabı sormak isterse, elimize ulaşan bilgileri kendileriyle paylaşır ve yardımcı oluruz. Yok eğer “kulaklarının üstlerine yatmayı tercih ederlerse” biz de yeni belgeleri kamuoyuyla paylaşır, halkın takdirine bırakırız…
Referandum Kampanyası öncesi, Melih Gökçek’i öne sürerek, yargıyı ele geçirme planlarını gölgede bırakmak isteyen AKP, bir yandan da halka yönelik baskısını artırıyor. İki gün önce Erzincan’ın Aşağı Gemicik Köyü’nden arayan yurttaşlar, baskının en somut örneğini aktardı. Aşağı Gemicik Köyü sakinlerinin anlattığına göre, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Erzincan’a gittiğinde, köye yakın bir bölgeden geçiyor. Aşağı Gemicik Köyü sakinleri de Kılıçdaroğlu’nu yola çıkarak selamlıyor. Genel başkanımız köylüleri görünce arabasını durduruyor, sohbet ediyor, oy istiyor. Hayli sıcak geçen bu görüşme sonrası AKP iktidarı köylülere ceza verdirtiyor. Aşağı Gemicik Köyü’nün elektrikleri tam dört gün boyunca “gerekçesiz” bir şekilde kesiliyor. Köylüler, uzun zamandır karşılaşmadıkları kesintiler karşısında şaşkına uğrarken, ortak yorum ise “Cezalandırılıyoruz” şeklinde oluyor.
İşte bu somut örnek, AKP iktidarının baskıcı yüzünün somut örneğidir. AKP “Yan bendensin, ya da düşmanımsın” anlayışını egemen kılmaya çalışıyor. Böylece, toplum üzerinde korku yaratarak, herkesin iktidarını desteklemesini sağlamaya çalışıyor.
AKP’nin yaptıkları bununla bitiyor mu? İktidar denetimindeki Yüksek Seçim Kurulu (YSK)  12 Eylül günü yapılacak referandumda “Hayır” oyu vereceklerin bile kafasını karıştırmak için mühürleri “tek seçenek”li hale getiriyor. Mühürde “Evet” yazıyor. “Hayır” oyu verecek kişi bile, yönlendirilmeye çalışılıyor. Biliniyor ki; mühürde “evet”i gören kişi, doğal olarak, oy pusulasındaki “Evet” yazılı kısıma yönelir… Tüm uyarı ve itirazlarımıza rağmen, müherler değiştirilmiyor. Bizim önerimiz, mühürde “Tercih” yazmasıdır. Kim oyunu nereye basacaksa bassın, ama mühürde “Tercih” yazsın…
AKP’nin bu tür oyunlara başvurma sebebi çok açık… Yargıyı eline geçirmek için her türlü girişimi yapma potansiyeli olan AKP iktidarı, 12 Eylül’ü ‘’son fırsat’’ olarak görüyor. Bu yüzden, YSK mühürleri değiştirmediği taktirde, bize bir görev daha düşüyor. Seçmenden, mührü “Hayır”a basmalarını isterken“Kahverengi kısım”ı da hatırlatmak gerekiyor.

"Erdoğan ülkücülere değil PKK'ya açılım yaptı." BBP kurucularından Nevzat Bor,"hayır" diyeceğini açıkladı

BBP kurucularından Nevzat Bor 'Başbakan’ın, ne MHP tabanıyla ne de ülkücülerle ilgili bugüne kadar en ufak bir olumlu girişimi olmadı.” diyerek "hayır" diyeceğini açıkladı


Türk milletine seçme hakkı verilmediğini ve toptan bir Anayasa değişiklik paketi hazırlanılarak, halk oyuna sunulduğunu belirten Bor, “Temelde ‘hayır’ dememin gerekçesi bu. Benim bu paket içinde takdir ettiğim bazı maddeler de var, ama beğenmediğim değişiklikler de var” diye konuştu.
AKP’nin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın milliyetçi ve ülkücü kesimlerden oy toplama çabasını da değerlendiren Nevzat Bor, bu konuda Başbakan’ın samimiyetine inanmadığını söyledi. Erdoğan’ın AKP  Meclis grubunda Mustafa Pehlivanoğlu’nun son mektubunu okurken gözyaşı dökmesini ise “tamamen insani bir durum” olarak değerlendiren Bor, “Ancak ne yazık ki Sayın Başbakan’ın ülkücülere bakış açısı o değil” dedi. Bor, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve partisinin iktidar olduğu dönem itibariyle değerlendirdiğimizde, şayet kendisi ülkücülere bu kadar değer veriyor olsaydı, 2002 yılından bu yana ülkücü bürokratlara eziyet etmezdi, onları dışlamazdı diye düşünüyorum. AKP ve Başbakan, iktidarı döneminde devletin çeşitli kademelerinde görev yapan bu bürokratlara tamamen hasmane bir tutum takınmıştır. Dolayısıyla, bir grup toplantısında okuduğu o mektuba ağlayarak gözyaşı dökmesi, o anda gelişen, tamamen anlık bir olaydı.”
Mustafa Pehlivanoğlu ile aynı cezaevinde kaldığını ve Pehlivanoğlu idama götürülürken kendi yanından geçip gittiğini anlatan Nevzat Bor, o dönemde yaşadıklarını şu sözlerle dile getirdi:
“Ben Mamak Cezaevi’nde başkandım. Birlikte çile çektiğimiz arkadaşlarımız idama bizim yanımızdan alındı ve götürüldü. Dolayısıyla bizimle aynı acıları yaşayan ülkücülerin psikolojisini çok iyi biliyorum. O günler çok zor dönemlerdi. Şimdi bu psikolojiden faydalanmaya çalışmak, MHP’nin tabanını bu şekilde etkileyerek onlara mesaj vermek hiçbir şekilde samimi gelmiyor. Kaldı ki Başbakan’ın, ne MHP tabanıyla ne de ülkücülerle ilgili bugüne kadar en ufak bir olumlu girişimi de olmadı.”
Başbakan Erdoğan’ın terör örgütü PKK’ya yaptığı açılımı, ülkücülere yapmadığını söyleyen Nevzat Bor, referandumda “Evet” diyeceğini açıklayan dava arkadaşlarına da şu mesajı gönderdi:
“Ülkücülerin somut, tek tarafı destekleyen bir duruşu söz konusu olamaz. Ben ‘evet’ diyeceğini açıklayan arkadaşlarımın hepsini çok yakından tanıyorum. Aralarında çok farklı görüşlere sahip olanlar da var. Ancak bir insanın ‘evet’ demesi hiç kimseyi etkilemez. Zaten o bir kişi, tüm ülkücüleri de temsil edemez. Ben bunu tamamen sübjektif kararları olarak değerlendiriyorum. Ancak, genel olarak baktığınızda bu iktidar döneminde ülkücülerin bir küskünlüğü olduğunu da görürsünüz. Dolayısıyla bu propagandadan etkilenmeleri de söz konusu olamaz.”

Yargı siyasallaşırsa milletin hakkını, hukukunu arayacağı hiçbir yer kalmaz

"Arınç'ın Ergenekon davası açıklaması) Yaptıkları ile sözler arasında farklılıklar olan kimseye ne denir, bilemiyorum. Biliyorum da söylemiyorum. Biraz ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol"
Eyüp Sultan Camii'nde Cuma namazını kılan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, namaz sonrası gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Dini ortamların siyasete alet edildiğini söyleyen Vural, "İnsanların bu beşeri, siyasi tartışmalarını dini günlerde, dini ortamlarda kullanmak hele hele dayanışma için bir takım malzemeleri kullanırken bunlarla ilgili siyasi mesaj vermek doğru değil. Bunu hayır için yapmazsanız, bunu menfaat karşılığında yapıyorsanız bu hayır yerine de geçmez. Münafık olmamamız lazım, ben müminlik istiyorum. İkiyüzlü siyaset güzel bir şey değil, Allah için bunlara bulaştırmayın ne olursunuz. Dinimizin bu dayanışmacı ortamını siyaset için, rabt için, ticaret için kullanmak doğru değil. Dinimize, biz zarar vermiş oluruz. O bakımdan bunları çok yadırgadığımı belirtmek istiyorum. Gerçekten yadırgıyorum. Ben hangi ortama gitsem, hastaneye de gitsem, camiye de gitsem ben parti rozetimi atarım. Benim için fark etmiyor, burada hangi partiye oy vermişse versin bütün insanlarımız benim hizmet etmem gereken insanlar. Siyaset başka yerde yapılsın ama buralarda özellikle iftarlarda yok 'evet deyin', yok 'hayır deyin' ya yeter artık milletin yakasına yapıştılar, her türlü fırsatta baskı altına alıyorlar. Millete de bir huzur bırakın ya. Millet işini, aşını istiyor" diye konuştu.
TÜRKİYE HUKUKSUZLUKLARIN YAŞANDIĞI BİR TÜRKİYE
"Türkiye hukuksuzlukların yaşandığı bir Türkiye, herkes sıkıntı içerisinde. İftariyelik dağıtılacak yok 'evetler' dağıtıyorlar. Bırakın kardeşim ya. Geciken adalet adalet değildir. Herkese biz hakkı ve adaleti istiyoruz." 
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Ergenekon davası süresine ilişkin açıklaması için ise Vural şunları söyledi: "Yaptıkları ile sözler arasında farklılıklar olan kimseye ne denir, bilemiyorum. Biliyorum da söylemiyorum. Biraz ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol. Bugün geldiğimiz bu noktada Türkiye bu safhaya gelmiştir. Türkiye'de hukuksuzlukların yaşandığı bir Türkiye, herkes sıkıntı içerisinde. İftariyelik dağıtılacak yok 'evetler' dağıtıyorlar. Bırakın kardeşim ya. Geciken adalet adalet değildir. Herkese biz hakkı ve adaleti istiyoruz. Hak kimin olmalıdır? Hak haklının olmalıdır, hak güçlünün olmamalıdır. Bugün maalesef Türkiye'de özellikle bu gibi konularda Yürütme'nin büyük baskıları var. Kaymakamlar, valiler maalesef devletin kaymakamı, milletin valisi olmaktan uzaklaşmışlar parti şeyi yapıyorlar. Dolayısıyla böyle bakıldığı zaman bu siyasal anlayışın, eğer Sayın Bülent Arınç bu konuda bir dilekte bulunmuşsa, Türkiye'yi yöneten siyasal anlayışına dönüp bakması lazım. Kendisini eleştiren herkese baskı uygulamak, susturmak, medyayı havuç-sopayla yönetmek, esnafı vergi denetmenleriyle yıldırmak, 'Bize oy vermedin mahalle muhtarı Köydes'ten sana bir şey vermeyeceğim' demek. Bunlar güzel şeyler değil. Geciken adalet adalet değildir ve bugünkü Anayasa Değişikliği de maalesef güçlü olanı, haklı kılacak bir Anayasa değişikliğidir. Yargı siyasallaşırsa milletin hakkını, hukukunu arayacağı hiçbir yer kalmaz"

Özelleştirmeye çıkan Başkent Doğalgaz'a Belediye ve EGO'nun 470 milyon lira borcu çıktı

Özelleştirmeye çıkan Başkent Doğalgaz’a Ankara Büyükşehir Belediyesi ve EGO’nun 470 milyon lira borcu çıktı. Bunun 100 milyonu gelecekteki kâra mahsuben alınmış!

Habertürk'ün haberine göre; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın, 16 Ağustos Pazartesi günü ihalesini gerçekleştirmeyi planladığı Başkent Doğalgaz’a, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve EGO’nun 470 milyon TL’lik borcu yatırımcılarda ciddi soru işaretleri oluşturdu. 470 milyon TL’lik borcun, 100 milyon TL’lik en dikkat çekici bölümünün, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, Başkent Doğalgaz’ın henüz oluşmamış gelecek yılların kârından çektiği paradan kaynaklandığı vurgulandı.

MAHSUPLAŞMAK ÜZERE ÇEKİLMİŞ!
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Başkent Doğalgaz özelleştirmesi için yatırımcılarla görüşmeleri sürdürüyor. Bir süre önce Başkent Doğalgaz’ın, finansal, teknik ve idari yapısını öğrenmek için ‘bilgi odası’na giren yatırımcılar, son teklifleri alınmak üzere Ankara’ya davet edildi. İdare, yatırımcılara Başkent Doğalgaz için açık artırmanın 16 Ağustos Pazartesi günü yapılacağını belirtti. Bilgi odasında yatırımcılara, şirketin alacak ve borçları hakkında da ayrıntılı sunum yapıldı. Buna göre Başkent Doğalgaz’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve EGO’dan, 350 milyon TL’si ana para, 120 milyon TL’si faiz olmak üzere 470 milyon TL cari dönemden alacağı bulunuyor. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kaynakları, borç tutarını netleştirmek için Ankara Büyükşehir Belediyesi ile son görüşmelerin yapıldığını belirtti, “Bu konuda ortak bir sonuca ulaşacağız” dedi.

Yatırımcılar, Başkent Doğalgaz’ın Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden (ve EGO’dan) doğan alacağının nedenini sordu. Yatırımcılara, şu bilgiler verildi:

-Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin (ile EGO), Başkent Doğalgaz’dan,
temettüden mahsuplaşmak üzere (gelecekte oluşacak kârdan temettü alınmış) yaklaşık 100 milyon TL para çektiği belirtildi.

- Başkent Doğalgaz’a, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bazı borçlarının da dettirildiği kaydedildi.

-Başkent Doğalgaz, EGO’nun doğalgazla çalışan otobüslerinde kullanılmak üzere doğalgaz verdi. Bu kalemden de bir miktar alacak oluştu.

BAŞKENT'TE YABANCILAR ÇEKİLDİ
23 şirketin şartname aldığı ihaleye MMEKA, Aksa Doğalgaz, Yıldızlar SSS Holding, Fernas İnşaat, Akfen, Genpa Telekomünikasyon, Limak İnşaat teklif verdi. Aygaz, Rus Novatec, Alman EWE ve Fransız Gdf Suez teklif vermedi.

8 milyon ölü seçmen

Avni Kurtuldu: “2007”de 42 milyon olan 
‘seçmen’ sayısı 2010’da 50 milyon olmuş. 8 milyon evetçi ölü, referandumda belirleyici olacak demektir!”
Deniz Som'un köşesinden
Cumhuriyet

Fethullah Gülen 12 Eylül darbesini övüyor.

Her fırsatta darbeye ve darbecilere karşı olduklarını söyleyen ama sadece içinde bulunulan döneme göre davranan yani bukalemunluk yapan, TSK'yı Ergenekon ile yıpratmak için elinden geleni ardına koymayan ve abd yalakası olan ekibin önderi Fethullah Gülen 12 Eylül darbesinden sonra, sızıntı dergisinde darbeyi ve darbecileri övüyor.

İşte ünlü İslamcı masonlar

Sürekli alıntı yaptıkları, mücadelesinden övgüyle bahsettikleri bazı "İslamcı mücahitlerin" mason localarına kayıtlı olduğundan haberdar mı? Başörtüsü konusunda mason din adamlarıyla aynı görüşte olduklarını tahmin edebiliyorlar mı? Tarihleriyle yüzleşmeye hazırlar mı? İşte soruların yanıtları...

Başbuğ Alpaslan Türkeş'in adı İ.Melih Gökçek'in kirli ağzında...

Hin oğlu hin, cin oğlu cin İ.Melih Gökçek, kirli ağzına Alpaslan Türkeş'in adını almışsın. Ak Partili olmakla aklanamazsın. Seni bir güzel arındırmak lazım. O günleri de göreceğiz. Arkandaki hükümet desteğini bulamadığın günlerde İç İşleri Bakanının giydirdiği dokunulmazlık zırhın kalkacak. O zaman google amcanın verdiği bilgiler ışında sana gerekli muamele yapılacaktır. Ankara'da senin heykelin dikilecek. O heykelin altında neler yazacağını sana daha sonra söylerim.

Başbuğ Alpaslan Türkeş'in adı İ.Melih Gökçek'in kirli ağzında...

Hin oğlu hin, cin oğlu cin İ.Melih Gökçek, kirli ağzına Alpaslan Türkeş'in adını almışsın. Ak Partili olmakla aklanamazsın. Seni bir güzel arındırmak lazım. O günleri de göreceğiz. Arkandaki hükümet desteğini bulamadığın günlerde İç İşleri Bakanının giydirdiği dokunulmazlık zırhın kalkacak. O zaman google amcanın verdiği bilgiler ışında sana gerekli muamele yapılacaktır. Ankara'da senin heykelin dikilecek. O heykelin altında neler yazacağını sana daha sonra söylerim.

Ne oluyor bize... 4 Aylık Eşini Boğarak Öldürdü

Kayseri'de demir işçisi şahıs, 4 ay önce evlendiği 21 yaşındaki karısını boğarak öldürdü. Adli Tıp'ta muayeneden geçirilen Osman D. çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi.

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...