Sayfalar

30 Haziran 2010 Çarşamba

Yine raylı sistem aracı kaza yaptı, bir yaya ağır yaralandı

Raylı sistem aracı Düvenönü-Meydan arasındaki geçiş güzergahında yolun karşısına geçmeye çalışan bir yayaya çarptı. Kazada yaralanan şahıs hastanede tedavi altına alındı.

Nimet Atılgan idaresindeki 3815 –A sefer sayılı raylı sistem aracı Düvenönü’nde yolun karşısına geçmek isteyen Şadiye Gümüşsoy’a çarptı.
            Kazada ağır şekilde yaralanan Şadiye Gümüşsoy ambulansla Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırılarak tedavi altına alındı.

CHP'ye Yeşilhisar'da katılımlar sürüyor

İlçe gezilerini sürdüren Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı Enver Özdemir ve il yöneticileri Yeşilhisar ve İncesu’da esnaf ziyareti gerçekleştirdi. Yeşilhisar’da aralarında eski ilçe başkanının da bulunduğu 15 DSP üyesi CHP’ye katıldı.

CHP İl Başkanı Enver Özdemir, İl yönetim kurulu üyeleri ve İl Kadın Kolları Başkanı Müge Deliorman’ın katıldığı ilçe gezilerinde ilk olarak Yeşilhisar İlçe Başkanlığı ziyaret edildi. CHP İl Başkanı Enver Özdemir burada yaptığı konuşmada, kurultay sonrası başlayan yükselişin devam ettiğini ve hızla iktidara yürüdüklerini kaydetti.

AKP iktidarının kendi yarattığı suni gündemlerle uğraşmaya devam ettiğini ve gerçek gündeme bir türlü dönmek istemediğini ifade eden Özdemir, iktidara geldiklerinde sıfır noktasında teslim aldıkları terörü açılım adı altındaki çalışmaları ile körüklediklerini ve Kayseri’nin son iki ayda 5 şehit verdiğini söyledi.

Halkın beklentisinin CHP iktidarı olduğunu dile getiren Özdemir, çiftçinin, esnafın, emeklinin, çalışanın yoksullukla mücadele ederken, iktidar sahiplerinin ve yandaşlarının zenginleştiğini vurguladı. İktidar yolunda CHP’lilerin omuzlarındaki yükün ve sorumluluğun daha da arttığına dikkati çeken CHP İl Başkanı Özdemir “ hep birlikte daha çok çalışarak,  halkımızın sorunlarını dinleyerek ihtiyaç duyduğumuz CHP iktidarını gerçekleştireceğiz” şeklinde konuştu.

        Konuşmaların ardından Yeşilhisar Eski İlçe Başkanının da aralarında bulunduğu 15 DSP’li CHP’ye katıldı ve parti rozetleri yöneticiler tarafından takıldı.

      Daha sonra Yeşilhisar‘da esnaf ziyaretinde bulunan İl başkanı Özdemir ve beraberindekiler, vatandaşların ilgisiyle karşılaştılar.

Yeşilhisar ziyaretinin ardından İncesu İlçesi’ne geçen CHP İl Başkanı ve yöneticiler, ilçe başkanlığını ziyaret ettikten sonra, esnaflarla dolaşarak sorunları dinlediler.

       Ziyaretler sırasında vatandaşlar, “esnaf ta, çiftçi de bitti, gençlerimiz boş geziyor. Artık sabrımız taştı” şeklinde konuştular.

Kulkuloğlu: "AKP'li Büyük Toraman Belediye Başkanının sahtecilik suçu kesinleşti."

CHP Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu, Felahiye ilçesine bağlı Büyüktoraman beldesinin AKP’li Belediye Başkanı Ali Temirci nin evrakta sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçunun kesinleştiğini iddia etti.

CHP Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu, Mecliste düzenlediği basın toplantısında, Büyüktoraman Belediye Başkanı Ali Temirci nin, sahte evrak ve numarayla kendisini Bağ-Kur lu gibi göstererek, emekli olduğunu öne sürdü. Temirci nin bu olaydan mahkum olduğunu ifade eden Kulkuloğlu, “Dosya kararında Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi, nitelikli dolandırıcılık suçunu subut bulduğundan, Büyüktoraman Belediye Başkanı Ali Temirci hakkında, indirimlerden sonra 3 yıl 1 ay hapis, 129 bin 461 TL adli para cezası, eğer adli para cezasını ödemezse, onun da günlük 20 TL den hapis cezasına çevrilmesine karar vermiştir. Olayın tüm kamu görevlileri ve kamuoyu tarafından bilinmesine rağmen, kararın kesinleşmesi üzerinden 12 gün geçmiştir. Temirci, niçin hala görevinden alınmadı? AKP nin ben hırsızımı korur, toz kondurmam anlayışı toplumu ahlaki çöküntüye uğratmakta ve vicdan sahiplerini rahatsız etmektedir” dedi.

Kulkuloğlu, benzer anlayışın AKP İl Başkanı Mahmut Cabat için de geçerli olduğunu, bu kişinin son bir yıldır maden ruhsatı simsarlığı ve vergi kaçakçılığı yaptığını haykırmalarına rağmen, görmezden gelindiğini söyledi.

Kazım BÜYÜKBAHÇECİ: BİZ DEVLETE YÜK DEĞİLİZ

Türkiye İşçi Emekliler Derneği üyeleri 30 Haziran emekliler günü dolayısıyla anıta çelenk koydular.

Dernek Başkanı Kazım Büyükbahçeci, çalışırken emeklilik dönemini huzur içinde geçirmeyi hayal ettiklerini belirtti;  ama huzuru hiçbir zaman bulamadıklarını söyledi.

Büyükbahçeci, senelerdir işçi ve Bağ-Kur emeklilerine milli gelirden pay verilmediğini, işçi emeklisinin 2000 yılı öncesi emeklilerinin yüzde 90 açlık sınırı altında aylık aldığını ama iktidarın bu aylıklar üzerinde tasarruf yaptığını belirtti.

 Sağlıkta her gün paralı sisteme gidildiğini dile getiren Büyükbahçeci, şöyle devam etti:

     İktidar, 8 yıldır emekli aylıklarını yaşanabilir bir düzeye getireceğini hizmet ve prime dayalı düzenleme yapılacağını defalarca basın kanalıyla açıkladı ama emekliyi yine masa başı TÜFE ye mahkum ettiler.

     Kendini zor geçindiren emekli her gün paralı sisteme giden sağlığa nasıl para yetiştirsin. Bizi devlete yük olarak görüyorlar ve bizim üzerimizden tasarruf yapıyorlar. Bizi devlete yük olarak görenler, kendileri emekli maaşlarını bankadan çuvalla alıyorlar. Her yıl olduğu gibi bu yıl da emekliler günü ve haftasını hüzünlü geçiriyoruz.

Bu arada Emekliler Gününde Anayasa Mahkemesi emekli aylıkları arasında farka yol açan düzenlemenin iptali için Ankara 5’inci İş Mahkemesince yapılan başvuruyu reddetti. Türkiye İşçi Emeklileri Derneği Şube Başkanı Büyükbahçeci  Anayasa mahkemesinin verdiği karardan habersiz intibak yasanının çıkması gerektiğini söyledi.

Başkan Büyükbahçeci’nin açıklamasından bir saat sonra beklenen haber geldi; ama emeklilerin beklediği gibi değildi.

Anayasa Mahkemesi, yerel mahkemeyi yetkisiz bularak davanın reddine karar verdi. Ankara 5. İş Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi nin gerekçesini açıklamasını beklemek üzere davayı 13 Ekim tarihine erteledi.

            Emekliler hükümetten şikayet ederken dernekten şikayetçi olan üyelerde vardı. Derneğe üye Döndü Eryücel üyelikten dolayı maaşından kesinti yapıldığını, dilekçe vermesine rağmen üyeliğinin sona erdirilmediğini belirtti.

Bombacı yakalandı

İstanbul Jandarma Alay Komutanlığı timleri Halkalı bombacısını yakaladı.. Şuan Arnavutköy Jandarma Karakolu'nda tutuluyor ve Ankara'dan gelen özel bir ekip tarafından sorgulaması yapılıyor..
Sadece bombacı değil ona 8 gün boyunca yardım ve yataklık edenler de yakalandı..
Bombacı, İzmit Otogarı'nda Kandil'e gitmek üzereyken kıskıvrak yakalandı ve İstanbul'a getirildi.
Sanığın 19 yaşında olduğu ve 2 eyleme katıldığı belirtildi..

MHP'li Durmuş:"Haberal'ı rehin aldınız"

MHP Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş,
"Mehmet Haberal gibi bir kısım öğretim üyelerinin Ergenekon çerçevesinde yargılanması tıp camiası için bir ayıptır" dedi.

TBMM Kanser Araştırması Komisyonunun bugünkü toplantısında, Durmuş’un, "Ergenekon" soruşturması çerçevesinde tutuklu bulunan Prof. Dr. Mehmet Haberal’a ilişkin bazı sözleri tartışma yaşanmasına neden oldu.

Haberal’ı ihtisas sahibi hekim olarak takdir ettiğini sonuna kadar arkasında duracağını belirten Durmuş, "Uluslararası itibarı olan bir adamdır.
Haberal’ın bir siyasal eğilimi vardır, benimle de aynı görüşte değildir. Daha önce bir siyasi partiden aday da oldu. İddiaları vardır. Haberal gibi bir kısım
öğretim üyelerinin Ergenekon çerçevesinde yargılanması tıp camiası için bir ayıptır" diye konuştu.

Haberal’ın, ülkede ilk böbrek naklini yapan hekim olduğunu anımsatan Durmuş, "Karaciğer naklini de yapan adamdır. Haberal’dan hareketle hastanesinde çalışan veya eğitim alanların hedef ve düşman olarak gösterilmesi ayıptır, çirkindir asla kabul edilemez" dedi.

Üroonkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Haluk Özen’in sunumunun ardından söz alan AK Parti Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlu ise Haberal’ın hemşerisi olduğunu belirterek, "Bir kişi çıkıp da onun Rize’de bir hastayı ücretsiz ameliyat ettiğini asla söyleyemez. Rize’de 13 yıl hekimlik yaptım, Allah için bir fakir fukaraya bedava yardımcı olmamıştır. Maradona çok iyi futbolcudur ama buradan yola çıkarak, onun kokain kullanmasını haklı gösteremezsiniz. Profesör olabilir, şu olabilir, bu olabilir, suç işleme özgürlüğü hiç kimsede yoktur" diye konuştu.

CHP İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, "Suç işlemiş gibi gösteriyorsunuz" diyerek eleştiride bulunması üzerine Çırakoğlu, "Hayır efendim, hukuk var. Ben suçlu demiyorum" karşılığını verdi.

Osman Durmuş da "Evet, savcı suçunu söylemedi. Adamı rehin aldınız. Adamın hürriyetini gasp ediyorsunuz. Bu nasıl hakim, savcı direktifle çalışıyor. Versin o zaman kararını görelim" dedi.

KTO, 25 yılını dolduranlara plaket verdi

Ticaret Odası, 25 yıldan fazla kentte faaliyet gösteren 20 işletme sahibini, Kuzey Yıldızları arasında yer aldıkları için plaketle ödüllendirdi.

Kuzey Yıldızlarına ödüllerinin verildiği programda konuşan Ticaret Odası Başkanı Hasan Ali Kilci, dünyadaki ekonomik gelişmelere bakıldığında özel sektörün öne çıktığının görüleceğini ifade ederek, Türkiye de de benzer durumun yaşandığına dikkat çekti.

Kilci nin konuşmasının ardından çeyrek asırdan fazla faaliyet gösteren işletmeciler Ahmet Dandin, Ali Aslan, Ali Osman Çimen, Cuma Ali Cengiz, Abdullah Eraslan, Hacı Ersu, İbrahim Özçınar, İbrahim Öztürk, İnönü İsmet Erdem, İsmail Kayar, Mehmet Conağası, Mehmet Güler, Mustafa Dandin, Mustafa Sıtkı Soydan, Osman Başol, Osman Dörtdudak, Ömer Sayın, Ünal Sağıroğlu, Mustafa Hisar ve Şeref Öcal a plaket verildi.

     Ödül töreninin ardından haziran ayı Meclis Toplantısı gerçekleştirildi. Toplantı öncesinde KTO Başkanı Kilci, 1966-1969 yılları arasında oda başkanlığı yapan Nuh Mehmet Kaşıkçı ya, Meclis Onur Ödülü ile Kaşıkçı nın 50 yıl önce çekilmiş fotoğrafını verdi.

     Kilci, Kuzey Yıldızları arasına giren KTO Meclis Başkanı Bekir Adıyaman a da plaket takdim etti.

    TSE Kayseri Bölge Müdürlüğü yetkililerinin Başkan Kilci ye TSE Kalite Belgesi sunmasının ardından Meclis Toplantısı na geçildi.

   Ticaret Odası Başkanı Hasan Ali Kilci meclis toplantısında özellikle terörle ilgili sert sözler sarf etti. PKK’nın devletle pazarlığa oturduğunu ifade ederek tepki gösteren ve PKK’nın meclisteki uzantılarının hakaretlerini hatırlatan Kilci, Başbakan’ın başını ellerinin arasına alarak düşünmesi gerektiğini söyledi.

Açılımın içinin şehitler, gaziler ve gözyaşları ile dolmaya başladığını dile getiren Kilci, Barzani’nin devlet töreniyle karşılanmasına da dikkat çekti.

'Kafasını kopartırım onun'

Ankara Emniyet Müdürü ihaleye ilişkin bilgileri örgüt şüphelilerine sızdırmakla suçlanıyor.
Kayseri Emniyeti tarafından 8 Aralık 2009 tarihinde başlatılan soruşturma kapsamında, hakkında yakalama kararı çıkartılan Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir’in soruşturma tutanaklarına ulaştığını belirten NTV'nin haberine göre dosyada Özdemir'le ilgili teknik takip ve dinleme kayıtları da yer alıyor.

Soruşturmada Özdemir'e yöneltilen ilk suçlama Kayseri Emniyeti’nin yaptığı temizlik ihalesine ilişkin bilgileri örgüt şüphelilerine sızdırmak.

“Benim İTA amiri sıfatı ile ihalelere ilişkin tüm bilgileri alma hakkım var. Ancak bu ihale ile ilgili ne bilgi aldım ne de ihalede çıkacak rakamı birilerine verdim. Ayrıca suçlanan Kayserispor yöneticisi T.H.'ye bu bilgileri kolaylıkla bir maç sırasında protokolde aktarabilirdim. Yanında çalışan bir personelle bilgileri aktardığım öne sürülüyor. Niye böyle bir şeye muhattap olayım?”

"KAFASINI KOPARTIRIM ONUN"

Dosyada, soruşturmaya ilişkin bilgilerin sızdırılması üzerine operasyon sürecinin planlanandan önce başlatıldığı da belirtildi. Bu süreçte Ankara Emniyet Müdürü ile bazı süpheliler arasında gerçekleşen ve dinlemeye takılan görüşmeler etkili oldu:

“T.H.'nin ‘müdürüm siz gittiniz tüm oklar bize döndü’ diyerek soruşturmayı yürüten komiser C.Y.'yi şikayet etmesi üzerine, Özdemir'in "Vali beyle görüştüm hepsinin canına okuyacağım", şube amiri C.Y. ile ilgili olarak da ‘kafasını kopartırım onun’ dediği tesbit edilmiştir.”

"KURGUDAN İBARET"

Sorgusunda bu konuşmayı doğrulayan Özdemir, "İhale ile ilgili şüpheli görülen hususlar kurgudan ibarettir' diye konuştu.

“Daha önce benim hakkında defalarca asılsız ihbar mektupları gönderildi. Benim silah sattığım, bu soruşturmada adı geçen T.H.'ye ihale vereceğim iddia ediliyordu. Yaşananlar tam anlamıyla bir komplodur. Hatta konuşmalarda adı geçen C.Y. benim Organize Şube’ye aldırdığım bir polistir. Hatta şimdi sanık olduğum bu çeteyi ona takip ettirdim. Örgütle hiçbir alakam olmamıştır. Soruşturma konusu olan ihale ile ilgili hususlar kurgudan ibarettir.”

Özdemir’in bu ifadesini yeterli bulmayan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, ifade sahipleri üzerinde etkisi bulunacağı ve delilleri karartacağı gerekçesi ile Özdemir hakkında yakalama kararı çıkartılmasına hükmetmişti.

Başbakan gerilimden yana, ama biz değiliz.

Başbakan gerilimden yana ama biz değiliz.
Başbakan Hamas'tan yana ama biz değiliz.
Başbakan Ermenistan'dan yana ama biz Azerbaycan  ile dünya ahret kardeşiz.
Başbakan Filistin bayrağını taşıyor, biz Azerbaycan ve Doğu Türkistan bayraklarını.
Başbakan Azerbaycan bayraklarını çöpe attırıyor, biz başımızın üstünde taşıyoruz.
Başbakan Arapları seviyor, biz Türkoğlu Türkleri seviyoruz.
Başbakan açılım diyor, biz vatan bölünemez diyoruz.
Başbakan PKK'ıları Habur'da davulla zurnayla karşılıyor, biz askerlerimizi davulla zurnayla uğurluyoruz.
Başbakan çömeliyor, biz ise PKK'nın üzerine çöküyoruz.
Başbakan Türk kelimesini bölücülük sayıyor, biz ise kahraman ırkımızın adından onur duyuyoruz.
Başbakan cemaat diyor, biz cemiyet diyoruz.
Başbakan zenginleşiyor, biz fakirleşiyoruz.
Başbakan yasaklar koyuyor, biz özgürlük istiyoruz.
Başbakan Barzani'ye kardeşim diyor, biz  Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'ye demesini bekliyoruz.
Başbakan anamızı da alıp gitmemizi söylüyor, biz anamızı alıp tarlamızı sürüyoruz.
Başbakan "one minute" diyor, biz de "to be or not to be" diyoruz.
Başbakan Ergenekon diyor, biz de Deniz Feneri diyoruz.
Başbakan yargıyı kendine bağlamak istiyor, biz ise tam bağımsız yargı istiyoruz.
Başbakan YÖK diyor, biz ise YOK diyoruz.
Başbakan Türk Askerinin moralini bozuyor, biz ise askerimize sonuna kadar güveniyoruz.
Başbakan kömür dağıtıyor, biz ise iş istiyoruz.
Başbakan korku imparatorluğu kuruyor, biz ise sevgi devleti istiyoruz.
Başbakan telefonlarımızı dinletiyor, biz ise Türk halkının sesini duymasını istiyoruz.
Başbakan dünyayı geziyor, biz ise çarşı pazar gezmesini istiyoruz.
Başbakan Osmanlı olduğunu sanıyor, biz ise genç Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı olmasını bekliyoruz.
Başbakan ülkeyi mozaik sanıyor, biz ise nakış nakış Türk kilimi olduğunu biliyoruz.
Başbakan Gazze diyor, biz ise Kerkük diyoruz..
Başbakan ülkeyi bölüyor, biz ise bütünlük istiyoruz.
Başbakan muhalefete çamur atıyor,biz ise çoğulculuğu seviyoruz.
Başbakan İran diyor, biz Türkiye diyoruz.
Başbakan bizi hiç tanımıyor, biz ise onu tanıdığımız güne lanet okuyoruz.
.

Kapusuz aynı Kapusuz, isteseydik şeriat getirirdik ne demek Salih Kapusuz

TV 8'de yayınlanan "Erkan Tan ile Başkent’ten" programına konuk olan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, gündemi meşgul eden birçok konuda değerlendirmelerini aktardı. Kapusuz'un parti politikalarına yönelik eleştirilere; “Şeriat getirecekler diye zihin bulandırmak istiyorlar. 8 yıldır iktidardayız, öyle bir niyetimiz olsaydı yapardık. İktidarken yapmayacağız da ne zaman yapacağız?” diye yanıt vermesi dikkat çekti.

İşte Polisin aradığı bombacı... Şimdi sıra Türk Milletinde, bu fotoğrafa dikkat edin!

Halkalı'da asker kızı 17 yaşındaki Buse Sarıyağ ile ikisi astsubay ikisi uzman çavuş 4 askerin şehit olduğu hain saldırı ile 17 polis memurunun yaralandığı saldırıyı gerçekleştiren bombacının, İzmir'den kaçan BDP Buca İlçe Başkanı A. K.'nin oğlu Hakan Kızıl olduğu ortaya çıktı.Küçükçekmece bölgesine yerleşen bombacı ilk olarak Atatürk Havalimanı'nda görevli polisleri taşıyan ve 17 polis memurunun yaralandığı servis aracına bombalı saldırı düzenledi. 22 Haziran sabahı da Halkalı askeri lojmanlarından çıkan askeri araca yönelik parça tesirli bombayı uzaktan kumandayla patlattı.

Eski Kayseri Milletvekili Mustafa Duru’nun ismi AKP İl Başkanlığı için ön plana çıkmaya başladı.

2002 seçimlerinde Kayseri Milletvekili seçilen Mustafa Duru’nun ismi Adalet ve Kalkınma Partisinin yeni il başkanlığı için geçiyor. Partinin yeni il başkanını belirleme yetkisinin kimseye verilmediği ve yeni il başkanını genel merkezin belirleyeceği biliniyor. Genel merkezinde Mustafa Duru’nun il başkanlığına sıcak baktığı ifade ediliyor.

Genel merkez yöneticilerinin Mustafa Duru’nun il başkanlığı için Kayseri’de nabız yokladıkları da gelen bilgiler arasında.

Kayseri Emniyet Müdürlüğünden Karabük Emniyet Müdürlüğüne atanan Arif Akkale İdare Mahkemesine açtığı davayı kazandı

Kayseri Emniyet Müdürlüğü konusunda işler karıştı. Kayseri Emniyet Müdürlüğünden Karabük Emniyet Müdürlüğüne atanan Arif Akkale İdare Mahkemesine açtığı davayı kazandı.
Şehit cenazesinde Enerji Bakanı Taner Yıldız’a yumruklu saldırı gerçekleşmesi üzerine Kayseri Emniyet Müdürlüğünden Karabük Emniyet Müdürlüğüne atanan Arif Akkale İçişleri Bakanlığı aleyhine dava açmıştı. Ankara İdare Mahkemesine açtığı davayı kazanan Akkale atamayı durdurdu.

Arif Akkale’nin Kayseri Emniyet Müdürlüğüne geri dönmesi gerekiyor ve mahkeme kararını İçişleri Bakanlığının 1 ay içinde uygulamazı lazım geliyor; ancak Kayseri Emniyet Müdürlüğüne Akkale’nin yerine Cuma Ali Aydın atandı. Bu durumu nasıl düzeltileceği merakla bekleniyor.

Orhan Özdemir’le ilgili soruşturma her geçen gün büyüyor

Kayseri Emniyet Müdürü olduğu dönemdeki bir yolsuzluk soruşturması nedeniyle hakkında tutuklama kararı verilen Orhan Özdemir’le ilgili soruşturma her geçen gün büyüyor. Soruşturma çerçevesinde yeni soru işaretleri ve yeni iddialar ortaya konuluyor.
Radikal Gazetesi Ankara temsilcisi Murat Yetkin gazetedeki yazısında Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir hakkında verilen tutuklama kararı üzerinde durdu. Orhan Özdemir in tutuklanma talebi gerekçesinin arkasında bir ihale yolsuzluğu olduğunu; ancak Ankara kulislerinde başka şeylerin de konuşulduğunu belirten Yetkin, Özdemir’in hükümet üyeleriyle ilgili özel dosyalar hazırlattığı, eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ın gözaltısı için İstanbul Emniyeti nden gelen polisleri geri çevirmesinin yarattığı rahatsızlıktan bahsediliyor.

Yetkin yazısında, Polis Akademisi Öğretim Üyesi Önder Aytaç’ın 4 Ocak’ta Taraf Gazetesinde bir emniyet müdürünün “Ben Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün adamıyım. Başbakan, İçişleri Bakanı bana karışamaz” şeklinde yazdığını ve bu emniyet müdürünün Orhan Özdemir olduğu kanaatinin bulunduğunu belirterek, Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanını arayarak konuyla ilgili rahatsızlığını dile getirdiği ve bunun üzerine düğmeye basıldığı yorumlarına yer verdi.
İşte Yetkin in Özdemir le ilgili yazısından bazı bölümler:
“Çoğunun henüz yanıtı olmasa da Ankara’daki süren yalnız siyaset-yargı arasındaki çelişkiler değil, iktidar içi çelişkiler bakımından da önem taşıyabilecek son birkaç haftadaki gelişme ve soruları aktarmakta yarar var.
Önce gelişmeler:
* 31 Mayıs: Kayserispor İkinci Başkanı ve Par şirketler grubu başkanı Türker Horoz, Kayseri Emniyeti’nin yürüttüğü bir operasyon sonucu getirildiği Ankara’da, 12’nci Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hâkimliğince ihaleye fesat karıştırmak suçlamasıyla tutuklandı.
* 1 Haziran: Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay, İstanbul Özel Yetkili Başsavcıvekilliği’nce gönderilen talimat uyarınca, Anayasa Mahkemesi ve yargı üyelerini Anayasa değişiklik paketi kararı için etkilemek istediği şüphesiyle gözaltına alındı.
* 15 Haziran: Oktay’ın gözaltına alınması için İstanbul’dan özel polis ekibi gönderildiği, ancak Özdemir’in buna karşı çıkarak, İstanbul polislerini geri gönderttiği, Milliyet gazetesinde, Tolga Şardan imzasıyla yayımlandı.
* 19 Haziran: Özdemir, Kayseri Emniyet Müdürü olduğu dönemde ihaleye fesat karıştırılmasına göz yumduğu, dolayısıyla suç örgütüne ‘yardım ve yataklık’ ettiği şüphesiyle Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 4 saat sorgulandı. Savcı Cemil Tuğtekin’in tutuklanma talebine karşın, Hâkim Selahattin İnce tutuksuz yargılama kararı verdi.
* 24 Haziran: Savcı Tuğtekin, karara itiraz etti ve tutuklanma istedi.
* 25 Haziran: Özdemir, yüksek tansiyon tanısıyla İbni Sina hastanesinde tedavi altına alındı.
* 26 Haziran: Ankara Emniyeti Özel Kalem Müdürü, İstihbarat Müdür Yardımcısı ve İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı görevlerinden alındı. Aynı gün AK Parti Kayseri İl Yönetimi, haberlere göre, Merkez tarafından görevden alınmış olmamak için topluca istifa etti.
* 27 Haziran: İtiraz süresinin dolmasına bir gün kala, pazar günü toplanan mahkeme heyeti, 1’e karşı 2 oyla Özdemir’in makam ve mevkisi nedeniyle delilleri karartma ihtimalini göz önünde tutarak tutuklu yargılanmasına karar verdi. Heyetin başkanı, kamuoyunun tanıdığı bir isimdi: 19 Aralık 2009’da Bülent Arınç’ın Ankara’daki evi çevresinde polis tarafından iki subayın gözaltına alınması olayı ardından Seferberlik Tetkik Kurulu kozmik odasındaki aramayı yapan Kadir Kayan. Arada hiçbir ilgi olmayabilir, ama hatırlayalım: ‘Arınç’a suikast girişimi’ şüphesi iddiasıyla yapılan operasyon sonrası Başbakanvekili Arınç’a ilk bilgi Özdemir tarafından verilmişti.
Ve sorular, sorular
Şimdi de dün Ankara gündemini bu vesileyle meşgul eden birkaç soru:
* Özdemir’in son dönemlerde bazı hükümet üyeleri hakkında özel dosyalar hazırlattığı yolunda AK Parti çevrelerinde duyulan iddialar doğru mu? Bu konuda yürüyen bir soruşturma var mı?
* Özdemir hakkında Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e özel bilgi notları iletildi mi?
* Hükümet açısından Özdemir bardağını taşıran damla Oktay’ın gözaltı olayındaki tutumu mu oldu? Özdemir’in yargı süreci Oktay için İstanbul’dan gelen polisleri geri çevirmesiyle mi hızlandı?
* Bir yolsuzluk soruşturması olan Özdemir’in yargılanması, aynı zamanda yargı ve polis içindeki çeşitli gruplaşmaların birbiriyle güç mücadelesinin yansıması olabilir mi? Sorular, soruları doğuruyor.”
Bu arada Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir in hakkında tutuklama kararı verilmesine kadar varan operasyonu 35 yıllık meslektaşı ve yakın arkadaşı Karabük Emniyet Müdürü Arif Akkale nin başlattığı öne sürüldü.
İddiaya göre, İçişleri Bakanı Beriş Atalay a yakınlığıyla bilinen iki emniyet müdürünün arası ihale operasyonuyla açıldı. Hükümetin Milli Görüş kökenli isimlerine yakınlığıyla bilinen dönemin Kayseri Emniyet Müdürü Özdemir, Ankara Emniyet Müdürlüğü ne atandığı sırada, Adana da emniyet müdürlüğünü yürüten ve yaklaşık 15 yıl önce istihbaratçı olarak Ankara da görev yapan Arif Akkale de bu görev için girişimde bulundu.
Hükümet, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ün de oluruyla Özdemir i Ankara ya atarken, Kayseri ye ise Akkele getirildi. İddiaya göre, Akkale, Kayseri de göreve başlar başlamaz ilk olarak yolsuzluklar ve organize suç örgütü soruşturmalarını yürüten ve Özdemir in kadrosunda yer alan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü nü değiştirerek kendisine yakın bir polis müdürünü bu göreve getirdi. Geçen yıl yapılan bu atamanın ardından Akkale, Kayseri de aralarında emniyet müdürlüğünün temizlik ihalelerinin de bulunduğu bazı ihalelerde yolsuzluk yapıldığı yönündeki iddialar üzerine savcılık talimatıyla çalışma başlattı. Hazırlık soruşturması çerçevesinde, ihalelerde haksız kazanç sağlayan bir grubun faaliyetleri tespit edildi. Soruşturmaya Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi de katıldı. Yapılan araştırmalar sonrasında Özdemir in ihaleye giren firmaya yardımcı olduğu iddiaları gündeme geldi.
Karşı karşıya gelen Özdemir ve Akkale nin Polis Akademesi nde sınıf arkadaşı oldukları öğrenildi. İki isim bir dönem aynı bekar evini de paylaştı. Yaklaşık 35 yıllık yakınlıkları bulunan iki arkadaşın arası Ankara Emniyet Müdürlüğü nedeniyle açıldı.
İçişleri Bakanı Atalay ın, Özdemir ve Akkale ile geçen hafta makamında bir araya geldiği de öğrenildi. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanı Ahmet Pek in de yer aldığı görüşmede, Atalay ın yaşanan gelişmelerden rahatsızlığını ilettiği ve sorunun çözülmesi talimatını verdiği belirtildi. Enerji Bakanı Taner Yıldız a şehit cenazesinde yumruk atılması olayı sonrasında Karabük e tayin edilen Akkale nin önümüzdeki günlerde merkeze çekileceği de konuşuluyor.

29 Haziran 2010 Salı

Yerine arkadaşını gönderdi

Askere kendisi yerine kardeşini göndereni duyduk ama bu olay pes dedirtti.
Karadeniz Ereğli'de askere kendisine benzeyen arkadaşını gönderdiği tespit edilen bir kişi, polis ekipleri tarafından yakalandı.

Zonguldak'ın Ereğli ilçesinde sac tüccarlığı yapan 25 yaşındaki K.Ö, kendisine çok benzeyen ve arkadaşı olan A.D ile konuşarak kendisinin yerine askere gitmesi için ikna etti. Para karşılığı K.Ö'nün yerine askere gittiği iddia edilen A.D, ilk olarak 05.12.2009 tarihinde Ankara Etimesgut Zırhlı Birlik Okul ve Eğitim Tümen Komutanlığına teslim oldu.

A.D burada acemi birliğini tamamladıktan sonra dağıtım izni için Ereğli'ye geri geldi. Dağıtım izninin sona ermesinin ardından K.Ö'nün yerine 4. Mekanize Tugay Komutanlığına teslim olan A.D, 28.06.2010 tarihinde izin için yeniden Ereğli'ye geldi. İlçe Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçla Mücadele ekiplerinin takibi sonrası yapılan operasyonda askere gitmeyerek kendisinin yerine arkadaşını gönderen K.Ö ve yerine 7 ay boyunca askerlik yapan A.D yakalanarak gözaltına alındı.

28 yaşındaki A.D'nin daha önce 85/1 tertip askerliğini yaptığı ve çevresindeki diğer arkadaşlarına iş için yurt dışına çıktığını söylediği iddia edildi.

İHA

Cumhurbaşkanı mı zannediyor?

Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın "görüşürüm" sözlerine bu karşılığını verdi.
Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın çağrısıyla ilgili olarak, "Kendisini Cumhurbaşkanı mı zannediyor?" karşılığını verdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugünkü mgrup toplantısında "En kısa zamanda davetimi yapacağım. Bakalım, kimler gelecek, göreceğim." demişti.

Trendeki bombacı konuştu

Trende 7 kilo 750 gram patlayıcı eğer ele geçirilmeseydi metropolleri kana bulayacaklardı.
Malatya Tren İstasyonu'nda 3 gün önce, çantasında 7 kilo 75 gram A-4 tipi plastik patlayıcıyla yakalanan zanlı adliyede ifade verdi. Diyarbakır'dan Ankara'ya götürülürken yolcu treninde ele geçirilen patlayıcıların metropol kentlerde gerçekleştirilecek ses getirici eylemlerde kullanılmasının planlandığı öğrenildi.

Malatya'nın Battalgazi ilçe Garı'nda 26 Haziran gecesi yolcu treninde yapılan aramada çantasında 7 kilo 750 gram patlayıcı maddeyle yakalanan zanlı adliyeye sevk edildi. Ele geçirilen patlayıcı delil olarak üç ayrı torba içerisinde getirildi. Jandarmanın geniş güvenlik önlemleri altında adliye binasına alınan 23 yaşındaki zanlı, Cumhuriyet savcısına ifade verdi.

Yetkililerden alınan bilgiye göre, zanlının Diyarbakır'dan aldığı patlayıcıları Ankara'da hiç tanımadığı bir kişiye teslim edeceği öğrenildi. 7 kilo 750 gram ağırlığındaki A-4 tipi patlayıcının büyük kentlerde ses getiren eylemlerde kullanılmasının planlandığı belirtildi.

26 Haziran'da Battalgazi Tren Gar'ında Kurtalan-Haydarpaşa seferini yapan Güney Ekspresi'nde güvenlik güçleri tarafından yapılan aramalarda, bir çanta içinde 7 kilo 750 gram A-4 tipi plastik patlayıcı ele geçirilmiş, çantanın sahibi 23 yaşındaki zanlı da gözaltına alınmıştı.

Bahçeli'den şok açıklama

MHP lideri Bahçeli, Başbakan'la görüşmeyeceğini söyledi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan'la görüşüp görüşmeyeceği yönündeki sorular üzerine, "Başbakan Erdoğan'ın güvenilirlik katsayısı çok düştü. Bu nedenle kendisiyle görüşmeyeceğim" dedi.

BAŞBAKAN'IN İFADESİ YALAN

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, teklif ettikleri Olağanüstü Hal uygulamasının tamamen Anayasal bir tedbir olduğunu vurgulayarak, geçmişte bu konuda yapılan yanlışların, o hükümetlerin ayıbı ve hatası olduğunu söyledi. OHAL uygulamasının AK Parti iktidarı tarafından kaldırıldığı iddialarına da cevap veren Bahçeli, "Başbakan Erdoğan'ın, OHAL'in kendileri tarafından kaldırıldığı ifadesi yalandır. Başbakan'ın bu iddiası boştur. Gerçeklere aykırıdır" dedi.

MHP lideri Bahçeli, partisinin Meclis Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada Başbakan Erdoğan'ın MHP'ye yönelik eleştirilerine cevap verdi.

Kanlı terör olaylarının özellikle son haftalar içinde artış göstermesinin toplumda kaygı uyandırdığına ve devletin terörle mücadele yeterliliği ve hükümetin tercihlerinin sorgulanmaya başlandığına işaret eden Bahçeli, MHP'nin olağanüstü hal uygulaması teklifine yönelik tepkilerin artmasının dikkat çekici olduğunu belirtti. Türkiye'nin, Başbakan Erdoğan'ın iflas eden açılım nedeniyle şaşkınlığa dönüşmesi ve durumu kurtarmak için yalan ve iftiraya sarılmasına şahit olduğunu ifade eden Bahçeli, geçen hafta içinde yaptığı konuşmaların, Başbakan'ın akıl ve ahlak sorunu yaşadığını ortaya koyduğunu öne sürdü. Erdoğan'ın, OHAL'in AK Parti hükümeti tarafından 2002 yılında kaldırıldığını, OHAL'i istemenin, terörün diline teslim olmak anlamına geleceğini, birilerine söz verildiği için 'bebek katilinin' asılmadığını, terörün sıfırlandığına yönelik sözlerin yalan olduğunu söylediğini hatırlatan Bahçeli, yalan ve saptırmanın bununla da fren tutmadığını, 'açılım terörü azdırdı' şeklindeki beyanların 'terörün ağzıyla konuşmak' anlamına geldiğini ifade ettiğini söyledi. Yürütmenin başı konumundaki birinin doğrularla bu kadar bağını kopartmış olmasının kendilerini dehşete düşürdüğünü belirten Bahçeli, bu anlayışın sahibinin, terörle mücadele edemeyecek kadar malul olduğunu savundu.

OLAĞANÜSTÜ HAL YASALDIR


Teklif ettikleri olağanüstü hal uygulamasının tamamen Anayasal bir tedbir olduğuna işaret eden Bahçeli şöyle konuştu:

"Geçmişte olağanüstü hal uygulanırken yanlışlar yapılmış olabilir. Bunlar hükümetlerin ayıbı ve hatasıdır. Bu yanlışların olması, bu tedbirin yanlış olmasını gerektirmez. Olağan tedbirlerle önlenemeyecek gelişmeler karşısında, başka türlü sağlanma imkanı kalmamışsa milletin huzur ve esenliği, devletin birliği ve beraberliği için olağanüstü hal ilanına başvurmak yasaldır. Bugün olağanüstü hale karşı çıkanlar, artan şehadetlerin devamını 'işin gereği, terörün icabı' olarak görme yanlışına daha baştan düşmüş olanlardır."

Başbakan Erdoğan'ın, Gediktepe ziyaretinin ardından muhalefeti, 'buralara gidemiyorlar' diyerek karanlık oyunlara çekmeye çalıştığını ileri süren Bahçeli, "Bir yandan, Sivas'ın ötesinde olduğunu söyleyip durduğun yerlerde bizi kendince düelloya davet edeceksin, sonra da zırhlı araçlarla, frekans bozucularla, polis ve asker ordusuyla, yanan lastikler, inmiş kepenkler ve ıssız sokaklarda Başbakan olarak sindiğin yerlerde ve çömeldiğin vatan topraklarında her şey normal deyip olağanüstü hale karşı duracaksın. Bizi ve teklifimizi eleştirenlerin kendilerine ait tek bir görüşleri, küresel dayatmalardan başka bir çözümleri varsa buyursunlar kamuoyuyla paylaşsınlar. Katılmasak da dinlemeye hazırız" şeklinde konuştu.

Devletin bu meşru savunma hakkını kullanırken insan haklarına, hukuka ve uluslararası normlara uygun hareket etmek durumunda olduğunu vurgulayan Bahçeli, "Bizim terör ve bölücülükle ilgili tek tedbirimiz elbette ki OHAL ilanı değildir ancak bu da etkili olacak tedbirlerdendir ve bütün şartları olgunlaşmıştır. OHAL ilanı için daha ne olması, hangi felaketlerin yaşanması, nasıl bir çöküşün gerçekleşmesi gerekecektir. 'Aman teröristi ürkütürüz' diyerek Anayasal tedbiri reddetmek ve daha da ileri giderek 'PKK da bunu istiyor' demek, Mehmetçiklerin, polislerin, korucuların şehadetine ve vatandaşların kaybına alkış tutmakla eşdeğer bir sapkınlıktır" değerlendirmesini yaptı.

Bahçeli, 2002 yılına kadar dörder aylık sürelerle, 42 defa ve Meclis kararıyla olağanüstü hal uygulandığını hatırlatarak, alınan tedbirlerin sonuç vermesiyle tedricen azalan terör eylemleri karşısında olağanüstü halin yıllar içinde kademeli olarak kaldırıldığına işaret etti. Son kaldırma kararını TBMM'ye, MHP'nin de ortağı olduğu 57. hükümetin teklif ettiğini belirten Bahçeli, bu görüşmenin Meclis'teki oturum tarihinin 19 Haziran 2002 olduğunu söyledi. Son kalan iki ilde ise uzatılması için 57. hükümet tarafından karar alınmadığı için 30 Kasım 2002'de, o sırada görevi devralan 58. hükümet dönemine rastgelen tarihte bütün yurtta OHAL'in son bulduğuna işaret eden Bahçeli, "Başbakan Erdoğan'ın, OHAL'in kendileri tarafından kaldırıldığı ifadesi yalandır. Başbakan'ın bu iddiası boştur. Gerçeklere aykırıdır" dedi.

İDAMIN KALKMASI İÇİN OY VEREN AK PARTİ

Başbakan'ın bir iddiasının ise bölücü başının asılmaması konusunda birilerine söz verildiği ve İmralı canisini teslim edenlerle belge imzalandığı yönünde olduğunu hatırlatan Bahçeli, bölücü başının yakalanıp Türkiye'ye getirildiği 1999 yılının Şubat ayında MHP'nin Parlamento'da bile temsil edilmeyen bir muhalefet partisi olduğuna dikkat çekti. MHP'nin hiçbir şekilde, eli kanlı cani hakkında verilmiş cezayı ortadan kaldıran veya hafifleten bir görüşün veya kararın arkasında olmadığını belirten Bahçeli, "Başbakan, bebek katilinin asılmaması karşılığında bir pazarlık yapıldığını iddia ediyorsa, bu konudaki işbirlikçileri arayacağı yer MHP değil, idamın kalkması için evet oyu veren AK Parti kadrolarıdır. Başbakan her şeye rağmen sık sık dile getirdiği gibi samimi bir pişmanlık duyuyor da bu cani hakkında verilmiş infaz kararını uygulamak istiyorsa, MHP destek vermeye hazırdır. Hodri meydan" diye konuştu.


İHA

28 Haziran 2010 Pazartesi

Askerlerimizin Şehadetine “Şaşı” Bakanlara! / Mehmet Emin BATUR


Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)nin Türkiye’deki eş başkanı olan zatın ani bir şekilde Rusya Federasyonu ile Türkiye arasındaki vize uygulamasını kaldıracak kadar sıkı bir dostluk(!) tesis etmesi ve İran-Türkiye yakınlaşmasına doğru adımlar atması ile yardım gemisine İsrail saldırısını ilişkilendiremeyenlerin son olaylarla ilgili olarak doğru yorumlar yapabilmeleri mümkün değildir.
Genellikle Türkiye kamuoyu Gazze’ye yardım götüren gemiye İsrail askerlerinin yapmış olduğu kalleşçe ve insanlık dışı saldırının tek suçlusunun İsrail olduğunu düşünmektedir. Oysaki söz konusu kanlı saldırının birinci suçlusu İsrail değil, Okyanus ötesinden bütün dünyanın, İslam âleminin ve özellikle de Türk Milletinin üzerinde tam anlamı ile bir hâkimiyet sağlamaya çalışan ABD’dir…
Açıkça ortadadır ki, ABD’nin yıllar yılıdır besleyip palazlandırarak ihtiyaç duydukça Türkiye’ye ve Türk milletine karşı kullana geldiği tasmalı pitbulları olan Yunanistan, İsrail ve aralarında çok sayıda Asala artığı Ermeni’nin de yer aldığı PKK terör örgütü ABD’nin en güvendiği tetikçileridirler. Türkiye ise ABD için “çantada keklik” sayılıyor ve istediği anda Rusya ve İran’a karşı zaman, zaman ileri sürdüğü önemli bir koz durumundadır.
Malum BOP eş başkanı artık miadı dolduğu için ABD tarafından “deliğe süpürüleceğini” anlamış ya da hissetmiş olmalı ki, Rusya ile bir dizi anlaşmalara imza atıyor ve İran’a yeşil ışık yakma girişimleri sergiliyor… ABD Türkiye’den intikam almak ve kızgınlığını belli etmek için de derhal İsrail Pitbulunu ve PKK tetikçilerini devreye sokarak kanlı eylemler yaptırıyor.
İsrail askerlerinin gemiye yaptıkları menfur saldırıya paralel olarak Türkiye’nin sınır güvenliğinin, Türk milletinin namus emniyetinin ve toprak bütünlüğünün kendilerine emanet edildiği şanlı Türk ordusu mensuplarına İskenderun’da yapılan kahpe saldırı Türk milletinin vicdanını yaralamış, yüreğini kanatmış ve adeta kahretmiştir. Fakat görülen odur ki, Gazeteciliğin tarafsızlık ilkesine ihanet ederek taraf haline gelen bazı basın-yayın organları ve dış mihrakların maşası durumundaki bir takım sözde yazar, çizer ve aydınlar 7 askerimizin şehit olmasını adeta kasıtlı olarak yardım gemisine yapılan İsrail saldırısının gölgesinde bırakmaya özel bir gayret sarf etmektedirler. Oysaki henüz hayatlarının baharında şehit düşen bu askerlerimiz de tarih boyunca şehit olan binlerce, on binlerce ve hatta milyonlarca askerimiz gibi Türk vatanının bölünmez bütünlüğünü korumak, yüce Türk milletinin mal, can ve namus gibi ulvi değerlerini muhafaza etmek uğruna aziz canlarını feda etmişlerdir…
24 Mayıs 1993 tarihinde Bingöl’de 33 askerimiz pusuya düşürülerek kalleşçe şehit edildiler.
3 Ekim 2008 cuma günü Aktütün sınır karakolunda 17 askerimiz birden kahpece şehit edildiler.
7 Aralık 2009 tarihinde Tokat’ın Reşadiye ilçesinde 7 Askerimiz pusuya düşürülerek hunharca katledildiler. Ve yine Hatay’ın İskenderun ilçesinde, Deniz  Kuvvetleri Komutanlığına bağlı İlboğa Kışlası İkmal Destek Komutanlığında görevli askerlerimizden 7’si roketli ve uzun namlulu silahlarla kancıkça ve kalleşçe şehit edildiler. Bu saydıklarım hafızalarda halen tazeliğini koruyan toplu şehitler verdiğimiz hadiselerden sadece bir kaçıdır…
Bu şanlı askerlerimizin ifa etmekte oldukları görev Mavi Marmara yardım gemisinde hayatlarını kaybeden yardımseverlerin ifa ettikleri görevden daha mı az kutsaldır? 5’er, 10’ar 30’ar şekilde vatan savunması sırasında şehit olan askerlerimizin defin merasimlerinde suspus olanlar “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyen siyasileri desteklercesine umursamaz bir tavır sergileyenler neden yardım gemisinde kaybedilen insanlar söz konusu olduğunda ellerinde Filistin bayraklarıyla daha farklı bir tepki ortaya koyarak adeta kendilerini paraladılar? Bu nasıl bir çifte standartçı tepki gösterme şeklidir?
Kaldı ki, Başbakan yardımcısı Bülent Arınç Yardım gemisine saldırı hadisesinin hemen ardından Mavi Marmara gemisinin Gazze’ye yardım teşebbüsünü hükümet olarak sahiplenmediklerini ifade eden şu açıklamayı yapıyor: “Bu bir Hükümet projesi değildir. Hükümet olarak bu gemileri biz yola çıkarmadık. Rotasını biz tayin ve tespit etmedik. Tamamen insani amaçlı bir sivil girişimdir. Sivil inisiyatiftir. Bizim Türkiye olarak buna mani olma imkânımız da yoktu, destek olma imkânımız da yoktu…”
Bir hükümet düşünün ki, ülkeye ait kıyılardan bir gemi meçhule doğru yola çıkıyor ve hükümet yetkilileri “Nereye gidiyorsunuz? Hedefinize sağ-salim ulaşma garantiniz var mı? İlgili ülke yetkilileri ile resmi bir görüşme yapalım ”Vs. demeksizin içinde yüzlerce yardım gönüllüsünün de bulunduğu bir gemiyi uluslar arası sulara, salıveriyor ve ardından da zaten meydana gelmesi kuvvetle muhtemel olan bir facia sonrasında da “Bu bir hükümet projesi değildir” diyerek meselenin sorumluluğundan sıyrılmaya çalışıyor…   
Bu hususta günlerce konuşulacak ve yazılacak kadar kafa karıştırıcı ve kuşku uyandırıcı yönler bulunmaktadır. Meselenin içyüzü ile ilgili asıl gerçekler ise mutlaka zamanla ortaya çıkacaktır…
ABD bu defa İsrail askerleri marifetiyle Türkiye’nin başına ikinci defa öyle bir çuval geçirmiştir ki, bu çuval ne “Van minut”, ne “yetti artık” ne de “bütün dünya sırtını dönse, gözünü yumsa biz sırtımızı dönemeyiz, gözlerimizi kapatamayız” şeklindeki içi boş söylemlerle çıkartılabilecek gibi görünmüyor.

Kültür Bakanı hem minderimize oturdu hem de Erciyes Zafer Kurultayına hakaret etti


Konuşan bu memleketin Kültür Bakanı... Kültürlü adam diyeceksiniz. Acele etmeyin. Erciyes dağında temel atma töreninde diyor ki: "Erciyes'te birilerinin nara attıkları yerde bizler temel attık." Nara atanlar Erciyes Zafer Kurultayına katılanlar mı, değilse Kayseri halkı mı? Bakan minderimize oturdu ama hoşluk bırakmadı ardından. Bundan sonra Bay Ertuğrul Günay'ı tanıyanlar yazacaklar bir iki satır, öyle ya, kalmasın hatır...

Kültür Bakanı minderimize oturdu ama Erciyes Zafer Kurultayına hakaret etti gitti

Mustafa Dağcı annesini kaybetti

Türkiye Parlamenterler Birliği Genel Sekreteri ve MHP 19. Dönem Milletvekili Mustafa Dağcı’nın Annesi Vesile Dağcı, 84 yaşında hayatını kaybetti. Vesile Dağcı Hisarcık’ta toprağa verildi.

Yaşlılığa bağlı rahatsızlıkları dolayısıyla vefat eden Vesile Dağcı için Hisarcık meydan camiinde cenaze namazı kılındı…
Cenaze namazına Mustafa Dağcı’nın yakınları, MHP İl Başkanı Süleyman Korkmaz ile vatandaşlar katıldı.
Vesile Dağcı’nın cenazesi öğle namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra Hisarcık’ta toprağa verildi…

Kulkuloğlu: "Halen Cabat'tan hesap sorulmadı"

CHP Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuoğlu AKP nin düzenlemesiyle yasalaşan Maden Kanunundaki değişikliği fırsat bilen başta yabancılar ve yabancılarla ortaklıklar oluşturan yandaşların maden sahasına girdiğini belirtti.

        AKP’nin kendine hizmet edenlere ve kendi ile beraber hareket edenlere zenginlik ve refah kapısı olarak, yeni kanuni düzenlemeyi kullandığını dile getiren Kulkuoğlu, şöyle devam etti:

         “İşte bu talan politikasının parçalarından biride Kayseri AKP İl Başkanı Mahmut Cabat ve avanesi olmuştur. Mahmut Cabat ve avanesi gerek kendisi adına alınan 254 ruhsatla alakalı olarak gerekse avanesi adına alınan 740 adet maden ruhsatları ile alakalı olarak bugüne kadar hangi, vergisi ödenmiş " HELAL KAZANÇ" ile aldıkları yönünde kamuoyunu aydınlatan bir belge ve açıklama ortaya koymamışlardır. Onlar ortaya koymadığı gibi benim defalarca medya yoluyla resen göreve çağırdığım Devletin Maliye Teşkilatı, Defterdarlık, vergi denetmenleri, hiçbir mali soruşturma ve araştırma başlatmamışlardır. Avanesi içerisinde Erciyes Üniversitesinde öğretim görevlileri olması nedeniyle Sayın Rektör ve Üniversitemiz yöneticileri hiçbir idari soruşturma açmamışlar, olayı duymazdan gelmeye çalışmışlardır.

         25 Haziran’da yapmış olduğu açıklamaların ardından AKP İl Başkanı Mahmut Cabat’ın görevden alındığını belirten Kulkuoğlu, aynı zamanda hesap sorulması gerektiğini kaydetti.

       Kulkuoğlu, “Benim ısrarlı açıklamalarımdan herhalde artık utanma noktasına gelen AKP Genel Merkezi Mahmut Cabat ve yönetimini görevden almak zorunda kalmışlardır. Ancak açıkça tüm Kayseri kamuoyunca da bilinmelidir ki bu olay böyle örtbas edilemez. Şimdi "Devlet"i temsil edenler esnaftan, işçiden, köylüden, sanayiciden, avukattan, mimardan, doktordan eczacıdan, her bir kuruş harcamanın ve gelirin hesabını nasıl soruyor ve acımasız ceza ve vergilerle baş başa bırakıyorlarsa burada da Cabat ve avanesinden tüyü bitmedik yetimin hakkını sormalıdırlar. Eğer onlar resen harekete geçmezlerse ben önümüzdeki günlerde şahsen şikayette bulunacağım” dedi.

ASKERLER TERÖRİST SANARAK KÖYLÜLERİ VURDU




Hatay’ın Hassa ilçesinde bulunan Çardak Yaylası'nda gezen köylüleri terörist sanan askerlerin ateş açması sonucu 2 köylü hayatını kaybetti. Hatay Valisi yağtığı açıklamada "haber doğru, çok üzgünüz" dedi

Ebiç Köyü 1. Buğday ve Su Feftivali 18 Temmuz'da yapılacak

Ebiç Platformu Başkanlığının verdiği bilgiye göre Ebiç Köyü 1. Buğday ve Su Festivali 18 Temmuz'da Ebiç Baraj Alanında yapılacak. Selahattin Alpay, Aşık Sefai ve Selami Durmuş gibi sanatçıların da yer alacağı festivalde ilahi grupları da yer alacak. Bütün Kayseri Halkını festivale davet eden Ebiç Platformu, festivale belediye başkanları, milletvekilleri ve bazı devlet adamlarının da katılacağını açıkladılar.
İrtibat:
Yakup Karaaslan: 0539 304 7386
Bünyamin Çelik 0538 548 59 59
Ebiç Platformu Başkanı: Sinan BURHAN

'Giderim ama çömelmem'

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Gediktepe Karakolu’nu ziyaret edecek.
Kılıçdaroğlu’nun Org. Başbuğ’a yaptığı “Sınıra gitmek istiyorum” talebi üzerine program yapıldı. CHP lideri, çarşamba Van’a uçacak, helikopterle Gediktepe’ye geçecek.

Kılıçdaroğlu, Ayaş'ta düzenlenen Dut Festivali'ne katılmak üzere CHP Genel Merkezinden ayrılmadan önce gazetecilerin, sınır karakollarını ziyaret edeceğine ilişkin haberle ilgili sorularını yanıtladı.

Gediktepe'ye gitme niyetinde olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, ''Daha önce Sayın Genelkurmay Başkanı ile bir cenaze töreninde yaptığımız kısa konuşmada, Sayın Genelkurmay Başkanımız bu konuda yardımcı olacağını ifade etti. Gediktepe'ye gitmek istiyorum'' diye konuştu. Kılıçdaroğlu, İstanbul-Halkalı'daki terörist saldırıda hayatını kaybeden liseli Buse Sarıyağ'ın cenaze töreninde bu isteğini Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'a iletmişti. Başbuğ'dan bu isteğe olumlu yanıt geldi.

''Yalnızca Gediktepe'ye mi gitmeyi düşünüyorsunuz?'' sorusu üzerine de Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un terör konusunda kendisine brifing de verebileceklerini ifade ettiğini belirterek, koşulların uygun olması halinde brifing alıp, daha sonra da Gediktepe'ye gitmek istediğini söyledi.

CHP kurmayları, Başbuğ’un eşlik etmesi beklenen ziyarette Kılıçdaroğlu’nun, Başbakan Erdoğan’ın çömelerek fotoğraflarının çekildiği karakolda uyarı gelse bile çömelmeden dik duracağını söyledi.

Ajanslar

İstanbul'u satacaktı!

İşten atılan belediye çalışanı, İstanbul'daki tüm tapu ve imar kayıt larını ele geçirdi.
Eski belediye çalışanı Recep Aktaş, İstanbul'daki tüm tapu ve imar kayıt bilgilerini ele geçirdi. Kayıtları satmaya çalışınca skandal ortaya çıktı Bayındırlık Bakanlığı, belediyeyi uyardı ve milli güvenlik nedeniyle İçişleri Bakanlığı'na haber verdi. Savcılık soruşturma başlattı

Recep Aktaş adlı eski bir belediye çalışanının emlakçı emlakçı gezerek bir bilgisayar programını satmaya çalışması üzerine tapuda akıl almaz bir güvenlik skandalı ortaya çıktı. Sabah Gazetesi'nin haberine göre; Aktaş'ın, Tapu ve Kadastro II. Bölge Müdürlüğü'nde şifreleme gibi elektronik güvenlik önlemleri alınmadığı için İstanbul'daki bütün tapu ve imar kayıtları ile şahsi bilgileri ele geçirdiği belirlendi. Recep Aktaş'ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Projeler Müdürlüğü'nden atıldıktan sonra İstanbul İtfaiyesi'nde çalışmaya başladığı öğrenildi.

Aktaş'ın önce 5 bin liraya pazarladığı, sonra 300 liraya kadar fiyat kırdığı TSM (Tapu Sicil Müdürlüğü) adlı programda zengininden orta hallisine, yerlisinden yabancısına İstanbul'da gayrimenkulü olan herkesin bilgileri bulunuyor. Recep Aktaş'ın programı satmaya çalıştığı Şerafettin Bayram adlı emlakçının ihbarı üzerine ortaya çıkan skandalın, ulusal güvenlik boyutu da olduğu için İçişleri Bakanlığı'nca araştırılması istenildi. Sultanbeyli Cumhuriyet Savcılığı da olayla ilgili soruşturma başlattı. Soruşturmada TSM programının kimlerin eline geçtiği araştırılıyor. Kayıtların terör örgütlerinin, yabancı gizli servislerin ve arazi mafyasının eline geçmesi ihtimaline karşılık konunun ayrıca MİT tarafından da araştırılması istenildi. Olayla ilgili soruşturma, son dönemde artan terör eylemleri de göz önüne alınarak titizlikle yürütülüyor. Program, yabancı gizli servislerin eline geçmesi tehlikesi nedeniyle istihbarat konusunda önemli bir veri kaynağı niteliğini taşıyor. Program, kamuoyuna açıklanmamış imar planlarıyla ilgili bilgiler içerdiği için arazi mafyasının da iştahını kabartacak nitelikte.

ALICI GİBİ PAZARLIK YAPTIK

SABAH Özel İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek, İstanbul'daki tüm tapu kayıtlarını içeren TSM programını satan Recep Aktaş'la alıcı gibi görüştü. Şerafettin Bayram'ın kendisini şikâyet ettiğini bilen Aktaş, Abdurrahman Şimşek'e, "Seni kim gönderdi?" diye sordu. Şimşek de "Şerafettin Bayram aracılığıyla geldim" deyince kuşkulanan Recep Aktaş, "Bende TSM programı falan yok. Ben sadece Autocad programı satıyorum" dedi. SABAH Özel İstihbarat Bölümü'nün elde ettiği, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Başmüfettişi Neşet Kayaalp tarafından hazırlanan 9 Haziran 2010 tarihli rapora göre olay şöyle gelişti: İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden atıldıktan sonra İstanbul İtfaiyesi'nde çalışmaya başlayan Recep Aktaş, şifrelenmediği için Tapu ve Kadastro II. Bölge Müdürlüğü'nden veya İstanbul'da herhangi bir belediyeden çalınan TSM adlı programı bazı emlakçılara "Elimde çok gizli bilgiler içeren bir bilgisayar programı var, işinize yarar, size satayım" diyerek pazarladı.

SORUŞTURMA TALİMATI

Recep Aktaş, potansiyel müşteri olarak gördüğü Sultanbeyli'deki Duru Emlak'ın sahibi Şerafettin Bayram'la irtibata geçti. Bayram, TSM programını 5 bin TL'ye satacağını söyleyen Recep Aktaş'ın teklifi üzerine Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nı arayarak olayı ihbar etti. Bayram, ihbar mektubunda, TSM'yi Sivas'ta tapu müdürü olan birinin hazırladığını ve onun da programı 70-80 bin TL'ye pazarladığını yazdı. Şerafettin Bayram mektubunda ayrıca "İstanbul'daki tüm tapu kayıtları arazi mafyasının eline geçerse, mafya, sade vatandaşın adresini öğrenir, can güvenliğini tehdit eder" dedi. Şerafettin Bayram, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Başmüfettişi Neşet Kayaalp'e verdiği ifadede Recep Aktaş'la görüşmelerini şöyle anlattı: "Aktaş, elinde bir program olduğunu ve bu programın emlakçıların işine yarayacağını söyledi. 50 TL kaparo karşılığında programın sadece Sancaktepe ilçesiyle alakalı bölümünü yükledi ve programın tamamı için 5 bin TL talep etti. Programda tapu dairesindeki tüm arşiv bilgileri ile gayrimenkul sahiplerinin şahsi bilgileri vardı. Ben durumu önce tapu müdürlüğüne, sonra da Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'na bildirdim." Şerafettin Bayram'ın ihbarı üzerine skandalı danışmanlarından öğrenen Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, olayın derhal soruşturulmasını istedi.

GÜVENLİK AÇIĞI VARDI

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Başmüfettişi Neşet Kayaalp ile Tapu ve Kadastro Müfettişi Kenan Işık'ın yürüttüğü soruşturma sonucunda Recep Aktaş'ın, şifreleme tekniği ile saklanmadığı için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki pek çok çalışanın ulaşabileceği TSM adlı bir programı elde ettiği anlaşıldı. Bayındırlık Bakanlığı, güvenlik açığı konusunda belediyeyi uyardı ve konunun, milli güvenlik boyutu olduğu için İçişleri Bakanlığı'nca incelenmesini talep etti. Müfettişlerin hazırladığı raporda şöyle denildi: "TSM bilgilerinin Tapu Müdürlüğü'nde bulunan tüm kullanıcılar tarafından kopyalanmış olma ihtimalinin bulunduğu, çünkü bilgilerin kopyala/yapıştır yöntemiyle bile alınacak kadar korumasız olduğu, İmar bilgilerinin yetkili olmayan kişilerin eline geçtiği anlaşıldığından TSM programının İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı veya ilçe belediye başkanlıklarından da alınmış olabileceği kanaatine varılmıştır."

GÜVENLİ SİSTEME GEÇİLDİĞİNDE ARTIK İŞ İŞTEN GEÇMİŞTİ

Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, olayla ilgili soruşturmayı bütün aşamalarında bizzat takip etti. Bakanlıkta teknik incelemeyi Elektrik Elektronik Mühendisi Müyesser Güzel ve Bilgisayar Mühendisi Feridun Akay yaptı. Yapılan incelemede Aktaş'taki kayıtların, gerçek kayıtlar olduğu saptandı. Kayıtlar 2007 yılına kadarki kayıtlardı, ancak tapu bilgileri çok sık değişmediği için geçerliliklerini koruyorlardı. Bu tarihe kadar verilere rahatlıkla ulaşan kişiler, kayıtları kopyalayarak kurum dışına çıkarmışlardı. Mart 2007'den sonra tapu müdürlüklerinde yapılan tüm işlemler stratejik e-devlet projesi kapsamında TAKBİS (Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi) denilen Ankara merkezli otomasyon programı üzerinden yürütülmeye başlanmıştı. Yani gizli datalar, güvenliği sağlamak ve sistemli çalışmayı kolaylaştırmak amacıyla tek elde toplanmıştı. Ne var ki, o tarihe kadar iş işten geçmiş, İstanbul'daki bütün gayrimenkul kayıtlarını içeren program dışarı sızdırılmıştı. Müfettişlerin talebi doğrultusunda Recep Aktaş hakkında Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) bilişim suçlarını düzenleyen 243. maddesi doğrultusunda suç duyurusunda bulunuldu. Söz konusu madde, bilişim suçlularının 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını hükme bağlıyor.

Kayseri Saat Kulesi 104 yaşında...

Kayseri Saat Kulesi 104 yaşında...1906 yılında Kaymakam Haydar Bey tarafından valilik imkanlarıyla Tavlusunlu Salih Usta'ya yaptırılan Kayseri Saat Kulesi, Kayseri Cumhuriyet Meydanında bulunuyor. 15 metre yüksekliğindeki Saat Kulesi, Kayseri şehrinin simgeleri arasında bulunuyor. Anadolu'da yetmişin üzerindeki anıtsal saat kulelerini Anadolu mimarisine sultan II.Abdülhamid'in kazandırdığı biliniyor.

İngiliz Ajanı ve Vatan Haini Şeyh Sait'i kahraman yaptılar

İSYAN ÖNCESİ ANADOLU’DAKİ DURUM
Şeyh Sait, Elazığ’ın Palu kazasından ve Nakşibendi tarikatının büyüklerindendi. Palu’da büyük koyun sürülerine yetecek kadar meralar bulunamayınca Erzurum’un Hınıs kazasına yerleşti. Dini istismar ederek, çevrede oldukça tanınmış ve sözü geçen biri oldu. Suriye ile ticaret yaptığından, sık sık oraya giderdi. Zenginliği ve tarikat ileri geleni oluşu ve feodal bir düzen içindeki ağalık sıfatı ile Kürtler üzerinde oldukça etkili idi.
Cumhuriyetin ilanından bir süre önce dağılmış olan Kürt Teali İslam Cemiyeti ileri gelenlerinden, Seyit Abdülkadir , Ceyranlı , Hüsman , Halit, Hacı Musa ve eski Mebuslardan Yusuf Ziya ve ailelerinin katıldığı gizli bir komite kurarak , Kürdistan bağımsızlığı için çalışmalarını sürdürdü. Yusuf Ziya’nın aracılığı ile Hınıs’ta oturan Şeyh Sait ve ailesi de örgüte katıldı.
Bu gelişmeleri yakından izleyen İngiltere, elçiliğinin çeşitli kaynaklarından edindiği bilgileri, düzenli olarak elde ediyordu. Bölgede bir ayaklanma çıkartmak ve bu yolda Musul konusundaki isteklerini Türkiye’ye kabul ettirmek amacında olan İngilizler,  Nasturi’Ieri kışkırtarak bir ayaklanma çıkmasını hazırladılar .
İngilizlerin kışkırtması ve yönetiminde çıkan Nasturi ayaklanmasına karşı, o günün çok güç şartları içinde yapılan bastırma girişimleri kesin sonuca ulaşamadı. Ayaklananların çoğu sınır dışına kaçtılar. İngilizlerin, Musul sorunu için açtıkları bu olay siyasi ve askeri çok çetin çalışmalar sonucunda taraflarca kabul edilen sınırın gerisine çekilmekle sona ermiş kabul edildi. Bu ayaklanmada, İngilizler asileri desteklemekle kalmayıp, uçakları ile de saldırılara katıldılar .
Kürt İstiklal Komitesi üyelerinden ve eski Mebuslardan Yusuf Ziya, Musa ve Cibranlı Halit beyler ve bazı arkadaşları 1924 yılında çıkan Nasturi ayaklanması dolayısıyla tutuklanmış ve mahkum  olmuşlardı. Bu arada Şeyh Sait’in tanıklığına gerek duyularak Bitlis Harp Divanına çağrılmıştı. Bu durum Şeyh Sait’i kuşkulandırdığından; yaşlı ve hasta olduğunu ileri sürerek ,  ifadesini bulunduğu yerde alınmasını istedi. Harp Divanı bu isteği kabul etti. İfadesi Hınıs’ta alındı. Kuşku içinde olan Şeyh Sait, oğlunu İstanbul’a yolladı. Bir yandan Bitlis Harp Divanının, kendisi hakkında görüşlerini adamları aracılığıyla araştırırken; diğer yandan Diyarbakır, Çapakçur, Ergani ve Genç dolaylarında bir ay kadar dolaştıktan sonra, 13 Şubat 1925′te Piran köyüne gelerek kardeşinin evine yerleşti.
Bu arada İstanbul’da, örgüt mensupları kendisine İngiliz ajanı süsü veren bir Türk polisi ile görüştüler. İngiltere’nin, çıkacak bir ayaklanma sonunda kurulacak Kürdistan’ı maddi ve manevi yönden desteklemesi isteklerini ve programını şöyle belirtmişlerdi  
1- İngiltere, Kürt Emirliği ‘nin kurulmasını destekleyecek ve koruyacak.
2- 1926 yılında başlayacak ayaklanmanın ilk hedefi, Diyarbakır’ı ele geçirip, Musul sınırında İngilizlerle ilişki sağlamaktır.
3- Kurulacak Kürt Emaretine Akdeniz’e çıkış sağlanacak.
4- Emaretin başına Seyit Abdülkadir getirilecek.
5- Diyarbakır ele geçtikten sonra, İngiltere her çeşit para ve silah yardımı yapacaktı.
Program bu kadar değildi. Doğuda ayaklanma çıkınca, Batı Anadolu ‘da ve İstanbul’da da Hilafetçi ayaklanmalar çıkartılacak, Ankara iki ateş arasında kalacak ve V ahdettin İstanbul’a gelecekti.
Yapılan propagandalar ” Cumhuriyet Yasaları ile İslamiyet’in, dinin, namaz, oruç, kuran, nikah, ırz ve namusun kalkacağı bütün aşiret ağalarının ve hocaların Ankara ‘ ya sürülecekleri ve bunlardan, yasalara uymayanların denize atılacağı” şeklinde olup halkı devlete karşı ayaklanmaya kışkırtıyordu. Cibranlı Halit ve adamları da Hükümete haber verilmesini engelliyorlardı. Durumu Atatürk’e ilk kez duyuranlar Varto’da oturan Hornek aşireti oldu. 1924′te Erzurum depremi sebebiyle Erzurum’a gelen Atatürk’e bilgi verildi. O da Cibranlı Halit’in yakalanması için ilgilileri uyardı. Erzurum’a gelmiş olan Yusuf Ziya tutuklandı ve Bitlis Harp Divanına yollandı. Suçunu kabul etti ve Cibranlı Halit, Hasananlı Halit, Şeyh Sait ve Hacı Musa’nın adını açıkladı. Hacı Musa hemen tutuklandı. Fakat aşiretlerinin ayaklanmaması için Hacı Musa ve bazı tutuklular serbest bırakıldı.
Bu arada Şeyh’ in oğlu da İstanbul ve Suriye’de çeşitli kişilerle görüşmüştü. Eğer bir ayaklanma çıkarsa ‘Cemiyet-i Akvam’ a haber vereceklerini ve asker bulunmadığı için aşiretlerin yöreyi kolayca ele geçirebileceklerini söyledi. Bundan sonra dini bir ayaklanma fetvası hazırlandı. Cumhuriyetin ve Mustafa Kemal’in dinsizliği, din kurallarına aykırı davrandıkları ileri sürüldükten sonra, mal ve canlarının helal olduğu belirtiliyordu.
İSYAN
Yörede, ayaklanma hazırlıkları ve propaganda için dolaşarak kardeşinin Piran’daki evine yerleşmiş olan Şeyh Sait burada, jandarmanın beş suçluyu yakalayıp götürmek istemesi yüzünden çıkan silahlı çatışma üzerine, planlarından önce ayaklanmak zorunda kaldı.
Palu’da ayaklanmaya başlayan Şeyh Sait önce Tunceli’nin merkezi Darahini’yi ele geçirmek istedi ve bu amaçla yolda iken kendisine, Paro Oğlu Ömer ağa komutasında Butyanlı, Fakih Hasan Oğlu Abdülhamit’in komutasında Mıstanlı, Ömer Oğlu Haydar komutasında Tavaslı, Molla Ahmet komutasında Silvanlı aşiretleri katıldılar. 16 Şubat 1925′te Darahini’ye saldırdılar. Şehir yağmalanırken, Ziraat Bankası’na da el konuldu. Durumu Ankara’ya bildiren öğretmen Mehmet Zeki, Şeyh Sait’le iş birliği yapan Tunceli Valisi, Çapakçur Kaymakamı ve Hakim Bağdatlı Rıza’nın telkinleri ile önce hapis sonrada şehit edildi.
Asiler ;
1-Çapakçur, 2-Muş, 3- Diyarbakır olmak üzere üç kola ayrıldılar. Şeyh Sait Diyarbakır’ı alacaktı. 21 Şubat’ ta ilk kez ordu birlikleri ile karşılaşıldı ve bir alayı geri çekilmek zorunda bıraktılar. Yarbay Cemil Bey komutasında ki bir süvari alayını ise, pusuya düşürüp esir aldılar. Ellerinde yeşil bayrak ve kuranlarla ilerleyen asilere halk karşı koymuyor ve çoğu kez yardım ediyordu.
Halkın ve eşrafın direnmemesi ve askerin bir kısmının kaçması sonucu, komutan Osman Bey’in bütün çabalarına rağmen, 2 Şubat günü Elazığ asilerin eline geçti ve yağma edildi. Diğer yandan Şeyh Abdullah Muş cephesini tutarak, Varto’yu aldı ve Erzurum’a doğru ilerlemeye başladı. Ergani, Piran olayından hemen sonra asilerin eline geçmişti. Ergani ve Eğil yörelerindeki şeyh ve ağaları da ayaklandırmayı başaran Şeyh Sait, 7 Mart ‘ ta dört yönden Diyarbakır’a saldırdı. Kuzey cephesinde surlar dışında yapılan savunmayla asiler püskürtüldü. Güney cephesinde ise içeriden de yardım gören asiler şehre girdiler. Fakat, General Mürsel’in asiler üzerine süvari kuvvetleri yollaması sonucu, baskına uğrayan asiler 8 Mart’ ta ilk kez yenilerek kaçtılar
Ayaklanma ile ilgili ilk bilgiler 16 Şubat 1925′te gazetelerde yer aldı. Ayaklanma, küçük bir eşkıya olayı olarak gösterildiğinden ve suçluların yakında yakalanacakları ileri sürüldüğünden, kamu oyunda etkisi olmadı. Bakanlar Kurulu Toplantısında İç İşleri Bakanı Recep Bey , Piran olayı hakkında bilgi verdi ve bölgedeki güvenlik kuvvetleri ve uçaklarla olayın bastırılacağını belirtti. Olayda İngiliz etkisi olduğu görüşü ileri sürüldü. İngiliz etkisinin bulunduğu ve ayaklanmanın bastırılmasında uçaklarında kullanılacağının açıklanması, olayın basit olmadığını gösteriyordu.
Olayın yakından izleyen Mustafa Kemal, İstanbul’da Heybeli adada dinlenmekte olan İsmet Paşa’ ya, hemen Ankara’ya gelmesini bildirdi. İsmet Paşa 20 Şubat 1925′te Ankara’ya hareket etti.21 Şubat’ ta Ankara’ya varan İsmet Paşa, istasyonda Mustafa Kemal ve bazı bakanlarca karşılandı ve doğru Çankaya ‘ya gidildi.
Bu esnada hükümet içinde münakaşalar olmuş ve İç İşleri Bakanı istifa etmişti. Recep Bey ayaklanmayı daha endişeli bir hava içinde karşılayarak, baş vekilden fazla ciddiye aldığı için itilafa düşmüşlerdi. Bu arada Başbakan Fethi Bey istifa etmişti. İsmet İnônü bu olayı kitabında şôyle anlatıyor .” Bu günlerde Halk Partisi meclis grubu bir toplantı yaptı. Hükümet Başkanı ayaklanma hakkında izahat verdi. Hadise üzerine geniş gôrüşmeler oldu. Ben geçen yılın 22 Kasım ‘ ın da başbakanlıktan ayrılmıştım. Fakat parti genel başkan vekilliği sıfatını muhafaza ediyordu. Bu sıfatla müzakerelere bende katıldım ve hadiseye nasıl baktığımı anlattım. Gruptaki hadiseler sertleştikçe hükümetin durumu güçleşiyordu. Bunun üzerine Fethi Bey istifa etti. Bundan sonra Atatürk hükümet teşkili vazifesini bana verdi. 3 Mart’ ta hükümet programını mecliste okuyarak güven oyu aldık.”
Hükümet programında iki husus gôze çarpıyordu. Bunlar seferberlik ilan etmek ve Takriri Sükun kanunu çıkarmak. Bu kanunu işletebilmek için iki İstiklal Mahkemesi kurulacaktı. Biri şarkta çalışacak, birinin merkezi Ankara’da olacaktı.
Takriri Sükun kanunu iki maddeden oluşuyordu :
1 -Hükümet lüzum gördüğü taktirde suçluları İstiklal mahkemesine verebilecek.
2-İstiklal Mahkemesi davaları kendi kanunları ile süratle yürütecek.
İsyan Bölgesi İstiklal Mahkemesi Aşağıdaki gibi oluşuyordu:
Reis : Mahzar Müfit Bey
Müdde-i Umumi : Ahmet Süreyya bey
Üye : Ali Saip
Üye : Lütfi Müfit
Yedek : Avni Doğan Bey
Ankara İstiklal Mahkemesi Aşağıdaki gibi oluşuyordu:
Reis : Ali Bey ( Çetin Kaya )
Müdde-i Umumi : Necip Ali Bey
Üye : Kılıç Ali
Üye : Ali Bey
Yedek : Raşit Galip Bey
İSYANIN BASTIRILMASI
Bir gece Mustafa Kemal Çankaya’da, İsmet Paşa, Fevzi Çakmak ve ikinci başkan Kazım Paşalarla ayaklanmanın bastırılması için alınacak önlemleri görüşmek üzere toplandılar . Hazırlanan plana göre ayaklanma bölgesi büyük askeri kuvvetlerle sarılacak, harekat Erzurum, Erzincan, Sivas, Diyarbakır, Mardin üzerinden yollanacak birliklerce ve hava kuvvetleri desteği ile yapılacaktı.
Mardin ve Diyarbakır’a gönderilecek birlik, araç ve malzemenin güney demir yollarından gönderilmesi gerekiyordu. Bu demir yollarının bir kısmının geçtiği Suriye Fransa Mandasında olup, Lozan ‘ da kabul edilmiş olan Ankara Antlaşması gereğince Türkiye bu demir yollarından asker taşıma hakkına önceden Fransa ‘ya bildirmesi şartı ile sahipti. Bu sebeple Türkiye, Paris elçiliği aracılığı ile Fransa Hükümetine bir nota vererek Şeyh Sait ayaklanması dolayısıyla demir yolundan asker yollanacağını bildirdi. Fransa bu isteği uygun buldu. Fakat, İngiltere’nin Paris elçiliği durum hakkında bilgi isteyerek, asker naklini geciktirici bir girişimde bulundu. Bu davranışı bile İngiltere’nin bu ayaklanma arkasında olduğu görüşünü kuvvetlendiriyordu.
Ordu birlikleri Erzurum, Mardin, Diyarbakır ve Malatya bölgelerinde yığınağını yaparken, Şeyh Sait’te Diyarbakır üzerine yürümüş ve 7-8 Mart 1925′te yenilgiye uğramıştı. Ayaklanmanın güneye doğru yolu tıkanmış ve asileri çembere alma ihtimali doğmuştu. Şeyh Sait Dersim ve Muş yöresi ağalarını da ayaklanmaya çağırdı ise de; şeriat ve hilafet adına yapılan bu hareket, özellikle Diyarbakır yenilgisinden sonra ilgi görmedi. 9 Mart’ ta Diyarbakır’a gelen bazı İngiliz silah fabrikaları katalogları ve mektupların üzerinde ‘Kürdistan Kraliyeti Harbiye Bakanlığı ‘yazısının bulunması, Diyarbakır’ın Şeyh Sait’in eline geçmesinin en önemli adım olduğunu gösteriyor ve İngiltere’nin olayı desteklediği kanısını kuvvetlendiriyordu.
Diyarbakır yenilgisi ayaklanmanın dönüm noktası oldu, Seferber edilmiş kuvvetlerle 10 Mart’ ta Diyarbakır çevresi asilerden temizlendi, 14 Mart’ ta Şeyh Sait’in oğullarından birinin Varto’da yapılan çatışmada öldüğü bildirildi, 16 Mart’ ta seferber edilen subaylara ve askere iki şer maaş avans ödenmesi kanunu ve 23 Mart’ ta da, sıkı yönetimin bir ay uzatılması kabul edildi,
Yığınaklarını tamamlayan ordu birlikleri 26 Mart’ tan itibaren Varto, Elazığ ve Diyarbakır üzerinden karşı harekata başladı. Asiler dört yönden kuşatıldılar, Düzenli bir şekilde çembere alınarak Irak, İran ve Suriye’ye kaçmaları önlendi. 31 Mart’ ta Diyarbakır ve Elazığ’dan gelen kuvvetler birleşerek Şeyh Sait’in karargahının bulunduğu Hani’ye girdiler. 2 Nisan da kuşatmanın son bölümü de tamamlanınca asiler ve ana kuvvetler arasında çatışma başladı. Nisan’ da Palu, Silvan ve Piran ele geçti. Bütün asiler Tunceli yönünde kaçmaya başladılar,
Geçtikçe artan başarılı harekat sonunda, ayaklanma Nisan ayı ortasında tamamı ile bastırıldı ve Şeyh Sait ele geçti. Bu durum, hükümetin 15 Nisan tarihli resmi bildirgesi ile açıklandı.
Ayaklanmanın bastırılmasından sonra ilk iş olarak merkezi Diyarbakır’da olmak üzere bir genel müfettişlik kuruldu.
Şeyh Sait yakalandıktan sonra yandaşları ile birlikte İsyan Bölgesi İstiklal Mahkemesi’ne verildi.
İstiklal Mahkemesi asilerin idamına karar verdi ve bu bir gün sonra gerçekleşti.

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...