Sayfalar

21 Haziran 2010 Pazartesi

Bunu konuşamayacaksak neyi konuşacağız? / Mehmet Y. Yılmaz

İktidara geldiğinden beri kavga etmedik hiçbir kurum bırakmayan, aykırı söz söyleyenleri susturmak için yasaları çiğnemeyi göze alan bir hükümet var ama ülkenin en temel sorunlarından biri öylece çözülmeyi bekliyor.

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, 11 askerin şehit olduğu olayın ardından yaptığı konuşmada iki hususun altını çizdi:
1- "PKK birilerinin ‘taşeronu' olarak bu işi yapıyor!" 

Başbakanlık gibi yetkili bir makamda bulunanlardan dedikodu değil, somut açıklama beklemek hakkımızdır. 

Bu eylemin, birileri adına taşeronluk için yapıldığını biliyorsa, o birilerinin kim olduğunu Başbakan açıklamalıdır.  

Bu bir yabancı devlet midir, yoksa aklımıza gelmeyen başka bir güç müdür? Bunu bilmek zorundayız. 

Başbakan bir şeyler biliyor da bunun gereklerini yerine getirmiyorsa o da o taşeron örgütü kullananlar kadar akan kandan sorumlu sayılmalıdır. 

Elinde böyle somut bir bilgi yok da sırf laf olsun diye bunu söylüyorsa o da en azından şehitlere ve ailelerine karşı yapılmış bir saygısızlık olarak kabul edilmelidir.

2- "Kimse bu meseleyi iç politikaya alet etmesin!"

Bunu söylemek bir demokraside bir siyasetçinin aklından bile geçirmeyeceği bir şey olmalıdır.

Demokrasilerde politika sorunları çözmek için yapılır, televizyon ekranlarından demeç vermek, meydanlarda nutuk atmak için değil!

Bugün yaşadığımız terör sorunu ise doğrudan doğruya politikanın çözebileceği bir şeydir ve elbette mesele enine boyuna iç politikada tartışılmak durumundadır.

Meydanlarda nutuk atarken "sivil politikanın" şampiyonluğunu yapmak, sıra sorumluluk almaya geldiğinde ise "Bunu politika konusu yapmayın" demek eksikli bir demokrasi anlayışına işaret eder.

Politika her gün gencecik insanların hayatlarını kaybetmesine neden olan ülkenin en önemli sorununu konuşamayacaksa neyi konuşacak?  
Açıklamayı yanlış yerden bekliyor 

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, son saldırıdan sonra "Vatan sağ olsun demek yetmez" dedi ve ekledi: "Genelkurmay'dan tatmin edici bir açıklama bekliyorum." 
Milli iradenin temsilcisi TBMM Başkanı'nın, "açıklamayı" askerden beklemiş olması ilgimi çekti.

Hani artık siyaset sivilleşiyordu?

İktidar partisi kabul etmelidir ki bir ülkede olup bitenlerden icra makamının başında olan hükümet sorumludur.

Bazı meselelerin sorumluluğunu başkalarının üzerine yıkma çabası, aczin ifadesidir.

TBMM Başkanı, sorusunu Başbakan'a yöneltmeliydi.

İşte Başbakan'dan yanıtlamasını isteyeceği üç soru önerisi benden olsun:

1- ABD ile sınır ihlalleri konusundaki istihbaratın paylaşılması ile ilgili bir anlaşmanız vardı. Bu kez bu istihbaratın alınmasında bir aksama oldu mu?Olduysa neden oldu? Bu aksama ile ilgili olarak ABD yetkililerinden ne bilgi aldınız?

2- Dünyanın parasını ödeyerek aldığımız insansız casus uçaklarını neden kullanamadık? Yabancı yayın organlarının iddia ettikleri gibi bu uçakların kullanılamamış olması İsrailli uzmanların ülkeden ayrılmak zorunda kalmaları mıdır? Böylesine kritik bir sınır güvenliği meselesini güvence altına almadan İsrail ile neden kavga ettiniz?

3- Saldırıdan sonra, saldırının bir "taşeronluk" meselesi olduğunu söylediniz. Bu örgütü taşeron olarak kim kullanıyor? Buna karşı ne tür önlemler alacaksınız? Bir terör örgütünü kullananlara karşı BM Güvenlik Konseyi'ni harekete geçirecek misiniz?

Laf çok, iş yok!

SALDIRIDAN sonra başta Başbakan ve yardımcıları olmak üzere AKP yetkilileri"açılımın süreceğini" söylediler.

Açılım sözünü duyduğumuzdan bu yana aşağı yukarı bir sene geçti.

Arama konferansı tadında toplantılar yapıldı. Her gün bununla ilgili demeçler veriliyor. Başbakan, şu ya da bu nedenle toplumda sivrilmiş isimleri gruplar halinde toplayıp "açılımı" anlatıyor, ama o anlatılanlardan bir şey anlayıp da sonra bizlere "Açılım şöyle olacakmış" diyen birisi de yok. Belli ki havanda su dövülüyor, kimse bir şey anlamıyor.

En çok duyduğumuz söz de her olaydan sonra "Açılım süreci bundan etkilenmeyecek, durmak yok!"

Açılım sözünün ortaya atılmasından beri 128 asker öldürülmüş. Ne kadarının yaralandığını, bacağını, kolunu, gözünü kaybettiğini bilmiyoruz bile.
İçeriği belli olmayan, "en önemli ilk adımı" denilen taş atan çocuklar meselesi bile halledilemeyen bir "açılım" var, tek sonucu terör örgütünün her gün yeni bir güç gösterisi yaparak gencecik çocukları öldürmesi, yine bu ülkenin gencecik çocuklarını ölüme sürüklemesi.
Hükümet, artık boş konuşmayı, parlak nutuklar atmayı bir kenara bırakıp, bu sorunu nasıl çözeceğini açıklamak zorundadır.

İktidara geldiğinden beri kavga etmedik hiçbir kurum bırakmayan, aykırı söz söyleyenleri susturmak için yasaları çiğnemeyi göze alan bir hükümet var ama ülkenin en temel sorunlarından biri öylece çözülmeyi bekliyor.
Artık konuşmayı bir kenara bırakıp, bir şeyler yapmanın zamanı geldi.


Mehmet Y. YILMAZ/Hürriyet

Hiç yorum yok:

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...