Sayfalar

28 Haziran 2010 Pazartesi

Askerlerimizin Şehadetine “Şaşı” Bakanlara! / Mehmet Emin BATUR


Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)nin Türkiye’deki eş başkanı olan zatın ani bir şekilde Rusya Federasyonu ile Türkiye arasındaki vize uygulamasını kaldıracak kadar sıkı bir dostluk(!) tesis etmesi ve İran-Türkiye yakınlaşmasına doğru adımlar atması ile yardım gemisine İsrail saldırısını ilişkilendiremeyenlerin son olaylarla ilgili olarak doğru yorumlar yapabilmeleri mümkün değildir.
Genellikle Türkiye kamuoyu Gazze’ye yardım götüren gemiye İsrail askerlerinin yapmış olduğu kalleşçe ve insanlık dışı saldırının tek suçlusunun İsrail olduğunu düşünmektedir. Oysaki söz konusu kanlı saldırının birinci suçlusu İsrail değil, Okyanus ötesinden bütün dünyanın, İslam âleminin ve özellikle de Türk Milletinin üzerinde tam anlamı ile bir hâkimiyet sağlamaya çalışan ABD’dir…
Açıkça ortadadır ki, ABD’nin yıllar yılıdır besleyip palazlandırarak ihtiyaç duydukça Türkiye’ye ve Türk milletine karşı kullana geldiği tasmalı pitbulları olan Yunanistan, İsrail ve aralarında çok sayıda Asala artığı Ermeni’nin de yer aldığı PKK terör örgütü ABD’nin en güvendiği tetikçileridirler. Türkiye ise ABD için “çantada keklik” sayılıyor ve istediği anda Rusya ve İran’a karşı zaman, zaman ileri sürdüğü önemli bir koz durumundadır.
Malum BOP eş başkanı artık miadı dolduğu için ABD tarafından “deliğe süpürüleceğini” anlamış ya da hissetmiş olmalı ki, Rusya ile bir dizi anlaşmalara imza atıyor ve İran’a yeşil ışık yakma girişimleri sergiliyor… ABD Türkiye’den intikam almak ve kızgınlığını belli etmek için de derhal İsrail Pitbulunu ve PKK tetikçilerini devreye sokarak kanlı eylemler yaptırıyor.
İsrail askerlerinin gemiye yaptıkları menfur saldırıya paralel olarak Türkiye’nin sınır güvenliğinin, Türk milletinin namus emniyetinin ve toprak bütünlüğünün kendilerine emanet edildiği şanlı Türk ordusu mensuplarına İskenderun’da yapılan kahpe saldırı Türk milletinin vicdanını yaralamış, yüreğini kanatmış ve adeta kahretmiştir. Fakat görülen odur ki, Gazeteciliğin tarafsızlık ilkesine ihanet ederek taraf haline gelen bazı basın-yayın organları ve dış mihrakların maşası durumundaki bir takım sözde yazar, çizer ve aydınlar 7 askerimizin şehit olmasını adeta kasıtlı olarak yardım gemisine yapılan İsrail saldırısının gölgesinde bırakmaya özel bir gayret sarf etmektedirler. Oysaki henüz hayatlarının baharında şehit düşen bu askerlerimiz de tarih boyunca şehit olan binlerce, on binlerce ve hatta milyonlarca askerimiz gibi Türk vatanının bölünmez bütünlüğünü korumak, yüce Türk milletinin mal, can ve namus gibi ulvi değerlerini muhafaza etmek uğruna aziz canlarını feda etmişlerdir…
24 Mayıs 1993 tarihinde Bingöl’de 33 askerimiz pusuya düşürülerek kalleşçe şehit edildiler.
3 Ekim 2008 cuma günü Aktütün sınır karakolunda 17 askerimiz birden kahpece şehit edildiler.
7 Aralık 2009 tarihinde Tokat’ın Reşadiye ilçesinde 7 Askerimiz pusuya düşürülerek hunharca katledildiler. Ve yine Hatay’ın İskenderun ilçesinde, Deniz  Kuvvetleri Komutanlığına bağlı İlboğa Kışlası İkmal Destek Komutanlığında görevli askerlerimizden 7’si roketli ve uzun namlulu silahlarla kancıkça ve kalleşçe şehit edildiler. Bu saydıklarım hafızalarda halen tazeliğini koruyan toplu şehitler verdiğimiz hadiselerden sadece bir kaçıdır…
Bu şanlı askerlerimizin ifa etmekte oldukları görev Mavi Marmara yardım gemisinde hayatlarını kaybeden yardımseverlerin ifa ettikleri görevden daha mı az kutsaldır? 5’er, 10’ar 30’ar şekilde vatan savunması sırasında şehit olan askerlerimizin defin merasimlerinde suspus olanlar “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyen siyasileri desteklercesine umursamaz bir tavır sergileyenler neden yardım gemisinde kaybedilen insanlar söz konusu olduğunda ellerinde Filistin bayraklarıyla daha farklı bir tepki ortaya koyarak adeta kendilerini paraladılar? Bu nasıl bir çifte standartçı tepki gösterme şeklidir?
Kaldı ki, Başbakan yardımcısı Bülent Arınç Yardım gemisine saldırı hadisesinin hemen ardından Mavi Marmara gemisinin Gazze’ye yardım teşebbüsünü hükümet olarak sahiplenmediklerini ifade eden şu açıklamayı yapıyor: “Bu bir Hükümet projesi değildir. Hükümet olarak bu gemileri biz yola çıkarmadık. Rotasını biz tayin ve tespit etmedik. Tamamen insani amaçlı bir sivil girişimdir. Sivil inisiyatiftir. Bizim Türkiye olarak buna mani olma imkânımız da yoktu, destek olma imkânımız da yoktu…”
Bir hükümet düşünün ki, ülkeye ait kıyılardan bir gemi meçhule doğru yola çıkıyor ve hükümet yetkilileri “Nereye gidiyorsunuz? Hedefinize sağ-salim ulaşma garantiniz var mı? İlgili ülke yetkilileri ile resmi bir görüşme yapalım ”Vs. demeksizin içinde yüzlerce yardım gönüllüsünün de bulunduğu bir gemiyi uluslar arası sulara, salıveriyor ve ardından da zaten meydana gelmesi kuvvetle muhtemel olan bir facia sonrasında da “Bu bir hükümet projesi değildir” diyerek meselenin sorumluluğundan sıyrılmaya çalışıyor…   
Bu hususta günlerce konuşulacak ve yazılacak kadar kafa karıştırıcı ve kuşku uyandırıcı yönler bulunmaktadır. Meselenin içyüzü ile ilgili asıl gerçekler ise mutlaka zamanla ortaya çıkacaktır…
ABD bu defa İsrail askerleri marifetiyle Türkiye’nin başına ikinci defa öyle bir çuval geçirmiştir ki, bu çuval ne “Van minut”, ne “yetti artık” ne de “bütün dünya sırtını dönse, gözünü yumsa biz sırtımızı dönemeyiz, gözlerimizi kapatamayız” şeklindeki içi boş söylemlerle çıkartılabilecek gibi görünmüyor.

Hiç yorum yok:

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...