Sayfalar

10 Nisan 2010 Cumartesi

Anayasa’da Muaviye oyunu! / Arslan Bulut'un yazısı

Yazılarımız birçok internet sitesinde yayınlandığı için Yeniçağ okurları dışında farklı kitlelere de bu şekilde ulaşmış oluyoruz. Böyle olunca, farklı tepkiler de geliyor. Bu tepkilerin bir kısmından anladığım odur ki, bazı vatandaşlarımız, Tayyip Erdoğan’ın peşinden gitmeyi, Hz. Peygamberin izinden gitmek zannediyor. Mesela, “Soruyorum size? Hz.Muhammed (S.A.V.)’in peşinden gitmek mi iyi, yoksa CHP’nin mi?” diye soran emekli bir öğretmen vatandaşımız, ayrıca kavmiyetçiliğin İslâm’da yasak olduğunu hatırlatıyor.

Anlaşılan o ki, bu vatandaşımız ve olayları onun gibi değerlendirenler, AKP’nin Anayasa değişikliklerine de Hadisi Şerif muamelesi yapıyor.
***
AKP’nin Anayasa değişiklikleri, devleti ele geçirme oyunudur. Tıpkı Muaviye’nin hilafeti ele geçirmesi gibi
Muaviye de Müslümandı ama oyun içinde oyun kurarak, Halifeliği Hz. Ali’nin elinden almıştı. İki başlı devlet yapısı ortaya çıkınca ve iki tarafın orduları karşı karşıya gelince, Muaviye, kendi askerlerinin mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını geçirmiş, Hz. Ali ordusunda böylece “Kur’an’a karşı mı savaşacağız?” sorusunun sorulmasına yol açmış, savaşı kazanmıştı.
Bugün de gerçekleri söyleyenlerin karşısına, aynı tavırlarla çıkıyorlar!
Kanal seferinden sonra Kudüs’ü işgal eden İngiliz general Allenby, kendisini Müslümanlara “El Nebi” diye yutturabilmişti!
Yine İngiliz casusu Lawrence da Müslüman Arapları, Osmanlı devleti aleyhine kışkırtabilmişti.
***
Kavmiyetçiliği de milliyetçiler veya ulusalcılar değil, Deniz Baykal veya Devlet Bahçeli de değil, Tayyip Erdoğan ve onun peşinden gidenler yapıyor!
İslâm’ın bayraktarı olan Türk Milleti’ni yok sayıp, “Türkiye milleti” diye ne idüğü bilersiz bir kavramı yerleştirmeye çalışmak, Allah’ın ordusu olan bir millete karşı ırkçılık yapmak değil midir?
Geçmişteki daha vahim sözlerini bir kanara bırakalım; Erdoğan daha dün, Fransa’daki Türklere hitap ederken “Fransız pasaportunu almak senin kimliğini kaybetmen anlamına gelmez. Ne senin Türklüğün gider, ne Kürtlüğün gider, ne Romanlığın gider” sözleriyle, kafasında bir millet fikrinin hiç olmadığını gösteriyor. Buradan Fransa’ya giden vatandaşımız, orada etnik kökeni ne olursa olsun Türk olarak kabul edilir. Çünkü pasaportunda ay-yıldızlı Türk bayrağı vardır.
Ağzını her açtığında, bütün etnik kökenleri saymak, başlı başına etnik ayırımcılık değil midir? Milletin adı olan Türklük kavramını, etnik unsurlardan birinin adı gibi değerlendirmek, kavmiyetçilik değil midir?
***
Erdoğan, üstelik “Şu anda da tarihi nitelikte bir Anayasa değişikliğini gerçekleştiriyoruz. Türkiye’yi Avrupa standartlarında bir hukuk sistemine, Avrupa ve modern ülkeler standartlarında bir demokrasiye kavuşturmak için Anayasa’yı değiştiriyoruz” diyebiliyor.
Oysa, yasama ve yürütmeyi tek başına elinde tutarken bir de yandaş yargı oluşturmaya çalışan kendisi değil mi?
Üstelik yargı operasyonuna zemin hazırlamak için, AKP medyası, yüksek yargıçların çoğunun Alevi olduğunu propaganda ediyor! Bölücülük bu değil midir?
Demokrasinin olmazsa olmazı olan yasama, yürütme ve yargı gücünün ayrı ellerde bulunmasını, yani kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırmaya çalışan kendisi değil mi?
Dolayısıyla, Erdoğan’ın şu ifadelerinin gerçeklerle en ufak bir ilgisi var mı?
Peki bir Müslüman’ın en temel vasfı nedir?
Müslüman yalan söylemez efendiler!
Çünkü yalanla iman bir arada durmaz vesselâm!
Arslan BULUT

Hiç yorum yok:

"Küstah davranışa sessiz kalanlar..."

Hayırlı Konvoy üyeleri yaptıkları açıklamayla Atatürk'e hakaret edenlere ve hakaretlere sessiz kalanlara tepki gösterdi. Mustafa Kemal ...