Sayfalar

22 Ağustos 2010 Pazar

Hanefi Avcı'nın kitabı ve vahim olaylar

“Referandumda sonuç “evet” çıkarsa ne diyeceksiniz”, diye soranlar var.

Hiçbir şey demeyeceğiz ve şaşırmayacağız. Bu ülkede her şey olabilir…

Türkiye Cumhuriyet tarihinde, insanların yönetim erklerince görülmemiş ölçüde tehdit ve baskı altında tutulduğu, korkutulduğu bir dönemde; bilgisayar hilelerinin ülke içinden ve okyanus ötesinden mahirce uygulamaya konulabileceği bir ortamda, referandumda (seçimlerde) istenilen her türlü sonucun alınabileceği ortada iken biz ne diyebiliriz ki?

Bu kadar tehdit, baskı ve korkudan sonra, “halkın bertaraf olmaması için her şeye evet demek zorunda kalması” neden şaşırtıcı olsun?
Çoluk çocuk sahibi insanlar; geçimleri adına “bertaraf” olmaktan korkmazlar mı?

Siz “evet” i “hayır”ı bırakın da, bundan sonra ülkede olacakların boyutunu ve vahametini düşünün. Neler mi olacak? Aklınıza gelen “bomba” diye nitelenecek her kötü olayın olabileceğine kendinizi hazırlayın! Ne zaman mı olacak?
Referandum öncesinde de sonrasında da olabilir…

Yazımızın burasına gelince, bir işimiz nedeniyle ara vermemiz gerekti. Evden çıktık. İşimizi haletlikten sonra Kadıköy’de her zaman ki gibi kitapçıları dolaşmak istedik. Girdiğimiz ilk büyük kitapçıda, günün ve gündemin flaş olayına imza atan Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’ nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar – Dün Devlet Bugün Cemaat” kitabını tezgâhta gördük. Kitabı bir kenarda 15-20 dakika süreyle incelerken, bir de baktık ki tezgahtaki kitapların hepsi satılmış. Birkaç kişi de kasiyere kitabın bir daha ne zaman geleceğini soruyordu.

Bir cafeye girip 4-5 saat kadar hiç ara vermeden büyük bir dikkatle kitabı okuduk. Kitabın, çok önemli sayılacak bölümlerini; cümlelerin altını çizerek iyice özümsedik. Şok olduk!.. Donduk!.. Altüst olduk!.. Kitapta yazılanlar ülkemiz adına çok “vahim” şeylerdi! Pek çoğu genel anlamda bilinen daha doğrusu tahmin edilen olaylardı ama görevdeki bir emniyet müdürünün, çekinmeden, yüreklice yaşanan gerçekleri yazmış olması, yani “kral çıplak” demesi “müthiş bir olaydı.!”

Kadıköy’deki itapevlerini, aynı gün kitabı okuduktan sonra bir kez daha dolaştığımızda, kitapçılarda hâlâ Hanefi Avcı’nın kitabını soranlar vardı. İddia ediyoruz birkaç bin kitap olsaydı akşama kadar hepsi satılırdı. Bazıları kitabın toplatılabileceği endişesi içerisinde harıl harıl kitabı soruyor ve arıyordu.

Ancak, bu aşamaya geldikten sonra kitap toplatılsa ne olacak! Bir kere “cin şişeden çıkmıştı.” Sıkılan macunun tüpe geri dönmesi söz konusu olabilir mi?

Yorum yapmadan, kitabın kimi bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyoruz:

“Bu kitabın ikinci bölümünde yazdıklarımın ne manaya geldiğini, çok az insan bilir. Bunların hayatımın bundan sonrasını zehir, zindan edeceğinibiliyorum. Ama bu defakinin başka şey olduğunun da farkındayım. Kimseye karışmadan sakin, üç maymunu oynayıp belki de yükselerek hayatıma rahatlıkla devam edebilirdim. Şimdi görev yaptığım Eskişehir gibi çok güzel ve sakin bir şehirde çok iyi bir görevim, sevdiğim meslektaşlarım, iyi çevrem var, daha da güzel çevre oluşturabilirim, iyi bir düzen kurup 5 yıl 10 dönüm bahçe içerisindeki 200 metrekare evimde hayatı rahat ve huzur içerisinde geçirebilirim. Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım, herkesi kandırsam da kendimi kandıramam
(……)
Bu kitabı yazmakta ki amacım içinizdeki çok iyi niyetli ve dürüst insanlara belki bir dakikalığına “Biz ne yapıyoruz” diye düşündürebilmekti. Bu meseleyle ilgili olarak en fazla üzüldüğüm konu çok temiz, düzgün, çalışkan ve saygılı insanların üstlerine iftira atan, bilerek vicdansızlık yapan, vefasız insanlara dönüştürülmesidir.
Aslında herkes biliyor ama kimse dillendirmiyor. Ben bu kitapla birlikte açıkça  ifade ediyorum ki tüm bu işleri cemaat yapıyor, bunu artık herkes bilsin. Son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm iddiaları yayan cemaatir, onlardan bilgi alanda,  onlar adına konuşanda cemaatin adamlarıdır. Tarafsız basın mensubu, devletin polisi, savcısı numarasını artık kimse yutmasın, bu işler Emniyet ve hukuk adına yapılmıyor,cemaatin planı ve programı doğrultusunda, cemaatin talimatı ile gerçekleştiriliyor…
(…..)
Bu kitabın birinci bölümünde devlet kurumlarının kof olduğunu, basit sorunları bile çözme yeteneğine sahip olmadığını anlatmaya çalıştım. Bu bölümde ise (syf:578) bir cemaatin birkaç adamının çalışması sonucu her şeyin yerle bir olduğunu, koca devletin içten içe eridiğini, adalet ve güvenlik kurumlarının adaletsiz ve güvensiz hale dönüştüğünü, bu durumun farkında olan devlet görevlilerinin buna karşı durmadığını anlattım. Bir grup, koca bir devleti teslim aldı. Devletten içten içe çatırdıyor, birileri yönetimi ele aldı ve kimse gücünü kullanan bu kişilere dur diyemiyor. Birkaç cemaat imamı devletin yetkilerini gasp etti. Bu nasıl devlet geleneğidir?
(…….)
Devleti kim yönetiyor?
Gördüğüm manzara korkunç; kadrolu devlet adamları devleti yönetmiyor, Emniyet Genel Müdürü, hatta İçişleri Bakanı haklı olduğunu bildiği bir kişiyi, doğruluğundan emin olduğu bir olayı ya da davayı savunamıyor, güvendiği ve inandığı adamları tuzağa düşürülüyor, haysiyetleriyle oynanıyor ama onlar bu kişilere sahip çıkmıyor.
Kozanlı Ömer kod adlı Osman Hilmi Özdil mi yoksa Emniyet Genel Müdürü, Daire Başkanları mı polis teşkilatını yönetiyor…
(……)
Özel yetkili mahkemelere son 6-7 yıl içerisinde atanan tüm savcı ve yargıçlar hemen değiştirilmelidir. Mevcut kadro ile adalet mümkün değildir. Hatta olaylar çok tehlikeli boyutlara gitmekte olup, mağdur edilmiş bazı kişilerin silaha sarılarak kendilerine haksızlık yaptığını düşündükleri cemaat yanlısı kişilere yönelme ihtimali çok uzak değildir. Devletin vatandaşlarına iftira atması kabul edilemez. Bu mahkemelerin verdiği kararlar ve Emniyet içersinde ki cemaat yanlısı polislerin kullandığı dinleme ve izleme cihazları denetlenmezse, ülkedeki tüm muhalifler, hatta şimdiden sonra özel şirketler ve holdingler için tehlike çok yakın hale gelmiştir. Bunun hoş görülecek tarafı da kalmamıştır.
 Adalet Bakanlığında cemaat taraftarı olduğu herkesçe bilinen Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı başta il savcılarını ve diğer savcı ve hakimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat yanlısı müfettişler bu görevlerden uzaklaştırılmalıdırlar
(…….)
Bu işe karşı çıktığımda bunun bedelinin ne demek olduğunu biliyorum, kimsenin anlayamayacağı kadar ağır olacağının, hayatımın zorlaşacağının, cehennemin bu dünyada tattırılmaya kalkışılacağının farkındayım. Su daha önce bilinenlere benzemeyecek onu da biliyorum. Fakat bedeli ne olursa olsun buna karşı çıkacağım, ikiyüzlü olmayacağım, yanlışı kim yapıyorsa yapsın yanlıştır anlayışıyla tüm bu yapılanların karşısında duracağım…” (syf: 580)

****
Kitabı okuduk, donduk kaldık! Daha nice müthiş anlatımlar var…
Okuyun kararı siz verin…

BURHAN ÖZBEY

Hiç yorum yok:

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...