Sayfalar

25 Ağustos 2010 Çarşamba

İŞTE AKP NİN CANINI SIKAN VE 7.000.000 KİŞİYE GİDEN MAİL


Bir süreden beri internette mail gruplarında dolaşan bir mail var. İçeriğine baktığınızda bir takım bilgilerin toplandığı ve bunların "ilkler" diye sunulmasından ibaret. AKP Genel Merkezi'nin canını oldukca sıkan bu maili bugüne kadar tam 7 milyon internet kullanıcısı okumuş. Yahoo ve Gmail mail gruplarında şu sıra en popüler içeriklerden birisini bu mail oluşturuyor...
İşte AK Parti'nin canını çok sıkan o mail:

"Türkiye'deki icraatlarının unutulmaması ve bakar körlerin gak guk etmemesi için Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP'nin Türk siyaset tarihindeki bazı ilklerini hatırlatmakta yarar görüyorum.
1- İlk defa bir Başbakan " Tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz" dedi
2- İlk defa ekonomi büyürken işsizlik arttı
3- İlk defa cari açık verilirken döviz kuru arttı.
4- İlk defa bir Başbakan zam isteyen memura "İMF'yi ikna edin" dedi.
5- İlk kez ithalat 100 milyar doları aştı
6- İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı
7- İlk kez Yunan kilise bankası Türkiye'de banka satın aldı.
8- İlk defa domuz, kesimlik hayvanlar arasına alındı
9- İlk defa düşük faizli dış borç yüksek faizli iç borç ile ödendi
10- İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, islamiyeti yok etmeye yemin eden bir Papa'nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi.
11- İlk defa bir Başbakan " Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya" dedi.
12- İlk defa bir cami kiliseye çevrildi.
13- İlk defa kilise ve havralar imar planında yer aldı.
14- İlk defa bir Başbakan Yahudi düşünce kuruluşundan " Üstün Cesaret Ödülü" aldı.
15- İlk defa Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi.
16- İlk defa bir Başbakan " bir dönem dini kullandık" dedi.
17- İlk defa petrol kanunu ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz verildi.
18- İlk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı.
19- İlk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların eline geçti.
20- İlk defa tezkere ret edilmesine rağmen Dış İşleri Bakanlığı genelgesi ile silahlar Türkiye
üzerinden geçti.
21- İlk defa bir Başbakan İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP'un eş
başkanı oldu.
22- İlk defa bir Başbakan Müslüman topraklarını işgal eden ABD askerlerininevlerine sağ
salim dönmeleri için dua ettiğini açıkladı.
23- İlk kez İsrailli bir işadamına çok gizli bir şekilde 800 milyon dolar kaynak aktarıldı.
24- İlk defa bir Başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi ama sonra Mercedes'e razı oldu.
25- İlk defa fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı.
26- İlk defa bir Başbakan Türkiye'yi pazarladığını açıkça itiraf etti.
27- İlk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı.
28- İlk defa bir Başbakan çiftçilere " Gözünü toprak doyursun" dedi.
29- İlk defa kap kaç diye bir sektör ortaya çıktı.
30- İlk defa zina suç olmaktan çıktı.
31- İlk defa bir Başbakan en fazla yurt dışı gezisi yaptı.
32- İlk defa bir Başbakan " Borç yiğidin kamçısıdır" diyerek borçlanmayı bir başarı olarak gösterdi.
33- İlk defa enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 kuruştan 88 kuruşa indi.
34- İlk defa çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi.
35- İlk defa bir Başbakan Danışmanı Amerikalılara Başbakan için "Bu adamı kullanın, onu rögara süpürmeyin " dedi.
36- İlk defa GSMH artarken KDV tahsilatı yerinde saydı.
37- İlk defa bir Başbakan TMSF katkısıyla bu kadar çok TV ve gazete yönlendirdi.
38- İlk defa Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı misafir olarak gelen bir kralın ayağına gitti. Hem de 10 Kasım günü...
39- "İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ÇİFTÇİYE "ANANIDA AL GİT" DEDİ...
40- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ŞEHİD ZİYARETTİNDE (KENDİ OĞLU ÇÜRÜK RAPORU İLE ASKERE GİTMEDİĞİ HALDE) "ASKERLİK YAN GELİP YATMA YERİ
DEĞİLDİR"DEDİ
41- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN 3 MİLYON DOLARLIK GEMİYE GEMİCİK DEDİ.
42- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ..... GAZETELERİNİ OKUMAYIN TELEVİZYONLARINI AÇMAYIN DEDİ.
43- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNEN İNSANLARI DİNSİZLİKLE SUÇLADI.
44- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN İÇİN CUMHURİYET MİTİNGLERİ YAPILDI.
45- İLK DEFA BİR HALK KENDİ LAİKLİĞİNDEN VE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN OLMAKTAN KORKTU...
46- İLK DEFA ATAMI ANLIYORUM.
" Bu hızla Tayyip Erdoğan bu dönemde ülkemizde ki her şeyi özelleştirmiş olacak...
İş bu ya özelleştirmeye ve satmaya kafayı takmış olan başbakanımız en sonunda kendisini özelleştirir mi?-
- Türk Telekom, Arap'ın.
- Telsim İngiliz'in.
- Kuşadası Limanı İsrailli'nin.
- İzmir Limanı Hong Konglu'nun...
- Araç muayene işi Alman'ın.
- Başak Sigorta Fransız'ın.
- Adabank Kuveytli'nin.
- İETT Garajı Dubaili'nin.
- Avea Lübnanlı'nın.
- Petkim? Ermeni'nin. (Kazak'a sattık, dediler. Kazağı bir çıkardık Ermeni...)
- Rakı, Amerikalı'nın.
- Finansbank Yunanlı'nın...
- Oyakbank Hollandalı'nın.
- Denizbank Belçikalı'nın.
- Türkiye Finans Kuveytli'nin.
- TEB Fransız'ın.
- Cbank İsrailli'nin.
- MNG Bank Lübnanlı'nın.
- Alternatif Bank Yunanlı'nın.
- Dışbank Hollandalı'nın.
- Şekerbank Kazak'ın.
- Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın.
- Turkcell'in yarısı Finli'nin Rus'un.
- Beymen'in yarısı Amerikalı'nın.
- Enerjisa'nın yarısı Avusturyalı'nın.
- Garanti'nin yarısı Amerikalı'nın.
- Eczacıbaşı İlaç, Çek'in.
- İzocam, Fransız'ın.
- TGRT(Fox) Amerikalı'nın.
- Demirdöküm Alman'ın.
- Döktaş Fransız'ın.
Hepsi TÜRK' tü bir zamanlar...Yani AKP hükümetinden önce. 

Pasuma'nın 1.5 Milyon lirası Pakistan İçin Harcanacak

Kayseri Ticaret Odası'nın (KTO) meclis toplantısı Pastırmacılar Parkı'nda gerçekleştirildi. KTO Başkanı Hasan Ali Kilci, “PASUMA'yı bu yıl yapmayarak parasını Pakistan'a yardım için göndereceğiz. Büyükşehir Belediyesi ile bu konuyu görüşeceğiz” dedi.

Ayten'in Katili Telefonda!

Bodrum’da evinin 500 metre uzağında ormanda cesedi bulunan liseli Ayten’in iki kuzeninin ifadesine başvuruldu. Genç kızın kaybolduktan sonra 3 gün boyunca 2 eski erkek arkadaşı ile sabahlara kadar telefonla konuştuğu ortaya çıktı.

'İdam edilseydi böyle olmazdı'

Bahçeli, 'Öcalan yakalandığında idam edilseydi bugün bu noktaya gelinmezdi dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın idam kararı ile ilgili çarpıcı bir açıklama yaptı. Konuyla ilgili dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i ziyaret ettiğini açıklayan Bahçeli, 'Bu konuda taviz verilmemiş olsaydı bugün Türkiye bu noktada olmazdı' dedi. CNNTürk'te yayınlanan programda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bahçeli, özetle şunları kaydetti:

DANIŞMANI AÇIKLIYOR

Kandil'de çete mensubu açıklama yapıyor. Devletle görüşmeler yapıldığını, eylemsizlik kararının görüşmeler sonrası ortaya çıktığını söylüyor. Biz bunu gündeme getirdik. Başbakan aşırı panik içerisinde MHP'ye saldırmayı propagandasının esası kabul ederek gerçeğin üstünü örtmeye çalıştı. Ama danışmanı Yalçın Akdoğan beyefendi açıklıyor. Kendisi bir TV programında 'devletin bazı kesimleri görüşebilir' diyor. 'Ama biz görüşmedik' diyor. Sanki muz cumhuriyetinin başbakanı. Devletin diğer organlarının ne konuştuğundan haberi yokmuş gibi. Biz şimdilik saklı tutuyoruz bunu. Ne konuşulduğu zaten anlaşılıyor.

DEMİREL'İ ZİYARET ETTİM

Öcalan'ın idamıyla ilgili o dönem 7 saat 23 dakika süren ve devletin yetkililerinin de bulunduğu bir toplantıda üç aşamalı bir karar oluştu. Karara göre Apo'nun idam dosyasının Meclis'e gönderilmemesi kararı alındı, AİHM'e başvurunun sonucu alınıncaya kadar. Özel olarak söylemek istiyorum. Müsaadesini almadığım için. Ben Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i de ziyaret ettim o dönem. Bizim muhasebede 'T' cetveli vardır. Pasif aktif diye. İdam edilirse ne olur edilmezse ne olur diye düşüncelerimizi paylaşmak için gittim. Ve şu an ne kadar haklı çıktığımız da anlaşılıyor. Ben hala aynı kanaatteyim idam edilmesi gerektiği yönünde. Bu konuda taviz verilmemiş olsaydı bugün Türkiye bu noktada olmazdı.

İkinci bayrağa ve özerklik talebine şerefsizlik diyemedi! Sabahattin ÖNKİBAR

Tayyip Bey MHP’yi ima edip kadrolarına şerefsiz diyor!  Niçin mi?
MHP, AKP’nin İmralı Sultanı(!) 
Abdullah Öcalan’la gizlice anlaştığını ahaliye duyurduğu için!
Hayır haberin kaynağı aslında MHP değil!
MHP sadece perde gerisinde yaşananları halka aktarıyor!
Tayyip Bey de zaten ona çıldırıyor ve Habur misali yeni bir imaj vurgununu yememek için hemen ağzını bozarak bunun önüne geçebileceğini zannediyor.
İyi de ona buna şerefsiz demekle bu işi nasıl örteceksin?
Abdullah Öcalan’la görüşmek için MİT’i İmralı’ya sen göndermedin mi? Direkt sana bağlı olan ve Müsteşarını kendin atadığın bir kurum referandum öncesi gibi hassas bir dönemde sana sormadan ya da senin emrin olmadan İmralı’ya gider mi?
Kandil’deki PKK önderi Murat Karayılan’la, PKK’nın şehir kanadı KCK’nın ajanslara yaptıkları “Önderimiz Öcalan devlet (AKP iktidarı) ile anlaştı” açıklamaları ortada!
Efendim onlar yalan söylemiş olamaz mı?
Olamaz çünkü aynı şeyi Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Abdullah Gül de söylüyor, yani o da MİT’in Öcalan’la görüştüğünü teyit ediyor!
Dahası, bu görüşmenin hemen sonrasında PKK’nın sadece referandum tarihine kadar eylemsizlik kararını açıkladığı da vakıa!
Hadi Murat Karayılan yalan söylüyor, Cumhurbaşkanı Gül’ün sözlerini ve PKK’nın ilan ettiği eylemsizliği nasıl izah edeceğiz?
Tablo net, daha önce yazdığım gibi AKP, BDP oyları olmaksızın ‘evet’i çıkaramayacağını gördüğü an İmralı’ya müracaat etti ve ona vaatlerde bulunarak BDP’yi boykottan vazgeçirmeye uğraşıyor.
Kuşkusuz bu işi alenen yapamaz, zira böyle bir şey AKP’deki PKK muhalifi oyları partiden koparır! MHP’ye şerefsizlik ithamı da bu gizliliği afişe ettiği içindir!
Tam bu noktada soracağımız soru şudur:
MHP gibi çok geniş kitlesi olan yasal ve meşru bir parti ile kadrolarını, bin aydan daha hayırlı olan bu mübarek Ramazan ayında küfür anlamına gelen şerefsizlikle itham eden Başbakanımız, aynı şeyi Kürt bayrağını Diyarbakır Belediyesi’ne çekeceğim diyenlere ve özerklik talebinde bulunanlara niye söylemiyor?
MHP nihayet Cumhurbaşkanının bile kabul ettiği bir görüşmeyi 
(MİT-Öcalan) gündeme getirdi ki bunu yapmak aslında onun Anayasal görevi!
Anayasal görevini yapan ve milyonlarca seçmeni olan bir parti şerefsiz, ama Kürt bayrağını Diyarbakır Belediyesi’ne çekeceğim deyip özerklik talep edenler şerefli öyle mi?
Cevap ver Tayyip Bey! MHP’ye bu mübarek ayda bile bel altı atışlar yaparken yıllar yılı densizlikler yapan ve hatta sana şahsen ağır hakaretlerde bulunan şu Osman Baydemir denen adama ve onun güruhuna bir kez olsun benzer bir sözü niçin etmezsin?
MHP, oy uğruna yaptığın son çılgınlığı millete duyurdu diye değil mi?
NOT: Mehmet Ali Birand mesaj gönderdi, oğlunun Kürtçe TV kurma gibi bir teşebbüsü yokmuş. Çeşitli yerlerde çıkan çok sayıdaki haber doğru değilmiş.

Türkiye'nin en büyük 58. şirketi olan Kayseri Şeker Fabrikasına saldırıyorlar

İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından her yıl hazırlanan "Türkiye'nin En Büyük 500 Büyük Sanayi Kuruluşu" araştırma sonuçları açıklandı. Açıklanan sonuçlara göre ilk 500 Sanayi Kuruluşu listesinde Kayseri Şeker Fabrikası, Kayseri'nin ilk sırasında yer alırken, listeye Kayseri'den 14 firma daha katıldı.
Türkiye'nin en büyük şeker fabrikası olan Kayseri Şeker Fabrikası, Genel sıralamada ise Türkiye'nin 58. en büyük firması unvanını kazanarak, Türkiye'nin başarısından en çok konuştuğu şirket oldu.
Geçtiğimiz yıl 114. sırada olan ve bu yıl yüzde 100'lük bir büyüme ile 58. sıraya yükselen Kayseri Şeker Fabrikası, şu an Türkiye'nin en çok büyüme gösteren fabrikası konumuna geldi.
2001 yılında göreve başlayan ve Kayseri Şeker Fabrikası'nın tarihini adeta yeniden yazan Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Ali Özışık ve başarılı ekibi, 2000 yılı ile 2009 yılı arasındaki o muhteşem büyümeyi tekrar gözler önüne serdi. Türkiye'ye kattığı 500 milyon TL'yi aşkın katma değer ile ülkenin en çok konuşulan şirketi haline gelen Kayseri Şeker Fabrikası, inşaat alanında yapılacak yatırımlar ile ilgili hazırlık çalışmalarını tamamlayarak, Kapasite Artırım Üniteleri ile Türkiye'de bir ilk olmaya hazırlanıyor. Günlük 16 bin ton Pancar işleme kapasitesi hedeflenerek başlatılan çalışmada son hazırlıklar gözden geçirilirken, bu dev kapasite hacmine ulaşıldığında Kayseri Şeker Fabrikası, Türkiye'nin en yüksek pancar işleme kapasitesine sahip şeker fabrikası olacak.
Ayrıca bir yıl içerisinde yapılan onlarca akılcı yatırım ile Türk ekonomisinin adeta üretim üssü haline gelen Kayseri Şeker Fabrikası, kısa zaman içerisinde hayata geçirdiği, Panpet Petrol ve Nakliye şirketi, Pandoğa-Seramis Sebze Serası, İncesu Gebe Düve Üretim Tesisi, Gaziantep Bisküvi-Çikolata ve yine Gaziantep Sentetik Ambalaj Fabrikaları ile Türkiye'nin en çok yatırım yapan şirketi unvanını da kazanmış oldu.
İstanbul Sanayi Odası'nın hazırladığı "Türkiye'nin En Büyük 500 Büyük Sanayi Kuruluşu" araştırmasında yüzde yüzlük bir büyüme sergileyerek 114. sıradan 58. sıraya yükselen Kayseri Şeker Fabrikası'nın başkanı Vedat Ali Özışık, 2001 yılında göreve geldikleri ilk süreçte fabrikanın tüm rakamsal verilerini günümüz verileri ile karşılaştırdı. 2000 yılı ile 2009 yılları arasındaki büyümenin detaylarını açıklayan Kayseri Şeker Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Ali Özışık, şirketin büyümesindeki en büyük göstergelerinden bir tanesinin, şirket cirosundaki artış olduğunu kaydetti.
Özışık, Şirket cirosunu 2000 yılında 67 milyon 967 TL'den, 2009 yılında yüzde 541'lik bir büyüme ile 680 milyon 751 bin TL'ye yükselttiklerin belirterek, 2001 yılından 2009 yılına kadar yakalanan başarıyı grafikler ve rakamlar ile anlattı.
Özışık, tablolar ve rakamlar ile anlattığı bu artışın Kayseri Şeker Fabrikası'nın Türkiye'nin En Büyük 58. Şirketi olmasındaki gerekçeyi açıkça gösterdiğini de ifade ederek, "Türkiye artık bizimle daha büyük. Biz ürettikçe Anadolu insanı daha da kalkınıyor. Biz büyüdükçe ülkemiz daha da büyüyor. Bugün eğer Türkiye için 500 milyon TL gibi bir büyük payı yatırım olarak bu topraklara kazandırabildiysek, ne mutlu bize. Binlerce insanın istihdam edildiği, bu onlarca başarı tüten bacanın ayakta durabilmesi için var gücümüzle çalışacağız" dedi.

Vedat Ali Özışık, Kayseri Şeker Fabrikasına saldıran iktidar ve yandaş medya gücüne cevap verdi

Son günlerde Kayseri Şeker Fabrikası ve yönetimi ile ilgili bazı basın-yayın organlarında yer alan iddialar ile ilgili bir değerlendirme yapan Kayseri Şeker Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Ali Özışık, gazetelere ilan vermek yöntemiyle kendilerine destekçi arayan insanların, bu kurumu yıpratmaktan başka bir amaç taşımadıklarını söyledi. Özışık, yaptığı açıklamada, bölge çiftçisinin kendilerine verdiği desteği ve duyduğu güveni sarsmak adına her türlü yanlış beyanatları basına dağıtan insanların, seçim dönemlerinde gerekli dersi aldıklarını fakat buna rağmen, yersiz eleştirilerine devam ettiklerini söyledi. Özışık, "Şirketimizin iflası ile ilgili dedikodu üreten insanlara en güzel cevap, yaptığımız yatırımları gelip yerinde incelemeleridir. Bunca yatırım atağının içerisinde olan ve çiftçisinin refahı ve kalkınması için gece gündüz mücadele eden yönetim kurulu arkadaşlarımızın başarısı için, hezimetmiş gibi söz etmek, tamamen gülünç bir iddia ve zayıflığın sembolüdür. Bizin için iflas sadece, hizmet etmekten yorgun düşen bedenimiz için söylenebilir. Ve bedenimiz iflas etse de, şüphesiz ruhumuz bir başka sağduyulu Türk evladının bünyesinde hayat bulacaktır. Ve herkes şunu iyi bilsin ki, biz yatırım ve atılım yapmaktan asla geri durmayacağız. Bizi bu yoldan ayıracak tek şey, kıyametin kopuşu olacaktır" şeklinde konuştu. Özışık, seçim dönemlerinde yeterli gücü toparlayamayan ve her seferinde aynı sonuç ile seçim alanından mağlup ayrılan kimselerin bu karalamalarının, sadece kendilerine zarar verdiğini de belirterek, "Eleştiri oklarını, bu kurumu yıkmak için kullanan herkes, yakın bir zamanda milletin vicdanındaki mahkemede hesap verecektir. Her yıl, bölge çiftçisinden gerekli dersi sandıkta almalarına rağmen, Şeker'i yönetme hırs ve egolarını bir türlü yenemeyen bu kimseler, yine akla ziyan iddialarla bölge çiftçisinin desteğine sahip yönetimimizi, töhmet altında bırakma girişiminde bulunmakta ve bu kez de paralı ilanlarla, Fabrika Yönetimine kayyum atanmasını, istemektedirler. Holdingleşme yolunda emin adımlarla ilerleyen ve her geçen gün gücünü biraz daha artıran Kayseri Şeker Fabrikası, Türkiye'nin en büyükleri listesinde üst sıralara tırmanırken Şeker'in iflas edeceğini gündeme getirmek gülünüç bir iddiadır. Zira 9 yıl öncesinde bir tek tesise sahip olan Kayseri Şeker Fabrikası, önce yatırımlarını pekiştirerek Boğazlıyan Şeker'i kurmuş, Türkiye'nin en modern fabrikasına sahip olma gururuna erişmiş, bununla da yetinmeyerek yatırım ağını tüm Türkiye'ye yaymıştır. İflas edecek bir fabrika, aynı alanda yeni fabrikalar satın almak için çalışma yapmaz. İflas noktasındaki bir fabrika, ortağı çiftçilerin sağlık, eğitim gibi sorunlarının çözümü için trilyonluk tesisleri bünyesine katmaz. İflas edecek bir fabrika, bölgedeki hayvancılığın gelişimi için trilyonluk tesisler kurmaz" şeklinde konuştu. Yapılan yatırımlardan da bahseden Özışık şöyle devam etti: "Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş., Gaziantep'te bulunan Sentetik Ambalajlama Fabrikası ve Jelibon Sakız ve Bisküvi ile Çikolata Fabrikaları ile değişik sektörlerde de etkisini göstermektedir. Kayseri Şeker Fabrikası ortağı çiftçilerin hastane kuyruklarında beklemesini önlemek için Kayseri Güneş Hastanesi'ni bünyesine katmıştır. Kayseri Şeker Fabrikası, canlı hayvan piyasasında yaşanan istikrarsızlığı önlemek için 10 bin büyükbaş hayvan kapasiteli, Damızlık Sığır Projesi için tesis yatırımını tamamlamış, yakında hizmete açacaktır. Kayseri Şeker Fabrikası, kurduğu seralarda ürettiği ürünlerle, Türkiye'nin hormonsuz, kaliteli ürünleri ile sebze piyasasında bir yıl gibi kısa sürede söz sahibi olmuştur. Yine fabrikamızda üretilen Pansu Türkiye'nin su pazarında önemli bir yere sahiptir. Pançay Markasıyla ürettiğimiz çay ile ülke çay piyasasında kısa zamanda önemli bir yer edindik. Bizler, Kayseri Şeker Fabrikası Yönetimi olarak, tam sayfa gazete ilanlarıyla Şeker Fabrikası'na kayyum atanması için onların, birilerine yalvarmak yerine, kongrede çiftçinin huzuruna çıkıp oy istemelerini beklerdik. Ama onlar da biliyorlar ki; Anadolu Çiftçisi onlara sandıkta yine ancak ve ancak ders verir." 

İşte Kayseri Şeker Fabrikası'nın Sabah, Taraf ve Takvim Gazetelerine cevabı...

SABAH, TARAF VE TAKVİM GAZETELERİ’NE CEVAP
Şirketimizin Yönetim Kurulu Başkanı ve üyeleri hakkında Sabah Gazetesi, Takvim Gazetesi, Taraf Gazetesi ve bazı internet sitelerinin 17 ve 18 Ağustos 2010 tarihli yayın ve nüshalarında, Şeker’de hanedanlık kurulduğu iddialarını içeren, kamuoyunu yanıltıcı, gerçek dışı haberler yayınlanmıştır.
İddiaların temelinde Sanayi Bakanlığı müfettişlerinin fabrikamızda yaptığı incelemeler sonucunda yapılan tespitler olduğu vurgulanmaktadır. Oysaki kanuni olarak teftiş raporları henüz tarafımıza tebliğ edilmediği gibi, iddia edilen konuların teftiş raporunda yer alması da mümkün değildir. Çünkü gerçekte olmayan şeylerin, bakanlık müfettişlerince de tespit edilmesi akla yatkın görülmemektedir. Böylesi tespitler yapılsa dahi, Bakanlık müfettişleri tarafından teftiş tüzüğüne göre hazırlanan raporların üçüncü şahıslara verilmesi, açıkça “Görevi kötüye kullanma” suçunu oluşturur.
Bilinmesi gereken en önemli noktalardan bir tanesi de, bu haberlerin kaynağının Sanayi Bakanlığı müfettişlerinden ziyade, şirketimizle ilişiği kesilen bazı kişiler olduğudur.
Bu kişiler, benzer haberleri daha önce de son genel kurul öncesi ve sonrası basın kuruluşlarına servis ederek, yayınlanmasını sağlamışlardır.
Daha önce Referans Gazetesi’nde çalışan haberin hazırlayıcısı Metin Can adlı muhabirin, Halil Karaçavuş ve Rıfat Herdem ile yakınlığı, şeker camiası tarafından yakinen bilinmektedir.
Bilinmelidir ki; bu yanlış ve hatalı bilgilerin doğrudan yöneldiği amaç, Kayseri Şeker Fabrikası’nın Türkiye’nin 58. büyük firması ilan edilişinin ardından oluşturulmaya çalışılan kara propaganda ve bu vesileyle fabrika ve yönetiminin zor duruma düşürülmeye çalışılması gayretidir.
Kayseri Şeker Fabrikası, Vedat Ali Özışık yönetimi boyunca yüzde 541 oranında büyüme sağlamış, bunun ispatı olarak 2009 yılında Türkiye’nin ilk 500 sanayi kuruluşu sıralamasında 114. sırada iken, 1 yıl içerisinde yüzde 100 büyüme sağlayarak, 58. Sıraya yükselmiştir. Bu durumun kamuoyuna ulusal düzeyde duyurulmasından sonra, bu tür karalama politikalarının yalan ve yanlış haberlerin gündeme gelmesi manidardır.
Bir konunun çok net bir şekilde bilinmesini istiyoruz; yapılan her türlü karalama politikasının arkasında kimlerin olduğunu çiftçilerimiz iyi bilmektedir.
Dünyanın en son teknolojisiyle hayata geçirilen ve Türkiye’nin en modern fabrikası olan Boğazlıyan Şeker ve Mamulleri Entegre Tesisleri, 8 Kasım 2006 yılında üretime başlamıştır. Ve şu andaki geldiği noktada, dünyadaki tüm rekolteleri altüst ederek, dünyanın en kaliteli şekerini üreten bir tesisi haline gelmiştir. Ayrıca bu dev fabrika, kendi bünyesi içerisinde ekim alanları oluşturarak, pancar ekimi yapabilecek çiftçiler istihdam etmiştir. Ve daha da önemlisi, Boğazlıyan bölgesinde pancar ekim alanını yüzde 300 arttırmıştır.
Ülkenin en büyük problemi olan istihdamın, olumsuz bir gelişmeymiş gibi gösterilmesini bir yana bırakırsak, yapılan tüm haberlerde şirket personel sayısı ile ilgili tamamen hatalı bilgiler verilmektedir. 1992 yılında Özelleştirme öncesi toplam personel sayısı 1456 iken bu rakam 2001 yılında, 113 milyon TL Cirolu ve 6 bin ton kapasiteli bir fabrika için 1060 seviyesine düşmüş, mevcut Şirket yöneticilerinin görev aldığı 2001 yılından 2010 yılına değin ise bu rakam 730 milyon TL Cirolu ve toplamda 24 bin ton kapasiteli bir fabrika için 1866 kişiye yükselmiştir. Bu durum, kapasite artırımı, karlılık ve ciro göz önüne alındığında önemli bir istihdam gelişimidir.
Şirkette bulunan araç sayısının abartılması ve şirket malvarlığının kötü bir şeymiş gösterilmeye çalışılması hayli ilginçtir. Öncelikle şirketimiz adına 10 ayrı kuruluşumuzda kullanılan toplam makam aracı sayısı 4 dür. Zira “Ferrari” marka makam otomobili gibi abesle iştigal bir konuya cevap verme gereği bile duymuyoruz. Şirketimize ait araçların bütün Trafik Tescil kayıtları, geçmiş ve şimdiki zaman kayıtları ile birlikte tüm kamuoyuna açıktır. İsteyene bu kayıtlar tarafımızca verilebilir.
Haberlerde bahsi geçen “Boğazda Yalı alındı” konusu da yine abesle iştigal bir konudur. Öncelikle Tapu kayıtları yine herkese açıktır. İsteyen herkes, özellikle de basın kuruluşları, bahsi geçen yerin kime ait olduğunu çok rahat öğrenebilecekken; asılsız bilgileri gerçekmiş gibi yazmak, kamuoyunu yalan yanlış bilgilerde aldatmak, kanımızca basın-meslek ilkelerine hiç uymamıştır. Bahsi geçen yer, şirketin uluslararası iş görüşmelerinde faydalı olacağı düşünülerek, kısa bir süreliğine kiralanmış ve irtibat bürosu olarak kullanılmıştır. En son olarak da 13.08.2010 tarihinde Şirket Yönetim Kurulu tarafından, kira sözleşmesinin feshine ve yerin tahliyesine karar verilmiştir.
Avukatlara ödenen ücretlere ilişkin olarak ise birincisi arazi davası ile ilgili olarak, bu konuda avukatlar ile 05.04.2010 tarihinden önce hiçbir sözleşme yapılmamıştır. Onlar çeşitli zamanlarda defalarca taleplerde bulunmuşlar fakat ilk aşamalarda davanın zor bir dava olması, kazanma ihtimalinin düşüklüğü, arazinin ve dava değerinin çok fazla olması gibi sebeplerle bir anlaşma noktası tespit edilememişti.
Yönetim kurulumuz Avukatlık ücretleri hususunda kendi arasında bir oran belirlemiş, ancak bu oran üzerinde de anlaşma sağlanamamıştır. Yapılan tüm ödemeleri ihtirazi kayıtla kabul eden anlaşma talep eden avukatlarımızla, süren tüm hukuki işlemlerimiz ve yıllardır süre gelen sorunsuz çalışma hayatımız dikkate alınarak, onların talep ettiklerinin ve hatta yasal haklarının yine de çok çok altında bir oran teklif edilmiş, karşılıklı nihai anlaşma sağlanmış ve bu %99.99 un katılımı ile yapılan ortaklarımız genel kurulunda onaya ve ibraya sunulmuş ve tüm ortakların oybirliği ile hiçbir itiraz olmadan kabul edilmiştir. Yasal Kurallar çerçevesinde Yüzde 15-25 olan Avukatlık ücreti, karşılıklı mutabakat ve görüşmeler neticesinde bu rakamın 5’te 1’i olarak onay görmüştür.
Haberlerde yazıldığı gibi Özelleştirme İdaresi Temsilcisi de dahil, hiçbir ortağımızın şerhi mevcut değildir. Ve sayın basın organlarının bahsettiği inanılmaz, afakî ve uydurma rakamlar, söz konusu bile değildir. Ama dava tarihinde değeri 562 milyon TL olan,  bugün ise milyar dolar seviyesine yaklaşan bir değerdeki arazinin, şirketimiz adına tescili karşılığında ödenen bedel, yasal ölçülerin çok çok altındadır. Rakamın, tek taraflı bir sözleşme olmadığı için, tarafımızca izinsiz açıklanması mümkün değildir.
Yine şirketimiz adına 2009 yılı ve 2010 yılında trilyonlarca liralık para cezası kesildiğine dair iddia ise çok büyük bir yayın organına yakışmamıştır. Para cezasını kesmeye yetkili kurum, Şeker Kurumu’dur. 2007, 2008 ve 2010 yıllarına ait herhangi bir ceza tahakkuku olmadığı gibi, bunu gerektirecek bir durum da söz konusu değildir. Bu durum, Şeker Kurumu’ndan da teyit ettirilebilir.
Şirketimiz Yönetim Kurulu Başkanı’nın mal varlığına ilişkin soruşturma, Cumhuriyet Savcılığı’nca yaklaşık 10 ay önce 16.09.2009 tarihinde sonuçlanmış, tüm bu iddialar irdelendikten sonra Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2009/12070 sayılı kararı ile neticeye ulaşmıştır. Şimdi bu haberlerdeki şekliyle gündeme gelen iddiaların gerçeği yansıtmadığı yargı yoluyla da ortaya çıkmıştır. Mal varlığında basında yer aldığı gibi katlar, yatlar, Ferrariler bulunmadığı yargı yoluyla da tescil edilmiştir. Ayrıca Şirketimiz Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Ali Özışık, bölgesinde en çok arazisi olan, yörenin en büyük pancar çiftçilerinden bir tanesidir. Ve halen gelirinin büyük bölümünü çiftçilik yaparak elde etmektedir. Bu durum Kayseri ve civarında ekim yapan tüm çiftçiler ve kamuoyunca da bilinmektedir.
Bütün bu bilgilerin tarih ve numaraları belirtilmiştir. Herkes istediği bilgiye rahatlıkla ulaşabilir. Ama böylesine bilgi belgeden yoksun olarak hazırlanmış bu haberlere karşı, bütün yasal haklarımızı kullanacağız. Bu asılsız iddialar içeren haberler nedeniyle, gerek şirketimizin, gerekse de habere konu olan insanların çekmiş oldukları maddi ve manevi acılar, tahmin edilemez boyutlardadır. Kimsenin, insanların itibarı ve onurları ile oynamaya, onları toplum içerisinde istenilmeyen bir şekilde göz önüne çekmeye hakkı yoktur. Bundan daha büyük bir insan hakkı ihlali düşünemiyoruz.
Kamuoyuna saygılarımızla bildiririz.
KAYSERİ ŞEKER FABRİKASI A.Ş

Ergenekon davasında savunma yapan avukatlar da mı Ergenekoncu oluyorlar?

Türkiye'nin yaşadığı saçmalığa bakın. Ergenekon davasında savunma yapan avukatlar da mı Ergenekoncu oluyorlar? Kayseri Şeker Fabrikası'nın avukatı, Ergenekon sanıklarından filanın da davasına bakıyormuş? "Eeeee" Demek ki Kayseri Şeker Fabrikası'nın Ergenekon'la bağlantısı ortaya çıktı. İyi o zaman, bence Ergenekon sanıklarını savunan bütün avukatları Zekeriya Öz, Ergenekoncu diyerek hapse tıksın. Olur mu? Olur olur. Türkiye'yi bu garabetten (gariplikten) ve adaletsizlikten kurtaracak bir vicdan sahibi kalmamış mıdır?
YORUMCU

Kayseri Şeker Fabrikasına psikolojik sistematik saldırı / Yorum

Ülkemizi ne hale getirdiler. Türkiye'nin en büyük kuruluşlarından biri olan Kayseri Şeker Fabrikasına karşı psikolojik sistematik bir saldırı var. Bu insanlar, ticari bir işletmeye böyle iftiralar atarak onun geleceği ile oynamanın suç olduğunu bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. İktidar kanadından Mustafa Elitaş'ın başlattığı savaşa Sabah ve Zaman gibi gazeteler atış desteği veriyorlar. İyi ama artık duymaktan sıkıldığımız ve her biri kaybedilmiş onca dava konusunu neden sürekli pişiriyorlar? AKP, HSYK'yı ele geçirme hedefi gibi Kayseri Şeker Fabrikasını ele geçirmeyi de mi hedefledi? Bu ülkede herkes AKP'li veya yandaşı olmak zorunda mı? En sonunda iftiraları Ergenekon'a kadar vardırdılar. Öyle ya iş Ergenekon'a varırsa nasıl olsa hapishaneye giren çıkmıyor, davalar da görülemiyor. İşine gelmedi mi vur Ergenekon yaftasını karşıdakini yargılanmadan mahkum ettir, öyle mi? Beyler, sizin Kayseri sevdanız bu kadar mı ucuz? Kayserili binlerce üreticinin ortağı olduğu fabrikaya saldırarak asıl zararı sizler veriyorsunuz. Bu ülkeyi Ergenekon tehdidi ile yönetemezsiniz. Kayseri tabiri ile söyleyelim: Keser döner sap döner, bu ali kıran baş kesen dönemi de biter, adalet bir gün size de lazım olur. Türkiye'yi hukuksuzluğa itmeyin. Kayseri Şeker Fabrikası'nı iktidar baskısı ile dize getirmek yarın öbür gün bambaşka sonuçları da beraberinde getirir. Bu yol tehlikeli ve demokratik değil.
YORUMCU

MUSTAFA ELİTAŞ NEYİN PEŞİNDE? Osman ÇİFTÇİ

Dün AK Parti Grup Başkanvekili ve Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Kayseri Şeker’in görevden alınan, son pancar kooperatifi genel kurulunda da Vedat Ali Özışık karşısında seçim kaybeden Genel Müdürü Halil Karaçavuş ile geceyarısı buluşup görüştüğünü yazmıştım.
Bu buluşmanın ardından Elitaş, Anadolu Ajansı aracılığı ile dehşet bir açıklama yaptı.
“Elitaş, Halil Karaçavuş ile Kayseri Şeker’i ele geçirme operasyonu mu başlattı” sorusunu akıllara getirecek bir süreç yaşanıyor.
Bilindiği gibi AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş''ın teklifi ile Kooperatifler Kanunu’nda değişiklik yapılmış, müfettiş raporu ile kooperatif başkanını görevden aldırabilecek bir değişiklik yapılmıştı.
Konu zannedersem Anayasa Mahkemesi’ne gitmiş durumda.
Malum Kayseri Şeker’i ele geçirebilmek için önce pancar kooperatifini ele geçirmek gerekiyor.
Bu durum TBMM''de günlerce konuşuldu...
Kanundaki mahkemenin yetkisini müfettişe veren değişiklik CHP ve MHP milletvekilleri tarafından “Elitaş''ın Kayseri Pancar Kooperatifi ve Kayseri Şeker Fabrikası''nı ele geçirmek için yapmış olduğu değişiklikler” olarak nitelendirilmişti.
Peki şimdi ne oluyor? Olup biteni anlamaya çalışalım.
Önce... Çalık’ın gazetelerinde aslı astarı olmasa da okuyanın “yuhh!!” diyeceği iddialarla haberler yazılıyor...
Bu haberler muhataplarınca yalanlanıyor, yalan haber olduğu Sanayi Bakanlığı Teştiş Kurulu Başkanlığı’nın resmi yazısı ile de belgeleniyor, trilyonluk tazminat davaları açılıyor ama kimin umurundaki... 
(Hani bir fıkra var...
Kurt kuzuyu gözüne kestirmiş..
Susamış olan kuzu, nehrin aşağı tarafından su içmektedir. Nehrin daha yukarılarında su içen kurt, kuzuya seslenir:
- “Hey sen! Benim içtiğim suyu ne hakla bulandırıyorsun?"der.
Kuzu ise masum masum:
- “Ben sizin suyunuzu bulandıramam ki! Baksanıza, sizin içtiğiniz su bana doğru akıyor” diyerek cevap verir.
Aklına kuzuyu yemeyi koymuş olan kurt biraz daha hiddetlenerek
- “bir de bana itiraz ediyorsun öyle mi?” diye haykırmış ve nihayetinde, kuzuyu yemek niyetinde olan kurt sözünü bitirir bitirmez, kuzunun üstüne atlayıp onu parçalamış.
Kurt kuzuyu gözüne kestirmiş bir bahanesi olur nasılsa...)
Ardından... Başbakan’ın geleceği günün öncesinde gece yarılarına kadar AK Parti Grup Başkan- vekili Mustafa Elitaş ile Kayseri Şeker’den kapıdışarı edilmiş, ardından yapılan seçimde kaybetmiş Halil Karaçavuş’un buluşması gerçekleşiyor...
Vee... Elitaş devletin haber ajansı aracılığıyla devletin hakim ve savcılarını da feci şekilde zan altında bırakarak(dokunulmazlığına güveniyor olsa gerek) açıklama yapıyor...
Mesela, “yargının çok duygusal ilişkiler içerisinde olduğu..” diye bir cümlesi var.
Nedir kastı açıklamalı..
Nasıl olsa dokunulmazlığı var! 
Kıvırmadan söylesin ne demek istiyorsa.! Hele bir bildiği varsa hiç durmasın!
İma ettiği vehamet sözkonusu ise de gereği yapılsın. Kimsenin yaptığı yanına kalmasın. 
Ama bir milletvekilinin öyle diliyle dişinin arasında yargıyı zan altında bırakma hakkı yok.
Yargıyı ve Bakanlığı göreve çağırdı. Ne yani şimdi Elitaş’ın çağrısını ciddiye almazlarsa yine Elitaş’ın aklına duygusal ilişkiler mi gelecek?
Bu siyasi baskı değil de nedir?
Peki bu filmin devamında ne var? 
Gelinen noktada akıllara gelen soru şu: “Elitaş, yasa değişikliğinden sonra Özışık ve yönetimine karşı Halil Karaçavuş ile operasyon mu başlattı?”
Gerçekten de...
Ne yapmayı planlıyor Elitaş?
Seçimle işbaşına gelen Özışık’ı Bakan’ı da kafaya alıp görevden mi aldıracak?
Yoksa başka taleplerde mi bulunacak?
2001’den beri elinde yolsuzluk dosyası olduğunu söylediği bir yerde (bir zamanlar) çırpındı durdu.
Ardı arkası boş çıktı... Yargıdan sonuç alamayınca “duygusal ilişkiler” diye şimdi yargıya saldırıyor...
Vedat Ali Özışık muhalifleriyle birlikte seçim bile kaybetti.
Ama uzun süredir suskundu.
Şimdi ne oldu?
Niye susmuştu...
Niye yeniden geceyarısı mesaileriyle ortaya düştü?
Vedat Ali Özışık çıksın açıklasın; Elitaş’ın kendisiyle alıp veremediği nedir?
Fabrika ve yöneticileriyle ilgili iddialara cevap verilecektir. Şu doğrudur bu yanlıştır denilecektir, denilmelidir. İddialar ortada bırakılmamalı.
Ama bence Özışık’ın açıklaması gereken Elitaş’ın “suskunluğunu” neden bozduğu ile ilgili kanaatidir.
İşte tam zamanı... 
Herkes eteğindeki taşı döksün. 
Ak koyun kara koyun ortaya çıksın. 
Bu arada bu ayrı bir konu ama bu sütundan Mustafa Elitaş’a sormuş olayım: sıkıntılı olduğunuz bir durumdan sizi kurtarması için herhangi birini “yoksa seni Ergenekoncu diye içeriye attırırım” şeklinde tehdit ettiniz mi etmediniz mi?

Statüko için "Evet" istiyorlar!..

AKP iktidara geldiği 8 yıldan bu yana Türkiye'yi hallaç pamuğu gibi dağıttı.
Adına "değişim" dediği her kökten dönüşüm ve geriye gidiş (siyasi irtica) için sürekli slogan üretti. - Hulki Cevizoğlu - Yeniçağ
Bu sloganları kullandı kullandı, işi bitince fırlatıp attı, unutturdu.
Bunların en önemlilerinden biri de “statüko” idi.
Bertaraf etmek için...
Rakiplerini ve kendisinden olmayanları “bertaraf etmek” için ne diyorlardı,
hatırlayalım:
“Bunlar statükocudur!.. Değişim istemezler. Kendi koltuklarını korumak için değişime direniyorlar, vs, vs..”
Şimdi ise, hiç anmıyorlar ve hatırlatmıyorlar ama “statükoya sarıldılar.”
Kendi statükoları için referandumda halkın “evet” demesini istiyorlar!..
Yıllarca statükoculuğa karşı gibi göründüler, bu kavramla sürekli vurdular rakiplerine; şimdi iş tersine döndü.
Artık, referandumda “evet” diyen statükocu olacak!..
Kendi statükoları için buna ses çıkarmıyorlar, hiç akla gelmesin istiyorlar.
Kendi statükoları için...
Örnekler verelim.
Ahmet Necdet Sezer zamanından başlayarak, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde de sürekli olarak “cumhurbaşkanlarının yetkileri fazla”  diyorlardı.
Oysa şimdi referandumda “evet” çıkarsa, cumhurbaşkanının yetkileri daha da fazlalaşıyor.
Yani, cumhurbaşkanının statükosu daha da kuvvetleniyor.
12 Eylül’de “evet” çıkarsa, cumhurbaşkanı mevcut yetkilerine ek olarak yeni yetkilerle donanıyor ve örneğin “yüksek yargıda” neredeyse “tek seçici” durumuna geliyor.
Statükoculuğu neredeyse lanetli bir sözcük durumuna getirmeye çalışan başbakanın durumuna bakalım.
Başbakan Erdoğan, yeni çıkardığı bir yasa ile, cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacak, seçilemezse başbakanlığını kaybetmeyecek ve o koltuğa geri dönecek!..
Böyle şey olur mu?
Başbakanlık kanunla Erdoğan’da kalacak!..
Nerede demokrasi, nerede eşitlik, nerede hukuk?..
Bu da başbakanın “statükosu!..”
Bir de hükümetin durumuna bakalım.
12 Eylül referandumunda “evet” çıkarsa, hükümetin statükosunda da hiçbir değişme olmuyor, aksine onun statükosu daha da güçleniyor. Örneğin, toplu sözleşmelerde tıkanıklık olduğunda hükümetin atadığı adamlar (güya, Kamu Kurulu) son söz sahibi olacak ve yargı yolu kapanacak.
Statükoya bakar mısınız?
12 Eylül’de referanduma sunulan 26 madde içinde hiçbiri statükoyu kaldırmıyor, tam tersine cumhurbaşkanının, başbakanın ve hükümetin statükosunu (mevcut durumunu) daha da güçlendiriyor..
8 yıl boyunca statükoculuğu lanetleyerek, muhaliflerine karşı silah olarak kullananlar, şimdi bu referandum ile kendi statükolarını perçinliyorlar.
Sonuç olarak, referandumda “evet” derseniz statükoculuğu, özellikle de iktidarın statükosunu (koltuğunu) onaylamış
olacaksınız.
Tıpkı, darbeci Kenan Evren’in statükosunun 1982 anayasası referandumunda onaylanması gibi.
Karar sizin...

Hanefi Avcı'nın Haliç örneği

Hanefi Avcı, herkese içinde yaşadığımız düzenin koktuğunu haykırıyor; birileri bağırıyor; hayır kokmuyor! - Arslan Bulut - Yeniçağ
Zaten Avcı da meselenin bu yönüne işaret ediyor. Ruhat Mengi, “Daha kitabı elime alır almaz beni ilk etkileyen bölüm ‘Haliç’te yaşayanlar’oldu. İstanbul’da görev yaptığı yıllarda evine giderken her gün Haliç’ten geçmek zorunda kaldığını, o günlerde Haliç çok kötü koktuğundan buna dayanamadığını anlatan Hanefi Avcı ’Haliç’te yaşayan insanların bundan hiç rahatsız olmadığını’fark etmiş” diyor.
Hanefi Avcı, “Onlar parklarda geziyor, yemek yiyor, hatta bir kısmı piknik yapıyordu. Bu durum bana çok tuhaf gelmişti. Demek ki kötü bir ortamda bulunan insanlar bir müddet sonra oraya uyum sağlayıp alışıyorlar ve bu ortamın çirkinliğini göremiyorlardı (...) Bir an için düşündüm acaba bu uyum sadece fiziki ortamla mı ilgiliydi, yoksa düşünceler, sosyal davranışlar, etik kurallar gibi toplumsal hayatı etkileyen unsurlar için de geçerli miydi?” dedikten sonra şöyle devam etmiş:
“İnsanlar uzun süre kaldıkları ortamda yanlışlıklara, hatalara ve bütün anormalliklere alışıyor, uyum sağlıyor. Türkiye için de aynı şey söz konusu. Hürriyetlerin kısıtlandığı, baskının hakim olduğu, yanlış ve mantığa uygun olmayan bir Türk idari sistemi, Türk toplum yapısı ve özellikle kirli, yozlaşmış bir kamu sistemi içerisinde uzun süre kalan ve bu atmosferi teneffüs eden insanlar, bizler hepimiz, bu ortamın kötülüğünü, pisliğini artık algılayamıyoruz. Haliç’teki pis kokuya rağmen piknik havası içinde yiyip içip oynayanlar gibi biz de bu pis ortama en ufak tepki koyamıyoruz; halbuki dışarıdan bakıldığında bu durum dayanılacak ve kabul edilecek gibi değil.”
Avcı, Cumhuriyet’te yayınlanan habere göre Türkiye’de yolsuzluğun esas haline geldiğini ancak en büyük usulsüzlüklere toplumun tepki göstermediğini belirtiyor ve şöyle diyor:
“Herkes biliyor ki bu ülkedeki ihaleler büyük oranda hileli. Bu ülkede tapu, trafik, gümrük gibi birçok kurum rüşvet batağında. Yolsuzluk ve usulsüzlük usul, esas haline gelmiş; adam kayırma, torpil, her türlü hile yaygınlaşmış. Toplumun çoğunluğu bu ülkede işlerin doğru ve dürüst yürütülmediğine inanıyor, ama en büyük usulsüzlüklere toplum tepki göstermiyor. Hile, fesat ve rüşvete en çok karıştığına inanılan kişi en fazla oyu alabiliyor; en rüşvetçi kişi en itibarlı kişi olarak kabul görüyor. Şuna inanıyorum ki bu ülkede rüşveti, irtikabı, ihaleye fesat karıştırmayı bir anda durdurmak, böylece tüm yolsuzlukları bir anda önlemek mümkün olsa ülkede ekonomi ve yatırımlar durur, devlet işleri kilitlenirdi.”
* * *
Aslında içinde bulunduğumuz duruma “zulme rıza göstermek” de denilebilir.
Yaşar Nuri Öztürk, “İmamı Azam” kitabında, şu anda yaşadığımız bütün meselelerin arkasında toplumun zulme rıza göstermesinin bulunduğunu söylüyor,
Öztürk, “Ülke ve uygarlıkların yıkımına, doğal dengelerin bozulmasına sebep olan zulüm, daima servet ve nimet şımarıklığı ile yan yana olmuştur. (11/116) Kur’an burada ‘servet ve refahın getirdiği şımarıklığa uymak’ deyimini kullanıyor. Zalimler bu şımarıklığın kurbanıdır.
Zulme rıza göstermek, zalime karşı çıkmamak da bir zulümdür. Kur’an’ın bu konudaki tavrının kısa ifadesi şudur:
İnsanın, zulüm ve zalimden başka düşmanı yoktur, olmamalıdır” diyor.
İşte Haliç gibi bütün Türkiye kokuyor ama her gün içinde yaşadığımız için fark etmiyoruz. Çünkü zulme rıza gösteriyoruz. Karşı çıkma işini hep başkasından bekliyoruz.

"Özerklik Bağımsız Kürdistan'a giden ilk adım"

Terör örgütü PKK'nın son dönemlerde geliştirdiği ve BDP'nin de yinelediği "özerklik" talebi tepki çekmeye devam ediyor.
GAZETE 5/Ceyhun BOZKURT
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) ile Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (BÜSAM) Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, özerklik talebinin Kürtçü kesim açısından “bağımsız devlet”e giden yolda ilk adım olduğunu söyledi. Gazete 5’e konuşan Armağan Kuloğlu, PKK’nın üç aşamalı bir planı olduğunu bunların aşamalarının sırasıyla;
-    Özerklik
-    Federasyon
-    Bağımsızlık
olduğunu vurguladı. Armağan Kuloğlu, şu çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
PKK VEKALETEN SAVAŞ YÜRÜTÜYOR
-    Soğuk Savaş döneminde ve bu dönemin hemen ardından belirli bir süre, başta PKK terör örgütü olmak üzere bölücü ve sistemi istikrarsızlaştırıcı örgütler; Sovyetler Birliği, onula birlikte hareket eden Bulgaristan, Sovyetlerin kontrolü altında olan ve Türkiye’den olan talepleri nedeniyle Türkiye’nin zayıf duruma düşmesini arzu eden Suriye, her zaman için Türkiye ile sorunlu olan Yunanistan, Ermenistan ve diğer bazı ülkeler tarafından desteklenmiştir. Bir noktada PKK, özellikle vekâleten savaşın aracı olmuştur.  Bu ülkelere ve güçlere taşeronluk yapmıştır.
SOĞUK SAVAŞ SONRASI PKK BATI'NIN KONTROLÜNE GİRDİ
-    Soğuk Savaşı takiben 1990’lı yılların sonuna kadar bu ülkelerin desteğinin devam ettiği, sonra bunlardan Rusya, Suriye, Bulgaristan ve İran’ın desteğinin önce etkisizleştiği sonra kalktığı ve desteğe 2000’li yıllardan itibaren tedricen doğrudan veya dolaylı olarak AB ve AB dışındaki Avrupa ülkelerinin de dahil olduğu, ABD’nin de bazen dolaylı bazen sessiz kalarak sürecin içinde görüldüğü anlaşılmaktadır. Sürecin adı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tasfiye sürecidir.
BOP TÜRKİYE'NİN TASFİYESİDİR
-    Soğuk Savaş’tan sonra dünya iki kutuplu düzenden tek kutuplu bir düzene dönüşmüş, bilinen Ortadoğu’nun merkezde olduğu, Batıda Afrika’nın kuzeyi, doğuda da Kafkasya ve Orta Asya’nın bulunduğu ve genelde İslam coğrafyasını kapsayan bu bölgede kontrolün sağlanması için ABD tarafında Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında bir proje planlanmış ve uygulamaya sokulmuştur.  Bu projede Türkiye’ye de bir rol biçilmiştir. Bu projede ABD, daha sonra gündeme getirilen Medeniyetler İttifakı’nda da İspanya ile “eş başkan” olarak ilan edilmiştir.
-    Projede, bölgede kendi politikalarının gerçekleştirilmesine imkân yaratacak ülke olarak ön görülen Türkiye’nin, yapısının kendi politikalarına uyum sağlayacak bir şekle dönüştürülmesi ve gücünün de kontrol edilebilir olması düşüncesi de yer almıştır.
-    Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tasfiyesi kapsamında mütalaa edilen ve son bir yıldır gündeme getirilen açılım konularının arkasında da ABD’nin olduğunu söylemek mümkündür.
ÖZERKLİK AYRI DEVLETE GİDEN YOLDA İLK ADIM
-    “Etnik esaslı bölücülük/Kürtçülük hareketi”, benimsediği yeni strateji çerçevesinde Demokratik Özerklik konusunu gündeme getirmektedir. Bu söylem hem İmralı, hem bölücü siyaset yapan siyasiler, hem Kandil ve PKK, hem bölgedeki yerel yönetimler, hem Demokratik Toplum Kongresi, hem de medya militanları tarafından sözbirliği içinde dillendirilmektedir. Konu esas itibariyle özerk bir yönetimdir.
-    İfade edilen özerklikte; belirli sınırları, yerel meclisi, yönetimi, ana dilin öğrenilmesini de içerecek şekilde eğitim veren okulları, yerel güvenlik unsurları, Türk Bayrağı’nın yanında kendi bayrakları, hatta ayrı futbol liglerinin ve buna benzer diğer ayrıcalıkların olduğu bir yapı öngörülmektedir. Bu özerklik kavramının başına bir de ‘demokratik’ kelimesi getirilerek, içe ve dışa karşı hem cazip olunmaya, hem de meşruiyet kazanılmaya çalışılmaktadır. Demokratik Toplum Kongresi de Demokratik Özerkliğin meclisi gibi kabul edilmektedir. Anayasada şimdilik yapılacak değişikliklerle Kürt ifadesi kullanılamıyorsa Türk kelimesinin de çıkarılması talebi bulunmaktadır.
-    Özerklikten iki milletli federasyona, daha sonra da bağımsızlığa gidecek olan zincirin, bilinen bir sonuç olduğu açıktır. Ancak tepkileri azaltmak ve hedefe gidecek yolları önceden tıkamamak için bağımsızlık istemedikleri konusunda iç ve dış kamuoyunu inandırmaya çalışmaktadırlar. Federasyona ve takiben bağımsızlığa gidecek yolu açmak için daha sonra kimliğin anayasal güvenceye alınması ve ‘Kürt ulusu’ kavramının anayasada yer alması, Kürtçenin eğitim dili olmasıdır.
-    Bunun Türkiye ayağındaki şartlar henüz uygun hale gelmediği için şimdilik “Demokratik Özerklik” ve diğer istekler ön planda tutulmaktadır. Şartlar kendi (Kürtçülerin) düşünceleri yönünde geliştikçe Projenin Türkiye parçasındaki ayrılıkçı istekler çoğalacak, bağımsızlığa giden süreç geliştirilecektir. Daha sonra Irak, Suriye ve İran’daki parçalarla birleşme ve kendi ideallerine ulaşma yolunda ilerlenecektir.

Kemal Anadol: "Kitaba soruşturma açılıyor da iddialara niye açılmıyor?"

CHP'li Kemal Anadol, Avcı'nın kitabıyla ilgili olarak sert bir basın toplantısı yaptı: Suç duyurusunda bulunuyorum. Kitaba soruşturma açılıyor da iddialara niye açılmıyor? Bu memlekette cesur savcı yok mu? Soruşturma açmazsanız görevi ihmal suçudur.
Ankara’dan cevap geldi...Anadol’un çıkışından sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kitaptaki iddialarla ilgili inceleme başlattı. İncelemeyi; terör ve organize suçlara ilişkin soruşturmalara bakmakla görevli başsavcı vekilliği gerçekleştirecek. Soruşturma kararı, inceleme sonucuna bağlı...
Haber: Macit SOYDAN
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı tarafından yazılan “Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitap ile ilgili inceleme başlattı. Kitapta yer verilen iddialarla ilgili inceleme başlatan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, iddiaların doğruluğunu araştıracak. İnceleme, terör ve organize suçlara ilişkin soruşturmalara bakmakla görevli Başsavcıvekilliğince gerçekleştirilecek. İnceleme sonrasında soruşturma açılıp açılmayacağına karar verilecek.
CHP’li Anadol’dan çağrı
Savcılık incelemesi; CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol’un, TBMM’de düzenlediği basın toplantısının ardından başlatıldı. Anadol, savcıları göreve çağırdığı basın toplantısında, “Bu memlekette Cumhuriyetin savcısı yok mu? Feryat ediyorum” diyerek Hanefi Avcı’nın kitabından “yargı ve emniyetteki cemaat örgütlenmesine” ilişkin bölümler okumuş, çok vahim bir durumun söz konusu olduğunu belirtmişti. Anadol, “Avcı, ’siz karşınızdakini devletin savcısı, polisi, hakimi sanıyorsunuz oysa onlar cemaatin polisi, savcısı, hakimi’ diyor. Türkiye Cumhuriyeti adalet tarihi bu kadar vahim bir iddia ile karşı karşıya gelmemiştir” diye konuştu.
Göstermelik soruşturma
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı iken “devlet içinde çarpık yapılaşma var. Derin devletin işlediği suçlar var. Cesaretli bir savcı arıyorum” dediğini hatırlatan Anadol şöyle devam etti: “Cumhuriyet mitinglerini düzenleyen kim varsa hepsi içerde. Şimdi ben örgütün değil, Cumhuriyetin savcılarını arıyorum. PKK itirafçılarının, gizli tanıkların iddiaları ile ordu komutanları hakkında dava açan, kozmik odalarda arama yapan savcıların bu kitap hakkında ne yapacaklarını merak ediyorum. Buradan suç duyurusunda bulunuyorum. Devletin Eskişehir Emniyet Müdürü’nün yazdığı kitaba ’yargıyı etkilemek’iddiasıyla soruşturma açan hükümete söylüyorum, bunun için soruşturma açıyorsunuz da kitaptaki iddialarla ilgili niye soruşturma açmıyorsunuz? Bu memlekette cesur savcı yok mu? Feryat ediyorum. Siz hükümetin savcısı mısınız, Cumhuriyetin savcısı mısınız? Ya bu iddiaları ciddiye alır soruşturma ve gerekirse dava açarsınız veya görevi ihmal suçunu işlersiniz.”
Tevil yoluyla ikrar
Anayasa değişikliğine “evet” denilmesi durumunda yargı personelinin “daha da korkar” hale geleceğini öne süren Anadol, değişikliğin kabul edilmesi durumunda görevini yapmayan savcı hakkında yargıya şikayette bulunma yolunun kapanacağını da ifade etti.

Sadettin Tantan: Başbakan Erdoğan'ın "Biz görüşmedik" sözü doğru olamaz.

Sadettin Tantan: İzinsiz olmaz. Başbakan Erdoğan'ın "Biz görüşmedik" sözü doğru olamaz. MİT, operasyonel kurum değil, sadece elindeki bilgileri Başbakan'a iletir. Kendi kendine karar almaz. Karar, yürütmededir. Başbakan'dan izinsiz bir görüşme söz konusu olamaz.
İsmet Sezgin: Emri kim verdiİktİdarIn “Biz PKK ile görüşmedik” açıklaması, gerçeği yansıtmıyor. Başbakan veya bakanlardan biri görüşmemiş olabilir. Peki görüşmeyi kim yaptı? AKP iktidarının atadığı kişiler yaptı. Böyle bir görüşme iktidarın bilgisi dışında olamaz.
Fehmi Güneş: Talimat almıştır
İstİhbarat örgütleri, PKK gibi ulusal bütünlüğü hedef alan örgütlerle kendi iradeleriyle görüşemez. Böyle bir görüşme soruşturma konusu olur. Görüşme yapılması söz konusu olunca iktidar yetkililerinden mutlaka izin alınır.
Görev ve yetki alanı çok açık
MİT’in görev, yetki ve sorumluluk alanı kesin çizgilerle belirlenmiş durumda... Kurum, 2937 sayılı yasayla doğrudan Başbakan’a bağlı ve ona karşı sorumlu bulunuyor. Aynı yasada, MİT’in hükümetin siyasi tavrına göre çalışma yapabileceği açıkça belirtiliyor.

Fidan adres gösteriliyor
Başbakan Erdoğan’ın işaret ettiği MİT’in başındaki Hakan Fidan, PKK ile pazarlığı kimin emriyle, kimin adına yapmış olabilir?
180 derece dönüverdi!
Pazarlık iddialarını hakaret yağdırarak yalanlayan Başbakan Erdoğan ağız değiştirdi: Gerekirse devlet, istihbarat görüşür.

Haber: Önsel ÜNAL
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, PKK ile pazarlık iddialarına ilişkin olarak “Hükümet değil, gerekirse devlet görüşür” sözlerine sert tepki gösteren siyasiler, MİT’in Başbakan’dan izinsiz teröristbaşı Abdullah Öcalan’la görüşme yapamayacağını, zira bu kurumun doğrudan Başbakanlığa bağlı olduğunu söyledi. Yurt Partisi Genel Başkanı ve İçişleri eski Bakanı Saadettin Tantan, Başbakan’ın ’biz görüşmedik’sözlerinin doğru olmadığını, MİT’in operasyonel bir kurum olmadığını, elindeki bilgileri Başbakanlığa sunduğunu kaydetti. Tantan, Başbakan’dan izinsiz bir görüşmenin olamayacağını da vurguladı. Sadettin Tantan, MİT’in görev ve yetki tanımlamasında operasyonel unsurların bulunmadığına ve kararın yürütmede olduğuna vurgu yaparak, şunları ifade etti:
Karar verici yürütmedir
“MİT’in görev ve yetki tanımlamasında operasyon unsuru yok. MİT topladığı bilgileri Başbakan’a sunar. Kendi kendine kurumlar karar alamaz. Burada karar verici olan yürütmedir. Dolayısıyla Başbakan’ın haberi olmadan bir görüşmenin yapılması söz konusu olamaz. İddialı konuşmalar ile bir yere varılamaz. MİT, Başbakanlığın altında çalışan bir kurum ve eylemsellik kararı yürütmenin iradesine bağlıdır. Bugün Türkiye’de bakanlar PKK terör örgütünün Avrupalı bazı gizli servisler, istihbarat servisleri tarafından kullanıldığını söylüyor. Bunu herkes biliyor. O zaman niye önlem alınmıyor. PKK’nın finansal kaynakları niye ortadan kaldırılmıyor. Neden kara para ekonomisi ile mücadele edilmiyor. PKK’yı besleyen kaynaklar bunlar.”

Hükümet mücadele etmiyor
Tantan şöyle devam etti: “PKK’nın 25- 30 milyar dolar serveti olmasa siyasi taleplerde bulunamaz. PKK’nın finans kaynaklarını ortadan kaldıracak hukuk alt yapısını Türk hukuk sistemine sokmak şart. Daha sonra bununla mücadele edecek olan kurumsal alt yapıyı oluşturmak gerekir. Terörle mücadele siyasi iktidarın ve kolluk güçlerinin görevidir. Siyasi iktidar terörle mücadele etmiyor.”

Görüşenleri kim göreve getirdi?
İçişleri eski Bakanı İsmet Sezgin, AKP iktidarının ’biz PKK’yla görüşmedik’sözlerinin gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Başbakan veya bakanların görüşmeyebileceğini hatırlatan Sezgin, “Başbakan veya bakanlardan biri görüşmemiş olabilir. Peki görüşmeyi kim yaptı? AKP iktidarının atadığı kişiler yaptı. Şu anda ülkeyi kim yönetiyor?” dedi. Görüşmenin siyasi iktidarın bilgisi dışında olamayacağını da ifade eden Sezgin, “Böyle bir görüşme yapılıyorsa siyasi iktidardan habersiz olamaz. Görüşmeyi devlet görevinde bulunan kişiler yapmış olabilir. Peki onları kim atıyor? MİT Müsteşarı’nı kim atadı? ’Biz görüşmedik’ demek bu noktada yanlış bir tutum ortaya koymaktır” diye konuştu.
Tahkikat konusudur
İçişleri Eski Bakanı CHP’li Hasan Fehmi Güneş ise istihbarat örgütlerinin PKK gibi ulusal bütünlüğü hedef almış bir örgütle kendi iradeleriyle görüşemeyeceklerini vurguladı. Güneş, böyle bir görüşmenin tahkikat konusu olacağını vurgulayarak, şunları kaydetti: “Siyasi iktidardan bağımsız ya da habersiz olarak istihbarat örgütlerinin görüşme yapması mümkün değildir. Öncelikle bu zaten tahkikat konusu olacaktır. Böyle bir görüşmenin yapılması söz konusu olduğunda iktidar yetkililerinden mutlaka izin alınır. Eğer mutlaka görüşülmesi gerekiyorsa o zaman da iktidar yetkililerinin rızası alınır. Burada başka dikkat edilmesi gereken husus örgütün hedefidir. Örgüt Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü, üniter yapısını hedef almış bir örgüttür. Bu örgüt ile kimse kendi isteği doğrultusunda görüşme yapamaz”

İstihbarat teşkilatını işaret etti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son günlere damgasını vuran PKK ile pazarlık iddialarıyla ilgili, “Hükümet değil devlet görüşür” dedi. Show TV’de yayınlanan Siyaset Meydanı’nda konuşan Erdoğan, şunları söyledi: “Hükümet olarak hiç bir zaman terör örgütüyle görüşme yapmadık. Şu veya bu şekilde çeşitli kurumlarıyla bu tür bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi yapar. Bunu birbirine karıştırmamak gerekir.” “Devlet kurumları” ile neyi kastettiğinin sorulması üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
Siyasi irade masaya oturmaz“Mesela, devletin istihbarat kurumu vardır. Bu bir istihbari görevdir. Bu istihbari görev de nedir, bazı kilitleri açmak içindir, çözmek içindir. Bunları yapar ama hiçbir zaman siyasi irade kalkıp da muhatap alıp masaya asla oturmaz, böyle bir şey olamaz. Dünyanın neresinde olursa olsun, istihbarat örgütlerinin görevi de nedir, ağırlıklı olarak zaten bu tür görevlerdir. Bunları yaparlar. Bunu yaparken de niçin yaparlar, bir çözüm kilidi açmak için yaparlar. Kalkıp da burada muhalefetin söylediği gibi benim arkadaşlarımın veyahut siyasi iradenin görüşmeler yaptığı, masaya oturduğu yani bu, ağır konuştum ama bu bir şerefsizliktir. Böyle bir şeyi kimse bize yıkamaz.”

MİT müsteşarı nasıl atanır?
MİT müsteşarı, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca atanmaktadır. İlgili madde şöyle: “MİT müsteşarı, MGK’da görüşüldükten sonra Başbakan’ın inhası ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile atanır. MİT Müsteşar yardımcıları ve Başkanlar MİT müsteşarının teklifi üzerine Başbakan’ın inhası ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile atanır. Diğer Personel MİT müsteşarı tarafından atanır. Bu atamalar resmi Gazete’de yayınlanmaz ve gizli tutulur.”

Bahçeli: Evet çıkarsa PKK cesaretlenir!

CNN TÜRK'te gazetecilerin sorularını yanıtlayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, referandumda "Evet" oyu çıkması halinde Başbakan'ın ayağının yerden kesileceğini, PKK  terörünün de cesaretleneceğini söyledi. Devlet Bahçeli, referandum programında Diyarbakır ziyaretinin olmadığını belirterek, "Bizim en ufak bir hatamız tüm Türkiye'ye mal olabilir" değerlendirmesinde bulundu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CNN TÜRK'te Yavuz Oğhan'ın moderatörlüğünde Vatan gazetesi Ankara Temsilcisi Bilal Çetin ve Milliyet gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila'nın sorularını cevapladı.

İşte Devlet Bahçeli'nin çarpıcı açıklamaları...

İmralı ile mutabakat. Hükümet ile Öcalan arasında anlaşma var mı?

"PKK'nın Türkiye'yi nereye götürmek istedğini takip etmek zorundayız. 8 yıllık iktidarlarında PKK terörü zaman zaman yükseldi zaman zaman durdu. Medyada bildiğimiz bazı şahsiyetler AKP'nin açılım politikasını gerçekleştirmek için büyük bir gayret gösteriyorlar. Terör siyasallaştırılmaya çalışıyor. Son günlerde PKK'nın internet sayfalarına baktığınız zaman niyetlerin ne olduğunu görüyoruz.

Kandil'de bir çete mensubu bazı açıklamalar yapıyor, devletle görüştüğünü eylemsizlik kararı aldığını söylüyor. Biz bunları gündeme getirdik. Ve sorduk: Bu anlaşma var mı, içeriği nedir? Başbakan ise gerçeğin üstünü örterek, bize saldırmaya başladı.

Başbakan'ın danışmanı ise görüşmeyi açıkladı. Remzi Kartal da açıkladı. Başbakan dün bir televizyon programında görüşmelerin olduğunu söyledi. Biz bunları ifade ettik ve bunları takip ediyoruz.

Cumhurbaşkanı Gül'ün terör ile ilgili sözleri ve demokratik özerklik ile temasın ilgisi var mı?
Başbakan'a inanmak isteriz, ama onun inandırıcı olması lazım. PKK açılımı net olarak anlatması lazım. Açılım ile nereye kadar gidebileciğini göstermesi lazım. PKK açılımında PKK talepleri ne oranda karşılanıyor. Bunları anlatması lazım. Bunlar saklanırsa PKK açılımın kamuoyunda tartışılması bölücü terörü cesaretlendiriyor. Örgüt yeni taleplerde bulunuyor. PKK dört coğrafyada birleşik Kürdistan kurmak istiyor. Hiç bir zaman bu talepten vazgeçmiyorlar. Ama bir aşama olarak demokratik özerklik talebini getirdiler. Bu talep doğdu. PKK taleplerine sessiz kalırsanız bunun önü aşılmaz. Yeni talepler gelir. Ta ki bağımsız Kürdistan'ın kurulmasına kadar.

Anayasa değişikliği

Türkiye'deki her siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları anayasa değişikliğinden yana. Şu anda herkes bu  anayasadan şikayetçi. Anayasa tartışmasıyla millet oyalanıyor. Başbakan, anayasa değişikliği üzerinde samimi olsaydı, uzlaşma yolunu arardı. Biz de zaten anayasa değişikilği üzerinde çalışma yapılsın teklifinde bulunduk. Böyle samimi bir teklif varken, referandum yolunu tercih ediyorsunuz. Hükümet kimseyle görüşmeden bu anayasayı hazırladı. Uzlaşmaya gitmediklerine göre gizli bir gündemleri var. Açılım kapsamı ile anayasa değişikliği arasında bir ilişki var.

Anayasa Mahkemesi ve yargı iki önemli ayaktır. PKK taleplerine Anayasa'da yer vermek için çalışıyorlar. Amaç PKK açılımına hukuki zemin. AKP iktidarında özellikle gerilim stratejisi uygulanıyor, ülkenin kamplara, cepheye ayırmak istiyorlar. Yargıyı da yandaşlaştırmak için uğraş veriyorlar. Gelecekte sorgulanması gereken konularda AKP'yi kurtarmak için yargıyı yandaş hale getirmek için uğraşıyorlar.

PKK ile pazarlık konusunda "Açıklayın yoksa ben açıklarım" demiştiniz nedir bu?

Başbakan henüz açıklamadı. Şimdilik biz saklı tutuyoruz. Neler konuştuklarını biz biliyoruz. Pazarlığı ilk ifade eden Kandil'dir. Kandil'den gelen mesaja cevap vermiyorsun. Uluslararası bir anlaşmanın da ilişkisi olduğu anlaşılıyor. Bu aynı zamanda ABD'nin Irak'tan çekilmesiyle de bağlantılı.

Başbakan'ın mitinglerde ülkücü harekete çağrı yapması. Dörtyol'daki olaylar.


Başbakan her konuyu istismar ediyor. Evet sonucunu almak için büyük bir panik içinde, öfke ile hareket ediyor. Türk milleti kavgayı sevmiyor. Başbakan, MHP'yi tahrik etmeye çalışıyor. MHP'liler 12 Eylül'de çok çekti. Gazetelerde eski ülkücülerle konuşup, evet dediklerini haber yapıyorlar. Buradan da ülkücülerin evet diyeciği hesabını çıkıyorlar. Bunlar yalandır, iftiradır. Ülkücü camiayı kandıracaklarını zannediyorlar. Özellikle bu röportajlar Zaman, Bugün ve Vakit gazetesinde çıkıyor.  Dörtyol'daki olaylar endişe verici. bu olaylar yaygınlaşırsa ülkeyi kargaşaya götürür. Dörtyol ve İnegöl olayları çok yönlü araştırılmak zorunda, MHP'lilerden hiç biri Türkiye'yi iç çatışmaya götürmeyecektir.

Demokratik özerklik talebi.. Ne yapmak gerekir?

Bireysel talepler ile PKK'yı ayırmak gerekir. Birinci amaç PKK'yı kökünden kazımaktır. Onların teslimini gerçekleştirmektir.

Sizin dönemde Öcalan'ın asılmaması yönünde aldığınız karar stratejik bir karar mıydı?

Öcalan'ın teslim edildiği tarih 15 Şubat. İdam kararının veriliş tarihi 31 Mayıs'tır. İdam kararı verilir verilmez idam  edilsin mi edilmesin mi tartışması başladı. 7 saat 20 dakika boyunca tartıştık ve sonunda Öcalan ile ilgili karar çıktı. O dönem Süleyman Demirel'i de ziyaret ettim. İdam edilirse ne olur, idam edilmezses ne olur diye. Ben hala idam edilmesinden yanayım. O zaman karar infaz edilseydi, bugün böyle olmazdı.

Referandum


Referandumda evet oyu çıkması halinde Başbakan'ın ayağı yerden kesilir, zaten hep havada. Ayrıca PKK terörü cesaretlenir.

Diyarbakır'a gidecek misiniz?

Bu referandumda programın yok. En son 2001'de gittim. Hassasiyetlere önem veriyoruz. Bizim en ufak bir hatamız tüm Türkiye'ye mal olabilir. O yüzden ne zaman nereye gideciğimizi hesaplamak lazım.

Erdoğan ile görüşme... Güvenlik zirvesi olacak mı?


Liderlerin bir araya gelip uzlaşma yolunu bulmak lazım. Ama bugünkü iktidarda bu şans yok. Ben sayın Başbakan ile görüşmeyi düşünmüyorum. Terör zirvesi olmayacak Sayın Başbakan ile...

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...