Sayfalar

15 Ağustos 2010 Pazar

İKİNCİ 12 EYLÜL TEHLİKESİ

 Gündemi yoğun memleketimiz, yetmezmiş gibi bir de referandum adı altında suni bir gündeme mahkum edildi.
            Gayet tabii bu konuda da söyleyeceklerimiz var. Dilerseniz girişi hiç uzatmadan mevzua girelim ve “İkinci 12 Eylül Tehlikesi”

"Atatürk'e, İsmet Paşa'ya, Atatürk'ün ilk yıllarına laf edenler eğitilemez"

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkan Vekili Muharrem İnce Yalova'da, Başbakan Erdoğan'ın partilerine ve İsmet İnönü'ye yönelik eleştirileri üzerine, "Atatürk'e, İsmet Paşa'ya, Atatürk'ün ilk yıllarına laf edenler eğitilemez" dedi.

Kılıçdaroğlu, Sinop'ta

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sinop'un Boyabat ve Gerze ilçesinde halka hitap etti.

Mülkiyeliler de 'Hayır' dedi

Anayasa değişikliği ile özellikle HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesinin hedeflendiğini belirten Mülkiyeliler, açıklamalarında "Yargı denetiminin dışında kalan bir iktidar bir kanun devleti olsa bile, bir hukuk devleti olamaz" ifadelerine yer verildi.

Yapılan yazılı açıklamada AKP tarafından uzlaşma aramaksızın gerçekleştirilen değişikliklerin özellikle Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısına ilişkin düzenlemeler olduğu ifade edildi. Kuvvetler ayrılığı ilkesine göre, yürütme ve yasamanın yargı tarafından denetlenmesinin hukuk devletinin vazgeçilmez bir koşulu olduğunun vurgulandığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Yargı denetiminin dışında kalan bir iktidar bir kanun devleti olsa bile, bir hukuk devleti olamaz. Türkiye'de herkesin güvendiği bir yargıya kavuşmak isteği ayrı, kuvvetler ayrılığı ilkesinden taviz vermek pahasına yürütme ve yasamayı yargı üzerinde söz sahibi yapmak ayrı olgulardır. Yargının idari ve kurumsal bağımsızlığı hemen her ülkede HSYM'ya benzer bir kurum aracılığıyla sağlanmaktadır. Adalet Bakanı ve Müsteşarı'nın HSYK'ya üye olmamaları bağımsızlığın ön koşuludur. HSYK'da yapı tamamen tersine çevrilmiş, yüksek yargının temsilcileri küçük bir azınlık olarak bırakılmıştır."

AKP iktidarının bağımlı bir yargı yaratılması çabalarına giriştiği savunulan açıklamada Anayasa Mahkemesi'ne ilişkin düzenlemeler de eleştirildi. Anayasa Mahkemeleri'nin meşruiyetinin üyeler ile yasama organı arasındaki organik bağdan çok, halk nezdinde kazandığı saygınlıkta aranması gerektiğinin belirtildiği açıklamada "Uzlaşma düşüncesinden giderek uzaklaşan bir meclise Anayasa Mahkemesi üyelerini seçtirmek, çoğunluğun iktidarını denetleyecek bir organı, çoğunluğa bağımlı duruma getirmekten başka bir seçenek doğurmayacaktır. Bu da Anayasa Mahkemesi'nin, insan haklarına dayalı, demokratik ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin güvencesi olma işlevini ortadan kaldıracak ve değişmez ilkelerin ihlali sorununu gündeme getirecektir" denildi.

Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:

"Anayasa değişikliği önerisi, temel hak ve özgürlüklerin kullanımı ve koruma alanlarını genişletme ile yetinseydi, 1995 ve 2001 Anayasa reformlarında olduğu gibi, partilerarası uzlaşma sağlanarak TBMM'de büyük bir çoğunlukla kabul görür ve halk oylamasına gidilmesi zorunluluğu da ortadan kalkardı.

Hukuk devleti ve Kuvvetler ayrılığı ilkeleri zedelenmiştir. Yargı üzerinde yasama ve yürütme baskı oluşturmuştur. AKP'nin uzlaşma aramaksızın, meclisteki sayısal üstünlüğüne dayanarak ve gelecekte ortaya çıkması olası bazı gelişmelere karşı önlem olarak gerçekleştirmek ve kabul ettirmek istediği bu değişiklikler için referandumda Hayır oyu kullanılması gerektiğini düşünmekteyiz."

(ANKA)

"Faili meçhuller devlet politikasıydı" sözleri için emekli Koramiral Kıyat'ın ifadesi alınacak

DİYARBAKIR Cumhuriyet Başsavcılığı, katıldığı televizyon programında, ‘Faili meçhuller devlet politikasıydı' diyen emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın talimat ile ifadesinin alınması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazı gönderdi. Kıyat'a Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve Albay Rıdvan Özden cinayetleri başka olmak üzere birçok faili meçhul cinayet ile ilgili sorular yöneltilerek, ifadesi alınacak.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Güneydoğu'da 1990'lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetler ile ilgili dosyaları yeniden açarak soruştururken katıldığı bir televizyon programında, “1993-97 yılları arasında Güneydoğu'da işlenen faili meçhul cinayetlerin devlet politikası olduğu” yönündeki sözleri nedeniyle Emekli Koramiral Atila Kıyat'ın talimat ile ifadesinin alınması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazı gönderdi. Emekli Koramiral Atila Kıyat'a başta Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve Albay Rıdvan Özden başta olmak üzere birçok faili meçhul cinayet ile ilgili sorular yöneltilerek, bilgisine başvurulacak.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak, geçmiş yıllarda işlenen ve ‘faili meçhul' olarak kayıtlara geçen cinayetlerle ilgili dosyaları yeniden açarak soruşturduklarını söyledi. Başsavcı Kavak, bu kapsamda Emekli Koramiral Atila Kıyat'ın da ifadesini talimat ile istediklerini söyledi.

NE DEMİŞTİ?

Emekli Koramiral Atila Kıyat katıldığı bir televizyon programında, 1990- 2000 yılları arasında yapılanların devlet politikası olmasına rağmen bölgede ülkesine karşı kin kusan bir neslin yetişmesine sebep olduğunu savundu. Emekli Koramiral Kıyat, şöyle demişti:

“Hukuk dışı uygulamalar olmuştur. Bugün Ergenekon'da faili meçhul cinayetlerden dolayı suçlanan ve içeride olan kimseler vardır. Ama ben devamlı söylüyorum. Bu arkadaşlar o zaman (şimdi albay bunlar) üsteğmendi, yüzbaşıydı. Şimdi diyorlar ki ‘Sen Cizre'deyken muhtarı öldürdün’ ya da Muhtarla beraber oldun filancayı öldürdün.’ Sene kaç? 1994, 1995... Şimdi ben de diyorum ki, lütfen 94’ün, 95’in, 93’ün, 96’nın, 97’nin Başbakanları, Cumhurbaşkanları, Genelkurmay başkanları, OHAL valileri... Yatağınızda nasıl rahat uyursunuz! Lütfen çıkıp açıklayın, bu yıllarda işlenen faili meçhuller terörle mücadele için devlet politikası mıydı ve bu çocuklar devlet politikası mı uyguladılar? ‘Hayır böyle bir devlet politikası yok’ diyorsanız, söyleyin. Hayır söylemiyorlar. Ben o zaman devlet politikası olduğunu düşünüyorum. O zaman maalesef ülkeyi idare edenler, faili meçhullerin de terörizme önlem olarak gördüklerini düşünüyorum. Çünkü bir üsteğmen, ’Ben Hasan’la Mehmet’i bir halledeyim de bu terörizmi bitireyim’ diyemez. Birileri emir verdi.“

hurriyet.com.tr

"Başbakanla Bir TV'de Karşılaşmak İsterim"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bir TV kanalında buluşmaktan mutluluk duyarım" dedi.

Hepar Genel Başkanı Pamukoğlu İskenderun'da 'Hayır' Dedi

Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, partisinin İskenderun mitinginde yaptığı konuşmada, 12 Eylül'de 'Hayır' diyeceklerini belirtti.

Milletin pastırma alacak parası mı var ki pastırma satışları artsın

Pastırma ve sucuk satıcıları, bu yıl gurbetçi sezonunda istedikleri gibi satış yapamadıklarından şikayetçi.
Tarihi Kayseri Kalesi arkasında bulunan pastırmacılar, bu sene gurbetçi sezonundan oldukça umutlu olduklarını ancak sezon sonunda bu umutlarının hüsrana dönüştüğünü bildirdi. Pastırmacı Cevdet Öz, yaşanan kriz sonrasında gurbetçilerin satışları artırmasını beklediklerini söyleyerek, “Bu sene gurbetçi sezonu, geçtiğimiz yıllardaki gibi canlı ve hareketli geçmedi. Geçtiğimiz yıl 1 kilo pastırma alan gurbetçi bu yıl yarım kilo ile yetindi veya hiç almadı. Bu nedenle gurbetçi sezonunda beklediğimiz gibi bir satış yapamadık. Tüm esnaf gurbetçi sezonunu dört gözle bekliyordu” diye konuştu.
Gurbetçi sezonunun bitmesi sonrasında Ramazan ayının başladığına dikkat çeken Öz, “Ramazanın bereketine güveniyoruz. Ramazan ayı içinde sucuk içi satışlarının artmasını bekliyoruz. İnşallah Ramazan ayında beklediğimiz satışları yapabiliriz” dedi.

Kılıçdaroğlu'nun hızına Başbakan bile yetişemedi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ilk kez bir muhalefet lideri tarafından referandum meydanında geçildi. Başbakan Erdoğan, "Evet" kampanyası çerçevesinde bugüne kadar 19 ilde miting yaparken, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise aynı sürede 47 ilde miting düzenledi.

Başbakan Erdoğan, 24 Temmuz’da Bingöl’den başladığı maratonda, Temmuz ayı sonuna kadar 7 ilde miting yaptı. 12 Eylül’e kadar toplam 36 ilde miting düzenleyecek olan Erdoğan, bugün de Gaziantep’te olacak. Erdoğan’ın miting performansı son seçimlere göre düştü. 2007 genel ve 2009 yerel seçimlerinde 60 ilde miting yapan Erdoğan, referandum mitinglerinde ise bugüne kadar 19 ili ziyaret etti.

KILIÇDAROĞLU 47 İLİ TAMAMLADI

CHP Genel Başkanı olduktan sonra ilk ziyaretini Zonguldak’a yapan ve “Hayır” mitinglerini başlatan Kılıçdaroğlu ise 12 Eylül’e kadar 81 ilin tamamına gidecek. Bir günde üç ilde birden miting yapan Kılıçdaroğlu bugüne kadar 47 ilde miting yaptı.

Kılıçdaroğlu bugün Kastamonu ve Sinop’ta olacak. Pazartesi günü Hacıkbektaş şenliklerine katılacak ve Aksaray’ı ziyaret edecek. 17 Ağustos’ta Muğla ve Aydın’da olacak. 20 Ağustos’ta Afyonkarahisar ve Uşak’ta, 21 Ağustos’ta ise Isparta, Burdur, Denizli’de halka seslenecek. İstanbul’daki ilk mitingini ise 22 Ağustos’ta Çağlayan’da yapacak.

Kırklareli, Babaeski ve Lüleburgaz’a da gidecek olan Kılıçdaroğlu, Ağustos ayının sonunda ise Doğu-Güneydoğu’da olacak. CHP Genel Başkanı, Batman, Elazığ, Bingöl ve memleketi olan Tunceli’ye de gidecek. Eylül ayının ilk haftasında Diyarbakır’da, sonraki günlerde ise İzmir’de olacak.

Başbakan'ın tarih bilinci

BAŞBAKAN, referandum mitinglerinde, bir zamanlar CHP'nin, Dersim'in (yani Tunceli'nin) başına bomba yağdırdığını tekrarlıyor.
Amacı ne? İkinci Cumhuriyetçiler, yandan çarklı demokratçılar, sağsolcular ve zehir zemberek liberaller gibi tarihimizle yüzleşmek mi istiyor? Tarihle yüzleşmek isteyen Osmanlı’yla başlar!
Başlamak için sağlam bir tarih bilinci gerekir. Bu tarih bilincinin, Cumhuriyet’in ayağına bukağı, başına bela olan her şeyin Osmanlı’dan miras kaldığını bilmesi de gerekir. Osmanlı-Dersim ilişkisi can ciğer kuzu sarması mı idi?
ÇİÇEK Mİ VERECEKTİLER!
Başbakan, aslına bakarsanız, Dersim simgesi üzerinden giderek, Cumhuriyet dönemi Kürt isyanlarının türlü şekilde ezilmesinden hükümet partisi olarak CHP’yi sorumlu tutmakta ve günümüz Tuncelililerinden, referandumda “Evet!” oyu vererek, geçmişin intikamını CHP’den almalarını istemektedir.
Başbakan’ın bu tarih bilinci, dolaylı yoldan, ilk dönem (1923-1939) Cumhuriyet rejimini suçlamaktadır. Buna 1922 tarihli Koçgiri isyanının bastırılmasını da ekleyebiliriz.
Demek ki, bu bilince göre, dönemin Kürtçülük isyanlarına karşı yürüttükleri siyasetten dolayı İsmet İnönü ve Atatürk suçludur.
“CHP Dersim’in başına bomba yağdırdı” cümlesi, tek başına, yalıtılmış bir cümle de değildir. A’sından Z’sine bir dönemin tamamını suçlamaktadır.
Başbakan işine geldiği zaman, halkı acıtan bir işi hükümet partisi AKP’nin değil “devlet”in yaptığını söyler. CHP yerine AKP olsaydı, ne yapacaktı, isyancılara çiçek mi verecekti?
CHP politikasını eleştirdiğine göre, demek ki çiçek verecekti!
Şimdi, “Teyzemin bıyığı olsaydı dayım olurdu!” varsayımını bir yana bırakalım. Günümüze dönelim. Başbakan, meydanlarda, demokratik açılım sürecinden aldığı hız ve ilhamla, CHP’nin Dersim’in başına bomba yağdırdığını söylüyor. Amaç oy devşirmek için değil de tarihle yüzleşmek ise Başbakan’ın yapması gereken çok önemli şeyler var:
ÖCALAN’DAN ÖZÜR DİLE!
Başbakan’ın sadece bombalamadan söz etmesi yetmez. Dersimlilerden, yani günümüz Tuncelililerinden, hükümet ve devlet adına resmen özür dilemek zorundadır. Bu da yetmez aynı şeyi bütün Cumhuriyet dönemi için de yapmalıdır. Özel yasa çıkarmalıdır!
Bu da yetmez, Başbakan ve hükümeti, Seyyid Rıza, Şeyh Said gibi Kürtçü hareketlerin cezalandırılan bütün liderlerinin itibarlarını yasa ile iade etmelidir.
Bu da yetmez: Başbakan ilerde CHP’nin durumuna düşmemek için, tez elden PKK ile uzlaşmalı, genel af çıkarmalı, PKK ve Abdullah Öcalan’dan da özür dilemelidir!
Kusura bakılmasın, ben kuru deriden bal çıkarmıyorum. Bir edebiyatçı, yazınsal söylem ve edebiyat kuramı üzerine kitaplar yazmış bir yazar olarak, Başbakan’ın bir cümlesinin anlamını ve onun uzantılarını açıklıyorum. Dilin intikamı, başka intikamlara hiç benzemez! Ava çıkan avcıyı fena avlar!
 
Özdemir İnce - Hürriyet

Ben nasıl hayırcı oldum

- Etrafıma şöyle bir bakınca, kıl kaptığım "evetçi" sayısının, kıl kaptığım "hayırcı" sayısından çok fazla olduğunu fark ediverdim. Hemen "hayırcı" oldum.
 Bazıları işi bir “iman oylaması” olarak gösterip, “Muhterem kardeşim, eğer hayır dersen dinden imandan çıkarsın maazallah” havasını estirince... Hem Müslüman kalınıp hem de “hayırcı” olunabileceğini göstermek için “hayırcı” oldum.
-  “Evet” cephesinin olayı “Ne sihirdir ne keramet / el çabukluğu marifet” ustalığıyla “12 Eylül’le hesaplaşma” noktasına getirmesine sinirlenip “hayırcı” oldum.
-  “Evet” demek kadar “Hayır” demenin de bir hak olduğuna kesin iman etmiştim. Bu yüzden “Hayır diyenler öldü de evet diyenler ölmedi mi?” mesajının altını çizmek için hayırcı oldum.
-  “Hayır dersen PKK’cı olursun” şeklindeki “öcü masalı”nın beni zerre kadar ırgalamadığını göstermek ve “Hayır diyorum ve PKK’cı olmuyorum” diyebilmek için “hayırcı” oldum.
-  “Hayır” oylarının yüksek çıkmasının bugünkü iktidarın demokrasi çerçevesi içinde kalmasına yardımcı olacağını umduğum için “hayırcı” oldum.
-  12 Eylül’e meydan okuyanların, referandumdan yüzde 99 oranında “evet” çıksa dahi Kenan Evren’in kılına bile dokunamayacaklarından yüzde 99 emin olduğum için “hayırcı” oldum.
-  Parlamentonun yargıç seçmesinin, “Başbakan’ın yargıç seçmesi” anlamına geldiğini gayet iyi bildiğim için “hayırcı” oldum.
-  “Türkiye’ye demokrasi getirmek” dışında bir tutkusu olmayanların, Anayasa’yı nasıl değiştireceklerini bildiğim için “hayırcı” oldum.Feryada kulak verenler
İKTİDAR yanlısı yazarların Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın feryatlarına kulak vermediklerini yazmıştım.
Bir düzeltme yapıyorum:
Nazlı Ilıcak Sabah Gazetesi’nde yazdığı yazıda, Mehmet Metiner ise hem Bugün Gazetesi’nde yazdığı yazıda, hem de katıldığı televizyon programlarında Balbay ile Özkan’ın feryatlarına kulak vermiş.
Ramazan duası
-  Allah’ım! Sen bizi şu cehennem sıcağında arabasının klimasını çalıştırmayarak küçük hesap yapan taksi şoförlerinden koru...
-  Allah’ım! Sen bizi oruç tutan ama öfkesini tutamayan mümin kullarına bilhassa iftara yakın saatlerde bulaşmaktan koru...
-  Allah’ım! Sen bizi oruç tutulup tutulmadığını kontrole merak sarmış din zabitlerinden koru...
-  Allah’ım! Sen bizi şu mübarek günlerde televizyon hocalarına sorulan “Sakız çiğnesem orucum bozulur mu?” türü geyiklerden koru...
Kimlerden korkarım
-  “Halkın önemli bölümü bizim arkamızda” diyerek kibirlenenlerden...
-  Görüşlerini zerre kadar değiştirmemekle övünenlerden...
-  Ünlü olmanın dayanılmaz cazibesine kilitlenip bunun için her türlü değerini fedaya hazır olanlardan...
-  Rezil olmaktan korkmayanlardan...
-  Gizliyi ve saklıyı araştırmayı kendine meslek edinenlerden...
-  Rakiplerinin kişisel zaaflarını miting meydanlarına taşımakta beis görmeyen siyasetçilerinden...
-  Askerin gücünü kaybettiği ve tek iktidar odağının hükümet olduğu şu dönemde, sadece iktidar karşıtlarına yüklenmeyi huy edinen yandaşlardan...
-  Uzlaşma aramayı “karşı tarafa yaranma” olarak algılayan dar kafalılardan...
-  Kifayetsiz muhterislerden...

TRABZON'DA PONTUS BAYRAMI

RUM İHYASINI AKP - BARTHO VE İŞBİRLİKÇİLER BİRLİKTE KOTARDI "Ecdadın kemikleri sızlar" itirazlarına kulak tıkandı ayinde kasaya girecek dövizlerin hesabı yapıldı!..



Ayinle gövde gösterisiAKP’nin kilise açılımı, Trabzon’u böldü. Kentte milliyetçiler, vatanseverler “Ecdadın kemikleri sızlar” diyerek direndi ancak iktidar desteğini arkasına alanlar, gelecek dövizi düşünenler kazandı. Sümela Manastırı’nda bugün yapılacak ayini Fener papazı Bartholomeos yönetecek.


Bu tarih, tesadüf değil
15 Ağustos; Pontus’un yıkıldığı, Fatih’in Trabzon’u fethettiği (1461) gün... Bugünü ayin için zorlayan Rum Pontusçular böylece isteklerine ulaşmış oldu.
2 gün önce biri MHP’li siyasetçi diğeri gazeteci 2 kişi ayine tepki gösterdiği için polis tarafından sorgulanmıştı.

Sümela'da ayin açılımı!
Trabzon’da Sümela Manastırı’nda büyük tepkilere rağmen bugün ayin düzenlenecek. 2 bin 500 Rumun katılması planlanan ayini, Fener Rum Kilisesi Papazı Bartholomeos yönetecek

Haber: Macit SOYDANAKP’nin kilise açılımı çerçevesinde bugün bir ilk gerçekleşecek. Trabzon’daki tarihi Sümela Manastırı’nda ayin yapılacak. Ayini Fener Rum Kilisesi Papazı Bartholomeos yönetecek. Trabzon Valisi Recep Kızılcık, Sümela Manastırı’nda yapılacak olan ayinle ilgili gazetecilere yaptığı açıklamada, bugüne kadar yapılan müracaatlar çerçevesinde Yunanistan, Rusya, Gürcistan ve yurt içinden misafirlerin geleceğini kaydetti. Kızılcık, “Ayin için 2 bin ile 2 bin 500 kişinin gelmesini bekliyoruz” dedi. 2 gün önce, 2 kişi ayine tepki gösterdiği için polis tarafından sorgulanmıştı. Buna tepki gösteren, MHP Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu ve beraberindeki partililer, ayini protesto etti. Sümela Manastırı’nın yakınındaki restoranların bulunduğu alanda partililerle bir araya gelen Yunusoğlu, yaptığı basın açıklamasında, manastırların İbadethane ya da ayin yapılan mekanlar değil, din adamı yetiştirilen mekanlar olduğunu söyledi.

Olay çıkarmışlardıGeçen yıl Meryem Ana Yortusu’nu bahane eden 1000 kadar Yunan ve Rus, Sümela Manastırı’nda olay çıkarmıştı. Yasa dışı olduğu halde müzede ayin düzenlemeye kalkan ’turist’ kılıklı alçak grup, kendilerini uyaran Trabzon Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer’e de saldırmıştı. Manastıra giren Selanik Valisi Panayotis Psomyadis ile Rus milletvekili İvan Savvidi, Meryem ve İsa’nın resmedildiği bakır işlemeli bir objeyi önlerine alarak, özel kıyafetli din adamı eşliğinde dua ve ilahi okumuşlardı.

Gün özenle seçilmişTarihi Sümela Manastırı’nın bir günlüğüne ibadete açılacağı günün 15 Ağustos olarak belirlenmesi ise akıllarda soru işaretleri bıraktı. 15 Ağustos 1461’de Trabzon’daki Bizans varlığının devamı sayılan ’Trabzon Rum İmparatorluğu’ Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmişti. Yine 15 Ağustos tarihi, 1984 yılından itibaren PKK’nın kahpe eylemlerini gerçekleştirdiği gün olarak hafızalarda yerini aldı. Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçesini basan PKK’lılar, karakollara ve askeri lojmanlara saldırmış, 1 asker şehit edilmişti.

Yerel gazeteler
destek veriyor
Sümela’da ayine bazı yerel gazeteler de destek veriyor. Kuzey Ekspres’te Hasan Kurt- imzalı yazıda şunlara yer verilmiş: “Sümela’nın ayine açılması kimin, kimlerin aklına geldi? Bu olay siyasi bir manevra mı? Sümela’nın ayine açılması talebi, dedeleri, ninelere bölgeden göçenlerin yıllar sonra Trabzon’a yaptıkları geziler esnasında gündeme geldi. Talepler basına yansıdı. İşin ekonomik yanı da düşünüldü ve ülkeyi yönetenler böyle bir karar verdi. Bana göre doğru bir karar!”

Tehdit sanalmış!Karadeniz’den Günebakış gazetesinde ise Ali Öztürk, “1996 yılında Venizelos gemisiyle Trabzon’a gelen Fener Ortodoks Rum Patriğini kente sokmayan eylem grubunun içindeydik. Biz o dönemlerde Pontus tehtidi altında olduğumuza inanıyorduk. Ancak bugün Pontus tehditdininin sanal olduğuna ve derin devletin kendi bekası için oluşturduğu hayali bir dış tehdit olduğuna inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

Papazı baş köşeye oturttularFener papazı Bartho, Sümela’da bugün yapılacak ayini yönetmek üzere dün uçakla Trabzon’a geldi. Rum papaz, Trabzon’da Vali, Belediye Başkanı ve Müftü Yardımcısı’nın da katıldığı iftar yemeğinde baş köşeye oturtuldu. Havalimanında gazetecilere açıklama yapan Bartho, Sümela’da ayin izni veren AKP hükümetine övgüler yağdırarak şunları söyledi: “Bugünü, sayın hükümetimizin bize lütfettiği izne borcuyuz. Müteşekkiriz ve yalnız Karadenizli müminler için değil, bütün Ortadokslar ve Hristiyan alemi için yarının (bugün) Meryem Ana’nın göğe yükseliş günü olması hasebiyle kutsal bir gündür. Bugünü tarihi Sümela Manastırı’nda kutlayabilmemiz bir lütufdur. İlk önce yüce Allah’ın, sonra hükümetimizin bir lütfudur. Özellikle Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay’a müteşekkiriz. Karadenizlilerin mert olduklarını,, misafirperver olduklarını biliyoruz, onun için her şeyin güzel geçeceğinden eminiz.” Rum papaz beraberindeki diğer ilgililerle birlikte havaalanından kente geldi.
İftar sofrasında bir papaz...
Bartho, bir restoranda düzenlenen ve Trabzon Valisi Recep Kızılcık, Belediye Başkanı Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu ve İl Müftü Yardımcısı Zeki Aksoy’un da hazır bulunduğu iftar yemeğinde baş köşeye oturtuldu. İftar yemeğinde Rum Papaz, Müftü yardımcısı Zeki Aksoy’a Kur’an-ı Kerim hediye etti.

Atatürk
patrikhane için
ne demişti
Mustafa Kemal Atatürk, 20 Ocak 1923’te patrikhane için ’fesat yuvası’ ifadesini kullanmıştı: Bir fesad ve hiyanet ocağı olan, memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlık yaratan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız.

Atatürk: Patrikhane fesat yuvasıdır
Mustafa Kemal Atatürk, 20 Ocak 1923’te Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’ne Rum Patrikhanesi ile ilgili ’Fesat yuvası ifadesini kullanmıştı. Atatürk, “Bir fesad ve hiyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebeb olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız” demişti. Atatürk sözlerini şöyle sürdürmüştü:  “Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebebler gösterilebilir? Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazisi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesad ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali’nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir.”

Nurettin Paşa
Pontusçuları
teşhis etmişti

“Rumlar bizi arkamızdan vurmak için teşkilatlar kurdu. İşin acı tarafı, insanlara kardeşlik yolu göstermeleri gereken papazların bu teşkilatların başında bulunması... ‘Edebi heyet’ kılıklı Pontus Cemiyeti, Rum gençlerinin ruhuna isyan edebiyatı yapıyor.”

Nurettin Paşa
Pontusçuları anlatıyor!
Kurtuluş Savaşı sırasında 1. Ordu Komutanlığı yapan Sakallı Nurettin Paşa, ’Hatıralar, vesikalar, resimlerle Yakın Tarihimiz’adlı kitapta, Pontusçuların nasıl bir oyun oynadığını anlatmış. Cilt 2 sayfa 21’de yer alan hatıralarında Nurettin Paşa, “Vatanımızın en buhranlı günlerinde bütün bir millet, istilacı düşman kuvvetlerine karşı dişi tırnağı ile savaşırken, içimizden yetişen Rumlar bizi arkamızdan vurmak için teşkilatlar kurmuşlardır. İşin acı tarafı, insanlara dostluk, kardeşlik yolu göstermeleri gereken metropolitlerin, papazların, bu teşkilatların başında bulunmuş olmalarıdır” diyor. Sakallı Nuri Paşa hatıralarında şunlara yer veriyor: “Biz Türkleri aldatmak için evvela edebi bir heyet halinde ortaya çıkan Pontus Cemiyeti, gerçekte daha kurulduğu 1904 yılından beri önemli bir ihtilal merkezi idi. Gerçi edebiyat da yapmıyor değillerdi ama elimize geçen vesikalara göre yaptıkları edebiyat, Rum gençlerinin ruhlarına isyan ve ihtilal telkini edebiyetı idi. Cemiyetin -tabii son derece gizli tutulan- esas nizamnamesine göre yirmi yaşından itibaren her Rum, silah taşımaya layık görülüyor ve kendi ihtilal ordularının bir neferi sayılıyor, üstlerine yüklenen bu vazifeyi yapmaktan kaçınanlar, cemiyet azasından kurulmuş üç kişilik -tabii yine gizli- bir mahkeme tarafından muhakeme, hatta idam ettiriliyordu. Elimizdeki vesikalar pekala gösteriyor ki; bu teşkilat Samsun ve dolayları kıyılarından başlayarak ta içerilere Sivas, Akdağmadeni kazasının 21 köyüne kadar genişleyip yayılmış ve tarafımızdan da buralarda meydana çıkarılmıştır. Pontus kulübüne ait kendi mühürlü ve etiketlikağıtları, Yunanistan’ın ikiz kardeşi Pontus’un kurtuluş gününü sağlamak için, bu çevrelerdeki bütün Rumları silah başına, dışarıdakileri de her türlü yardıma davet ediyor”

Din kisvesi altında kanlı faciaPontus çetelerini bastırma görevi ile Merkez Ordusu’nun başına getirilen Nurettin Paşa Metropolit Hrisantos’un faaliyetleri ile ilgili olarak. “En önemlisi ise; yurdumuzun içinde kurulmuş ve işleyen bütün bu düşmanca tahrik ve teşkilatı, insanlara dostluk ve barış tavsiye edip, kardeşçe yaşama yolları göstermeleri gereken din adamlarının, yani metropolitlerin, papazların idare etmekte olduklarıdır. Papazların, din kisvesi altında ne kanlı faciaların sebebi ve kışkırtıcısı olduklarını kanıtlayacak yüzlerce, binlerce belge ile elde etmiş bulunuyoruz”

Türklerin yok edilmesini isterdimNurettin Paşa hatıralarında şunlara yer veriyor: “Mesela, Trabzon Metropoliti Hrisantos Efendi, Mütareke esnasında Anadolu’yu dolaşan Amerikan tahkikat heyeti reisi general Harbord ile Paris’te konuşmasına dair Pontusçulara çekmiş olduğu bir telgrafta, (Paris, 20 Ağustos 1919) Pontusçuların bir harekat için şevkle hazır oldukları teminatından bahsediyordu.  Metropolit Hrisantos, Pontus propaganda ve çete faaliyetlerini yönetiyordu. Bu dönemde  İznik Başpiskoposu Vassilios’un görüşleri ibret vericidir: ’Geride bir tek ferdi kalmamak üzere Türklerin tamamıyla yok olmasını ne kadar isterdim.’Patrikhane’nin kontrolünde olarak, Yunanlıların yakın bir zaman Anadolu’ya çıkacaklarını anlayan İzmir Metropoliti Hrisostomos, 14 Mayıs 1919’da kışkırtıcı bir konuşma yapmış, yerli Rumlar ellerinde silahlarla meydanlarda toplanmıştır.”

Kahramanlar böyle ölür!



Yakalanması sonrasında Abdullah Öcalan'ın verdiği ifadelerden bir bölüm: "1997'de Yunanlı iki istihbarat generali ile silah yardımı ve Lavrion kampının imkanlarından yararlanma karşılığında anlaştık.
Yunanlı general bizden ısrarla Turizm Bölgelerini vurmamızı ve pilot bölge olarak da Antalya’yı seçmemizi istedi.
Anlaştık ve Antalya’da terör için örgütün seçkin kadrolarından iki grup oluşturduk.
Birinci grubu Tolhildan kodu ile Antalya’nın Kemer tarafına, ikinci grubu da Tandürek kodu ile Manavgat tarafına konuşlandırdık. Hedefimiz Türkiye’nin Akdeniz sahilinde turizmi bitirmekti.”
Tarih: 1997’nin Aralık ayı!
Kemer-Aslanbucak dağ yolunda safari yapan yabancı turistlerin yolu bir grup PKK’lı tarafından kesildi ve örgüt propagandası
yapıldı.
Dahası, 9 araç ateşe verildi!
Turizmin merkezindeki bu olay üzerine dönemin Başbakan’ı Mesut Yılmaz başkanlığında askerlerin de katılımı ile acil olarak İç Güvenlik Zirvesi yapılarak bu konu masaya yatırıldı. Saatler süren toplantı sonrasında özel bir birliğin Antalya kırsalına gönderilip PKK ile göğüs göğse muharebe etmesi karar altına alındı.
Hemen birlik oluşturuldu ve başlarına da gözüpekliği ve kararlılığı ile tanınan bir subay atandı.
İşte o subayın komutasındaki özel birlik, MİT, Emniyet ve Jandarma İstihbaratı ile de koordinasyon kurarak tamı tamına 6 ay Antalya kırsalında cirit atıp operasyonlar yaptı.
Günler ve haftalarca şehre inmeyip Antalya’nın dağlarında PKK’lı kovalayan ve operasyonlar yapan bu birliğin komutanı Haziran ayının 14’ünde raporunu şöyle verdi:
-Antalya kırsalı terörist unsurlardan tamamen temizlenmiştir, arz ederiz!
PKK mücadelesinde sembol olmuş bu kahraman komutan Abdullah Öcalan’ın yakalanması sonrasında devlet tarafından sorguya da dahil edildi.
Peki kim midir bu komutan?
Albay Atilla Uğur’dur.
Şimdi ki yeri ve rütbesi mi?
O şimdi cezaevinde!
Niçin mi?
Kendisi ve hiç kimse bilmiyor!
Nasıl mı olur?
Silivri’de Ergenekon kapsamında yatırılanlar için oluyor işte!
Dehşet verici olan ayrıntı, teröristle mücadelenin kahramanı olan bu subayın bugün terörist ithamı altında olmasıdır!
Adeta 1997’de Antalya kırsalındaki PKK avının rövanşı yapılıyor ya da hesabı
soruluyor!
Kahramanları ancak böyle öldürürsünüz!
Kahramanları öldürülen topluluklar ise er ya da geç dağılırlar!


MAÇ BİTTİ...
Başesgioğlu, Özcan ve Köksal Toptan!
Size bugün aktif siyasetimizden
üç portre sunup kıyas yapmanızı
isteyeceğim.
Birincisi Murat Başesgioğlu’dur.
Murat Bey AKP’nin açılım ihanetine başlangıçtan beri tavır koyan isimlerinden biriydi!
AKP’nin Kızılcahamam toplantısında yüzlerce AKP’li vekilin önünde Tayyip Erdoğan’a,  “Yanlış yapıyorsunuz, bu açılım ülkeyi bölünmeye götürür”  yürekliliğini gösterebilen bir isim.
Sadece o gün de değil!
Başesgioğlu benzer direnişini akabinde de gösterdi!
Baktı ki sonuç alamayacak, hem kamuoyunu uyarmak hem de günaha ortak olmama adına siyasi ikbal kaygısı hesabı yapmadan bastı istifasını!
Sonuç: Murat Bey toplum vicdanındaki yerini aynen muhafaza ediyor, öyle ki hemşerileri kendisini yüzlerce araçlık konvoyla karşılayarak selamladı ve bağrına bastı.
12 Eylül öncesinde Edirnekapı Öğrenci Yurdu kökenli olan Murat Başesgioğlu bugün onuru ile dimdik ayakta!
İkinci isim Zekai Özcan’dır.
O da Murat Bey gibi 12 Eylül öncesinin sembol olmuş Türk Milliyetçilerinden ve benim de bir süre kaldığım Trabzon Öğrenci Yurdu’ndan!
Bürokrasideki Genel Müdürlük koltuğunu, yanlışa ortak olmama adına tekmeleyen yani oradan istifa eden adam!
O da Başesgioğlu misali açılımı ihanet görüp açıktan tavır alan ve meydan okuyup AKP’yi terk eden biri!
Ve üçüncü isim Köksal Toptan!
Bir dönem Çiller’le merkez sağın önderi olma yarışına giren isim!
Lafa geldi mi milliyetçiliği ve üniterliği kimselere bırakmayan büyük devlet
adamı(!)
Murat ve Zekai beyler istifa ederken o hâlâ eyyamcılık yapmaya devam ediyor!
Tesadüfen yani konjonktür gereği TBMM Başkanı oldu ya, bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı hesaplarını yapmaya başladı!
Açılımmış, ülke ayrışırmış umrunda değil!
Makam, mevki virüsü içine girmiş
bir kere!
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu kadar olamadı ve onun Sinan Aygün’ü cezaevinde ziyaret etmesi misali can dostum dediği Mehmet Haberal’ı bir kez bile aramadı!
Ahh Köksal ağabey, cihanın bütün koltuklarına otursan neye yarar, bak bugün 40 yıl iç içe olduğun o büyük kitle senin yüzüne bile bakmıyor!
Şekilde görüldüğü gibi Murat ve Zekai beylerin önceliği vatan, Köksal Bey’in önceliği ise koltuk ve kişisel hesap olmuştur!
Bir maça iyi başlamak önemli değildir, önemli olan iyi bitirmektir!

PKK'dan AKP'ye Jest

Açılım'ın mimarı, CIA ajanı H. Barkey'in
planları tıkır tıkır işliyor. Referandum için
AKP'yi destekleyen PKK ateşkes' ilan etti 
Başrolde Barkey varAKP’nin PKK açılımının organizatörü, CIA ajanı Henri Barkey’in Diyarbakır teftişleri (!) sonrası başlattığı oyun sahneye kondu, Karayılan ve BDP’nin ardından PKK da rolünü oynadı: 13 Ağustos-20 Eylül arası ateşkes ilan ettik.

‘Siyasi talepler’ geldi
İktİdarIn elini güçlendirmek amacıyla yazılan senaryoda “Kandil’in siyasallaşması” da unutulmadı ve talepler dile getirildi: Pasif savunmaya geçtik. Tutuklu Kürt siyasetçiler serbest bırakılsın, yüzde 10 seçim barajı düşürülsün.
YENİÇAĞ, oynanan oyunu ve amacını 9 Ağustos 2010 Pazartesi tarihli nüshasında bu başlıkla duyurmuştu.

Barkey’in dediği oldu!
Açılımın mimarı CIA ajanı Henry Barkey’in organize ettiği senaryo hayata geçti. Terör örgütü PKK, AKP’nin elini güçlendirmek için referandum sona erene kadar sözde ateşkes ilan etti

Haber: Salim YAVAŞOĞLU
Eli kanlı terör örgütü, referandumda AKP’nin elini güçlendirmek için harekete geçti. Açılımın mimarı CIA ajanı Henry Barkey’in Diyarbakır teftişleri sonrası başlattığı oyun sahneye kondu. PKK, referandum bitene kadar sözde ateşkes ilan ettiğini duyurdu. 13 Ağustos - 20 Eylül tarihleri arasında tek taraflı ’ateşkes‘ ilan ettiğini söyleyen terör örgütünün açıklamasında şunlara yer verdi: “Bu kararımızın gereği olarak; 1 Haziran‘dan bu yana aktif savunma pozisyonunda olan güçlerimizi pasif savunmaya çektiğimizi kamuoyuna resmen ilan ediyoruz. 13 Ağustos‘tan 20 Eylül‘e kadar güçlerimiz herhangi bir eylem yapmayacak, ancak kendisine, halka yönelecek saldırı ve operasyonlar karşısında savunma hakkını kullanacaktır.” Kandil’den yapılan açıklamada ayrıca, Türk askerinin de operasyonları durdurması, 1700 civarındaki tutuklu Kürt siyasetçisinin ile barış grubu üyelerinin serbest bırakılması ve yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi talep edildi. 

Organizatör Henry BarkeyPKK’nın bu konuda hükümet yetkilileriyle bir dizi görüşme yaptığı iddia ediliyor. Bu konudaki organizatörlüğü ise açılımın mimarı CIA ajanı Henry Barkey’in yürüttüğü belirtiliyor. Barkey ile görüşen BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş birkaç gün önce, ” İnşallah Ramazan ayına hayırlı haberlerle gireceğiz ve barışın sağlanması için büyük çaba sarfedeceğiz “ demişti. Yine Barkey, geçtiğimiz hafta Diyarbakır’a giderek açılım konusunda teftişte bulunmuştu. Barkey incelemelerinin ardından, “PKK bir şekilde hükümetle beraber çalışmış olabilir. Aksi takdirde Habur’dan nasıl döneceklerdi? PKK dön demeden dönemezlerdi. Bana anlatıldığı kadarıyla DTP bile Habur’dan dönüş kararından bir iki gün önce haberdar edildi. Devlet bunu kiminle konuştu? Belli ki bir koordinasyon oldu ikisi arasında“ demişti. Bunun ardından da teröristbaşı Murat Karayılan da hükümet yetkilileriyle görüşüldüğünü ve Ramazan’da ateşkes ilan etmeyi planladıklarını söylemişti.

Barzani de destek verdiBu arada, peşmerge reisi Mesut Barzani, PKK’nin sözde ateşkesini desteklediklerini açıkladı. Barzani, “Bu ateşkesin devam etmesini, bir süreyle sınırlı kalmamasını dili-yoruz. Ayrıca, bu sorunun her zaman savaşla çözülmeyeceğini, belki diyalog ve barış yoluyla çözüleceğini tekrarlıyoruz” dedi.

Evet' Yerini 'Tercih'e Bıraktı

Referanduma 28 gün kala YSK sandıkta kullanılacak mühürün üzerindeki yazıyı değiştirdi. İki partinin itirazı üzerine 'evet' yazılı mühür yerine 'tercih' yazılı mühür kullanılacak.

12 Eylül tarihindeki referanduma geri sayım sürerken, havaalanlarında oylar kullanılıyor. Yurtdışında yaşayan seçmenlerin gündeme getirdiği 'evet' yazılı mührün kafa karıştırdığı yönündeki iddialar üzerine siyasi partiler harekete geçti. DP ve DSP Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) başvurdu ve 'evet' yazısının değiştirilmesini istedi. CHP'de başvuruyu destekledi.

Ve YSK bugün yaptığı toplantıda kararını açıkladı. Oy birliğiyle alınan karara göre sandıkta kullanılacak mühürlerde 'evet' yerine 'tercih' yazacak.

Kur'an-ı Kerim'in değişmediği ispatlandı

Diyanet İşleri Eski Başkanı Altıkulaç: "10 yıllık çalışma sonuçlandı, 4 orijinal mushaf ile günümüz Kur'an-ı Kerim'i karşılaştırıldı, arada hiçbir değişikliğin olmadığı tespit edildi"
Eski Diyanet İşleri Başkanı Dr. Tayyar Altıkulaç, günümüz Kur'an-ı Kerim'i ile dünyadaki 4 orijinal mushaf üzerinde IRCICA ve Türkiye Diyanet Vakfı'nın katkılarıyla yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi verdi. Altıkulaç, orijinali Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan ve Halife Hz. Osman'a izafe edilen Mushaf-ı Şerif'in IRCICA tarafından hazırlanan özel faksimile nüshası ile bugün dünyanın her yerinde okunmakta olan Kur'an-ı Kerim'i kelime kelime, harf harf, hatta diş diş kontrol ettiğini ve arada herhangi bir değişikliğin olmadığını tespit ettiğini söyledi. Aynı çalışmayı Kahire'de bulunan ve yine Hz. Osman'a ait olduğu söylenen El-Meşhedü'l-Hüseyni mushafı ve Taşkent, Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan mushaflar üzerinde de aynı çalışmayı yürüttüğünü belirten Altıkulaç, "Bunlar hep ayrı ayrı coğrafyalarda henüz hicretin birinci asrı içinde yazılmış mushaflar. Mushaflar birbirleriyle tam bir paralellik içinde oldukları gibi, dünyanın her yerinde okunan Kur'an-ı Kerim'lerle de aynı paralelliği gösteriyorlar. Küçük, basit esasıyla ilgisi olmayan imla farklılıkları var ama esası ilgilendiren hiç bir şey yok. Ne fazla, ne eksik. Bu çok muhteşem ve huzur verici... Müslümanlar için çok önemli bir sonuç olarak değerlendiriyorum" dedi. Altıkulaç, çalışmalarının San'a mushafı üzerinde devam ettiğini belirterek, "O da bitmek üzere, yakında matbaaya göndereceğiz" diye konuştu.
IRCICA Nedir?
İslam Konferansı Teşkilatı'na bağlı 57 üye ülkenin hükümetler arası bir kuruluşudur. 1980 yılında faaliyete geçmiştir. Büyük bir kütüphanesi olan merkez, 50 dilde 65 bini aşkın kitap ve dünyanın hacim olarak en büyük fotoğraf arşivine sahiptir. Bütün yayınları dünyanın en itibarlı yayın kurumlarında övgüyle bahsedilmekte ve ilim adamları tarafından kaynak eser olarak kullanılmaktadır.

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...